Ruşen Çakır’ın konuğu Hatem Ete: İktidar için yerel, muhalefet için genel seçim

Ruşen Çakır konuğu Hatem Ete ile 2023 Genel Seçimleri’nden sonra muhalefetin dağılmasını, muhalefet partilerinin birbirleriyle ilişkilerini, yerel seçimlerin muhalefet için önemini, seçmenin iktidar ile kurduğu bağı, iktidarın yerel seçimlerdeki hedefini, İstanbul seçimlerinde seçmenlerin oy dağılımlarını ve yerel seçimlerde CHP ve AKP’nin oy oranlarını PANORAMA TR’de yayımlanan analizleri ele alarak değerlendirdi.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. PanoramaTR’nin seçim araştırmasını Hatem Ete ile konuşacağız, çok ilginç bulgular var, bakalım ne tür gelişmeler gözleniyor. Hatem, merhaba.

Hatem Ete: Merhaba.

Şimdi benim çok ilgimi çekti buradaki birtakım şeyler, bilgiler, yorumlar, rakamlar tabiî ki. Ama önce şöyle başlayalım. Seninle bu yayının başlığını şöyle saptadık: “İktidar için yerel, muhâlefet için genel seçimler” diye. Araştırmada da bu çıkıyor. Şöyle bir husus var, mâlûm: Muhâlefet son seçim yenilgisinden sonra dağıldı ve herkes kendi başına giriyor. Ama araştırma biraz bunun tam böyle olmadığını gösteriyor sanki. 

Hatem Ete: Doğru, şimdi muhâlefet Mayıs seçimlerinden sonra kendisini yeniden yapılandırdı. Yani hem parti içi bir sürü değişim oldu, hem de ittifaklarla ilişkileri değişti muhâlefetin ve bu tücrebeden sonra girdikleri ilk seçim olacak. Ve aslında bu Mayıs sonrası yöneldikleri rotanın doğru olup olmadığının da ilk netleşeceği seçimler bu seçimler olacak. Bu nedenle, muhâlefet için bir genel seçim niteliği taşıyor bu — başta 2019’da el değiştiren belediyelerde olmak üzere. Ama asıl olarak İstanbul seçimlerinin sonucu birçok muhâlefet partisinin kaderini, âkıbetini, seçimlerden sonra, Mayıs’tan sonra yöneldikleri yolun doğruluğunu test edip test etmeyecekleri, bâzı liderler için ve bâzı partiler için aslında siyâsette kalıp kalmama karârı verecekleri bir seçim olacak. O nedenle muhâlefet için bu seçimlerin anlamı bir genel seçimden beklenen denklikte büyük bir anlam. Yani CHP’de birkaç örnekle bunu netleştirebiliriz. CHP’de bir yönetim değişti, bu yönetimin âkıbeti ve siyâseti büyük ölçüde bu seçim sonuçlarına bağlı olacak. İYİ Parti Mayıs seçimlerinden sonra yeni bir rota belirledi. Bu rota Meral Hanım’ın her şeye rağmen, partideki bir sürü îtirâza rağmen netleştirdiği bir karardı. Dolayısıyla seçim sonrasında hem İYİ Parti’nin konumunu hem Meral Hanım’ın İYİ Parti’deki konumunu netleştirecek aslında, sonuçlar bunu etkileyecek. DEM Parti için aynı şey söylenebilir. Ve son olarak da Gelecek, DEVA, Saadet Partisi’nin bu seçimlerdeki tutumu değişti Mayıs seçimlerine göre. Her birisi münferit olarak seçimlere katılıyor. Ve aslında onların da önümüzdeki 4 yılda nasıl bir siyâsî çizgi tâkip edecekleri, nasıl bir ittifak ya da yeni siyâsî yollar belirleyecekleri temelde bu seçim sonuçlarına bağlı olacak. Bu nedenle de aslında muhâlefet için bir genel seçim niteliği taşıyor bu. İktidar ise biraz daha rahat. İktidar yeni 4-5 yıllık iktidar vizesi aldı. Dolayısıyla hani İstanbul’un Erdoğan için özel, sembolik ve somut birçok fayda sağlayacak anlamını biliyoruz. O nedenle İstanbul seçimlerini alıp almamak gibi bir anlam ifâde edecek. 2019’da kaybedilen belediyelerin alınmasının bir anlamı olacak. Seçmenin iktidarla kurduğu bağ açısından bir güvenoyu niteliği taşıyacak mı taşımayacak mı, alacağı orana göre yeni tartışmalara yol açacak mı açmayacak mı önemli; ama en nihâyetinde bu, iktidar için bir yerel seçim. Yani hangi belediyeleri alıp almayacakları ile ilgili bir seçim. Muhâlefetin gerilimi çok daha yüksek; iç ihtilâfları, tartışmaları, bu seçime yükledikleri anlam daha yüksek. İktidar biraz daha görece bir yerel seçim niteliğinde götürüyor o yüzden bu seçimleri.

Şimdi siz İstanbul’la ilgili ayrı bir çalışma yapacaksınız daha sonra, Mart ayında. Burada ama iki tâne şeye bakmışsınız. 1) “Bugün bir seçim olsa hangi partiye oy veririsiniz?” diye sorulmuş, bir de belediye meclislerindeki parti tercihleri sorulmuş. Şimdi buraya baktığım zaman, ilk başta AK Parti’nin iki tarafta da oyları aynı gözükürken CHP’nin oylarının belediyede 3-4 puan arttığını görüyorum. Yani genel seçimde oy verenden daha çok kişinin CHP’ye oy verme eğiliminde olduğunu saptamışsınız. Ve burada meselâ Türkiye İşçi Partisi’nden, DEM Parti’den ve belki de diğer partilerden yöneliş, İYİ Parti’den pek yok da diğerlerinden bir yöneliş var. Bu Özgür Özel’in ve Ekrem İmamoğlu’nun söylediği, “İttifak yapmıyoruz, ama Türkiye ittifâkını sandıkta gerçekleştiriyoruz” önermesinin kısmen de olsa doğrulandığını mı gösteriyor?

