Göksel Göksu yazdı: Özel, Erdoğan’ın kurguladığı yeni oyunun aparatı mı?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “siyasette yumuşama dönemine girdik” dedi, o sözler siyasi iklimi yumuşattı. Değişik bir hoşluk, bir güzellik geldi Ankara’ya, bahar rüzgarı estirdi -MHP hariç- her cenahta. DEM Parti bile umutlandı. Siyasi literatüre böylelikle yeni terimler girdi. Biri “siyasette yumuşama”, diğeri ise CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in hemen peşi sıra söylediği siyasette normalleşme.”

İlk görüşmenin ardından ikincisi geldi, Erdoğan 11 Haziran’da CHP Genel Merkezi’ne giderek iade-i ziyarette bulundu. CHP’nin maskotu kedi Şero eli kulağında bekleyen Sokak Hayvanları Kanunu yüzünden pek istifini bozmasa da; Erdoğan’ın ilk görüşmeden 39 gün, son gelişinden 18 yıl sonra genel merkezi ziyaretine büyük önem atfedildi. Peki neden? Görüşmelerden kim ne bekliyor? Erdoğan düne kadar yükselttiği siyasi nabzı neden düşürmek, kendi deyimiyle “yumuşatmak” istiyor? Kimi siyaset erbabının öngördüğü üzere Erdoğan yeni bir oyun mu kurguluyor? Ortada bir kurgu varsa, Özgür Özel bu oyuna gelir mi? Yoksa “siyasette yumuşama” hamlesine “normalleşme” kavramıyla cevap vermesinin nedeni olası bir oyuna gelmemek mi? Ve tabii iki görüşme arasına sıkışan 39 günde ne kadar yumuşadı siyaset ya da Özel’in ifadesiyle ne kadar normalleşti?

Siyasette yumuşama

Erdoğan’ın yeni oyun planı mı var?

2 Mayıs’la başlayalım…

Soru şu: Devletin tüm erklerini elinde tutuyor olmasına rağmen Erdoğan neden yumuşama dönemine ihtiyaç duydu?

Öyle ya! Erdoğan’ın siyasette yumuşama dönemini, biri bitmeden öteki başlayan seçim maratonları sırasında meydanlarda yerden yere vurduğu bir siyasi partinin lideriyle aynı masaya oturmasının ardından başlatması anlamlı. 

Erdoğan’ı CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile 2 Mayıs’ta AKP Genel Merkezi’nde -dikkat Beştepe’de de değil ve bu yumuşamanın ilk adımı olarak görülebilir- buluşturan ve siyasi iklime yumuşama getiren en büyük etken aslında tam olarak devletin tüm imkanlarını kullanarak seçim meydanlarında yerden yere vurduğu CHP’nin 31 Mart Yerel Seçimleri’nden birinci parti çıkması.

Belli ki 31 Mart’ta “güç sahibi olmak” sahibini güçlü yapmaya yetmedi, belli ki geçim derdi seçim derdinin önüne geçti. Seçmen “Kavga edeceğinize önce karnımızı doyurun, gençlere iş bulun, önünüze geleni her fırsatta azarlayıp ayar vermekten vazgeçin” dedi, belli ki kimsenin takati kalmadı, düşmanlaştırmadan “öteki”leştirmeden yorgun düştü insanlar, hayal kuramaz oldu kimse, önünü göremez oldu gençler, dünü mumla arar hale geldi yetişkinler. “Dur!” dedi seçmen, sınır çizdi. 

Mesaj alındı mı yoksa “-mış gibi” mi yapılıyor?

Peki seçmenin verdiği mesaj alındı mı? Erdoğan kurmaylarıyla toplantı üstüne toplantı yaptı, yenilginin nedenini aradılar birlikte. Her kafadan bir ses çıktı. Bakanların, milletvekillerinin halktan koptuğu, şatafatın, millet ekmeğe muhtaçken sürdürülen janjanlı lüks hayatların partide kol geziyor olmasının halkta yarattığı itici etki, üsttencilik, ekonomik sıkıntılar… Herkes eteğindeki taşları döktü sıra yeniden milletin gönlünde taht kurmaya geldi… 

Havanın yumuşamasına, sert mizaçlı devlet babanın babacan yanını su yüzüne çıkarmasına, kutuplaşmanın yerini kucaklaşmaya bırakmasına gerek duyuldu. 2 Mayıs buluşması bu gelişmelerin ardından gerçekleşti. Görüşmede pek çok başlık ele alındı. Erdoğan yeni anayasayı gündeme getirdi; Özel, toplumda kangrene dönüşme evresine gelen sıkıntı ve sorunları… Görüşmeye asıl damga vuran ise “siyasette yumuşama dönemine girdik” sözleri oldu.

