Güney Kore Cumhurbaşkanı Yoon Suk Yeol ve gerçekleştirdiği 6 saatlik sıkıyönetim girişimi, ülkenin demokratik kurumlarının gücünü test etmesi açısından önemli. Ordu içinden gelen tepkiler, muhalefetin hızlı organizasyonu ve halkın direnişi, ülkedeki demokrasi kültürünün evrimine dair bazı ipuçları sundu. Peki cumhurbaşkanı ile parlamento arasındaki bağ neden koptu? Bu tür krizler Güney Kore’nin kaderi mi? Medyascope sizin için son sıkıyönetim ilanına giden süreci ve Güney Kore demokrasisinin kanlı tarihini analiz etti.
Birinci bölüm: Güney Kore demokrasisinin “karanlık gecesi”
3 Aralık 2024 Salı gece yarısı yaklaşırken Güney Kore Cumhurbaşkanlığı Ofisi’nde ışıklar yanıyordu. Cumhurbaşkanı Yoon Suk Yeol, masasında oturmuş, ülkenin geleceğini değiştirecek konuşmanın son provalarını yapıyordu. Masasının üzerinde -şu an istifa etmiş bulunan- Savunma Bakanı Kim Yong-hyun’un hazırladığı sıkıyönetim kararnamesi duruyordu.
Seul sokaklarında hayat normaldi. Restoranlarda akşam yemeği yiyenler, metro istasyonlarından evlerine dönenler, gece vardiyasına giden işçiler… Hiçbiri birkaç saat sonra ülkenin demokrasi tarihindeki en kritik anlara tanıklık edeceklerini bilmiyordu.
Gece 22:30’da ulusal televizyon kanallarında “acil durum” anonsu yankılandı. Ekranda Cumhurbaşkanı Yoon belirdi. Yüzünde gergin ama kararlı bir ifade vardı. “Özgür Kore Cumhuriyeti’ni Kuzey Kore komünist güçlerinin tehdidinden ve devlet karşıtı unsurlardan korumak için sıkıyönetim ilan ediyorum” dedi.
O anda Seul semalarında askeri helikopterlerin sesi duyuldu. Özel kuvvetler parlamento binasının çatısına inerken, zırhlı araçlar stratejik noktalara konuşlandı. Sıkıyönetim Komutanı Park An-su medyaya sansür, siyasi faaliyetlere yasak ve sokağa çıkma kısıtlaması getiren altı maddelik kararnameyi açıkladı.
Ancak Yoon’un planı işlemedi. Televizyon kanalları yayınlarını sürdürdü. Muhalefet milletvekilleri askerlerle çatışarak meclis binasına girdi. Sosyal medyada halk sokağa çağrıldı. Binlerce insan “Demokrasi kazanacak” sloganlarıyla meydanlara aktı.
Cumhurbaşkanının 30 yıllık savcılık kariyerinden zirveye, oradan da kendisini siyasi bir uçuruma sürüklediği gecenin hikayesi böyle.
Peki nasıl oldu da başarılı bir savcı, ülkesini askeri rejime sürüklemeye çalışan bir figüre dönüştü?
Yoon Suk Yeol ve Güney Kore: Savcılıktan cumhurbaşkanlığına
1960 yılında Seul’de doğan Yoon Suk Yeol, ülkenin en prestijli eğitim kurumu Seul Ulusal Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. 1991’de başladığı savcılık kariyerinde yolsuzlukla mücadele eden, cesur ve kararlı bir hukukçu olarak tanındı.
2013 yılında dönemin Ulusal İstihbarat Servisi’nin seçimlere müdahale ettiği iddialarını soruşturmakla görevlendirildi. Yoon, iktidar baskısına rağmen soruşturmayı sürdürdü. Bu durum, onun tarafsız ve korkusuz bir savcı olarak nam salmasını sağladı.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Kişisel dönüm noktası ise 2016’da geldi. Güney Kore’yi sarsan “Choigate” skandalını soruşturmak üzere özel savcılık ekibinin başına getirildi. Dönemin cumhurbaşkanı Park Geun-hye, ülkenin en büyük şirketlerinden yakın arkadaşı Choi Soon-sil’in denetimindeki vakıflara milyonlarca dolar para aktarmıştı. Yolsuzluk iddialarını Yoon Suk Yeol araştırdı.
