Bilgehan Uçak yazdı: Normalleşelim, ama nasıl?

31 Mart’ta hayatımıza giren “normalleşme” tabiri çokça yıpransa da gündemi belirlemeye devam ediyor.

Özgür Özel, kendisini bir siyasi star yapma ihtimalini fak ettiğinden beri “normalleşme” sürecinin en önde gelen savunucusu oldu.

Kemal Kılıçdaroğlu ise “normalleşme karşıtlığını” Genel Başkanlık’tan ayrıldığından bu yana her gün tabana serpmekte olduğu radikalizm tohumlarının ilk kurultayda filiz vermesi için kullanıyor.

Siz yeterince radikalseniz makulü dile getirenleri işbirlikçi olarak nitelendirme imkânına sahip olursunuz.

Konudan sapma pahasına bir örnek vereyim: Çok kritik şehirlerde görev yapan tecrübeli büyükelçiler Ümit Yardım ile Abdurrahman Bilgiç’in ayrı ayrı hazırladıkları kapsamlı “sığınmacı raporları”, Ümit Özdağ’ın mancınığı kadar ilgi çekmedi, tartışılmadı.

Kılıçdaroğlu’nun bu stratejisinin tutacağını sanmıyorum çünkü yapılanları asla unutmayacağım diyen öfkeli ve tavizsiz insan o değil, o gömlek o bedene oturmuyor.

Haklıdır haksızdır ayrı bir konu ama şu son Fatih Altaylı’ya verdiği cevabı gördüm de keşke dedim, seçim gecesi mühürsüz oyları da Altaylı geçerli sayacağını açıklasaymış, en azından biraz tepki verilirdi.

Neyse, “normalleşme”ye dönelim, “normalleşmemizi” sağlayacak “normların” ne olacağını tartışalım.

Muhalefet partileri de bu sürece destek verdiklerini açıkladılar, bence de yerinde bir açıklamaydı ama büyütmeye de lüzum yok çünkü aksini iddia edemezsiniz.

Kimse “ben normalleşmeyeceğim, illa anormalleşeceğim,” demez.

O zaman evvela “normları” tespit etmemiz gerekir.

Ardından, eğer o normlar hayata geçiriliyorsa, sürecin nihai hedefe ulaşması için destekleyebiliriz.

Aksi takdirde, “norm” içermeyen “normalleşme” sadece “oyalama” anlamına gelir, başka da bir sonuç vermez.

Kılıçdaroğlu’nun “bu iktidarla neyi konuşacaksınız?” sözünü ne kadar yersiz buluyorsam, ucu açık bırakılan ve muhalefetin “aman yeni düzelen aramızı bozmayalım, bana şöyle dedi ama aslında onu kastetmedi,” türünde sürdürdüğü tavrı da anlamakta zorlanıyorum.

Normların olmazsa olmazı hukuka dönüştür, bundan asla taviz verilemez.

Anayasa’nın 90. maddesinin 5. cümlesinin sonuna bizzat AKP’nin eklediği uluslararası anlaşmaların iç hukukun üzerinde olduğuna dair cümle uygulanmalı ve bu konuda en küçük bir tartışma bile yapılmamalı.

Anayasa Mahkemesi’nin herhangi bir kararını beğenmeyebilirsin, saygı da göstermeyebilirsin, hatta nefret de edebilirsin ama yok sayamazsın, uygulamayacağını söyleyemezsin.

Anayasa yoksa hukuk yoktur, hukuk yoksa “norm” yoktur, norm yoksa normalleşme yoktur.

Anayasa’nın üstünlüğünü, dolayısıyıyla AİHM kararlarının tartışılmadan uygulanmak mecburiyetinde olduğu normunda hemfikirsek, normalleşmenin diğer alanlarına bakabiliriz.

Bürokrat, milletvekili pahalı hediye alamaz, mesela; mutabıksak normu koyalım.

Siyasi Ahlak Yasası ile İmar Yasası çıkarılsın, ölüm döşeğindeki hasta mahpuslar tahliye edilsin, kayyım politikasına son verildiği açıklansın, mümkünse Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçişin yol haritası ama bir süreç istiyorsa evvela rektörlerden daire müdürlerine kadar atama yetkisini tek adama veren sistemin nasıl denetime açılacağı ve değiştirileceği ilan edilsin, kamuda ciddi bir tasarruf uygulansın, vergi sisteminde dolaylı vergilerin payını düşerecek bir reform hazırlansın, üç seneliğine açıklanan programlar her sene baştan yapılmak zorunda kalmasın, Kamu İhale Yasası AB standartlarına uygun hale getirilsin, hiçbir belediye 21B ile ihale veremesin, mülakatlar kaldırılsın…

Ben özellikle Mehmet Şimşek’in bir bölümü çok basit olan bu reformların yapılmasını isteyeceğini ama ittifakın getirdiği mecburiyetler yüzünden elinin kolunun bağlandığını düşünüyorum.

Bunların birkaçı yapılsa ülkede bahar havası eser, döviz yağar, enflasyon üzerindeki kur baskısı bile tersine döner.

İktidar da seçime böyle bir ortamda gider…

Gider de, denendiği anda iktidar bir arada kalamaz, bunu da sanırım kimse göze alamaz.

Öte yandan, normlarında mutabık kalınan normalleşme süreci muhalefeti de silkeleyecek, kendine getirecek, sorumsuz açıklamalar yapmasını engelleyecektir.

AYM’nin Can Atalay’a dair verdiği karara uyulmadığı için Anayasa’ya Saygı Mitingi düzenleyecekti anamuhalefet, ne oldu?

Hiç.

Anayasa’ya saygı mı duyulmaya başlandı yoksa Can Atalay mı çıktı?

Ben size söyleyeyim, bu “normalleşme” sürecinde unutuldu.

Onun yerine zararsız konulardaki mitingler başladı; işte fındık mitingi, emekli mitingi, yaz günü ışık açma eylemi…

İyi güzel de bunların hiçbiri hiçbir şeyi çözmez çünkü aslında bir hukuk ve sistem sorunu yaşıyoruz.

Hukuk sebep, ekonomi sonuç.Muhalefetin normları koyması ve iktidar da bu normlarda mutabıksa süreci belli hedeflere doğru ilerletmesi şart yoksa oyalanmayla günler geçiyor.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.