Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır anlattı: 1989’dan bu yana gazeteci olarak izlediğim yedi yerel seçimden hatırladıklarım

Ruşen Çakır 1989 yılından bugüne gazetecilik yolculuğunda hangi yerel seçimin neden önemli olduğunu, 35 yıl sonra tarih tekerrür mü ediyor sorusunu, gazetecilik hayatında takip ettiği yedi yerel seçimi, 2024 Yerel Seçimleri’ndeki gözlemlerini anlattı.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi hafta sonları. Şimdiden uyarayım, uzun bir yayın olabilir; çünkü bayağı bir şeyden bahsedeceğim. Bakıyorum: 3-4-5-6-7 yerel seçim… 1989’dan bu yana… Gazeteciliğe 1985’te başladım. Gazeteci olarak tâkip ettiğim ilk yerel seçim 1989. O zamandan bu zamâna 7 yerel seçim izledim, sâhaya çok çıktım, değişik yerlere gittim ve özellikle Refah Partisi’nin yükselişiyle berâber çok daha fazla yerel seçim tâkip eder oldum. Aklımda kalanlar, aldığım notlar… Aslında ne işinize yarayacak bilmiyorum, ama yine de târih konuşmak aslında bugünü anlamak ve yarını anlamak için iyidir. Yerel seçimler târihinin en azından son 35 yılında şöyle hızlıca bir gidelim istiyorum, bakalım neler konuşacağız. Ben de konuştukça açılacağım herhalde, öyle söyleyeyim.

Evet, 1989… Daha yeni, tâze bir gazeteciydim diyelim, 27 yaşındaydım. Beyoğlu’nda Cihangir’de oturuyordum ve Refah Partisi’nin partililerinin kapımızı çaldığı zamanlardı. Normalde çok şaşırmıştı Cihangir’de oturanlar. Çünkü o târihte Recep Tayyip Erdoğan İstanbul İl Başkanı’ydı Refah Partisi’nde ve değişik bir şeyler yapıyordu. Câmi cemaati dışındaki yerlere de açılmaya çalışıyordu. Bu anlamda Cihangir örneği hiç şaşırtıcı değildi. Orada şaşırtıcı olan: Bir genç kadın ve bir genç erkek gelmişti. Kadının başı açıktı. Partiyle ilgili bir broşür mü ne vereceklerdi. Ben onlara Refah Partisi’ni bildiğimi falan söyleyince şaşırmışlardı. Çünkü pek alışık değillerdi. Ama tabiî benimki meslekî bir olaydı. Neyse; o seçimler, Refah Partisi’nin ilk ciddî çıkış yaptığı seçimler. %9,8 oy aldı ve o târihte Konya, Kahramanmaraş, Van, Sivas ve Şanlıurfa’yı kazandı — ki bunlardan Konya o târihte büyükşehir statüsündeydi. Refah Partisi irticâ bağlamında çok konuşuluyordu, özellikle merkez medyada böyleydi. Ben de merkez medyada yer alıyordum, ama Refah Partisi’ni tâkip etmeye çalışıyordum. Bana da şüpheyle bakıyorlardı ve 89’daki bu çıkışını çok önemsemek istemediler. Ardından Refah Partisi 91 genel seçimlerine, o târihte adı Milliyetçi Çalışma Partisi olan MHP ile –sonradan MHP adını aldı– birlikte ittifâkla girdi. Yerel seçimde Refah 9,8 almışken MÇP 4,1 almıştı, bir de üçüncü ortak Islâhatçı Demokrasi Partisi de %1 almıştı. Aritmetik olarak toplandığı zaman bütün partiler Meclis’e Refah Partisi listelerinden girebileceklerdi. Nitekim öyle oldu ve toplam oyları bunu da aştı. 89 seçimi o anlamıyla özellikle Millî Görüş hareketinin ve tabiî ki Recep Tayyip Erdoğan’ın da ilk ciddî startıdır. Ve bugün îtibâriyle, Yeniden Refah Partisi’nin bugünkü durumunu 94 değil de 89’a daha çok benzetiyorum.