Soruşturma sonucunda Cumhurbaşkanı Park Geun-hye görevden alındı ve 24 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Samsung’un veliahtı Lee Jae-yong dahil birçok büyük şirket yöneticisi de yolsuzluk suçlamalarıyla hapse girdi. Bu dava, Yoon’u ülkenin en tanınmış savcısı haline getirdi.
“Derin devletin adamı”
Kendinden önceki Cumhurbaşkanı Moon Jae-in tarafından 2019’da başsavcı olarak atandı. Ancak Yoon, Moon’un müttefiklerini soruşturmaya başlayınca iktidarla arası bozuldu. İktidar yanlısı medya, Yoon’u “derin devletin adamı” olmakla suçladı.
2021’de başsavcılık görevinden istifa eden Yoon, siyasete atılma kararı aldı. Muhafazakar Halk Gücü Partisi‘nin cumhurbaşkanı adayı oldu. Kampanya sürecinde anti-feminist söylemleri, Kuzey Kore karşıtı sert tutumu ve yolsuzlukla mücadele vaatleriyle öne çıktı.
Siyasi deneyimsizliğine rağmen, yolsuzlukla mücadeledeki kararlı duruşu ve “adalet savaşçısı” imajı, seçmenlerin ilgisini çekti. 2022 seçimlerini rakibi Lee Jae-myung’u sadece yüzde 0,7’lik farkla geçerek kazandı.
Tartışmalı kararlardan sıkıyönetim ilanına
Yoon, göreve başlar başlamaz tartışmalı bir çok karara imza attı. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Bakanlığı’nı “erkekler aleyhine ayrımcılık yapmak” gerekçesiyle kapatma girişimi, feminist grupları ayağa kaldırdı. 20-30 yaş arası erkek seçmenlerin desteğini almak için anti-feminist söylemleri sürdürdü.
Kuzey Kore politikasında selefinin diyalog yaklaşımını terk etti. “Önleyici saldırı” tehditleri ve askeri tatbikatlar, Pyongyang ile gerilimi tırmandırdı. ABD ile ortak askeri tatbikatları artırdı, bu da Çin’i rahatsız etti.
Muhalefetle savaş: Yargıda kadrolaşma
Demokratik Parti ile ilk büyük çatışması, üst düzey savcıların atamaları konusunda yaşandı. Muhalefet, Yoon’un kendi ekibinden savcıları kilit pozisyonlara getirdiğini öne sürdü.
Nisan 2024 parlamento seçimlerinde iktidar partisi “Halkın Gücü” 108 sandalyeye düşerken muhalefetteki Demokratik Kore Partisi ve diğlerleri 192 sandalye kazandı. Bu aritmetik Yoon’u siyaseten felç etti. Demokratik Parti, Yoon’un hazırladığı vergi indirimi ve iş dünyasına yönelik düzenlemeleri içeren reform paketini reddetti.
Öte yandan muhalefet, eşi Kim Keon Hee’nin skandallarını araştırmak için özel soruşturma komisyonu kurulmasını istedi. Yoon bunu “siyasi cadı avı” olarak nitelendirdi.
Medya ile gerilim
Liberal medya kuruluşlarını “yalan haber” yapmakla suçladı. MBC ve KBS gibi kamu yayıncılarının yönetimini değiştirmeye çalıştı. Muhalefet bunu “basın özgürlüğüne saldırı” olarak niteledi.
“Devlet düşmanı” suçlamaları
Yoon, muhalefetin eylemlerini “Kuzey Kore yanlısı” ve “komünist” olmakla itham etti. Demokratik Parti lideri Lee Jae-myung’u “ulusal güvenliği tehdit etmekle” suçladı. Lee’nin Kuzey Kore ile diyalog çağrılarını “devlete ihanet” olarak yorumladı.
Ordu içinde kadrolaşma
Muhalefet, Yoon’un savunma, istihbarat ve Kuzey Kore ile ilgili kilit pozisyonlara kendi okul arkadaşlarını getirdiğini öne sürdü. Bu atamaların olası bir sıkıyönetim için hazırlık olduğu iddia edildi.
Eşiyle ilgili iddialar
Eşinin Dior çanta skandalı ve borsa manipülasyonu iddiaları kamuoyu desteğini eritirken, muhalefet üst düzey savcıları görevden alma girişimlerini hızlandırdı. Çıkan iddialara göre Yoon’un eşi Kim Keon Hee, parlamento seçimlerinde aday olmak isteyen birinden 2 bin 200 euro değerinde bir çanta hediye aldı.
