Bir mozaik olarak Türkiye‘nin 26. bölümünde Ruşen Çakır konuğu Rafet Ulutürk ile Türkiye’de Bulgaristan Türklerini konuştu.
Bulgaristan Türkleri kimler? Nüfusları ne kadar? Tarih boyunca neler yaşadılar? Nereden nereye göç ettiler? Bulgaristan Türkleri’nin sorunları neler? Kültürleri günümüze nasıl geldi?
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. ‘‘Bir mozaik olarak Türkiye’’ yayın dizimizin 26. bölümünde Bulgaristan Türklerini konuşacağız ve bunu da Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği Başkanı Rafet Ulutürk ile konuşuyoruz. Hoş geldiniz Rafet Bey.
Rafet Ulutürk: Hoş bulduk.
Ruşen Çakır: Şunu biliyorum, Bulgar Türkü deyince çok kızıyorsunuz, Bulgaristan Türkü diyorsunuz. Bu yayın dizileri boyunca birçok şey öğrendim. Böyle birtakım topluluklar kendilerine ne denmesinden hoşlanmıyorlar, neden hoşlanıyorlar? Bulgaristan Türkleri deyince, elimde sizin kitabınız var: ‘‘Dünden Bugüne Bulgaristan 354-1989.’’ Bulgaristan’daki Türklerin tarihi çok çok eskiye gidiyor galiba. Ama biz daha çok Türkiye’deki Bulgaristan Türklerini konuşacağımız için, isterseniz ilk göçleri ve yanılmıyorsam Balkan Harbi ardından başlayan göçler oluyor, oradan başlayalım.
Rafet Ulutürk: Evet, öncelikle göç dediğimiz zaman tabii 1877-78 Rus-Türk Harbi akla gelir. O dönemden sonra göçler başlıyor ve 1877-1878’den günümüze kadar 8-10 milyon civarında Bulgaristan Türkü şu anda Türkiye’de yaşamakta. Bunlar tabii periyodik halde oluyor. O ilk dönemlerde daha çok baskıyla, özellikle Vidin ve Vratsa dediğimiz bölgelerden tamamen oradan kovuluyoruz, yani kaçarak, kendi hayatını zor kurtararak geliyorlar. Daha sonra 1936 göç anlaşmalarıyla bu devam ediyor. Zaten bildiğiniz gibi en son göç de 1989 göçü. Aslında bu göç değil de soykırım olarak biz bunu ilan ediyoruz. Çünkü 1984’te bizim Bulgaristan’da isimler değişti. Türk olan her şey yasaklandı, düşünmek dahi… Yani konuşmayı bırakın, düşünme dahi yasaklandı. Şimdi öyle bir dönemden geçerek, gerçekten bugün Türkiye’nin sayesinde, yine her zaman olduğu gibi, bütün Türk dünyasının da merkezi olan, yani himayesinde bizi kurtaran veya sahip çıkan dünyada başka bir devlet yok. Bütün Türklerin merkezi Türkiye’dir ve Türkiye’nin sayesinde buralara gelebildik. Şimdi Bulgaristan’da göçler, tabii bu son 89 göçü biliyorsunuz aslında Avrupa’daki o komünist sistemini, yani Berlin Duvarı’nı yıkan bizler başlattık. Başlangıcı bizde, Bulgaristan’da oldu. Daha sonra Berlin Duvarı yıkıldı ve sözde bir demokrasiye geçtik, yani 89’da. Çünkü 1989 yılında Bulgaristan’da siyasi olarak iki tane parti vardı: Demokratlar ve komünistler. Fakat bunların arasına bir tane Türk Partisi koydular, sözde Türk Partisi diye koydular ve o joker olarak her yerde kullanıldı. İlk bir sene sonra bu parti dediğimiz, Türk Partisi dediğimiz Demokratik Güçler Birliği hükümetini yıktık ve komünistlerin tarafına geçtik. Yani 1989’dan günümüze kadar hâlâ komünistler yönetmeye devam etmekteler. Şimdi, komünistlerin eskiden en azından bir davaları vardı, bir ideolojileri falan vardı ama şu anda artık Bulgaristan’da her şey paraya endekslendi. Paraya alıştılar ve şu anda ‘‘Bulgaristan’da devlet yok’’ denecek duruma geldik.
Ruşen Çakır: Peki şunu merak ediyorun; şu anda Bulgaristan’da yaşayan Türklerin sayısı ve genel nüfusa oranı nedir?
