Medyascope’un haftalık dünya podcasti Spektrum’un yeni bölümünde tekrar birlikteyiz. Bu haftaki gündemimiz İngiltere’nin iki yıldır parlamentodan geçirmeye çalıştığı ve sonunda başardığı Ruanda Planı. Ruanda Planı ile İngiltere, ülkeye gelen düzensiz göçmenleri Ruanda’ya göndermeyi amaçlıyor. Kral III. Charles’ın da onayladığı bu plan hakkında bilmeniz gerekenleri sizler için derledik.
Medyascope’un haftalık dünya podcasti Spektrum’dan herkese merhaba. Ben Burak Siperli. Spektrumdasınız.
Spektrum’un bu haftaki konusu İngiltere’nin Ruanda Planı. İngiltere, ülkedeki yasadışı sığınmacıları Ruanda’ya gönderecek olan yassa tasarısı için iki yıldır uğraşıyordu. Geçtiğimiz haftalarda Avam Kamarası tarafından onaylanan Ruanda Planı, şimdi de Kral III. Charles’ın onaylanmasıyla yasalaştı. Ruanda Planı, ülkedeki yasadışı sığınmacıları zorunlu olarak Ruanda’ya göndermeyi öngörüyor. Bu podcast programında Ruanda Planı’nı detaylı incelerken şu sorulara yanıt vereceğiz: Ruanda Planı’nın içeriği nedir? Bu planın oluşmasındaki uluslararası siyasi konjonktür nedir? İngiltere neden bu planı geçirmek için bu kadar çaba sarf ediyor? Bu plana yönelik eleştiriler kimlerden geliyor ve ne diyorlar?
Ruanda Planı aynı zamanda uluslararası siyasette -özellikle de son dönemlerde- gündeme gelen bir konuyla oldukça bağlantılı. Küresel siyasette göç, ulus devlet sınırlarını gevşetiyor mu gevşetmiyor mu? Göç yeni ittifaklar kuruyor mu kurmuyor mu? Göç olgusunun uluslararası siyasetteki yeri nedir?
Elimden geldiğince bu konuya da değinecek, Ruanda Planı’yla başladığımız bu yolu küresel siyasette göç olgusuyla tamamlayacağız.
Hazırsanız, başlayalım!
Ruanda Planı nedir?
İngiltere hükümeti sözkonusu Ruanda Planı’ndan ayrı bir plan daha uyguluyor aslında. İngiltere’de sığınma başvurusu başarısız olan bir kişi 29 Nisan Pazartesi günü gönüllü olarak Ruanda’ya gönderildi. Dikkat edin, “gönüllü” diyorum. Çünkü Ruanda Planı, sığınmacılara bir seçenek sunmuyor aksine onları zorunlu olarak Ruanda’ya gönderiyor.
Ancak Ruanda Planı’ndan ayrı olan bu uygulamada başvurusu reddedilen sığınmacılara Doğu Afrika ülkesine taşınmaları için üç bin sterline kadar ödeme yapılıyor.
İngiltere’den 29 Nisan Pazartesi günü çıkış yapan sığınmacı, 30 Nisan Salı günü Ruanda’ya ulaştı.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Bu programın ayrıca İngiltere’de kalma hakkı olmayan diğer kişilere ve yabancı uyruklu suçlulara da açılacağı da söyleniyor.
Şimdi gelelim Ruanda Planı konusuna. Ruanda Planı ise hükümetin iki yıl boyunca parlamentoya onaylatmaya çalıştığı ve oldukça tartışmalı bir plan. Bu plan kapsamında İngiltere’ye yasadışı yollarla giren sığınmacıların bazıları Ruanda’ya gönderilecek. Başvurusu başarılı olan sığınmacılara mülteci statüsü verildikten sonra da Ruanda’da kalmalarına izin verilecek. Başvurusu başarılı olmayanlar ise Ruanda’ya başka bir sebeple yerleşmeyi talep edebilir veya “güvenli bir diğer üçüncü dünya ülkesine” sığınma başvurusunda bulunabilir.
Bu plan ayrıca Ruanda’ya gönderilen sığınmacıların hiçbir şekilde İngiltere’ye geri dönmek için başvuruda bulunamayacağını belirtiyor.
Bu tasarı ayrıca herhangi bir sayı sınırlaması da koymuyor. Teknik olarak 1 Ocak 2022’den sonra İngiltere’ye yasadışı yollarla giren herkes Ruanda’ya gönderilebilir. Sunak, 22 Nisan Pazartesi günü düzenlediği basın toplantısında “sığınmacıları Ruanda’ya taşıyacak ilk uçuşun 10-12 hafta içinde kalkacağını” söylemişti. Uçaklarda kaç kişinin bulunacağına dair ayrıntı vermeyen Sunak “yaz mevsimi boyunca ve sonrasında ayda birden fazla uçuş” olacağını belirtmişti.