Bu haberler sonrası Yoon’un desteği yüzde 13’e düştü.
Bütçe krizi ve kabine azilleri
2025 bütçe tasarısı krizi derinleştiren ortamı yarattı. Demokratik Parti, 677 trilyon wonluk bütçeden parlamentoda 4,1 trilyon won kesinti yaptırdı. Yoon, bu kesintilerin “uyuşturucu ile mücadele, kamu güvenliği ve temel devlet fonksiyonlarını” hedef aldığını iddia etti.
Muhalefetin kabinedeki Yoon’un atadığı isimleri azletme girişimi Yoon’u iyice köşeye sıkıştırdı. Cumhurbaşkanı, ülkenin “devlet düşmanları” tarafından ele geçirildiği paranoyasına kapıldı ve sıkıyönetim kartını oynadı.
Güney Koreli siyaset bilimci Park Jin-hyung’a göre, “Yoon, muhalefetin baskısına demokratik yollarla direnmek yerine, ülkenin travmatik geçmişini canlandıran otoriteryan bir çözümü tercih etti. Bu, siyasi bir intihardı.”
Yoon Suk Yeol ve Güney Kore: Sıkıyönetim ilanından saatler önce neler yaşandı?
Yoon’un sıkıyönetim kararına giden süreçte kilit rol oynayan isim, eski okul arkadaşı ve Savunma Bakanı Kim Yong-hyun‘du. Eylül ayında göreve gelen Kim, muhalefet tarafından “sıkıyönetim heveslisi” olmakla suçlanmış, ancak bu iddiaları “propaganda” olarak nitelendirmişti.
5 Aralık günü öğleden sonra, Yoon’un özel kalem müdürü ve üst düzey danışmanları olağanüstü bir toplantıya çağrıldı. Savunma Bakanı Kim, muhalefetin “devlet karşıtı faaliyetlerini” anlatan bir sunum yaptı ve sıkıyönetim önerisini masaya koydu.
Saat 22:00’de ordunun özel birlikleri harekete geçti. Helikopterler meclis binasının çevresinde uçuşa başladı. Sıkıyönetim Komutanı Park An-su, daha sonra mecliste yaptığı açıklamada “Ne birliklerin hareketinden haberim vardı, ne de Seçim Komisyonu’nun ele geçirilmesi emrini ben verdim” diyecekti.
Özel Kuvvetler Komutanı Kwak Jong-geun, Savunma Bakanı Kim’den “milletvekillerini meclisten çıkarma” emri aldı. Ancak Kwak, tarihe geçecek bir karara imza attı: “İtaatsizlik olacağını biliyordum ama bu görevi yerine getirmeyi reddettim. Askerlere içeri girmeme emri verdim.”
Halk ve parlamentonun sıkıyönetim ilanına direnişi
Muhalefet lideri Lee Jae-myung, Yoon’un konuşmasını ilk duyduğunda bunun bir “deepfake video” olduğunu düşündü. İktidar partisi lideri Han Dong-hoon bile haberi televizyondan öğrendi.
Meclis binası önünde dramatik sahneler yaşandı. Muhalefet milletvekili Ahn Gwi-ryeong’un bir askerin silahını tutarak “Utanmıyor musun?” diye haykırdığı an, sosyal medyada demokrasi direnişinin sembolü haline geldi.
Saat 02:00’de 190 milletvekili olağanüstü oturumda buluştu. Oybirliğiyle sıkıyönetimi reddettiler. Sokaklar protestocularla doluydu. Saat 04:30’da Yoon geri adım atmak zorunda kaldı.
Yoon Suk Yeol ve Güney Kore demokrasisi: Çöküşün anatomisi
Polis kaynaklarına göre, Yoon sıkıyönetim gerekçesiyle bazı siyasi figürleri “devlet düşmanı” ilan edip tutuklamayı planlamıştı. İktidar partisi lideri Han Dong-hoon, bu bilginin ortaya çıkmasının ardından “Cumhurbaşkanının derhal görevden uzaklaştırılması gerekiyor” açıklamasını yaptı.