Hatem Ete: Evet. Yani 2019 seçimlerinde CHP’li adaylar muhâlefetin ortak adayları oldular ve geride bıraktığımız bu 5 yıllık süre içerisinde de aslında CHP kimliğiyle sınırlanmamaya dikkat etti bu adayların tamâmı. Yani İstanbul’da, Ankara’da, Adana’da, Antalya’da, Mersin’de belediye başkanlığı yapan aktörler, hem toplumla kurdukları ilişki açısından hem yürüttükleri siyâset tarzı îtibâriyle hem kimlikle özdeşleşme açısından CHP’li kimliklerini aşan bir performans gösterdiler. O nedenle de bu seçimlerde biraz siyâsî partiler ittifak mekanizmasından çıkmış olsalar bile, artık kendi müstakil adaylarıyla seçime katılmış olsalar da, bâzı yerlerde bu adayların kendi seçmen kitleleri oluşmuş vaziyette. Yani Mansur Yavaş’ın Ankara’daki seçmen kitlesi CHP’li kitlenin üzerinde, Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul’daki seçmen kitlesi CHP kitlesinin üzerinde. Biraz kendi tabanlarını üretmiş durumdalar. Yani bunlar ne kadar CHP’li bir yola son iki yıl içerisinde girmiş olsalar bile, temelde bu adayları CHP’li kimliklerin ötesinde bir anlamla değerlerdiriyorlar. O nedenle de seçimlerde CHP’nin oyu normal oyunun 3-4 puan üstünde çıkacak gibi gözüküyor. Yani normal seçimlerde CHP %25’e varamadı. Genel seçimlerden sonra 2-3 puanlık bir oy kaybetti. Özgür Özel’le berâber kısmen toparlasa da bu 2-3 oyun üstüne çıkamadı. Fakat yerel seçimlerde CHP %25’leri aşan bir oy oranına kavuşacak bu dediğimiz dinamikler dolayısıyla. Kezâ İYİ Parti, seçimlerden sonra, özellikle bu müstakil siyâset karârı sonrasında, oy oranını neredeyse yarı yarıya kaybetti. Şimdi bu seçim kampanyası başladıkça oylarını toparlıyor İYİ Parti; ama yerel seçimlerde biraz daha toparlamasını bekliyoruz. Yani seçmenin verdiği oy tercihlerine de bakıldığı zaman genel seçimlerde İYİ Parti’ye oy verme dinamiği ile yerel seçimlerde İYİ Parti’ye oy verme dinamiği farklılaşacak gibi gözüküyor. Meselâ genel seçimlerde Zafer Partisi İYİ Parti’nin önüne geçmiş gibi bulguluyoruz.

Onu sonraya saklıyorum. O çok önemli bir bulgu, onu ayrıca konuşacağız. Yani evet, bu tabloda ilk gözüme çarpan oydu. “Bugün seçim olursa” sorusundaki bulgularınızda, Zafer Partisi, 1 puan olmasa bile İYİ Parti’nin ilerisinde gözüküyor — ki bu gerçekten çok çarpıcı bir olay. Bir de Zafer Partisi’nin, yani Ümit Özdağ’ın İYİ Parti’den çıkma, yani türeme olduğunu da akılda tutarsak, gerçekten çok çarpıcı. İstersen burada onu biraz konuşalım. Yani şöyle bir şey: İYİ Parti’nin gerilemesi ve Zafer Partisi’nin de artışı. Bu gerçekten çok çarpıcı. Onun gerilemesiyle diğerinin artışı aynı nedenlerle olmayabilir tabiî.