1994 seçimi tabiî ki Türkiye’deki en önemli, en târihî yerel seçim. 30 yıl önce Milliyet gazetesindeydim ve Refah Partisi’nin kazanma ihtimâline kimseyi inandıramıyordum — sâdece gazetedekileri değil çevremdekileri de. Orada çok çarpıcı bir seçim oldu İstanbul’da. Recep Tayyip Erdoğan İl Başkanlığı’ndan Refah Partisi’nin adayı oldu. ANAP’ın adayı: İlhan Kesici. Sosyal Demokrat Halkçı Partisi’nin adayı: Zülfü Livaneli. Eski ANAP’lı Bedrettin Dalan Doğru Yol Partisi’nden aday olmuştu. Bir de Ecevit’in Demokratik Sol Partisi’nden Necdet Özkan — yanılmıyorsam daha önce Bayrampaşa’da ilçe belediye başkanıydı. Bunların hepsi yarıştı ve 3 puan farkla Recep Tayyip Erdoğan kazandı; % 25, yani 4 oydan birini alarak kazandı. İlhan Kesici, diyelim ki Dalan’la ortaklık yapsaydı rahatlıkla kazanıyordu. İşin ilginci Livaneli ile Necdet Özkan birlikte hareket etmiş olsaydı onlar da rahatlıkla kazanıyordu. Merkez sağ ve sol kendi içinde bölünüp birbirlerini yiyince aradan Refah Partisi çıktı. Burada, sâdece İstanbul değil, Ankara’da da Melih Gökçek diye bir fenomen olarak ortaya çıktı. Yıllarca Ankara’nın başında kaldı biliyorsunuz. Ona ek olarak, daha önce alınmış olan Konya’yı –büyükşehirleri söylüyorum–, Erzurum’u, Kayseri’yi aldı. Kayseri daha önce SHP’deydi, ilginçtir. SHP’nin elindeki Kayseri’yi kolay bir şekilde aldı ve Diyarbakır’ı aldı. “Diyarbakır’ı nasıl aldı?” diye soracak olursanız, 94 seçimlerini PKK boykot ettirdi ve aday çıkarmadılar. Dolayısıyla bölgedeki illerin ve ilçelerin büyük bir çoğunluğunu Refah Partisi kazandı. Diyarbakır böyledir. Batman’ı da almışlardı, başka birçok yeri de Refah Partisi PKK boykotu sâyesinde aldı; ama 4-5 yıl sonra bunların hemen hemen hepsini kaybetti, elinde tutamadı. Bu seçim gerçekten Refah Partisi’nin ilk ciddî çıkışı oldu ve o zamandan bu zamâna da Türkiye’nin gündeminde oldu. Önce Refah Partisi’ydi, bu seçimden sonra Refah Partisi kapatıldı biliyorsunuz; 94’ten sonra Fazilet Partisi adını aldı. Yasaklı olan Erdoğan 99 seçimlerine giremedi. Yerini almış olan Ali Müfit Gürtuna girdi İstanbul’da seçime. Ve Refah Partisi %19 almıştı, Fazilet Partisi’nin yerel seçimde oyu %16’ya düştü; çünkü o kapanma dâvâsıyla berâber bir gerileme yaşadılar. Ama buna rağmen İstanbul’u yine aldılar. Sâdece İstanbul’u değil; Ankara’yı, Kayseri’yi, Konya’yı muhâfaza ettiler. Ama meselâ Erzurum’u MHP’ye kaptırdı. Diyarbakır’ı da, mâlûm, o târihte galiba CHP ya da SHP çatısı altında giren, Kürt hareketinin o târihteki partisine kaptırdılar Diyarbakır’ı 1999’da. 1999’un ilginç bir özelliği DSP ve MHP’nin çok ciddî bir çıkış yapmış olmalarıydı. ANAP ve Doğru Yol Partisi’nin artık iyice erimeye başladıkları bir