Savunma Bakanı Kim istifa etti ve hakkında yurtdışı çıkış yasağı kondu. Polis, idam cezasını gerektiren “ayaklanma” suçlamasıyla soruşturma başlattı. Cumartesi günü yapılacak azil oylamasında Yoon’un kendi partisinden en az 8 milletvekilinin desteği, azil için yeterli olacak.
İkinci bölüm: Güney Kore demokrasisinin kanlı tarihi
Güney Kore’nin demokrasi yolculuğu, darbeler, suikastlar ve kanlı protestolarla dolu. Her siyasi kriz, toplumsal hafızada derin izler bıraktı. Yoon’un sıkıyönetim girişimi, bu travmatik geçmişi yeniden canlandırdı.
1960’lar: İlk travma
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Japonya’dan bağımsızlığını kazanan ülkenin ilk cumhurbaşkanı Syngman Rhee, 1960’ta öğrenci ayaklanmasıyla devrildi. Chang Myon’un kısa süreli iktidarı, 1961’de General Park Chung-hee’nin darbesiyle son buldu.
Park Chung-Hee dönemi
1961’de başlayıp 18 yıl süren Park diktatörlüğü, ekonomik kalkınma ve baskı politikalarıyla anılıyor. 1972’de “Yujong Anayasası” ile tüm yetkileri kendinde topladı. Bu dönemde muhalifler tutuklandı, işkence gördü, öldürüldü.
Park Chung-hee, 26 Ekim 1979’da Kore Merkezi İstihbarat Şefi ve yakın arkadaşı Kim Jae-kyu tarafından Seul’deki başkanlık konutunun yakınında bulunan bir restoranda yemek yerken vuruldu. Saldırgan Jae-kyu, akşam yemeğinde hararetli bir tartışmanın ardından ateş açarak, Chung-hee’yi, korumasını, şoförünü ve diğer dört kişiyi öldürdü.
1980: Gwangju Katliamı
Park’ın ölümünden sonra General Chun Doo-hwan darbe yaptı. 1980’de Gwangju kentinde öğrencilerin başlattığı demokrasi gösterilerine ordu müdahale etti. Resmi sayılara göre 193, muhaliflere göre 2000’den fazla kişi öldü. Chun, 1988’e kadar demir yumrukla yönetti.
Chun, 1988’de kitle protestoları sonucu serbest seçimlere izin vermek zorunda kaldı. 1990’larda darbe ve Gwangju katliamı nedeniyle yargılandı, idam cezası aldı ama affedildi.
Demokrasiye geçiş
1987’de başlayan halk ayaklanmaları sonucu ülkede doğrudan cumhurbaşkanlığı seçimleri başladı. Ancak The Guardian‘a göre demokrasinin bedeli ağır oldu. Seçilen bir çok cumhurbaşkanı ülkede krizlere neden oldu.
Roh Moo-Hyun (2003-2008) Liberal kanadın umut ışığı olarak görülen Roh, insan hakları savunucusu bir avukattı. Yolsuzlukla mücadele sözü verdi ancak ironik şekilde kendi skandalına yakalandı. Görevi bıraktıktan sonra ailesiyle ilgili yolsuzluk soruşturması başlatıldı. 2009’da soruşturma sürerken köyündeki bir uçurumdan atlayarak intihar etti.
Lee Myung-bak (2008-2013) Hyundai’den başkanlığa uzanan yolda “CEO Başkan” olarak anıldı. İş dünyasından gelen Lee, ekonomiyi canlandırma vaatleriyle seçildi. Görevi bittikten sonra, başkanlığı dönemindeki yolsuzluk ve rüşvet suçlamalarıyla yargılandı. 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Park Geun-hee (2013-2017) Güney Kore’nin ilk kadın cumhurbaşkanı, eski diktatör Park Chung-hee’nin kızıydı. Yakın arkadaşı Choi Soon-sil’in devlet işlerine müdahale ettiği ve Samsung dahil büyük şirketlerden rüşvet aldığı ortaya çıktı. Milyonların katıldığı protestolar sonucu parlamento tarafından azledildi. 24 yıl hapis cezası aldı, daha sonra affedildi.
Moon Jae-in (2017-2022) Park’ın azlinden sonra göreve gelen Moon, insan hakları avukatıydı. Kuzey Kore ile diyalog politikası izledi. Mevcut cumhurbaşkanı Yoon Suk Yeol‘u başsavcı olarak atayan Moon, daha sonra Yoon’un kendi müttefiklerini soruşturması nedeniyle karşı karşıya geldi.