Rafet Ulutürk: Şimdi sayı konusunda çok tartışmalar var. En son nüfus sayımı 2021’de yapıldı. 2021’deki nüfus sayımında biz 508.000 olarak kayda geçtik. 200 küsur, 300.000 civarında da Roman dediğimiz, yani çingene dediğimiz kişiler geçti. Ve bundan sonrası tamamen Bulgar. Şimdi en son 1963’te sayımlarda, Bulgaristan’daki sayımlarda yazılmıştı tek tek. O dönemde kimler vardı? Tatarlar vardı. Bu Tatarlar nereye gitti? Kızlar vardı. Bunlar nereye gitti? Makedonlar vardı. Gagavuzlar vardı. Bunlar nereye gitti? Makedonlar vardı. Ulahlar vardı. Pomaklar vardı. Pomak Türkleri vardı. Yani bunların hiçbiri bu 508.000’in içinde yoklar. Sadece Türk olarak kaydetmişler. Türk olarak dedikleri zaman onların Türk anlayışı olarak sadece Osmanlı bakiyesi gibi düşünün.
Ruşen Çakır: Peki, Bulgaristan Türkleri derken tam olarak neyi kastediyoruz? Bu Orta Asya’dan yıllar önce Bulgaristan’a geçmiş Türk boyları mı?
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Rafet Ulutürk: Şimdi Bulgaristan dediğimizde aslında, Bulgarlar’da biliyorsunuz Bulgar Devleti var, Büyük Bulgar Devleti, Kafkaslar’da. Bu Büyük Bulgar Devleti dağıldıktan sonra oradan üçe ayrılıyor bunlar: Çuvaşlar, bugünkü Karaçay-Balkar bölgesi, Tataristan, Kazan ve Tuna boyu. Şimdi biz Bulgar Türkleri dendiğinde ondan biz tepki gösteriyoruz. Çünkü Bulgar Türkü Hristiyanlardır, Bulgaristan Türkü Müslümanlardır. O ayrım vardır bizde. Bu yüzden tepki gösterilir. Şimdi Bulgar Türkleri o dönemde, yani Tuna’ya geldiklerinde, aslında Tuna’ya gelmeden önce ilk Müslümanlığı kabul eden Bulgarlardır. Karahanlılardan 28 yıl önce kabul ettiler. Yani Türk boylarından ilk Müslümanlığı Bulgarlar kabul etti. Bugünkü Tataristan ve Karaçay-Balkar bölgelerinde olanlar. Zaten Tataristan da biliyorsunuz yakın zamanda ismini değiştirmek istedi Bolgar diye, fakat izin vermediler. Çuvaşistan yine ismini Bolgar diye değiştirmek istiyor. Yani onlar da Bulgar kökünden. Bunları şey gibi düşünün, amca çocukları gibi düşünün. Hep aslında onlar Kıpçak-Kuman boyundan, ama sonuçta kök olarak hepimiz aynı kökteniz. Bugün Bulgaristan’da zaten en büyük problem de bu. 1908’den sonra Almanlar biliyorsunuz, Bulgarlar vermediler prensliği. Bir Alman getirdiler. Neden? Güvenmediler çünkü. Zaten ilk prenslik döneminden sonra, 1908’den sonra bir başbakanları var onların, Türkiye’ye tekrar bağlanmak istedi fakat Rusya buna izin vermedi. Zaten ilk kurulduğunda, 1908’den sonra Almanlar’da, 1934’te yine Almanlar, 1944’te tamamen Rusların güdümünde. Ve Ruslar da öyle bir pompalama yaptılar ki, şu anda Bulgaristan’da Bulgarların kafasında, zihniyetinde, okudukları kitaplarda, her şeyde Türk milliyetçiliği ve Türk ırkçılığı vardır. Yani düşman olarak tanınır. Bugün Bulgaristan’ın bütün politikası Türk düşmanlığı üzerine kurulmuştur.
Ruşen Çakır: Anlıyorum. Peki, şu anda Türkiye’de ne kadar Bulgaristan Türkü olduğunu tahmin ediyorsunuz ve hangi bölgelerde daha yoğunlukla yaşıyorlar? Ülkenin batısında diye biliyorum ama.