Siyasette yumuşama

O sözler aynı zamanda Erdoğan’ın mealen daha önce var olan zemini a-normal olarak tarif etmesi, zımnen daha önce sert bir tutum sergilediğini ifade etmesi, hatta bu durumun varlığını tescil etmesi anlamını taşıyor. Özgür Özel ise bu yumuşamayı siyasette normalleşme olarak niteledi. İki kavram birbirine yakın gibi görünse de arada derin bir anlam farkı var.

Siyaseten yumuşama kavramı sözün sahibinin politik duruşundan ödün vererek kimi başlıklarda daha esnek davranabileceği, “öyle düşünmese de” taviz verebileceği mesajını verirken; “normalleşme” denildiğinde mevzu bahis olan siyasetin olması gereken zemine çekilmesi.

Erdoğan-Özel görüşmesi sonrası beklentiler

İster yumuşama belirtisi olarak ele alalım ister normalleşme adımı olarak değerlendirelim Erdoğan ve Özel siyasetin yeni döneminde ikinci kez bir araya geldi. 18 yıllık bir aranın ardından gelen bu buluşma önemli. Erdoğan’ın cumhurbaşkanı kimliğiyle yaptığı iade-i ziyaret doğası gereği CHP’nin ev sahipliğinde gerçekleşti. İki partinin sözcülerinin açıklamalarına bakıldığında ilk görüşmede önceki buluşmaya ek olarak vergide adalet, Emine Şenyaşar, asgari ücrete ara zam, -tam da karar duruşması öncesi- Tahir Elçi davası, Hakkari Belediyesi’ne kayyum atanması sorunu da gündeme geldi ve bir de arzu ederse Özel’in Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’ten bilgi edinebilmesinin önü açıldı.

CHP bu görüşmeleri müzakere olarak niteliyor -Erdoğan açısından öyle olduğundan çok emin değilim- ve ikidir Cumhurbaşkanı’na toplumun sorunlarını gündeme getiriyor. Tamam, biz de müzakere diyelim. Peki bu müzakere silsilesinden ne bekleniyor, taraflar görüşe görüşe nereye varmak istiyor? Öyle ya yıllar sonra meltem esintisi tadında başlayan görüşmelerden iki taraf da bir şey elde etmek istiyor olmalı ki masadan kalkar kalkmaz devamının gelmesi temenni ediliyor.

Siyasette yumuşama: 39 günde ne oldu?

Gelelim iki görüşme arasına sıkışan 39 günde siyasetin ne kadar yumuşadığına ya da Özel’in ifadesiyle normalleştiğine…

28 Şubat tutuklusu emekli subaylar tahliye edildi, gölge bakanlar yakın takibe aldıkları kabine üyeleri ile görüşmeye başladı, Galatasaray Meydanı’nda Cumartesi Anneleri’nin önüne konulan engel kalktı -ki hatırlatmakta yarar başbakanlığı döneminde Erdoğan o anneleri Dolmabahçe’deki ofiste bizzat ağırlamıştı. Haydi, yeniden yargılama talebi mahkemeden dönen Osman Kavala dosyasının, Kavala’ya verilen cezanın “kamu yararına bozulması” talebiyle Adalet Bakanlığı’na gönderilmesini de sayalım. 

2 Mayıs, AK Parti Genel Merkezi

Tarafsız bir hukuk penceresinden bakan gözler, Kavala dosyası hariç hangisi için “zaten olması gereken buydu, atılan adımlar normal” demez? Yasa ne diyorsa, demokrasinin gereği neyse, hukukun gereği neyse, hayata geçirilmesi gereken neyse o değil mi yapılan? O halde buna yumuşama değil normalleşme demek gerekiyor.

Kavala ve kayyumlar

Peki Kavala dosyası? İşte ona da “yumuşama” demek mümkün…

Gelelim madalyonun diğer yüzüne. İki görüşme arasında yaşanan gelişmeler bu başlıklardan ibaret değildi… Kobani davası sonuçlandı mesela. Orada da eski HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’a verilen 42’şer yıllık cezalar dudak uçuklattı, vicdanlar yaralandı.

Hakkari Belediyesi’ne kayyum atanması da bu süreçte gerçekleşti. Normal olan neydi? Mevcut başkan eğer terör nedeniyle hüküm giymişse yasa gereği görevden alınmalı ve belediye meclisi toplanarak yerine başkanvekili seçmeliydi. Peki öyle mi oldu? Hayır. Başkan henüz hüküm açıklanmadan gözaltına alındı, yerine vali atandı. Meclis feshedildi. Tutuklama bütün bunlar olduktan sonra gerçekleşti. 