Özetle, demokrasiye geçiş sonrası dönem sorunsuz olmadı:
- Roh Moo-hyun (2003-2008): Görev sonrası yolsuzluk soruşturmasında intihar etti
- Lee Myung-bak (2008-2013): 15 yıl hapis cezası aldı
- Park Geun-hee (2013-2017): Yolsuzluk nedeniyle azledildi, 24 yıl hapse mahkum oldu
Yoon nerede hata yaptı?
Profesör Leif-Eric Easley’e göre Yoon, Güney Kore demokrasisinin temel dinamiklerini yanlış okudu: “Siyasi partiler ideoloji yerine karizmatik liderlerle var oluyor. Skandallara aç medya ve mobilize olan halk, ideolojik yaklaşımlı cumhurbaşkanlarının işini zorlaştırıyor.”
Yolun sonu: Yoon Suk Yeol’u önümüzdeki 24 saat ne bekliyor?
Güney Kore’de 7 Aralık Cumartesi günü yapılacak azil oylaması için geri sayım sürerken, siyasi kulisler hareketli. 300 üyeli mecliste azil için gereken 200 oy, muhalefetin elindeki 192 sandalye ile iktidar partisinden gelecek en az 8 fireye bağlı.
İktidar partisi lideri Han Dong-hoon’un “Cumhurbaşkanının derhal görevden uzaklaştırılması gerekiyor” açıklaması, parti içindeki çözülmeyi gösteriyor. Bazı milletvekilleri, 2016’daki Park Geun-hye azlinin tekrarlanmaması için Yoon’un istifa etmesini istiyor.
Polis, Yoon hakkında “ayaklanma” soruşturması yürütüyor. Bu suçlama, başkanlık dokunulmazlığını aşıyor ve idam cezasını içeriyor. Eski Savunma Bakanı Kim Yong-hyun hakkında da soruşturma başlatıldı ve yurtdışı yasağı kondu.
Ülkenin en büyük sendika konfederasyonu KCTU süresiz grev başlattı. Hyundai işçileri greve katıldı. Deniz Kuvvetleri gazileri protesto için saçlarını kazıttı. Kamuoyu araştırmaları, halkın yüzde 73.6’sının azil sürecini desteklediğini gösteriyor.
Yoon’un geleceği hakkında olası senaryolar şunlar;
- Azil başarılı olursa:
- Yoon’un yetkileri derhal askıya alınacak
- Başbakan Han Duck-soo geçici olarak görevi devralacak
- Anayasa Mahkemesi’nde yargılama süreci başlayacak
- Mahkemenin 9 üyesinden 6’sı onaylarsa Yoon görevden alınacak
- Azil başarısız olursa:
- Muhalefet vatana ihanet suçlamasıyla dava açmayı planlıyor
- Sendikalar genel grevi genişletecek
- Sokak protestoları artabilir
- Yoon’un parti içi desteği daha da azalabilir
Yoon Suk Yeol ve Güney Kore: Demokrasinin zaferi mi?
Siyasi analist Park Sung-min’e göre, “Güney Kore demokrasisi, bir diktatörün dürtüsel eylemlerini önleyecek farkındalığa ve yeteneğe sahip olduğunu kanıtladı.”
Yoon’un 6 saatlik sıkıyönetim girişimi, ülkenin demokratik kurumlarının gücünü göstermesi açısından önemli. Ordu içinden gelen direniş, muhalefetin hızlı organizasyonu ve halkın tepkisi, demokrasinin kazandığını gösteriyor.
Ewha Üniversitesi’nden Profesör Leif-Eric Easley’e göre Güney Kore demokrasisi liderlik ve hesap verebilirlik konusunda yüksek riskli bir yaklaşıma sahip. Siyasi partiler ideoloji veya politika yerine karizmatik bireylerle yükselip düşüyor. Skandallara aç medya ve kitle gösterilerine hızla mobilize olan halk, başkanların kamuoyu desteğini sürdürmesini zorlaştırıyor.
Ancak önümüzdeki aylar, Güney Kore için belirsizliklerle dolu. Azil süreci, ekonomik dalgalanmalar ve bölgesel gerilimler, ülkeyi zorlu bir dönemin beklediğini gösteriyor.