dönemdi. İstanbul’a baktığımız zaman, Ali Müfit Gürtuna %27,5 aldı; ama bir arkasından gelen ANAP adayı Ali Talip Özdemir %22 aldı. Eğer Doğru Yol Partisi ve o târihteki diğer sağ partiler tek adayda birleşseydi yine alıyordu. En çarpıcı olanı; DSP, Zekeriya Temizel’le girdiği seçimde %20 oy aldı. Adnan Polat’lı CHP %13’te kaldı. Yani burada da DSP ile CHP birlikte hareket etse 94’ten sonra, 5 yıl sonra Millî Görüş hareketinden İstanbul’u alabilirdi. Yine bir bölünme olayını gördük. Ama 1999 seçimi Fazilet Partisi için çok zor bir seçimdi. Yine de bu elde ettikleri sonuç bir başarıdır. Aynı anda orada, 99’da genel seçim de oldu ve orada da MHP ile Demokratik Sol Parti biliyorsunuz öne geçtiler, ANAP’ı da alarak koalisyon kurdular, ama ömrü çok uzun olmadı.

2004 seçimi: Artık her şey bitmiş, AKP var. AKP girdiği ilk seçimden, seçim kanununun da sayesinde; çünkü barajı aşamayan partiler nedeniyle çok da yüksek oy almamasına rağmen tek başına iktidar oldu ve iktidarda kaldı 2002 sonunda. 2004 Mart’ında seçimde Adâlet ve Kalkınma Partisi’nin oyunun %41 olduğunu görüyoruz. Yani bir önceki seçime göre bayağı ilerletmiş olduğunu görüyoruz. İkinci parti Cumhuriyet Halk Partisi, daha sonra MHP, Doğru Yol Partisi diye gidiyor. Ve burada İstanbul’da Kadir Topbaş, CHP adayı Sefa Sirmen karşısında çok net bir galibiyet elde etti. Artık o çekişmeli seçimler, “Ortak girseler şöyle olurdu” vs. meselesi kalmadı. Çok iyi hatırlıyorum; hemşerimdi Kadir Bey, Allah rahmet eylesin, Brüksel’de bir toplantıya gidiyordum, Türkiye üzerine yapılan bir toplantıya. Uçakta Kadir Bey’le karşılaştık, önümde oturuyordu. O sırada Beyoğlu Belediye Başkanı’ydı ve İstanbul adaylığı için özellikle AKP’li ilçe belediye başkanları arasında çok kıran kırana bir mücâdele vardı. Ama ben Erdoğan’la Kadir Topbaş arasında çok eski bir hukuk olduğunu bildiğim için, yani Erdoğan’ın “Kadir Abi” diye hitap ettiği bir isim ve gençliğinde, ilk Millî Selâmet Partisi yıllarından îtibâren Kadir Topbaş’ın bir tür himâyesinde siyâset yapmış birisiydi. Ben onun aday olacağına emin gibiydim. Hattâ demiştim ki: “Ya, herkes orada adaylık yarışı yapıyor” –o da Brüksel’e gidiyordu– “…sizin ne işiniz var Brüksel’de?” diye gülmüştüm. Sonra, “Nasıl olsa kazanacağınızı, yani aday gösterileceğinizi biliyorsunuz” demiştim. Nitekim öyle oldu; aday gösterildi ve çok net bir üstünlük sağladı. Bu aynı zamanda AKP’nin istim üzerinde olduğunu iyice gördüğümüz bir seçim oldu. Bir bakıyoruz: Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Erzurum, tabiî bu arada büyükşehirlerin sayısı arttığı için Gaziantep… Uzun bir süre sonra Gaziantep’i –Celal Doğan’dı, ünlü isim– CHP’den