Rafet Ulutürk: Şimdi Türkiye’de biliyorsunuz seçimler yapılır. Bulgaristan seçimleri Türkiye’de yapılmakta. Ve Türkiye’de biz 150 sandık açtık. Bunları 27-28 il olarak düşünebilirsiniz. Şimdi bunlara başladığımız zaman Adana’dan, Antalya’dan, İzmir, Bursa, Mersin, oradan Balıkesir, devam ediyoruz, Eskişehir var, Ankara var, Kocaeli var, İstanbul, Trakya’nın tamamı zaten Çanakkale’ye kadar… Yani bu bölgelerde sadece 1989’da, yani eskilerden de başladılar kimlik almaya ama. Yani şöyle diyelim; çift vatandaş olan kişiler, resmi rakamlar yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kabul ettiği vatandaşlık şubesinden vatandaşlık verdiği, bizde ilk göçte 345.000 var. 3 ay içerisinde, o Mayıs-Temmuz arasında 345.000. Tabii bunlardan 100.000 de geri döndü, 245.000. Ardından 1992’de bir af çıktı gene, o zaman 180.000 vardı. 1994’te af çıktı. Pardon, 1996’da af çıktı. 1996’da da 145.000 kişi vardı vatandaş olan.
Ruşen Çakır: Pardon, affı kim çıkartıyor?
Rafet Ulutürk: Devlet, Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Yani şimdi Suriyeliler nasıl? Aynı Suriyelilerin durumundaydık biz de. Şimdi bugün Suriyelilere konuşanlar var, bizlerden de var onlar ama aynı dönemi biz de geçirdik. O dönemde gazetelere bakarsanız, “Bulgarlar geldiler, bizim işçilerimizi aldılar. Bulgarlar geldiler, ucuza çalışıyorlar.” Ne yapsın adamlar? Yani geldiği zaman ekmek lazım, evde bir şey yok, mecburen.
Ruşen Çakır: ‘‘Af çıktı’’ derken vatandaşlığa kabulü mü kastediyorsunuz?
Rafet Ulutürk: İlk baştan tezkere veriliyor, daha sonra vatandaşlık yolu açılmış oluyor.
Ruşen Çakır: Eyvallah.
Rafet Ulutürk: Yol açılır. Ve Türkiye’de 840.000 bunlardan vatandaş olan var, 89 sonrası.
Ruşen Çakır: Peki, çifte vatandaşlık diyorsunuz. Duyduğum kadarıyla belli bir süre sonra gelenlerden — siz de demin söylediniz, 100.000 dediniz — geri dönen de olmuş değil mi?
Rafet Ulutürk: Evet.
Ruşen Çakır: Yani Bulgaristan’a geri dönenler olmuş. Şimdi onlar oradalar ve aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, öyle mi?
Rafet Ulutürk: Yok, onlar erken döndükleri için zaten vatandaşlık… Yani 4-5 sene gider, hemen vatandaşlık verilmez. Yani ilk tezkereyi alıyorsun, tezkereyle 3-4 sene, ondan sonra, 3 sene sonra vatandaşlık hakkın doğuyor, vatandaşlığa başvuru yapıyorsun. Yani 5-6 sene sonra vatandaş oluyorsun Türkiye’de.
Ruşen Çakır: Peki, Özal döneminde Jivkov’dan kaçıp gelenlerin içerisinde ama bayağı sayıda insan da sonra tekrar Bulgaristan’da rejim değiştikten sonra falan, belli bir rahatlama olunca Bulgaristan’a geri döndü.
Rafet Ulutürk: Geri dönme şöyle: Şimdi benim annem babam Mart, Nisan’da gider Bulgaristan’a, 10. aya kadar dururlar orada, 10-11. ayda gene buraya gelirler. Yani 2-3 ay burada kalırlar, diğer aylarda kendi köylerine dönerler. Ve insanlardan çoğu buradan emekli olanlar, oraya gidip orada kalanlar var. Ama genel olarak daha çok emeklilerdir yani. Şimdi yeni yeni gençlerden de başladı artık. Bu ekonomik krizden dolayı artık Bulgaristan bile bizim üstümüze çıkmaya başladı yani ekonomik olarak. Ondan dolayı şimdi gençlerden de gidenler var. Bizim daha çok gençlerimiz Avrupa’ya gider. Çünkü çift vatandaş oldukları için Bulgaristan vatandaşları, biliyorsunuz Avrupa’nın her yerine gidebilirler.
Ruşen Çakır: Avrupa Birliği, o tabii Türkiye vatandaşı olmaktan daha avantajlı.
