Bir mozaik olarak Türkiye (32) – Türkiye’de Şaman olmak | Timur Davletov Ruşen Çakır’a anlattı

Bir mozaik olarak Türkiye‘nin 32. bölümünde Ruşen Çakır konuğu Timur Davletov ile Türkiye’deki Şamanları konuştu.

Şamanlar kimler? Nerelerde yaşıyorlar? Türkiye’de ne kadar Şaman var? Kökenleri nerelere dayanıyor? En büyük sorunları neler?

Bir mozaik olarak Türkiye (32) – Türkiye'de Şaman olmak | Timur Davletov Ruşen Çakır'a anlattı
Bir mozaik olarak Türkiye (32) – Türkiye’de Şaman olmak | Timur Davletov Ruşen Çakır’a anlattı

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. ‘‘Bir mozaik olarak Türkiye’’ yayın dizimizde 32. bölüme geldik. Bayağı yaptık, daha da yapacağız ve bugün çok ilginç bir konuyu ele alacağız. Diğerleri de ilginçti ama bu apayrı bir ilginçlikte. Türkiye’de Şamanları, Şaman Türkleri konuşacağız ve bunu da kendisi de onlardan birisi olan Timur Davletov ile konuşacağız. Timur Bey, merhaba.

Timur Davletov: Merhabalar, esenlikler.

Ruşen Çakır: Şimdi siz bir Şaman Türküsünüz, ama öncelikle şu anda Kapadokya Üniversitesi’nde öğretim üyesisiniz, doktorsunuz. Kültürel araştırmalar yapıyorsunuz ve tabii ki öncelikle de kendi konunuzda da araştırma yapıyorsunuz diye biliyorum. Bu konuda yazdıklarınız var, eşinizle birlikte yaptığınız videolar var, bazı televizyon programlarına da konuk oldunuz. Yavaş yavaş konuşulmaya başlanan bir husus bu; Şamanizm, Şamanlık, Türkler vesaire. İsterseniz olayın başından başlayalım. ‘‘Şamanlık ya da Şamanizm — şimdi terminolojide de yanlış yapıyor olabilirim diye korkuyorum — nedir?’’ diye başlayalım. Ama mümkün olduğu kadar özet bir şey olsun ki günümüze gelip biraz günümüze ve günümüz Türkiye’sine gelebilelim.

Timur Davletov: Tabii. Şamanlık ya da işte Türk dillerinde en çok yaygın olan kavram “Kam” kavramı ve oradan da türetilen “Kamlık” yani “Kamizm” ya da “Şaman” kavramı ‘‘Şamanlık’’ şeklinde; biliyorsunuz, Batılı dillerde “-izm” ekleniyor, Türkçedeki “-lık” karşılığı olarak. Dolayısıyla Şamanlık, Şamanizm, Kamlık, Kamizm bunlar hep aynı kavramlardır. Aynı bu şekilde de bir de son dönemde ortaya çıkan ‘‘Tengricilik’’ kavramı var. Onun da Batı dillerindeki karşılığı “Tengrizm” olarak geçiyor. Böyle ifade edebiliriz. Tabii, Tengricilik 1990’lı yıllardan itibaren ortaya çıkmışken, Şamanizm tabii ki 21., 20., 19., 18., 17. ve hatta 16. yüzyıl tarihî vesikalarda geçen bir kavramdır. Ama Tengriciliğin, Gök Tanrı dininin böyle bir şansı yok, yani kaynak gösterme bakımından. Dolayısıyla Şaman inancı, Şaman yasası, yani eskiden öyle bir ifade vardı; ‘‘yasa’’ nasıl ki mesela din, usul, yöntem anlamına geliyorsa, mesela Latince kökenli din karşılığı olan “religion” dedikleri İngilizlerin, onun da kökü Latincedeki “bağlanma” kavramına nasıl bağlanıyorsa, eskiler din için aynı zamanda ‘‘yasa, kanun’’ kavramını kullanmışlardı. İşte bu Şaman yasası ya da Şaman kanunu, Çarlık Rusya’sı döneminde 16. yüzyıla kadar gidiyor ve birçok araştırmacının iddia ettiğinin aksine, bu kavramı tarihi belgelere kaydedenler içerisinde Ruslar var ama çoğunluk gayri-Rus’tur. Bunu özellikle belirtmek lazım. Sürekli Şamanizm konusunda ‘‘Ruslar bunu uydurdular, dünyaya yaydılar’’ şeklinde ifade ediyorlar. Ama aslında olay hiç öyle değil. Aslında bütün olay Batı Avrupa ile ilgilidir. Yani bu konuda öncülük, yani Şamanizm kavramının ortaya çıkması ve Şaman kavramının dünya literatürüne dahil edilmesinde öncülük, şüphesiz ki Batı Avrupalılara, daha doğrusu Almanlara ve Hollandalılara aittir. Nitekim, mesela hep bahsedilir, I. Pedro tarafından Çin’e gönderilen bir diplomatik heyet var. 1692’de çıkıyor, 1695’te bitiyor bu heyet. Çin’e kadar, imparatora kadar gidiyor ve geri dönüyor. İşte bu heyet hep Rus heyeti olarak tanımlanıyor. Aslında o heyetin başında Hollandalı, yani Alman asıllı bir Hollandalı yer alıyor ve altı kişiden beşi Almandır, etnik Almandır. Onun dışında, Şaman kavramının dünya literatürüne dahil edilmesi sürecinde yine öncülük Almanlara aittir ve ilk yayınlar yine Almanlar tarafından yapılmıştır. Bunu da özellikle ifade etmekte fayda var.