Hatem Ete: Doğru. Aslında bu dinamiği biz hatırlarsan Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığı sürecinde yaşadık bir nebze. Yani Şubat ayında bütün anketler tepetaklak oldu hatırlıyorsan. Ocak ayındaki dinamiklerle Şubat ayındaki dinamikler tamâmen ayrıştı. Şimdi Zafer Partisi de Yeniden Refah Partisi de çok katı bir çekirdek, siyâseti çekirdek kitle üzerine oturan, ama temelde avantajlarını tepki oylarının elverişli adresi olmaktan sağlayan partiler. Kendi duruşları var, sert bir duruş bu. Yeniden Refah iktidar partisi kanadında bu işleve sâhip. Zafer Partisi muhâlefet kanadında bu işleve sâhip. Belli 2-3 başlık üzerinden siyâset yapıyorlar. Bu onlara bir sağlam çekirdek kitle tabanı sağlıyor. %3’ler düzeyinde diyelim, yani Mayıs seçimlerinde ortaya çıktığı hâliyle. Fakat bulundukları konum ve o bulundukları konumdaki ısrarları muhâlefet cephesinde ya da iktidar cephesinde yaşanan huzursuzlukların adresi olmalarına yol açıyor. Zafer Partisi bahsinde, onun avantajı İYİ Parti’nin seçimlerden sonra verdiği sert karar ve bu kararı tâvizsiz bir şekilde uygulama eğilimi dolayısıyla İYİ Parti’ye kızan birçok seçmen ilk adres olarak kendisine Zafer Partisi’ni gördü. Yani o hem Zafer Partisi’nin İYİ Parti içinden çıkmış olması, hem genel siyâsî düzlem îtibâriyle Zafer Partisi’nin İYİ Parti’ye benzer bir siyâsî çizgiyi daha sert bir şekilde sürdürmüş olması dolayısıyla, İYİ Parti’den ayrılan seçmen ilk adres olarak CHP’yi belirlemedi kendisine. Çünkü ilk zamanlarda CHP de benzer bir türbülans içinden geçiyordu zâten. Yani küsen seçmenin, başka bir partiden ayrılan seçmenin gidebileceği güvenli bir adres olmaktan çıkmıştı CHP de. Dolayısıyla bu kitle Zafer Partisi’ne geçti. Fakat bunu şu andaki hâliyle bir protesto tutumu olarak görmek gerekir. İYİ Parti’nin tutumundan duyulan bir rahatsızlık olarak görmek gerekir. Bence asıl seçim döneminde İYİ Parti’nin ve Zafer Partisi’nin ne elde edeceği ve bu seçimlerden sonra bu partilerin nasıl bir siyâsal çizgi izleyecekleri belirleyici olacak. Şimdi biz, son 2 aydır galiba, belki de 3 aydır, Zafer Partisi’ni çok küçük farklarla İYİ Parti’nin önüne geçmiş görüyoruz. Ama aynı zamanda İYİ Parti de Zafer Parti de aynı banda yerleşti denilebilir, yani benzer bir bant da var, ama virgüllerle Zafer Partisi biraz daha öne geçmiş durumda. Bu şu demek aslında: İYİ Parti yarı yarıya oy kaybetti, Zafer Partisi de iki katına çıktı oy oranı îtibâriyle. Fakat bunun ne kadarı kemikleşecek Zafer Partisi’nde? Zafer Partisi bu oyun ne kadarını kendi oyu hâline getirecek, ona emin olamıyoruz. Bunun için bir süre daha izlemek lâzım. 

Burada tabiî şunu da vurgulamak lâzım; daha yerel seçim atmosferine girilir girilmez Ümit Özdağ Meral Akşener’e ittifak çağrısı yaptı başından îtibâren ve cevap bile almadı bildiğim kadarıyla. Red cevâbı bile almadı, olmadı. Şimdi buradaki gelişmeler böyle devam ederse bunu büyük bir ihtimalle hatırlatacak Ümit Özdağ. Yani o zaman şunu sormak istiyorum: Ezkazâ birlikte girmiş olsalardı, o zaman çok büyük bir çekim merkezi oluşabilir miydi orada?

Hatem Ete: Olmazdı. Benim kanaatim böyle; yani Ümit Özdağ’ın ittifak teklifi de doğruydu, Meral Akşener’in ittifâkı reddetmesi de doğruydu siyâseten. Çünkü bu işten kârlı çıkacak olan Zafer Partisi olacaktı ve kendi partisinden ayrılan bir partiyi kendisiyle eşleştirerek meşrûlaştırmış olurdu aslında. Onun sonrasında ne olacağı belli olmazdı. Ama şimdi ikisinin toplamı Mayıs seçimlerindeki ikisinin toplamından fazla değil zâten. Yani İYİ Parti’nin Mayıs seçimlerinde aldığı oy oranıyla Zafer Partisi’nin aldığı oy oranı bugün ikisinin aldığı oy oranının toplamından fazla değil. Orada hazır bir kitle var. O kitle iki parti arasında gidip geliyor. Bu kitlenin birleşmesi siyâsette yeni bir çekim merkezi hâline gelebilme potansiyeli taşımıyor. Çünkü ikisi de aslında bir geri çekilme siyâsetine dönerek bu hâle geldiler. Zafer Partisi İYİ Parti’nin merkez sağa açılma siyâsetinden rahatsızlık duyduğu için bir ayrı parti olarak kuruldu ve bir iki konu üzerinde daha reaksiyoner bir siyâsal çizgi izliyor. İYİ Parti de seçimlerden sonra bu merkeze açılma dinamiğinden kısmen geri çekildi, ittifakla seçimlere katılmaktan vazgeçti. Biraz daha milliyetçilik ekseninde bir siyâsal çizgi izliyor. Dolayısıyla siyâsal olarak özdeşleştiler. Şu an birbirlerine çok yaklaştılar. Bu özdeşlik onlara yeni bir seçmen kitlesi getirmeyecektir birleşmeleri durumunda bile. Bence burada bir siyâsal daralma yaşanıyor. Yani seçim sonuçlarında alınan oya göre ikisi de… Yani Zafer Partisi’nin üç aşağı beş yukarı nasıl bir siyâset çizgisi izleyeceği belli. Yerel seçimlerde 1-2 puan da oyunu artırırsa bunu seçmenin vizesi olarak algılayıp sürdürecektir. Ama asıl karar vermesi gereken parti İYİ Parti. Seçim sonrasında, bu Mayıs seçimleri sonrasında hızlıca aldığı kararların muhâsebesini yapma imkânı bulacak Mart seçimlerinden sonra. Bence ya seçmen vetosunu yiyip tekrar kendini revize edip yeni bir yola çıkacak ya da bunun vizesini alırsa Zafer Partisi’ni gittikçe küçülten yeni bir siyâsî organizasyona dönecek. Oradaki esas aktör İYİ Parti. Henüz İYİ Parti’nin nefesi kesilmedi diye görüyorum.