Rafet Ulutürk: Evet, gezmek için daha avantajlı yani. Dolaşmak için şu anda Avrupa’nın her yerine gidebilirler. Zaten Avrupa’da Bulgaristanlılar çok. Sadece Bulgaristan Türkleri değil, Bulgaristan’ın nüfusunun gençlerinin %80’i desek yalan olmaz yani, %80’i şu anda Avrupa’dadır.
Ruşen Çakır: Peki, Bulgaristan Türklerinin birtakım kültürel özellikleri var mı? Mesela şimdi Türkiye’de birçok yerden gelmiş kavimler, topluluklar var. Bulgaristan Türklerinin, bu tarihte yaşadıkları sorunlar dışında, mesela siz Bulgaristan Türkleri olarak bir araya geldiğinizde, Kültür ve Hizmet Derneği diyorsunuz, ‘‘kültür’’ derken neyi kastediyorsunuz mesela?
Rafet Ulutürk: Aslında kültürümüz aynı bizim. Yani düğünlerimiz, gezilerimiz, aşağı yukarı Türkiye ile aynı. Zaten şu anda artık Türk dünyasında biliyorsunuz ortak alfabeye de geçtik. Artık şimdi yavaş yavaş aslında köklerimize dönüyoruz. Bizler, Türkiye’nin dışında olanlar bazı şeyleri unuttuk. Bizler, din olarak sadece mevlitlerle dini yaşattık Bulgaristan’da. O yasaklar da geldikten sonra, şimdi derler ‘‘Niye gençler camiye gitmez?’’ Gidemez, mümkün değildir. Çünkü camiye giden gençler hemen mimlenir ve hayatta ileri gitme şansları yoktur. Bir üniversiteli camiye giremezdi o dönemde. Şimdi o alışkanlıklardan beri gelerek, fakat şu anda bu demokrasiye geçişte daha tehlikeli bir durum var. Çünkü gönüllü asimilasyon başladı Bulgaristan’da. Bu çok tehlikeli. Gönüllü asimilasyon derken, eskiden bizim isimlerimizi değiştirdiler ama bizim içimizde ruhumuzda Türk ve İslam ruhu vardı. Onu çekip alamadılar. Ama şu anda 90’dan sonra maalesef bu ruh gitmeye başladı. Ruh artık kaybolmaya başladı.
Ruşen Çakır: Yani bu, Bulgaristan Türkü kimliğinden uzaklaşma…
Rafet Ulutürk: Kimliğinden uzaklaşma… Artık bütün dünya gençleri gibi, “Para her şeyi çözer, para her şeyin üstünde” gibi bir düşünce var, o çok tehlikeli. Çünkü davası olmayan insanların ileriye yönelik kalıcı bir geleceği olmaz. Maalesef bireysellik var dünyada. Niye bireysellik var? Çünkü sen bireysel olduğun zaman lokmasındır, seni istedikleri gibi yutma şansları vardır. Ama toplum olduğun zaman yutamazlar. Onun için bütün dünyada bir dağıtma çabası vardır. Bizim Bulgaristan’da da şu anda Türk ve İslam ruhu yok olmaya başladı. Çünkü kurumlarımız yok.
Ruşen Çakır: O zaman şöyle bir şey söyleyebilir miyiz? Zamanında rejimin zorla yapmak istediğini, şimdi insanlar kendileri yaşıyorlar.
Rafet Ulutürk: Maalesef, gönüllü yapıyoruz, yapmaya başladık.
Ruşen Çakır: Siz anladığım kadarıyla bunu engellemeye çalışıyorsunuz ama pek başarılı olamıyorsunuz sanırım.
Rafet Ulutürk: Şimdi başarılı derken, toplumlar aslında kendi savaşını kendileri vermeliler. Bizdeki problem, Türkiye’den kaynaklanan problem var bizde. Şimdi Türkiye’den derneklerimiz, eski dernekler, eskiden gelmişler, Bulgarcayı bilmezler ama Bulgaristan’a müdahale etmeye kalkarlar ve işleri ellerine yüzlerine bulaştırırlar. Yani o sebepten Türkiye önemli. Çünkü nasıl şimdi Amerika dünyayı yönlendiriyorsa, Türkiye de Bulgaristan’ı yönlendirmekte büyük bir etken. Fakat bunu doğru kullanamadık; hep yanlış insanlarla, yanlış kişilerle bu iş yürütüldü. Ve Türkiye’den kaynaklanan bu hatalar orada insan neslini yok ediyor.