Dahası Erdoğan bu konudaki tutumunu “Yargının Hakkari ile ilgili vermiş olduğu karar kimseyi rahatsız etmesin. Yargı burada kanunu değil, hukuku konuşturmuş ve kararını da buna göre vermiştir. Gayriyasal işler yapılmışsa yasaları işletiriz. Hakkari bunun ilk adımıdır” diye açıklayıp, Özel’in önüne kocaman bir “kırmızı çizgi” çekti.

Peki normalleşmenin konuşulduğu bir ortamda böyle bir kırmızı çizgiden söz edilebilir mi? Hayır. Neden edilemez çünkü bir şeyin normali neyse odur yapılması gereken. Yasa neyse onun gereği yapılır böyle bir durumda, “sana göre-bana göre”lere yer olmaz normal koşullarda. Gelin görün ki yumuşama dediğinizde o kırmızı çizgiyi çekmekte kimse beis görmeyebilir. “Bu konuda yumuşamam kardeşim” deme hakkına sahip olur taraflardan biri, karşı tarafla arasına canı istediğinde set çekebilir.

Erdoğan neyi amaçlıyor?

İşte bu noktada “Erdoğan yeni bir oyun mu kurguluyor ve seçimlerden birinci parti olarak çıkan CHP’nin başındaki Özgür Özel’i de oyuna dahil etmek mi istiyor?” sorusu baş gösteriyor. Geçmişte her hamlesinde iktidara malzeme sağlayan, siyasetin sınırlarını iktidarın çizdiği dar alanda top çevirerek yapan bir muhalefetle karşı karşıya olanlar; iktidarın kendi çıkarı doğrultusunda kolayca bir yerden başka bir yere savrulabildiğini yaşayarak görenler bugün Erdoğan – Özel arasındaki siyasi temaslara temkinli yaklaşıyor. Erdoğan’ın yeni bir siyaset kurguladığı ve CHP’yi de o kurgunun hayata geçmesi için bir aparata dönüştürme gayretinde olduğunu düşünenlerin sayısı azımsanamayacak kadar çok.

AKP kulislerinde ne konuşuluyor?

Bu noktada AKP kulislerine bir göz atıp yorumu siz okurlara bırakarak yazıyı sonlandırayım.

AKP’de Erdoğan – Özel arasında yürütülen ya da yürütülmesi umulan müzakereye sahip çıkan, destekleyen hatırı sayılır bir kitle olduğu söyleniyor. Bu kesim toplumun halen narkoz etkisinde olduğunu ve bu nedenle henüz ne kadar ağır bir faturayla karşı karşıya kaldığının farkında olmadığını ve yeni bir dönemin başlatılmasının kaçınılmaz olduğunu düşünüyor kendi içinde. Ana muhalefet partisiyle yaşanan süreci de “Reis yeni bir dönemi başlatmaya çalışıyor. Eskinin ölemediği, yeninin doğamadığı bir dönemden geçiyoruz” sözleriyle tanımlıyor.

Onlara göre eskiden askeri vesayet vardı bugün bürokratik vesayet -ki bu sözleri Erdoğan’dan da duyduk- ve bu vesayet Erdoğan’ın adım atmasının önündeki en büyük engeli oluşturuyor. Hatta işaret gelse bir saatte sonuçlandırılabilecek Osman Kavala dosyasının Adalet Bakanlığı’nda bekliyor olmasının nedeni bile bu. Oysa Kavala ve o dosyaya bağlı olarak Gezi davası sanıkları hızla serbest bırakılsa sembol bir adım atılmış olacak, düzenin işlemesini kilitleyenlerin saf dışı bırakılmasının önü açılacak. 

AKP’de Erdoğan – Özel görüşmesine destek verenlere göre “siyasette yeni düzen” diye adlandırılan süreç çok iyi kurgulanmalı. Aksi halde bu gidiş, gidiş değil! 

Ve son söz…

Erdoğan – Özel görüşmesinden şimdilik bir sonuç çıkmadı ama tünelin ucunda beliren bir ışık var. Ama görünen ışık, karşı yönden gelen aracın farları bile olabilir. Bilmiyoruz. Yaşayıp göreceğiz!

  • Not: Bu yazı hazırlandığında öldürülen eski Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi davasında henüz karar çıkmamıştı. O kararı okuyabilirsiniz…

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.