Şimdi en çarpıcı parti kesinlikle Yeniden Refah Partisi. Zâten kendileri de sürekli bunu söylüyorlar, “yükselen yıldız” diyorlar. Sizin rakamlar da bunu gösteriyor. Çarpıcı olan bir husus da genel seçimlerle yerel seçimler tercihinde Yeniden Refah’ın yerel seçimlerde birazcık daha fazla gözükmesi. Yani yerel seçimi çok ciddîye alıyorlar ve tabiî ki en önemli husus İstanbul. Ama sâdece İstanbul değil; meselâ Şanlıurfa var, Yozgat var, bildiğim kadarıyla Elâzığ var. Deprem bölgesindeki bâzı illerde AK Parti belediye başkanlarını aday göstermedi. Onların neredeyse hepsi Yeniden Refah’tan aday oldu. Kazanırlar mı kazanmazlar mı daha belli değil; ama özellikle İstanbul’da AK Parti’ye kaybettirme husûsu var. Burada çok önemli bir tespit yapmışsınız. Şöyle diyor: “AK Parti seçimleri kazanmak için Yeniden Refah’ın desteğine ihtiyaç duyarken, işbirliğinin Yeniden Refah’ı AK Partili seçmen nezdinde meşrû bir adrese dönüştüreceğinden de endîşe ediyordu . En kritik nokta bu galiba. Yani son seçimler bunu gösterdi anladığım kadarıyla; AK Parti’den kopan, kopmaya eğilimli insanların gideceği ilk adres ve belki de tek adres Yeniden Refah. Öyle mi?

Hatem Ete: Doğru. Yani Yeniden Refah kendisini Mayıs seçimlerinde çok güzel bir noktaya konumladı. Hem cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tarafım belli dedi, yani muhâfazakâr, dindar toplumsal kesimlere, “Ben AK Parti değilim, başka bir partiyim” dedi; ama genel Türkiye’nin yönetimi konusunda toplum ikiye ayrıldığında da, “Ben bu taraftayım” demiş oldu. Bu ona hiç böyle kazanmakla, seçim faaliyeti yürütmekle elde edemeyeceği muazzam bir meşrûiyet sağladı. Bu meşrûiyet üzerinden Yeniden Refah Partisi kendisini AK Parti’den rahatsız olan muhâfazakâr dindar seçmenin gidebileceği çok meşrû bir adrese dönüştürdü. Ve bunu biz Mayıs seçimleri sonrasında çok net bir şekilde gördük. Mayıs seçimlerinde %3 civârında oy aldı; ama Mayıs seçimlerinden sonraki bütün araştırmalarımızda yavaş yavaş oyunu artırarak en son şimdi oy oranını ikiye katlamış vaziyette Mayıs seçimlerine kıyasla. Bu güzel bir başarı Yeniden Refah Partisi açısından. Dolayısıyla yerel seçimlerde vereceği karar şuydu: “Ben Mayıs seçimlerinde seçimlere ayrı girerek bir varlık gösterdim, ama aynı tarafta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı destekleyerek de meşrûiyet dâiresi dışına çıkmadım. Şimdi burada bu denklemi nasıl kurabilirim”’ Bu denklemi kuramadı. Yani Mayıs seçimlerinde aynı anda hem müstakil seçimlere girmek hem de AK Parti’nin meşrûiyetini elde etmek mümkündü. Buradaysa bir tercihte bulunması gerekiyordu. Ben en baştan AK Parti’nin de Yeniden Refah’a ihtiyaç duymakla berâber işbirliğine sıcak bakmadığını gözlemliyorum. Yeniden Refah Partisi’nin de kendi başına ayrı katılmayı istemekle birlikte AK Parti’nin işbirliğine mesâfeli duramadığını gözlemliyorum. Dolayısıyla bu en baştan ikisi için de paradoksal bir şeydi. Çünkü AK Parti eğer bu seçimde de Yeniden Refah’ı meşrûlaştırmış olsa, önümüzdeki 4 yıllık süreçte Yeniden Rafah’a çok güçlü bir vize vermiş olacaktı büyüme anlamında. Dolayısıyla bunu istemediğini görüyorum ben, en nihâyetinde bir işbirliğinin gerçekleşmemiş olması dolayısıyla. Çünkü Yeniden Refah bâzı taleplerde bulundu ve bu talepler AK Parti açısından karşılanamaz talepler değildi. Pazarlıkla küçültülebilirdi. Yeniden Refah açısından da bir burukluk oldu kendi başına seçimlere katılma dolayısıyla. Çünkü, “Acaba meşrûiyetimi kaybeder miyim?” endîşesi de taşıyor benim gözlemlediğim Yeniden Refah Partili yöneticiler. Ama tek başına katılarak da şimdi gerçek oyunu görme imkânına kavuşacak. Ve bu oy Zafer Partisi’nden, İşçi Partisi’nden, son dönemlerde yükselen bu küçük partilerden farklı olarak yükselen bir parti olacak. Yani meselâ seçim sonucunda Yeniden Refah Partisi’nin Zafer Partisi’nden daha fazla oy almış olduğunu göreceğiz seçim gecesi. Yeniden Refah Partisi gerçekten oy oranını ikiye katlamış olacak bu seçim sonrasında. Burada tek kaygılandırıcı unsur İstanbul seçimi oldu her iki parti açısından da. AK Parti, “Acaba Yeniden Refah’ın desteği olmadan İstanbul’u kazanma şansım oluyor mu?” diye endîşe ediyor; Yeniden Refah da, eğer Murat Kurum Yeniden Refah’ın aldığı oyun altında bir oy oranıyla kaybederse İstanbul seçimlerini önümüzdeki 4 yıl bu iktidr tarafından sürekli ötelenerek seçmenle arasındaki o geçişkenliğin engellenmesinden endîşe ediyor. Bence ikisi açısından temel dinamik bu. 

