Kadın cinayetleri ve incel hareketinin yükselişi Türkiye’nin gündeminde. İstanbul’da 4 Ekim’de İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil, Semih Çelik tarafından öldürüldü. 19 Ağustos’ta Arda Küçükyetim, Eskişehir’de düzenlediği saldırıda beş kişiyi bıçakla yaralayıp o anları sosyal medyada canlı yayınladı. Toplumda infial uyandıran bu saldırı ve cinayetlerin faillerinin incel gruplarla bağlantılı oldukları ortaya çıktı.
Açık Oturum’da bu hafta Göksel Göksu’nun konukları Brunel Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mustafa Özbilgin, Siyaset Bilimci Prof. Dr. Alev Özkazanç ve News Lab Türkiye Direktörü Dr. Sarphan Uzunoğlu. Bu bölümde Göksu ve konukları, incel kavramını mercek altına yatırıp Discord gibi platformların kapatılmasının kadına yönelik şiddetin önüne geçmek için bir önlem olup olamayacağını değerlendirdi.
Kadınlara ve çocuklara yönelik artan şiddet olayları sonrası son dönemde faillerin incel gruplarıyla bağlantılarının ortaya çıkması dikkat çekti.
Peki nedir bu incel? Incel; kadınlarla sosyal, romantik ve cinsel ilişkilere giremeyen ve bu durumdan kadınları, özellikle de feminizmi suçlayan erkekler için kullanılan bir kavramdır. Kadınlara yönelik aşağılayıcı ve suçlayıcı bir tutum benimseyen incel’ler, genellikle kadınların erkeklerden her yönden daha zayıf olduğunu ve feminizmin kadınlara erkekler arasında tercih yapabilme özgürlüğü verdiğine inanırlar. Incel’ler, kadınların erkeklere seks borçlu olduklarını düşünürler.
Yerli ve milli bir hareket: Inceller
Incel denilince kadına karşı kurumsallaşmış bir şiddet ve nefretten söz edildiğini belirten Brunel Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mustafa Özbilgin, incel’liği bireye indirmenin yanlış olduğunu, bu kavramın kriminoloji alanında sıkça incelendiğini anlattı. Bu hareketin sadece sosyal medyaya indirgenemeyeceğini söyleyen Özbilgin, incel hareketinin “izin verildiği” anda ortaya çıktığını vurguladı ve şunu ekledi: “Kadına karşı şiddete ve kadın cinayetlerine izin verilen ortamlarda incel hareketinin korkunç sonuçlarını görebiliyoruz. Türkiye, Avrupa’da en çok kadın cinayeti işlenen ve incel davranışlarının en çok görüldüğü ülke. Bunu yadsımamak gerekiyor. Ama görünür mü? Hayır. Çünkü bunu araştıracak kurumlar etkisiz hale getirildi. Mesela Kadın Çalışmaları birimleri ve azınlıklara yönelik çalışma yapan sosyoloji birimleri kapatıldı, etkisiz hale getirildi” dedi.
Anglosakson kültüründe incel kavramına çokça değinilmesine rağmen bunun dışarıdan ithal bir anlayış olmadığını belirten Özbilgin, incel’lerin gelenekçilik ve aşırı sağdan beslendiğini, kadının konumunu şiddetle geleneksel bir yerde tutmaya çalışan bir erkek hareketi olduğunu söyledi. Özbilgin, Bu düşünce sisteminin dünyanın her yerinde bulunduğunu, fakat Türkiye’de bu hareketin son derece “yerli ve milli” bir hareket olduğunu vurguladı.
“Incel hareketinin ortaya çıkması için her türlü değişken bir arada”
Incel’lerle ilgili dehşete kapılmak yerine buzdağının daha görünmeyen ya da sıradanlaşmış, normalleşmiş biçimlerini konuşmamız gerektiğini dile getiren Alev Özkazanç, Türkiye’de kadına yönelik şiddet meselesinin son 10-20 yıldaki seyrini, bunu destekleyen siyasi iktidar ortamını ve buna zemin oluşturan toplumsal-kültürel dönüşümleri ele almamız gerektiğini söyledi. Ayrıca asıl meselenin cezasızlık politikası olduğunu ekledi.
Kadın düşmanlığı, yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve hayvanlara yönelik şiddet gibi nefretle dolu bir iklimle birlikte sosyal ve ekonomik dinamikler, işsizlik, yoksulluk ve güvencesizlik gibi faktörlerin de bu meselede belirleyici olduğunu dile getiren Özkazanç, “Birçok mesele iç içe geçmiş durumda ve adeta mükemmel bir fırtına oluşuyor. Yani incel gibi karakterlerin ortaya çıkması için her türlü değişken bir araya gelmiş gibi” dedi.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının etkilerine de dikkat çeken Özkazanç, kadın örgütlerinin kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinin kovuşturma, soruşturma ve infazla ilgili her konuda olumsuz bir etki yarattığını raporlarla tespit ettiğini vurguladı.
Kadına yönelik şiddetin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma biçimi, 6284 sayılı yasanın hedefe konulması ve cezasızlık kavramı ile birlikte düşünülmesi gerektiğini söyleyen Özkazanç şunları söyledi:
“Bunların önemli bir kısmı ideolojik kasıtla ilgili. Çünkü iktidar sözcüleri açıkça bu tür yasalar aile birliğini bozuyor diyorlar. Dolayısıyla Burada açık bir ideolojik e hedef var. Kadına yönelik hak ihlallerini ve şiddeti artık diğer ağır problemlerden ayrı düşünmek mümkün değil. Bunların hepsini daha bütünsel bir şekilde düşünmemiz ve hepsini bir siyasi irade sorununa bağlamamız gerektiği açık. Yani Türkiye’de bir rejim sorunu var rejimin yarattığı bir toplumsal çürüme var.”
“Bu kuşağın incel’liğe kapılması çok beklenebilir bir şey”
İnsanların Türkiye’de güvence ve güvenlik bağlamında geleceğe bakamadıklarını belirten Sarphan Uzunoğlu, “Aynı zamanda ağır bir depolitizasyon ve ideolojiden arındırma süreci yaşadık. Kürtsüzleştirilmiş, sosyalistsizleştirilmiş bir siyaset ile karşı karşıyayız. Bunun üzerine milliyetçi ve maneviyatçı bir dalga geldi. Böyle bir umutsuzluk içine doğan ve sosyalleşme aracı bilgisayarları olan bir kuşağın bu tarz bir boşluk içinde incel’liğe kapılması bence çok beklenebilir bir şeydi” diye ekledi.
Türkiye’de üzerine hiç konuşulmayan bir sosyal ağ kavramı olan “kanzi”ye dikkat çeken Uzunoğlu, bu kelimeyi şöyle tanımladı: “Çoğunlukla aşırı sağcı, Erdoğan’a sempati duyan ama seküler gibi görünen ve aynı zamanda milliyetçi-maneviyatçı ideolojik dalgaya kapılmış kitleleri anlatmak için kullanıyorum. Türkiye incel’lerini rahatlıkla kanzilerin alt kategorisi olarak değerlendirebilirim” dedi.