aldılar. Gaziantep, İstanbul, Kayseri, Kocaeli, Konya, Sakarya, Samsun… Şimdi Kocaeli deyince herkes, “Zâten orası onların kalesi” diyecek, ama Kocaeli uzun bir süre CHP’nin ve merkez solun kazandığı bir büyükşehirdi. Kocaeli’yi de aldı bu seçimde, 2004’te. O seçimde CHP’nin alabildiği iki tâne büyükşehir var: İzmir ve Mersin. Ve DSP var. Anadolu Üniversitesi eski rektörü Prof. Yılmaz Büyükerşen 1999’da DSP’den seçilmişti, 2004’te yine DSP’den, 2009’da yine DSP’den seçildi biliyorsunuz. Ondan sonra da 2014’te ve 2019’da CHP’ye geçerek öyle devam etti. Yani DSP’nin gurur kaynağıydı diyelim. Bu seçimde aday gösterilmiyor. Yılmaz Büyükerşen’i saymazsak DSP’nin başka aldığı yer yok. Diyarbakır’da da Osman Baydemir — o târihteki parti adı neydi şu anda emin değilim, çünkü çok değişti, Osman Baydemir seçilmişti büyükşehirde. 2004 AKP’nin büyük çıkış yaptığı, büyük şehirleri çok ciddî bir şekilde kontrol ettiği bir dönemdi; kendinden emin, ama bir yandan da derin devletin saldırılarına karşı kendini korumaya çalışan bir AKP vardı.

5 yıl sonraki seçim aslında AK Parti’nin bayağı ciddî bir şekilde sarsıldığı bir seçim oldu; 5 yıl önceye, 2009 seçimine göre oyları azaldı. İstanbul’da çok ilginç bir yarış oldu. Deniz Baykal, İstanbul’a AKP’li bâzı isimleri yolsuzluk konularında iyice köşeye sıkıştırmış olan Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nu aday gösterdi. İlginçtir, Kemal Kılıçdaroğlu kendisi oy kullanamadı, kaydını, seçmen kütüğünü taşımadığı için. O da bir ilginç anekdot olarak hep hâfızamızdadır, öyle söyleyeyim. Burada yine Kadir Topbaş 2004’te kazandıktan sonra 2009’da da kazandı. Kadir Topbaş’ın oylarında az bir gerileme, Kılıçdaroğlu’nun oylarında epey bir ilerleme var. Yani 2004’te Sefa Sirmen %29 alırken, Kılıçdaroğlu %37 aldı; ama yetmedi. %44’le Kadir Topbaş yine kazandı. Ama burada bâzı illeri, büyükşehirleri kaybettiğini görüyoruz. Meselâ Adana’da MHP’den Aytaç Durak –ki Aytaç Durak’ın öyküsü ilginç– bir dönem daha MHP’den seçiliyor. Önceki dönemde Adana’da AKP’den seçilmişti, sonra MHP’ye geçti, seçildi. Bir sonraki seçimde yine MHP’den kazandı, ama 2019’da kaybetti biliyorsunuz. 2019’da CHP kazandı. Baktığımız zaman, Antalya’yı kaybettiler. Antalya’yı kaybetmesinin de ilginç bir öyküsü vardır. O sırada Rektör, şimdi adına tam hatırlayamadım, Akdeniz Üniversitesi Rektörü CHP’den aday olmuştu, o kazanmıştı. İzmir, mâlûm yine CHP’nin, Mersin yine CHP’nin. Bu arada DTP o târihteki adı, Demokratik Toplum Partisi yanılmıyorsam açılımı, Diyarbakır’ı aldı. Böyle bir şey. Orada Adana’yı ve Antalya’yı kaybeden bir AKP gördük 2009’da, ama oylarında bayağı bir gerileme oldu. Tam böyle sarsılır gibi olduğu bir dönem.