Yüksek mahkeme bu tasarıyı yasalara aykırı ilan etmişti
İngiltere Yüksek Mahkemesi, Kasım 2023’te bu planın yasalara aykırı olduğuna hükmetmişti. Mahkemeye göre sığınmacıların, bu plan kapsamında kendi ülkelerine geri gönderilebilme ihtimalleri vardı. Buna ek olarak Ruanda’nın insan hakları standartlarının düşük olduğu ve geçmişte sığınmacılara yönelik endişe verici eylemlerde bulunduğu belirtildi.
Bu durum da İngiltere’nin de taraf olduğu ve işkence ile insanlık dışı muameleyi yasaklayan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı.
Yüksek Mahkeme kararının ardından hükümet, Ruanda’nın güvenli bir ülke olduğunun yasalarda açıkça belirtilmesi için yeni bir yasa tasarısı hazırladı. İngiltere hükümeti buna ek olarak son dönemde Ruanda ile yeni bir göç anlaşması imzaladı. İngiltere İçişleri Bakanı James Cleverley, anlaşmanın Ruanda’ya gönderilen hiç kimsenin kendi ülkesine geri gönderilme riskiyle karşılaşmayacağını garanti ettiğini söyledi.
Muhtemelen bu plan, temmuz ortasında yürürlüğe girecek.
Kısa bir parantez açarak bu planın Avam Kamarası’ndan geçmesinin ardından yaşanan trajik bir olayı da tekrar hatırlatmakta yarar var.
Avam Kamarası’nın bu planı onaylamasından hemen kısa bir süre sonra aralarında bir çocuğun bulunduğu beş sığınmacı Manş Denizi’nde hayatını kaybetti. İngiltere Başbakanı Rishi Sunak, olayı “trajik” diye nitelendirdi ve hükümetin sığınmacıları Ruanda’ya gönderme planına olan ihtiyacın altını çizdi. İnsan hakları örgütleri ise hükümete sığınmacılar için daha güvenli rotaların yaratılması yönünde baskı kuruyor.
Ruanda Planı’nı oluşturan siyasi konjonktür ne?
İngiltere’yi Ruanda Planı’nı ayarlamaya iten en önemli neden nedir? Bu sorunun cevabı aslında İngiltere’ye doğru artan düzensiz göç diyebiliriz. İngiltere İçişleri Bakanlığı verilerine göre 2018’den bu yana ülkeye yasa dışı göçte önemli bir yükseliş kaydedildi.
Ülkeye 2022’de botlarla en çok giriş yapanlar Arnavutluk vatandaşları oldu. İngiltere bu sorunu çözmeyi de denedi. Arnavutluk ile yapılan anlaşma uyarınca İngiltere, ülkeye vizesiz giren göçmenleri hızla geri göndermenin yanı sıra İngiliz Sınır Gücü görevlilerini Tiran Havaalanı’nda yasa dışı göçü ve organize suçu engellemek için konuşlandırabiliyor.
Yıl 2023’e geldiğinde ise İngiltere’ye en çok giriş yapan kişiler Afganistan’dan geliyor. Üçüncü sırayı ise Türkiye üzerinden gelen göçmenler alıyor.
İçişleri Bakanlığı verilerine göre Haziran 2022-Haziran 2023 arasında İngiltere’ye yasal yollarla göç eden kişi sayısı 672 bindi. Aralık 2022’de net göç ise 745 bindi.
Dolayısıyla İngiltere bugün düzensiz sığınmacılar için hedef noktası haline gelmiş ülkelerden biri. Ülke her yıl oldukça fazla sığınmacıya ev sahipliği yaparken bir yandan da bu sayı azalmıyor. İngiltere hükümetinin ise en önemli vaatlerinden biri düzensiz sığınmacı girişini azaltmak idi.
İngiltere hükümetinin bu planı öncelik haline getirmesinde ülkedeki göçmen sayısındaki artış etkili. Bununla birlikte günümüzde küresel bir fenomen haline gelen göçmen karşıtlığı da etkiler arasında diyebiliriz. Özellikle Avrupa Birliği’nde (AB) birçok sağ parti, ülke sınırlarına giren düzensiz göçmenlerden rahatsız. Birçok liderin vaatleri arasında düzensiz göçmenlere yönelik yaptırımlar yer alıyor. Fransa’da Marine Le Pen, Macaristan’da Viktor Orban, İtalya’da Giorgia Meloni gibi liderler göçmen karşıtlığı üzerinden siyasetlerini dizayn ediyor. İngiltere de dolayısıyla bu küresel fenomenden bağımsız değil. Ülkedeki iktidarın siyaseten ayakta kalabilmek için düzensiz göçmen sorununa bir çözüm bulması gerekiyor. İngiltere hükümeti de işte tam bu yüzden Ruanda Planı’nda bu kadar ısrarcı.