Burada tabiî evet. Şimdi öyle bir şey var, en ideali diyorsunuz şudur: Murat Kurum’un kaybetmesinin Yeniden Refah yüzünden olmaması hâlinde Yeniden Refah rahatlar.

Hatem Ete: Evet.

Ama şu da var: Diyelim ki 4 puanla kaybetti, Yeniden Refah da 5 puan aldı. Şimdi bu Yeniden Refah için riskli. İstanbul’u onun yüzünden kaybetmiş olacak; ama aynı zamanda da çok büyük bir avantaj. Yani büyük bir güç gösterisi değil mi? İstanbul gibi bir seçimin kaderini belirlemiş bir parti olacak. Şimdi böyle aslında, artılar eksiler, çok karışık bir durum.

Hatem Ete: Hiç şüphesiz. Yeniden Refah her hâlükârda siyâsal gücünü bütün siyâsî partilere ve kamuoyuna göstermiş olacak. Benim burada gördğüm Yeniden Refah Partisi’nin büyüyebileceği alan, AK Parti’nin muhâfazakâr dindar rahatsız kesiminin gelmesiyle mümkün. Onu engelleyen, ona halel getiren bir sorun olması açısından Yeniden Refah’ın yöneticilerinin endîşe duyduklarını varsayıyorum. Yoksa bu her hâlükârda Yeniden Refah için çok önemli bir güç. Bir de diğer partilerden farklı olarak Yeniden Refah’ın esas güç büyük şehirler olmayabilir bu seçimlerde. Bu seçimlerde ben meselâ İstanbul’da alacağı oyun Türkiye genelinde alacağı oyun altında kalacağını bekliyorum. Yeniden Refah asıl Anadolu’da, AK Parti’nin aday göstermediği yerlerde çok güçlü adaylar göstererek, birçok yerde Türkiye ortalamasının üzerine de çıkma ihtimâline sâhip, bu imkâna kavuştu bu seçimlerde. Asıl Yeniden Refah’ı %6’lara çıkarabilecek, yani kendi Mayıs seçimlerinde aldığı oyun iki katına çıkarabilecek potansiyel Anadolu’daki şehirlerde, AK Parti’nin MHP ile kurduğu ilişkiden memnun olmayan, seçtiği adaydan memnun olmayan kitlelerine eski AK Partili güçlü adaylar göstererek bir varlık göstermesi netîcesinde oy oranı artacak. O anlamda İstanbul seçimlerinde Yeniden Refah Türkiye genelinden daha az bir oy alabilir. Bir de önümüzdeki son 15 gün içerisinde Erdoğan’ın İstanbul’da seçim kampanyasına ağırlık verdiği bir denklemde, eğer cumhurbaşkanlığı seçimine dönüşürse, yani İstanbul Büyükşehir Belediye seçimi Erdoğan’la İmamoğlu arasında bir ikiliğe dönüşürse, bu diğer muhâlefet partileri açısından, Yeniden Refah’ın adayları açısından da oylarını azaltan bir etki uyandıracaktır. Yani bir tarafta İmamoğlu muhâlefetin seçmenini arkasına toplarken; Kurum da Yeniden Refah’ın bir kısım oyunu alabilir. O anlamda ben Yeniden Refah’ı sâdece İstanbul bağlamında değerlendirmiyorum. Türkiye genelinde oy oranını iki katına çıkarma potansiyeline sâhip gözüküyor. 

Bu seçimlerde Gelecek, DEVA ve Saadet Partileri’nin çok fazla etkili olamayacağı görülüyor sanki. Son seçimde de zâten bu partiler kendi başlarına girmeyip CHP listelerinden girdikleri için kendi güçlerini de görememişlerdi. Bir de Yeniden Refah’ın bu yükselişi var. Dolayısıyla, sen başta bahsettin biraz, bu partilerin önümüzdeki dönemdeki durumu buradan belli olacak diye. Ne görüyorsun? Çok fazla bir gelecek gözükmüyor sanki. 