Ruşen Çakır: O zaman siz, bütün bu yaşanan süreçlerde Türkiye’nin Bulgaristan Türklerinin oradaki durumunu zorlaştıran bir etkisi olduğunu düşünüyorsunuz.
Rafet Ulutürk: Evet.
Ruşen Çakır: O zaman kendi ayaklarınızın üzerinde durma konusunda da… Şimdi söylediğiniz milyonlarca insan var ve anladığım kadarıyla da Bulgaristan Türklerinin Türkiye’deki yaşam standartları çok da kötü değil. Yanılıyor muyum? Yani çok muazzam olmasa da çok da kötü değil.
Rafet Ulutürk: Şu anda zaten Avrupa’ya da gittikleri için, hatta çok çok iyi durumda olanlarımız da var. Fakat problem şu: Durumun iyi olması, senin kültürünü, geleneklerini, örf ve adetlerini yaşayacağın anlamına gelmiyor. Aslında durum ne kadar iyi olursa, o şeyler daha tehlikeli oluyor. Şimdi bizim köyler daha tutucudur, daha çok örf ve adetlere bağlıdır ama büyük şehirlerde bu yok olmaya başlamıştır.
Ruşen Çakır: Yani modernleşme ile beraber geleneklerden uzaklaşıyorsunuz. O zaman belli ki belli kuşaklar bundan şikayet ediyor. Anladığım kadarıyla gençler bundan pek şikayetçi değil.
Rafet Ulutürk: Yok, ben gençlere daha çok güveniyorum. Şu anda hani Z kuşağı dedikleri o kuşağın, sadece Bulgaristan Türkleri olarak değil, bütün dünya genelinde Türk dünyası içerisinde gerçekten bizden daha çok ileri gitme imkanları var. Çünkü bizim dönemimizde istesek de biz bazı kitapları bulamazdık, okuyamazdık. Şu anda o imkanlar var. Ha diyeceksiniz ki, bazıları hep oyunlar oynuyor, şunları yapıyor, vesaire. Bu bizim dönemimizde de vardı. Şimdi bizim dönemimizde de okuyanlar vardı, bir de gezenler vardı. Yani her dönemde, sizin döneminizde de vardır. Bu hep aynıdır. Şimdi bu dönemde de tabii onlar da olacak, onlar da olacak ama okuyan, ama kendini geliştirenler de var. Yani artık Türklerden… Biz 200 yıldır dünya siyasetinde yokuz.
Ruşen Çakır: Şimdi Rafet Bey, şöyle bir şey görüyorum, yanlışım varsa düzeltin: Eskiden komünist rejim zamanında Bulgaristan Türkleri için Türkiye bir cazibe merkeziydi; çünkü orada kendi kültürlerini vesaireyi korumalarına engeller çıkıyordu, vesaire. Ama şimdi o devir kapandıktan sonra ve… Bulgaristan Avrupa Birliği üyesi değil mi şu anda?
Rafet Ulutürk: Evet.
Ruşen Çakır: Evet, üyesi olduktan sonra Türkiye eskisi kadar cazip değil.
Rafet Ulutürk: Şimdi, Bulgaristan kurulduğundan günümüze kadar Türkiye’nin çok ayrı bir yeri vardır. Yani biz çocukken bile, kendi aramızda kavga ederken bile Bulgar biri kötü bir şey söylediği zaman Türkiye’ye, bizde o kadar inanç, o kadar şey vardı ki, biz derdik ki; “Bu yazıldı. Bunun bedelini sen ödeyeceksin” ve buna inanırdık biz o dönemlerde. Şimdi, Türkiye’nin yanlış stratejileri ve Bulgaristan’da çalışan kişilerin yanlışlarıyla bu duruma geldik. Şimdi 1990’dan sonra, hâşâ, peygamber gibi karşılanırdı TC vatandaşları. Bu Kürtmüş, Lazmış, Çerkesmiş… Bizim için Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı vardı. TC kimlik numarası… Fakat 35 yıl geçti. Bu 35 yıl içerisinde şu anda en güvensiz ülke Türkiye. Kim yaptı bunu? Hepimiz yaptık. Ama en çok da suç, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yetkililerinde. Çünkü yetkililer orada söz sahibi. Çünkü bir yetkili oraya gittiği zaman, siz yetkili olarak geldiğiniz zaman bizim için çok önemli sizin ağzınızdan çıkan sözler, yaptığınız işlemler, oturmanız, kalkmanız; bunlar bizim için bir örnek. Şimdi biz bunları görmeye başladıktan sonra, kusura bakmayın ama, dedik ki; ‘‘Bunlar Türk ise biz Türk değiliz.’’ Bu duruma geldi artık. O zaman bir kendimize çekidüzen vermemiz lazım. O zaman örnek insanlar yetiştirmemiz lazım.