Plan neden tartışılıyordu?
Yüksek Mahkeme’nin ilk kararına göre Ruanda güvenli bir ülke olarak görülemezdi. Bu kararın hemen ardından hükümet, Ruanda’nın güvenli bir ülke olduğunun yasalarda açıkça belirtilmesi için yeni bir yasa tasarısı hazırladı.
Bu yasa tasarısının onaylanması demek Yüksek Mahkeme kararının sonuçlarından kaçınmak için mahkemelerin İnsan Hakları Yasası’nın önemli bölümlerini göz ardı etmeleri demekti. Bu yasa tasarısı sadece bununla da sınırlı kalmıyor. Aynı zamanda iktidar bu tasarıyla birlikte mahkemeleri Ruanda’ya sınır dışı edilmenin önünde engel teşkil eden diğer yasaları ya da Mülteci Sözleşmesi gibi uluslararası kuralları göz ardı etmeye de zorluyor.
Tam böyle bir durumda da milletvekilleri ikiye ayrılıyor. Bir kısım milletvekili, yasanın uluslararası hukuku çiğnediğine inandığı için iktidarı hedef tahtasına oturtuyor. Öbür yandan da -genellikle de Muhafazakar Parti milletvekilleri- bu yasanın yeterli olmadığını ve hükümetin daha da ileri gitmesi gerektiğini savunuyor. Yine de hem Avam Kamarası hem de Lordlar Kamarası günün sonunda bu planı onayladı.
İnsan hakları örgütleri ise hükümetin uluslararası hukuka aykırı hareket ettiğini iddia ederek göçmenler için daha uygun rotalar belirlenmesi gerektiğini savunuyor. Özellikle Fransa’dan İngiltere’ye doğru Manş Denizi’ni geçmeye çalışan göçmenlerin yolda ölmesi gittikçe yaygınlaşan bir gerçekken güvenli bir rota yaratmanın öneminin altını çizmeye çalışıyor insan hakları örgütleri. Kimilerine göre sorunun çözümü düzensiz sığınmacıları Ruanda’ya yollamak değil, tutarlı ve insani bir göç politikası izlemek.
Örneğin Uluslararası yardım kuruluşu Oxfam’ın Politikalardan Sorumlu Yöneticisi Helen Stawski, yaptığı yazılı açıklamada, “Hükümetin bu kadar insanlık dışı bir politika izlemek için bu kadar olağanüstü yollara gitmesi üzücüdür.” ifadelerini kullandı. Uluslararası Af Örgütünün İngiltere Direktörü Sacha Deshmukh ise tasarının onaylanmasını, “ülkenin ahlaki imajına sürülen bir leke” olarak niteledi.
Son olarak Ruanda’nın kendi içindeki durum hakkında da oldukça endişeli gruplar var. Ruanda’nın sığınmacıları zorla kaçmaya çalıştıkları ülkelerine geri gönderebileceğini düşünen birçok grup var. Ruanda’nın ayrıca insani yaşam şartları altında mültecilere yönelik politikaları da eleştiriliyor. İngiltere hükümeti ise bu eleştirileri durdurmak için Ruanda ile yeni bir anlaşma daha yaparak sığınmacıları, kaçmaya çalıştıkları ülkeye sınır dışı etmemesini sağladı.
Ruanda Planı’na yönelik eleştiriler sadece İngiltere içinden gelmedi elbette. BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk ve BM Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi, İngiltere’deki tartışmalı “Ruanda Planı”na ilişkin ortak yazılı açıklama yaptı. Yasa tasarının parlamentodan geçmesinin ardından endişeli olunduğu bildirilen açıklamada, “Bunun, küresel sorumluluk paylaşımı, insan hakları ve mültecilerin korunması üzerinde oluşturacağı olumsuz etki konusunda bir kez daha uyarıda bulunuyoruz.” ifadesi kullanıldı. Açıklamada, İngiltere’ye düzensiz göçmenleri Ruanda’ya gönderme planını yeniden gözden geçirme çağrısı yapılarak, bunun yerine düzensiz göçmen akışını engellemek için pratik önlemler alınması tavsiye edildi.
Ruanda Planı ve küresel siyasette “göç” olgusu
Peki İngiltere’nin bu “aşırı” sayılabilecek Ruanda Planı, küresel siyasette ne anlama geliyor?