Hatem Ete: Üç parti içerisinde Saadet Partisi’nin konumunu biraz daha avantajlı görüyorum görece. Daha birkaç seçim boyunca kendi seçmenini tartmış, seçmeniyle buluşmuş bir parti. Bir de bir gelenekten geldiği için partinin etrâfında kurumları var, seçmeni var. Ama o da son seçimlerde seçime katılmayarak aslında aynı eksene gelmiş oldu. Şimdi ilk defa kendilerini tartma imkânına kavuşacaklar bu seçimlerde. Ben her üç parti için de iki tür kriter olabileceğini düşünüyorum. Yani muhtemelen kendi seçim sonrası kararlarını bu iki kritere göre vereceklerdir. Bir; partinin sevk ve idâresini sağlamaya yardımcı olacak birkaç yerde belediye kazanıp kazanmadıkları önemli bir üstünlük sağlayacak bu partilere. Ama bu sağlanamazsa bile Türkiye genelinde bir 1 milyonun üzerinde oy alma ya da 1 milyon civârında bir oya kavuşma imkânları onlar için bir vize işlevi görecek. O da Türkiye genelinde %2 civârı bir şeye denk gelir. Yani bu seçimde eğer %1 buçuk 2’nin üzerine çıkabilirlerse bu siyâsette kalıcılıklarını gösterme imkânı sağlayacak bu partiler için. Ama eğer bunun altında kalabilirlerse ben seçimlerden sonra her iki parti içinde, hem parti içinde hem kamuoyunun partilerle ilişkisi açısından ciddî bir sıkıntı çıkacağını düşünüyorum. Yani meselâ diyelim ki İYİ Parti için benzer bir şey söylüyoruz. Yani bu ittifak dinamiğinden çıkmış olması hasebiyle ya birkaç yerde bir belediye kazanmış olması gerekir ya da oy oranının Mayıs seçimlerinin çok altına düşürmemiş olması lâzım. Diyelim ki Mayıs seçimlerinde 9 küsur oy aldı, şimdi 7’nin 8’in altına düşmemesi lâzım bu verdiği karar netîcesinde. Buna benzer birçok çıta birçok parti açısından geçerli. O nedenle ben bu seçimlerin aslında muhâlefet partilerinin birçoğu için bir genel seçim niteliğinde olduğunu ve yerel seçimlerden de sonra bu partilerin kendi gelecekleriyle ilgili bir yol bulma arayışlarına gireceklerini söylüyorum. 

Son olarak muhâlefet cephesinde DEM Parti’den biraz bahsedelim. Bu bulgularınız Yeşil Sol Parti’nin son seçimde aldığı oyun civârında bir oyu alacağını gösteriyor şu andaki durumda. Tabiî burada en önemli husus İstanbul’da ve İzmir’de. Ankara o kadar değil de İstanbul ve İzmir’de aday çıkarmaları meselesi oldu. İstanbul’da ilk başta söz konusu olan Başak Demirtaş olsaydı herhalde biraz daha farklı olurdu; ama Meral Danış Beştaş da gerçekten partinin en yüksek profilli isimlerinden birisi. Yeniden Refah için söz konusu olan, Murat Kurum’a kaybettiren parti olma ihtimâli, DEM Parti için de özellikle İstanbul’da İmamoğlu’na kaybettirme şeklinde söz konusu olabilir herhalde, değil mi?

Hatem Ete: Kesinlikle. Yani İstanbul seçimlerinde asıl belirleyicinin hangi parti olacağıyla ilgili sürekli değişiyor puanlamalar. İkitidar açısından Yeniden Refah; muhâlefet açısından da temelde İYİ Parti’yle DEM Parti. Ama kamuoyu araştırmaları İYİ Parti’nin çok fazla kaybettirme imkânını kaybettiğini, asıl şimdi gözlerin DEM Parti’ye çevrileceğini gösteriyor. Çünkü DEM Parti İstanbul’da da aday îlân eder etmez %4-5’lere kavuşmuş gözüküyor kamuoyu araştırmalarında. Dolayısıyla bunun yukarı doğru mu çıkacağı aşağıya doğru mu ineceği Ekrem İmamoğlu’nun kaderini doğrudan etkileyecek. Çünkü Yeniden Refah’ın Murat Kurum’a kaybettirdiğini eğer DEM fazlasıyla İmamoğlu’ndan alırsa bu İmamoğlu için dezavantaj. Burada ikisinin yarıştığı denklem biraz bu. O nedenle ben bu ayın analizinde, “Yeniden Refah’ın 3 ve üzeri oy alması Murat Kurum için; DEM Parti’nin 5 ve üzeri oy alması da İmamoğlu için ciddî bir dezavantaj teşkil edebilir” dedim seçimlerde. Şimdi tam o sınırda gözüküyor DEM Parti kamuoyu yoklamalarında. Önümüzdeki 15-20 gün içerisinde eğer DEM Parti kampanyaya ağırlık koyarsa…. bu sâdece DEM Parti’nin yapacağı bir şey de değil aslında; Erdoğan’ın, Murat Kurum’un, Ekrem İmamoğlu’nun söylemlerinin DEM Parti’nin potansiyel seçmeni üzerindeki etkisi belirleyici olacak. Eğer iklim DEM Parti lehine sandığa gitmeyi çok fazla zorlamazsa, %4-5 civârında kalırsa, DEM Parti’nin Başak Demirtaş yerine Meral Danış Beştaş karârı Ekrem İmamoğlu’nun lehine işleyen bir dinamiğe dönüşecek. Ama son 15-20 gün içerisinde eğer bir mobilizayon oluşursa ve DEM Parti %5’in üstüne çıkarsa, bu Ekrem İmamoğlu için ciddî bir dezavantaj oluşturur. Yani bir bunun altını çizmek istiyorum. İkincisi: Genel îtibâriyle DEM Parti’nin daha önceki seçimlerde de bakıldığında büyükşehirlerde yerel seçim eğilimiyle Anadolu’nun diğer seçimlerinde, yani Kürtlerin çoğunlukta olduğu seçimlerdeki oy eğilimi farklılaşabiliyor. Yani Diyarbakır’da ve buna benzer yerlerde Kürtlerin hâkim olduğu ve DEM Parti’nin kazanmasının garanti olduğu yerlerde seçmen DEM Parti lehine sandığa gidip rekor oylarla seçimi kazanıyor. Ama büyükşehirlerde daha önceki seçimlerde de aslında DEM Parti kazanabilecek adaya yönelen bir seçmen kitlesine de sâhip. Yani daha önceki seçimlerden hatırlarsınız; Sarıgül’ün adaylığı döneminde Sırrı Süreyya Önder’e verilen oylar meselesinde de aynı şey gündeme gelmişti. Yani burada DEM Parti’nin İstanbul’daki ve buna benzer büyükşehirlerdeki seçmeni Güneydoğu’daki seçmeni kadar homojen bir seçmen değil. Farklı sosyolojik dinamiklere sâhip. Büyükşehirlere göç etme târihleri birbirinden farklı. Farklı siyâsal süreçlerden etkileniyorlar ve muhtemelen Türkiye okumaları DEM Parti’nin klasik seçmeninden ayrışabiliyor bir kısım seçmenin. O nedenle burada kendiliğinden bir kısım seçmen zâten iktidar karşısında en yüksek oyu alabilecek adaya, ya da böyle bir dinamik yoksa bir kısmı belediyecilik öngörüsü üzerinden iktidar adayına ya da muhâlefet adayına gidebiliyor. Büyükşehirlerdeki partizan seçmen oranı zâten az. O nedenle burada önümüzdeki dönemdeki kampanyalarla bunun ne kadar yükseleceği anlaşılacak. Ben bunun 6’nın üzerine çıkma ihtimâlini kolay görmüyorum. Yani DEM Parti büyük bir ihtimalle 4-6 arası bir oy alacak diye bekliyorum kamuoyu araştırmalarından ve gözlemlerimden yola çıkarak. Eğer 6’nın üzerine çıkarsa bu çok ciddî bir şekilde hem iktidârın hem muhâlefetin hem de DEM’in kendisinin, DEM’in oyunu artırmaya yönelik müdâhaleleri netîcesinde oluyor anlamına gelecektir. 