2014’e girince AKP’nin yine kendini biraz toparladığını görüyoruz. Burada ilginç bir olay var. Hatay’da bir önceki seçimde AKP’den seçilmiş olan Lütfü Savaş; AKP, yani Erdoğan oraya Sadullah Ergin’i aday olarak koyunca gitti CHP’den aday oldu ve CHP’den kazandı. Sonraki 2019 seçiminde de kazandı. Bakalım bu sefer yine kazanabilecek mi? Bu seçimlerin en çok konuşulan ismi kendisi. Orada, 2014’te yine Kadir Topbaş’ın aday olduğu bu seçimde bu sefer Mustafa Sarıgül çıktı CHP’den. Mustafa Sarıgül çok iddialıydı; çünkü Kılıçdaroğlu sarsmış ama yıkamamıştı. Mustafa Sarıgül, “Ben yaparım” dedi, yapamadı. Arada yine 7 puan bir fark var. Mustafa Sarıgül 3 puan artırdı Kılıçdaroğlu’na göre; ama Kadir Topbaş da artırdı 3 puan. Dolayısıyla Mustafa Sarıgül hiçbir başarı gösteremedi. O seçimin ilginç bir özelliği; yükselişte olan HDP’nin Sırrı Süreyya Önder gibi bir ismi aday göstermesine rağmen İstanbul’da, partisinin genel seçimde aldığı oyların yarısını ancak alabilmiş olmasıdır — şimdi yapılacak olan seçime gönderme olarak söylüyorum. Burada baktığımız zaman, Aydın’ı CHP alıyor, ilk defa büyükşehir statüsüne geldi 2014’te. Hatay ilk kez büyükşehir oldu, Hatay’ı aldı. Yeni büyükşehir olan Muğla ve Tekirdağ’ı da aldı. Onun dışında İzmir’i ve Eskişehir’i aldı… Eskişehir tabiî ki Yılmaz Büyükerşen’le. MHP’nin 2014’te bir çıkışı var. Adana’ya ek olarak Manisa ve Mersin’i aldı. Mersin’i CHP’den aldı. Manisa’nın önceki seçimde ne olduğunu bilemiyorum; ama Mersin’i CHP’den aldı. Bu arada Diyarbakır’a ek olarak Mardin ve Van da büyükşehir îlân edilmişti, buraları da Barış ve Demokrasi Partisi aldı — bakın her seçimde adı değişiyor. Ama belli bir süre sonra buralara kayyum atandı, bunu biliyoruz. Evet, en önemli seçimlerden birisi 1994’tü, bir diğeri de 2019. Yani 25 yıl sonra… Ve 25 yıl sonra ne oldu? Bir Refah Partisi, Fazilet Partisi ve AKP geleneği İstanbul ve Ankara’da yıkıldı. Mansur Yavaş Ankara’da kazandı. Bir önceki seçimde de kazanmıştı bence; ama orada sandık oyunlarıyla kaybettirildi Mansur Yavaş’a, ama bu sefer kazandı. İstanbul’da Ekrem İmamoğlu kazandı. Öyle bir kazandı ki kıl payı. Seçimi tekrarlattılar; ama ikinci turda açık ara fark attı. Buna ek olarak Adana’yı MHP’den aldı CHP. Daha önce kendisinin olup MHP’ye kaptırdığı Mersin’i yine MHP’den geri aldı. Antalya’yı da AKP’den aldı. Yani burada 5 tâne kilit büyükşehir var. Bunlar gerçekten Türkiye’nin en büyük şehirleri diyebiliriz, ilk 5 olmasa bile. İstanbul, Ankara, Mersin, Adana, Antalya…

Bunlar nasıl oldu? Tabiî buradaki esas mesele, hepimizin bildiği gibi İYİ Parti’nin aday çıkarmaması ve HDP’nin aday çıkarmayıp örtülü bir şekilde desteklemesiyle oldu. Ve bir Millet İttifâkı-Cumhur İttifâkı yarışıydı. Aslında AKP’nin oylarında çok büyük bir gerileme yaşanmadı. CHP’nin oylarında da çok büyük bir artış yaşanmadı. Ama buna rağmen özellikle MHP’nin oylarında bir gerilemenin yaşandığını yerel seçimde gördük. Yani gerçekten Türkiye’de yerel seçimlerin 25 yıl sonra akışının değiştiğini gördük. Şimdi önümüzdeki seçime bakıyoruz. Kaç gün kaldı? 