Her şeyden önce söylemek gerekiyor ki küresel siyasette “göç” olgusu hiç de yeni bir olgu değil. Aynı şekilde düzensiz göçmenlere yönelik küresel politikalar da birçok devlet ve uluslararası organizasyon tarafından uygulanıyor. Örneğin hepimizin yakından bildiği AB ile Türkiye arasında imzalanan anlaşmalar gereğince Türkiye, Suriye’den gelen göçmenlere ev sahipliği yaparak AB’ye geçişlerini önlemekle mükellef. Bunun karşılığında ise AB’den mali destek alıyor.
AB’nin bu politikasına yeni bir ülke daha eklendi. Avrupa sınırlarına mülteci akınının önlenmesi karşılığında Lübnan’a mali destek ve lojistik sağlama sözü verdi bu sefer de AB. Lübnan ordusu ve diğer güvenlik güçlerine sınır yönetimi ve insan kaçakçılığıyla mücadele konularında ekipman ve eğitim desteği de sağlanacak.
Lübnan ile AB arasındaki imza töreni sonrasında Ursula von der Leyen yaptığı açıklamada, 2027 yılına kadar Lübnan’a yönelik 1 milyar euro tutarında bir mali paketi hayata geçireceklerini söyledi. Bu miktar yalnızca Lübnan’daki göçmenler değil ayrıca Lübnan vatandaşları için de kullanılacak.
Anlaşmanın içerikleri bugünkü programın gündemi değil, sözü de çok uzatmamak lazım. Ancak görebildiğiniz gibi İngiltere’nin dışında da diğer ülke ve organizasyonlar yasadışı sığınmacılara yönelik çeşitli politikalara imza atıyor.
Şimdi biraz akademik de olsa uluslararası siyasette “göç” olgusuna bir göz gezdirelim. Göç, küresel kapitalist sistem içinde ulus-devletlerin egemenlik alanını zorlayan bir olgu. Bu dünya düzeni içinde “biz” ve “öteki” üzerinden yürütülen politikaların bir sonucu olarak göçmenler çoğu zaman ötekileştirmenin ilk hedefi haline gelmektedir. Dolayısıyla bir ulus-devletin göçmenlere yönelik politikasına bakarak birçok şey öğrenebiliriz. Örneğin dışarıdan en liberal olarak görünen ulus devlet bile konu göçmenler olduğunda güvenlik odaklı, dışlayıcı ve kısıtlayıcı politikalarıyla gündeme gelebiliyor.
İngiltere veya Amerika Birleşik Devletleri (ABD) gibi liberal dünya düzeninin bir tarafı olan bu ülkelerin dahi içlerindeki düzensiz sığınmacılara yönelik tavırları bu doğrultuda incelenebilir. Çünkü göçmenler ulus devletlerin sınırlarını zorlayan bir olgu olarak devletin karşısına çıkmaktadır.
Şu an içinde yaşadığımız küreselleşme içinde ulus devletlerin sınırlarının kalktığını söylemek mümkün gözükmüyor. Sınırlar her dönem daha geçirgen hale gelmiş, geçirgen hale geldikçe de daha dışlayıcı ve ötekileştirici bir düzen içine girmiştir.
Göçmen dediğimizde birbirinden farklı kategorilerde birçok göçmenden bahsetmek mümkündür. Ancak bu göçmen grupları arasında en büyük nüfusa sahip grup ise zorunlu göçmenler. Suriye’den veya Afganistan’dan göçen göçmenler bu gruba dahildir örneğin. İlginçtir ki birçok göçmen ev sahibi ülkelerde çeşitli ötekileştirici politikalarla baş başa kalsa da en dışlayıcı ve ötekileştirici politikalar da zorunlu göçmenlere yönelik.
Ekonomik göçmen olabilirsiniz, siyasi göçmen olabilirsiniz veya gönüllü göçmen olabilirsiniz. Bu durumda yine birçok ülkede gördüğümüz ötekileştirici politikalara maruz kalacaksınız. Ancak zorunlu göçmenlere yönelik politikaların sertliği ise İngiltere’nin Ruanda Planı’nda ortaya çıkıyor. Zorunlu göçmenlerin birçoğunun “önceden başvuru” yapma imkanı yokken onlardan bunu beklemek, bunu yapmayanları “düzensiz” ilan etmek ve düzensiz ilan edileni Ruanda’ya göndermek oldukça sert bir tedbir. Bunun dışındaki göçmenlere yönelik bu kadar sert bir tedbir görmemiz de oldukça düşündürücü elbette.
Ve bitiriyoruz…
Kısa bir uluslararası siyasette “göç” olgusu parantezi açtıktan sonra burada bitiriyoruz. Bu podcast programında İngiltere’nin Ruanda Planı’nı ve bu planın ışığında göç/göçmen gündemini ele aldık. Umarım beğenmişsinizdir.
Eğer programı beğendiysen takip etmeyi, yorum yapmayı ve bize patreondan destek vermeyi unutmayın.
Bir sonraki programda görüşmek dileğiyle!
Hoşçakalın!