Şimdi son olarak iktidardan biraz bahsedelim. Ben geçen Ankara’daydım. Ankara’daki adaylarla konuştum. Turgut Altınok’la görüşemedim, ama daha sonraya sözleştik. Mansur Yavaş herhalde çıkmayacak, ama neyse. Ama Ankara’daki diğer adaylarla konuştum ve bayağı da bir gördüm. Sonra İzmir’e gittim hafta sonu, cumartesi günü İzmir’deydim. Üç tâne partinin adayıyla konuştum. AK Parti’nin –ki Cumhur İttifâkı’nın adayı–, CHP ve DEM Parti eş adaylarıyla konuştum. İzmir’i de gözledim. İstanbul’u zâten biliyorum. İstanbul’da da adayların çoğuyla konuştuk. Yarın Ekrem İmamoğlu’yla konuşacağız. Daha sonra Murat Kurum’la da söyleşi yapacağız, yani anlaştık en azından. Çok çarpıcı bir fark var. İstanbul sokaklarında Murat Kurum fotoğraflarının büyük bir kısmı Erdoğan’la yan yana. Yani İstanbul’da Murat Kurum’un posterlerinin yarısı kadar en azından Erdoğan posteri var ve Murat Kurum’un olduğu şeylerin yarısında Erdoğan’la yan yana. Ve her yerde de AK Parti tabiî ki, o turuncu renkler vs.. Ankara’da gördüğüm, sen daha iyi biliyorsun Ankara’yı orada yaşadığın için, Turgut Altınok sanki tek tabanca gibi. Yani Erdoğan’la yan yana fotoğrafını filan pek görmedim. Orada daha çok Turgut Altınok Mansur Yavaş’la yarışıyor, ama AK Parti adayı olarak yarışıyor. Ama en çarpıcısı İzmir’de Hamza Dağ: AK Parti yazmıyor. Yani Erdoğan yok, fotoğraf filan yok; AK Parti yazmıyor, renkler kullanılmıyor, amblem kullanılmıyor. Hattâ şey diye espri yaptım: “İzmir’e gelen birisi, ‘bu arkadaş galiba bağımsız aday’ diye düşünür”. Çünkü hiçbir işâret yok. Giydirilmiş arabalarına bakıyorsun meselâ: Orada da yok. Yani o ampul yok, renk yok, parti adı yok. Çok çarpıcı. Hani sen diyorsun ya? Yerel seçim olarak görüyor. Yerel seçimi de tek bir seçim, tek bir model olarak da görmüyor AK Parti anlaşılan. Yani her ile yönelik ayrı bir strateji izliyor. 