Ruşen Çakır: Timur Bey, şunu sormak istiyorum. Kavramın adı Şaman ya da Şamanizm, her neyse, ama bugün şöyle bir şeyi çok duyuyoruz: Türklerin ilk dini. Bu, doğru bir önerme mi?

Timur Davletov: Tabii, doğru bir önerme. Şöyle doğru bir önerme; yani biz 16. yüzyıla kadar gidebiliyoruz arşiv belgeleri ışığında. Ama Atatürk döneminde yapılan bir araştırma var. Çok büyük bir Türk ilahiyatçısı var, bir teolog var, Profesör Doktor Yusuf Ziya Yörükan. Atatürk’ün isteği üzerine kitabını yazıyor: ‘‘Müslümanlıktan Evvel Türk Dinleri: Şamanizm.’’ Ve bunu 1 Ocak 1932’de Dolmabahçe Sarayı’nda Atatürk’e elden, el yazması, manuskript olarak teslim ediyor ve daha sonra bu kayboluyor ama sonradan 90’lı yıllarda tekrar yayınlanıyor bu kitap. Bu kitapta Yusuf Ziya Yörükan açık bir şekilde diyor ki; ‘‘Türklerin eski inancı Şamanlık’tır, Şamanizm’dir’’ ve kendini 10. yüzyılın önemli Müslüman düşünürlerinden Ebu Reyhan el-Biruni’ye dayandırıyor. Ebu Reyhan el-Biruni der ki Yusuf Ziya Yörükan’a göre; ‘‘Doğuda şeriattan ve Buda’dan önce herkes Şamandı.’’ 9 Oğuzları da dahil ediyor, yani dolayısıyla Türkleri de dahil ediyor bunun içine ve “Şamaniyye” kavramını kullanıyor. Dolayısıyla Şaman kavramını genelde Ruslarla başlatıp pejoratif bir şekilde ifade eden birçok yazar, araştırmacı var. Aslında demin de anlattığımız gibi olay bundan ibaret değil, olay çok başkadır. Yani daha Ruslar piyasada yokken Ebu Reyhan el-Biruni Şamanizmden bahsediyor aslında. Orayı da geçtik, şimdi ‘‘Şamanlık nedir, ne zaman ortaya çıkmıştır?’’ şeklinde bir soruyla başladık. Aslında olay, Yukarı Paleolitik dönemde başlıyor. Başlayan bir göç var Sibirya’da. Aslında Asya’nın ortasından kuzeydoğuya yönelik bir göç başlıyor. Bering Boğazı üzerinden, Beringia olarak biliniyor o bölgeler. Oralarda deniz seviyesi daha alçak olduğu için kara bağlantısı var iki kıta arasında. Yani Asya kıtasıyla Amerika kıtası arasında bir bağlantı var Bering’e, daha sonra deniz seviyesi yükseldiği için bütün o geçiş suyun altında kalıyor. Ama yaklaşık 10.000 sene boyunca orası bağlantı görevi görüyor. İşte o köprü üzerinden karşı tarafa geçen kitleler, sosyal kitleler günümüzde Amerika’nın, yani Amerika kıtalarının yerli nüfusunu oluşturuyor ve o kıtalarda yaşayan insanlarda geleneksel olarak Şamanlar varsa, biz Şamanizmin yaklaşık 30-40 bin sene önceye dayanan bir geçmişinden bahsedebiliyoruz, yani Paleolitik dönemde. Zaten birçok araştırmacı bunu vurguluyor. Yani Paleolitik dönemden itibaren başlıyor, hatta Homo sapiens’in öncesine kadar da uzanabiliyor. Mesela örnek olarak vermek istiyorum, Neandertallere kadar götürebiliyorlar. İkinci bir Homo sapiens sapiens var, Homo neanderthalensis var, biliyorsunuz. Bir de yeni bir insan türü tespit edilmiştir birkaç sene önce Altay Dağları’nda, Sibirya’da, biliyorsunuz. O da Homo altaiensis, yani daha çok Denisovan insanı olarak tanınan ama adlarından birinin de Altay insanı olduğu bir tür var. Ve bu tür, Homo sapiens ile Neanderthalensis ile aynı dönemde aşağı yukarı, yani kesişmeleri var. Tabii bunlar farklı dönemlerde yaşamış ama kesişmeleri var ve onlarda da Şamanlığın kalıntılarından, izlerinden, motiflerinden bahsedebiliyoruz.