Ruşen Çakır: Peki, şu anda Türkiye’de yaşayan Bulgaristan Türkleri… Biraz önce, ‘‘Şimdi Suriyelilere ne oluyorsa zamanında bize yaptılar’’ dediniz.
Rafet Ulutürk: Tabii, aynısı…
Ruşen Çakır: Artık yok herhalde böyle bir şey. Var mı hala?
Rafet Ulutürk: Yok, hayır. O dönem için dedim, yani vatandaş olmama döneminde. Şimdi nasıl Suriyeli kardeşlerimiz de geldiğinde bazılarının evrakları eksik, annesi almış çocuğu alamamış vesaire, bir sürü problemler var, bunlar gibi yani. Şimdi bugün Suriyelilere kalkıp da ‘‘Gitsin buradan’’ diyen bizim Bulgaristan camiasında da insanlar var. İşte bunları algılamak, bu insanlara bunu anlatabilmek lazım. Sen kendin oradan geçtin. Bugün herkes bunu söyleyebilir ama Bulgaristan Türkü bunu söyleyemez. Söylememesi gerekir. Çünkü biz de bu ülkeye geldik.
Ruşen Çakır: Ama halihazırda özel olarak devlet nezdinde, toplum nezdinde bir sorununuz var mı Türkiye’de?
Rafet Ulutürk: Hala var. Var.
Ruşen Çakır: Ne var?
Rafet Ulutürk: Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin stratejisinde problem var. Hala bizim oralarda çalışan görevliler görevlerini yapmamaktalar, doğru düzgün yapmamaktalar. Çünkü, bakın, Bulgaristan’da 35 yıl geçti. 35 yıl geçti, bugün Bulgaristan Türklerinden bir tane örnek diyebileceğimiz bir kişi yetiştiremedik.
Ruşen Çakır: Bir ara vardı.
Rafet Ulutürk: Yok.
Ruşen Çakır: Birtakım siyasetçiler, vesaire…
Rafet Ulutürk: Yok. Ahmed Doğan mı diyeceksiniz?
Ruşen Çakır: İsimleri bilmiyorum ama.
Rafet Ulutürk: Şimdi parti ikiye bölündü, Ahmed Doğan 15 gündür kayıp. Bulamıyoruz. Lideri bulamıyoruz, lideri, lider dediğimiz kişiyi. Çünkü bu lider değil. Bunu bize getirdiler, süslediler, koydular ve dediler; ‘‘Bu lider.’’ Ben hep bütün yerlerde de söylüyorum: Ahmed Doğan, böyle kritik bir olay olduktan sonra kaybolur 3 gün, 3 gün sonra çıkar, en iyi şeyi söyler. Dedemi mezardan çıkarsam ben, o da 3 gün sonra doğruyu söyleyecek. Çünkü 3 gün içinde zaten her şey belli, netleşir.
Ruşen Çakır: Peki, nasıl bir gelecek öngörüyorsunuz Türkiye’deki Bulgaristan Türkleri için? Bir kere zaten çok yakın iki ülke, sınırdaş, gidiş gelişler çok yoğun. Karayoluyla bile çok rahat bir şekilde gidip geliniyor. Sizin dediğiniz gibi yaşlılar, emekliler birkaç ayı burada, birkaç ayı orada yaşayabiliyor. Çifte vatandaş olmanın verdiği bir avantaj var. Bütün bunlar, ama aynı zamanda anladığım kadarıyla bir gevşemeye yol açıyor sanki.
Rafet Ulutürk: Şimdi, ‘‘Vatan olabilmesi için bir toprak ve üç tane mezar lazım’’ derler. Şimdi benim nenem burada, dedem Bulgaristan’da. Yani burada bir tane mezarım var benim. Bizim orası hala vatanımız. Bizim onu iyi idrak etmemiz lazım. Bulgarlar da orada yaşayanlar da herkes, Bulgaristan’da yaşayan herkes kardeş gibi yaşamak zorundalar. Ben de Bulgar’la yaşamak zorundayım, Bulgar da benimle yaşamak zorundadır. Bunu oralarda, yani buralara insanlar getirerek değil, oralarda rahat yaşayabilmek. O eski dönemleri tekrar oralara getirebilmek.