Hatem Ete: Doğru gözlemler. Çarpıcı da gözlemler. Yani aslında CHP de AK Parti de bu seçimlerde her ilin kendine özgü sosyolojisini gözeten bir kampanya yürütüyor. Ben o anlamda yerel seçimlerde siyâsetin performansını daha iyi görüyorum. Daha rasyonel bir sürece girdi siyâset yerel seçimlerde. Yani Ankara’da meselâ Mansur Yavaş hiç CHP logosu, amblemi kullanmadan bir kampanya yürütüyor ya da bunun gerektirdiği kadarını yapıyor sâdece. CHP’li ilçe belediye başkanlarını yanına alarak bâzı yerlerde CHP amblemiyle pankartlar asıyor falan. Çünkü bu yerlerin tamâmında aslında partilerin kazanabilmesi için, yani adayların kazanabilmesi için kendi partilerinin alabildiği oyun üzerine çıkmaları lâzım. Yani hiçbir adaya kendi partisinin desteği yetmiyor seçimi kazanması için. Hamza Dağ İzmir’de Cumhur İttifâkı seçmeninin desteğini alarak seçimleri kazanamaz. AK Parti’nin desteğiyle zâten kazanamaz. Bu nedenle de mümkün mertebe AK Parti alerjisi taşıyan kitleler nezdinde AK Parti’yi görünmez kılarak şahsî sempatisiyle bir kitle oluşturmak istiyor. Benzer bir şekilde burada CHP için Mansur Yavaş var. Fakat Turgut Altınok’la Murat Kurum arasında yaptığın kıyas, yani ben bunu gözlemlemedim ama İstanbul’da görmediğim için gözlemlemedim. Aslında burada Turgut Altınok da çok fazla Erdoğan’lı fotoğraflarla kamuoyunun önüne çıkmaya başladı. Ama muhtemelen biraz ikisinin farklı seçim kurgusuna sâhip olmaları dolayısıyla. Fakat Murat Kurum’un İstanbul’da Erdoğan’la ortak fotoğraflar vermesi şaşırtıcı değil. Yani İstanbul’da Erdoğan’ın bir ağırlığı var. Murat Kurum’un kendi şahsıyla oy devşirme potansiyeli, Erdoğan üzerinden oy devşirme potansiyelinin çok altında. Meselâ diyelim ki İmamoğlu için, Mansur Yavaş için; CHP’nin üzerinde bir oy potansiyeline sâhipler. O nedenle mümkün mertebe CHP’ye oy vermeyen kitlelere de hitap etmek durumundalar diyoruz. Benzer bir şeyin tam tersi Murat Kurum için geçerli. Yani seçmen gözünde ancak bir Erdoğan’ın meşrûiyet transferiyle güçlü bir aktöre dönüşme potansiyeli taşıyor. O nedenle ben bu illere göre farklılaşan stratejiyi doğru görüyorum. Yani bu her bir siyâsî partinin rasyonel bir seçim stratejisi güttüğünü gösterir. Sâdece ben Murat Kurum’un başta çizilen teknik proje eksenli teknokrat görünümlü kampanya kurgusundan çıkıp, siyâsal söylemlerde bulunmasının kendisi açısından çok kötü bir sonuç ürettiğini gözlemliyorum. 

Bir ara onu yaptı biliyorsun. Hattâ ben o konuyla ilgili bir yazı da yazdım: “Murat Kurum’daki dönüşümü fark ediyor musunuz?” diye. Ondan sonra tekrar geri çekildi. Yani “Bu Kandil uzlaşısı” vs. dedi 1 hafta filan; sonra, son dönemde tekrar azalttı. Yapmıyor gibi yani. 

Hatem Ete: Yani yapmadığı zamanlarda en büyük gafını yaptı aslında. 31 Mart’la Gazze’nin kaderini ilişkilendirdi. Yani dolayısıyla orada da sürekli siyâsal meseleler üzerinden kampanyayı taşıma meselesi var. Halbuki en baştaki kurgu daha doğru bir kurguydu. Yani bir proje üzerinden geçerek hem İmamoğlu’nun karşıt kutbunda bir alternatif oluşturmak. Çünkü İmamoğlu’nun en fazla eleştirildiği şey siyâsallaşması, CHP ya da Türkiye ulusal siyâsetine dâir farklı niyetlere sâhip olması üzerinden İstanbul’la ilgilenmediğine yönelik bir eleştiri vardı. Bunu kendi seçmen bloku nezdinde sağlamlaştırmak için tamâmen proje eksenli bir söylem kullanması daha doğru olurdu. Fakat siyâsete girdikçe aslında bir sürü gaflarla, bir sürü şeyle oradaki şeyini de zaafa uğrattı. Ama teknik meselede durup siyâsal meseleyi Erdoğan’a bırakmak İstanbul açısından daha doğru bir strateji olurdu. Bunu toparlamak için de geç kalmış olabilir diye düşünüyorum. Çünkü bu tür şeylerle aslında İstanbul seçmeni nezdinde Murat Kurum’un algısı başlarda bir potansiyel pozitifliğe sâhipken, gün geçtikçe negatif bir algıya dönüşmüş oldu. 

Son olarak şunu sorayım: Memleket Partisi ne oldu? 

Hatem Ete: Yani çok konjonktürle yükselmiş bir partiydi. Şubat, Mart aylarında oyları yükselmişti. Yine Kılıçdaroğlu’nun adaylığı döneminde birden %7’lere 8’lere, hattâ 10’lara çıkmıştı. O dönemde de bunun bir geçici potansiyel adres olduğunu söylüyorduk aslında. Fakat hem cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aldığı oy oranı, hem de ondan sonra bir şekilde kendisini net bir siyâsî çizgiyle özdeşleştirmemesi, bir siyâsal performans göstermemesi, kadro ikmâli yapmaması dolayısıyla aslında kendi kamuoyu araştırmalarımızda yüzdeliğe giren bir parti olmaktan uzaklaştı Memleket Partisi. O nedenle bu yerel seçimlerde de ne yapabilir bir görmek gerekir. Benzer bir şey onun için de geçerli. %1’in üstüne çıkabiliyor mu? 1 milyon oyu alabiliyor mu? %2’ye yaklaşabiliyor mu? Ona göre o da siyâsal âkıbetini yeniden kurgulamak zorunda kalacak partilerden birisi. 

Evet Hatem, çok sağ ol. O zaman sen İstanbul araştırmasını yaptıktan sonra bir başka yayın için sözleşmiş olalım. 

Hatem Ete: Olur.

Bu yayında verdiğin bilgiler için çok teşekkür ediyoruz sana ve çalışma arkadaşlarına. Çok sağ olun. 

Hatem Ete: Ben teşekkür ederim. İyi yayınlar.

Evet, Hatem Ete ile PanoramaTR’nin yaptığı araştırmayı konuştuk. Kendisine teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.