Ruşen Çakır: Şu an itibarıyla dünyada ve özellikle Türk dünyasında diyelim; çünkü birçok yerde gördüğümüz, Amerika’daki Kızılderili tabir edilen yerlilerin de Şaman olduğu vesaire gibi şeyler var ama biz Türklerle sınırlayalım. Türk dünyasında, benim bildiğim ağırlıklı olarak İslamiyet ve kısmen Hristiyanlığın bazı kolları, az sayıda da Musevi olduğunu biliyoruz. Böyle bir ortamda Türk dünyasında Şamanlık ne derece etkili günümüzde ve nerelerde var?

Timur Davletov: Tabii, güzel bir soru aslında. Bir kitap yayınlamıştım ben; ‘‘Sibirya’dan Anadolu’ya Türk Şamanizmi’nin Sosyolojisi’’ adlı bir çalışma. Orada da bu çalışma nicel araştırma tekniklerine dayanıyor. Dolayısıyla anket yapılmıştır hem Sibirya’da hem de Anadolu’da, Türkiye’de. Ve orada görüldü ki mesela inanç bakımından, yani inançsal kimlik bakımından Şamanizm çok düşük yüzdelerde olabilir hem Anadolu’da hem de Sibirya’da. Fakat hem Anadolu’da hem Sibirya’da şöyle ortaklıklar ortaya çıkıyor, o da şu: İnsanların inanış ve uygulamalar ile ilgili sorular aldıklarında verdikleri tepkilerde ya da cevaplarda çok daha farklı oranlar ortaya çıkarabiliyor ve bu oranlar inançsal kimliklerle ilgili olan yanıt oranlarından daha yüksektir. Örneğin Hakas Türklerinde…

Ruşen Çakır: Pardon, mesela şöyle bir şey mi kastediyorsunuz? Müslüman kimliğiyle, kendini Müslüman gören birisine detaylı birtakım sorular sorulduğunda Şaman cevaplar, Şamanlar’dan tevarüs etmiş birtakım cevaplar alabiliyoruz, diyorsunuz.