8 gün, değil mi? 8 günde ne olacak ne bitecek?… Burada tabiî ki en önemli husus İstanbul ve Ankara olacak. Buraları Erdoğan’ın geri alıp almayacağı olacak, öncelikle buna bakacağız. Ondan sonra Adana, Antalya ve Mersin’i CHP muhâfaza edebilecek mi ona bakacağız. Hattâ buraya Hatay’ı da katmak lâzım. Hatay’ı muhâfaza edebilecek mi diye bakacağız. Eskişehir… Eskişehir’de Yılmaz Büyükerşen nihâyet çekildi. Çok istemiyordu kendisi çekilmek; ama yerine başka bir aday gösterildi. Onun durumuna bakacağız. Bu önemli olacak. Tekirdağ, İzmir, Muğla; buralarda bir zorlanıyor CHP sanki, ama kazanma ihtimâli çok daha yüksek gibi gözüküyor. Büyükşehirler üzerinden gidiyorum, tabiî illerde çok daha farklı gelişmeler olabilir. HDP’nin almış olduğu Diyarbakır, Mardin, Van’ı bu sefer de herhalde DEM Parti rahatlıkla alacaktır. Ama buradaki temel soru da şu olacak: Geçen sefer hızlı bir şekilde buralara kayyum atanmıştı, bu sefer ne olacak acaba diye bakacağız. MHP’nin tek büyükşehri Manisa’ydı; orayı koruyabilecek mi, yanına başkasını ekleyebilecek mi sorusuna bakacağız. Ve tabiî ki bu yerel seçimlerde başta söylediğim, 1989’un Refah Partisi’ni hatırlatan Yeniden Refah Partisi AKP aleyhine birtakım sonuçlara yol açabilecek mi? Öncelikle Şanlıurfa… Bugün Yeniden Refah Partisi Şanlıurfa’da bir miting yapıyor. Şanlıurfa’da acaba Yeniden Refah Partisi AK Parti’nin adayına karşı gâlip gelebilir mi ya da bir ihtimal o ikisi yarışırken aradan DEM Parti çıkar mı? Bir bu var; ama daha önemli bir husus tabiî ki İstanbul seçimlerinde Yeniden Refah Partisi önemli belirleyici bir faktör olur mu? Geçenlerde biliyorsunuz CNN Türk yayınında bir araştırmacı İstanbul’u Ekrem İmamoğlu’nun önde götürdüğünü söyleyince, orada hem moderatör hem tartışmacılar can havliyle birtakım sorular sordular. Orada bir soru şuydu: “Ya, İYİ Parti’den, DEM’den CHP’ye oy yönelişi var; Yeniden Refah’tan Murat Kurum’a yönelim yok mu?” diye sordular. Bunlar tabiî ki çok tartışmalı konular. Hattâ bâzı insanlar son âna kadar Mehmet Altınöz’ün Murat Kurum lehine çekilebileceğini iddia ediyorlar; buna inananlar da var. Ama yine de şunu söyleyebiliriz ki; Yeniden Refah Partisi bu seçimin en ilginç partilerinden birisi olacak. Bir diğeri de muhtemelen Zafer Partisi olacak. Her ne kadar Ümit Özdağ geçen yaptığımız yayında “Isparta’yı aldık gibi” demişse de, Zafer Partisi’nin il belediyesi kazanma ihtimâli olduğunu pek düşünmüyorum. Alırsa gerçekten çok çarpıcı olur. Ama Zafer Partisi’nin özellikle gençler nezdinde popülaritesinin arttığı yolunda çok ciddî kamuoyu araştırmaları ve gözlemler var. Yani bu seçimler, 1994 seçiminin Türkiye’de yeni bir dönemi başlatması gibi olabilir. 