Ruşen Çakır: Yani sonuçta şunu anlıyorum, bu çok önemli: Bulgaristan öyle bir ülke olsun ki, Bulgaristan Türkleri orada yaşasın, orada yaşamayı tercih etsin.
Rafet Ulutürk: Yani tercih eden, orada yaşayanlar var zaten. Fakat bunlara o ruhu yeniden aşılamak lazım, oralara götürmek lazım. Ve bu ruhu nasıl aşılarsın? Bir örnek insanlarla… Bizim Samsun’dan bir imam geldi Kırcaali’ye ve o imamın sayesinde orada bizim Roman kardeşlerimizi, bugün gidin Kırcaali’de cumaya, onların çoğunluğunu göreceksiniz orada. Bir kişinin başarısına bakın. Çünkü örnek insan, dünyanın neresine giderse gitsin her zaman böyle bir örnek insan belli olur, o kendini gösterir yani. Ama bizde, bizde Müslümanlar Müslüman değil, Türkler Türk değil. Artık ben diyorum; Türk’ü tekrar tarif etmemiz lazım. Türk demek, şu anda baktığımız zaman üçkağıtçı, bilmem neci, her türlü şey… Dön 500 yıl geriye; Türk dediğin zaman ahlaklı, adaletli, merhametli, vicdanlı, cesaretli. Peki, nerede kaldı o Türkler? Tekrar o Türklere — ondan diyorum — tekrar köklere dönüp o Türkler gibi yaşamalıyız, o Türklere benzemeliyiz. Çünkü biz onların torunlarıyız. Biz tekrar bu dünya yönetiminde var olmalıyız. Ama var olabilmek için bize düşen görevler vardır. Biz hepimiz görevimizi yapacağız, her bölgede. Ne iş yaptığımız önemli değil. Yaptığımız iş ne ise dünyanın en iyisini yapacağız. Bu kalemi mi yapıyoruz? Bu kalemi en iyi yapacağım ben dünyada.
Ruşen Çakır: Ama anladığım kadarıyla çok umutlu değilsiniz.
Rafet Ulutürk: Hayır, o konuda ben umutluyum çünkü Türkiye gerçekten artık eski Türkiye değil. Ne kadar da dünya bizi ekonomik olarak bastırmaya başlasa da, bunu istese de… Şu anda zaten daha dibe düşmüş değiliz. Türkiye bir dibe düşsün, sonra… Bürokrasi, Türkiye’nin problemi bürokrasi. Bürokrasideki o Türkiye için çalışmayanlar diyelim. Artık hepsinden var. Bu bürokrasi temizlenmeden Türkiye’nin ileri gitme şansı yoktur ve bu bürokrasinin bir an önce temizlenmesi gerekir. Çünkü bürokrasi temizlenirse, zaten kendiliğinden dünyaya açılacağız biz. Bizim problemimiz, Türkiye’yi temsil eden insanların Türkiye’nin dışında temsil etmediklerinden.
Ruşen Çakır: Anlıyorum. Evet, Rafet Bey çok sağ olun. Bulgaristan Türkleri iki ülkeye bölünmüş durumda, ama aynı zamanda çok sayıda insan özellikle Avrupa’da yaşıyor. Ama diyorsunuz ki, “Batağın orası aslında” diyorsunuz.
Rafet Ulutürk: Kesinlikle. Hatta iki ülke değil, şu anda 36 ülkede seçim yapılıyor. Bir Bulgaristan’ı düşünün, nüfus konusunda da büyük bir problem var. Şimdi seçim var, 27 Ekim’de. Nüfus sayımız 6 milyon 400 küsur, seçmen sayımız ise 6 milyon 600 küsur.
Ruşen Çakır: Çok iyi…
Rafet Ulutürk: Dünyada böyle bir devlet varsa, buyurun.
Ruşen Çakır: Evet, çok sağ olun. Bulgaristan Türklerini konuştuk Rafet Ulutürk ile. Kaçıncı bölümümüz olduğunu artık karıştırdım. ‘‘Bir mozaik olarak Türkiye’’de 26. bölümü Bulgaristan Türkleri’yle tamamladık. Rafet Bey’e çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.