1994’teki sonucun gelmekte olduğu çok bârizdi, ama kimse bunu kabul etmek istemiyordu; o târihlerde, çok iyi hatırlıyorum, insanlar Refah Partisi’nin yükselişte olduğunu; İstanbul’u, Ankara’yı alabileceğini, sonra Türkiye’yi alabileceğini, Erbakan’ın başbakan olabileceğini asla kabul etmiyor, kabul etmek istemiyordu; ama bütün bunların hepsi oldu. Sonra 28 Şubat süreci olunca, “Bu defter kapandı” dediler. Ama tam tersine, defter öyle bir açıldı ki Erdoğan 22 yıldır ülkeyi yönetiyor, yani böyle bir olay var. Bu yerel seçimin 1994’ün bir başka versiyonu olma ihtimâli var, bir anlamıyla var. Ama esas olarak, daha çok 1989’a benzetmek yanlısıyım. Şu anda merkez deyince, AKP var biliyorsunuz esas olarak. AKP’nin bir parçası olan MHP de AKP üzerinden bir merkez partisi gibi gözüküyor. CHP var ve bir anlamda da İYİ Parti var. Ama nasıl 89 seçiminde merkezde olan SHP, DYP, ANAP gibi partiler ilk şoku Refah Partisi ve MÇP’den –o târihteki adı MÇP– gördülerse, 91 genel seçiminde bu aynen devam ettiyse, bu seçimde de bana göre merkezi tutan o partiler çok ciddî bir şaşkınlık yaşayacaklar. Merkez dışında gibi gözüken Yeniden Refah Partisi ve Zafer Partisi’nin yükselişinin rakamlarla da kendini göstereceği bir seçim olacağa benziyor. İl, ilçe belediyeleri kazanırlar mı kazanmazlar mı bilemiyorum; ama eğer Yeniden Refah Partisi, tıpkı 1989’da o târihte kazandığı tek büyükşehir olan Konya’yı aldığı gibi bir büyükşehir olan Şanlıurfa’yı kazanırsa… Kazandığı tek büyükşehir Konya’ydı Refah Partisi’nin. O târihte Şanlıurfa’yı da kazanmıştı, ama Şanlıurfa büyükşehir değildi. 1989’un bir tekrârını Yeniden Refah Partisi yaşayabilir.

Şunu söyleyeyim; bütün bu süreçlerde bayağı yakından ve değişik kurumlarda çalıştım. Ama meselâ en çarpıcısı tabiî 94 seçimidir. Bunların bir kısmını “Gomaşinen”de anlattım. Kitap olarak da çıktı zâten (Gomaşinen, Hatırlıyorum, Siyah Beyaz Dizisi, Metis Yay., Şubat 2024) orada da görebilirsiniz. Meselâ hiç unutamadığım bir anımı anlatayım: İstanbul’da, Beyoğlu’nu Refah Partisi’nin kesin kazanacağına emindim 94 yılında. Ve Refah Partisi İstanbul yönetiminden de, adayları açıklanır açıklanmaz bana bildirmelerini ricâ etmiştim. Nedense bayağı geç açıklanmıştı İstanbul’da Beyoğlu adayı: Nusret Bayraktar — ki kendisi hemşerim çıktı, orada da çok ilginç bir tesâdüf oldu. Sonradan da milletvekili olmuştu hatırlayacaksınız. Nusret Bayraktar çıkar çıkmaz kendisinden randevu aldım ve galiba onunla ilk röportaj yapan kişi oldum. Stüdyo Erol’dan çektirdiği fotoğrafı vardı, onu vermişti, onu kullanmamı istemişti. Ben gazeteye götürdüm Milliyet’e. Dedim ki: “Ya, işte bu Nusret Bayraktar, Refah Partisi’nin adayı. Beyoğlu’nu kesin kazanacak. Onunla röportaj yaptım.” —“Yılbaşı kutlamalarını ne yapacaksınız?” şudur budur… herkesin merak ettiği şeyleri sordum. Benimle dalga geçtiler. Nasıl dalga geçtiler? Yanılmıyorsam SHP adayı Halil Ergün’dü; dediler ki: “Halil Ergün varken bu kimdir?” Onlar Beyoğlu’nu İstiklâl Caddesi sanıyorlardı. Halbuki Beyoğlu başka bir şey; Kasımpaşa’sı, Hasköy’ü vs.’siyle. Sonra ne oldu? Seçim gecesi haber müdürümüz bana seslendi: “Ya, sen şu Beyoğlu röportajı yapmıştın. O nerede?” falan. “Ne oldu?” dedim. “Adam kazandı” dedi. Dedim: “Zâten belliydi”. Ve biz ertesi gün birinci sayfadan, “Beyoğlu’nun yeni belediye başkanı Nusret Bayraktar Milliyet’e konuştu” diye verdik. Halbuki o konuşma bir hafta, on gün önce yapılmıştı.

Neyse. İnsanlar bâzen birtakım değişiklikleri, değişimleri görmek istemiyor, kabullenmek istemiyor. O târihte merkez medya ve merkez partileri farklıydı. Refah Partisi merkezin dışında bir partiydi. Bugün o dönemin merkez sağının yerini AKP ve MHP aldı. Onlar merkez dışı sayılıyorlardı, şimdi merkez oldular. Ve merkez dışı sayılan partilerden birisi de Yeniden Refah Partisi. Ve AKP’nin medyası da Yeniden Refah Partisi’ni ve tabiî ki Zafer Partisi’ni de göstermek istemiyor. Ama nasıl 94’te Erdoğan medyaya rağmen –ki ben ona bir de “medyanın sâyesinde” diyorum– kazandıysa, bu sefer de benzer bir süreç yaşayacak olabiliriz. Çünkü medya birilerini ne kadar gizlemeye çalışırsa çalışsın, o birilerinde bir potansiyel varsa kendini gösteriyor, hele günümüzde sosyal medya diye bir realite varken. Dolayısıyla şu anda var olan büyük partiler, daha önceki seçimlerde %10 ve üzerini geçmiş partilerin durumu çok da parlak değil. Yeni gelenler var. Ve bu arada tabiî bu seçim DEM Parti için de çok kritik bir seçim olacak. Onların özellikle İstanbul seçimlerinin kaderini belirleyip belirlemeyeceği önemli olacak ve son seçimde yaşadıkları büyük hayal kırıklığının sandığa nasıl yansıyacağı da önemli olacak. Ama biliyoruz ki birçok belediyeyi yeniden kazanacaklar. Fakat oyları azalabilir, ona bakacağız; arttı mı azaldı mı ona bakacağız. Bir diğer bakacağımız, bekleyip göreceğimiz husus da; bakalım bu sefer Ankara, daha doğrusu Erdoğan –çünkü yargı vs. yok biliyorsunuz– “Kayyum atayacak mı, atarsa hangilerine atayacak ve ne kadar zaman içerisinde atayacak?” gibi tamâmen demokrasi dışı şeyleri bekliyor olacağız.

Evet, bayağı bir konuştuk. Umarım bu söylediklerim bir işinize yarar. Ben anlatırken açıkçası keyif aldım; ama siz dinlerken aynı keyfi alacak mısınız emin değilim. Yarın İstanbul’da Atatürk Havalimanı’nda yine AKP’nin büyük mitingi var — Cumhur İttifâkı’nın diyelim. Erdoğan da geliyor. Herhalde Devlet Bahçeli de gelir. Orada Murat Kurum’la çıkacaklar. Orada da olacağız arkadaşlarla berâber ve onu da size mitingin hemen arkasından yorumlamaya çalışacağız. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.