Timur Davletov: Mesela Türkiye… Evet, mesela Türkiye’de inançsal kimlik olarak Şamanizm yaşamıyor. Yani bu bilimsel olarak tespit edilen bir şey, bizim çalışmamızda da bu ortaya çıkmıştır. Ancak mesela çaput bağlama olayına geldiğimiz zaman oranlar değişiyor, farklı oranlar çıkıyor. Yani normalde sıfır olması beklenirken mantıksal olarak, çok yüksek oranlar çıkıyor. Yani ağaç kültü ile ilgili, taş kültü ile ilgili bunlar var. İşte eşik ile ilgili motifler, davranışlar, kaçınılması gereken davranışlar… Kutsal taş mesela, kutsal taş neredeyse istisnasız olacak şekilde bütün inanç sistemlerinde, dünyadaki mevcut inanç sistemlerinde zaten vardır. Aynı şekilde mesela Hakas Türklerinde, Sibirya’nın yerlisi olan Hakas Türklerinde, 1991’de Sovyetler yıkıldıktan sonra çok sayıda sosyolojik araştırma yapılmıştır. Bunlarda yaklaşık %30 civarında Hakas Türkleri kendi inançsal kimliklerini Şamanizm üzerinden tanımlamışlardır. Tamam, ancak mesela yine çaput bağlama konusuna gelince bu oranlar %90’lara kadar çıkabiliyordu. Yani bu kadar farklı göstergeler ya da bulgulara ulaşabilmek mümkündür. Zaten nitel araştırmalarda da bunları tespit etmek mümkündür, eğer saha araştırılması yapılırsa. Fakat çoğunlukla saha araştırması yapmak yerine Şamanizm ile ilgili ya da Şamanlık ile ilgili ya da Kamlık ile ilgili yapılan çalışmalar, tırnak içinde, masa başı yazıldığı için sahaya gidilmemiştir, hiçbir araştırma tekniği tatbik edilmemiştir. Dolayısıyla insanlar herhangi bir… Ki bu genellikle Tengri dini ya da Tengricilik şeklinde vuku buluyor. Ancak bunun tabii ki sahadaki karşılığı mevcut değildir. Yani daha somut ifade etmek gerekirse, Tengrizm kavramı zaten 20. yüzyılın ikinci yarısında ancak ortaya çıkan bir kavramdır, yani Tengricilik, ki anlamı ‘‘Gökçülük’’, yani gök kültünden, o da Şamanizmin içinde yer alıyor. Kaldı ki bunu da bizim araştırmacılar çok fazla dile getirmezler. O da şu: Tengri ayinini, yani Tengri ayini icra eden toplum Şaman Türklerdir. Yani bu hiçbir zaman dile getirilmez. Ama gerçekler böyle ve bu Tengri ayini esnasında… Mesela Türkolojinin atası olan Alman asıllı Rusyalı bir araştırmacı var, Radloff. İşte Almancası Wilhelm Radloff, Rusçası Vasili Radlov. Bunun ilk öğrencilerinden biri olan ve Türk halklarının içinden çıkan ilk Türkolog olan Profesör Doktor Nikolay Katanov, Hakas Türklerinden. Onun da işte 19. yüzyılın sonunda kaydetmiş olduğu Tengri ayini, ‘’15.14’’ olarak geçiyor. Ve oradaki o detayları ayrıca bir başka Hakas, Stepan Maynagaşev, o da ilk Hakas halk bilimcilerinden, o da kaydetmiştir. 1913’te kaydetmiş, 1916’da yayınlanıyor. Bu iki araştırmacının da bahsettikleri şu: ‘‘Tengri ayini sadece Tengri ibadetinden ibaret değildir.’’ Bunu da hiçbir zaman dile getirmezler. Ancak orada biz biliyoruz ki bu ayin yalnızca ve yalnızca Şaman olan Hakas Türkleri tarafından neredeyse günümüze kadar yaşatılmıştır ve bu ayine hem Şamanlar katılmıştır hem kadınlar katılmıştır. Tabii ki mesela 1913’te kayıt altına alındığı zaman, orada kadınların katılmadığı şey yapılmıştı ama bir ayin üzerinden değerlendirme yapmak ne kadar sağlıklı olabilir, o da başka bir şey.

Ruşen Çakır: Timur Bey, siz biraz akademik tartışmalara da giriyorsunuz. Ben insanların çok bilmediği bir konu olduğu için biraz daha genel şeylerle gitmek istiyorum. Ben yıllardır Türkiye’de İslami hareketleri çalışan bir gazeteciyim ve benim anladığım kadarıyla buralarda birtakım özellikle sert İslam yorumlarında ‘‘bidat’’ diye söylenen ne kadar şey varsa siz bunlara gururla sahip çıkıyorsunuz. Yanılıyor muyum? Yani bugün İslam’ın Müslümanlarda bidat dediği şeyleri, siz Şaman geleneklerinden görüyorsunuz ve sahip çıkıyorsunuz. Bunu anlıyorum. Peki, şunu merak ediyorum. Bu tür tepkiler veren, bu tür gelenekleri sürdüren insanlar var ama kendilerine kimlikleri sorulduğu zaman, Müslüman ya da Ortodoks, vesaire diyorlar. Siz kendinize Şaman diyorsunuz, eşiniz diyor, biliyorum. Kendine Şaman diyen insanlar… Yani şöyle söyleyelim; objektif olarak baktığımız zaman Şaman gibi yaşıyor ama subjektif olarak baktığımız zaman kendine Şaman demiyor. 

Timur Davletov: Tabii, Türkiye’de %90’ın üzerinde Müslüman kimliğiyle tanımlanan bir nüfustan bahsetmek eski bir gelenektir. Ama bunun içine daldığımız zaman işte Sünni olanlar var, işte Şii olanlar var, Alevi olanlar var. Ama ben 1991’de ‘‘Dünya Dinler Rehberi’’ diye bir İngilizce yayın bulmuştum ve orada ilginçtir ki Türkiye’de Şaman sayısı verilmişti ilk defa ve belki de tek defa, o da 15.000 civarında. Tam olarak anlatılmamıştı. Ama tahminimce işte Yörükler kastedilmiş olabilir, tahminimce Tahtacı Türkmenler kastedilmiş olabilir. Biliyorsunuz işte Kaz Dağları’nda günümüze kadar yaşıyorlar ve birçok Şaman uygulamasını, yani kimlik olarak değil ama uygulama olarak yaşatıyorlar. Bu Sünni Türklerde de var, bu Şii Türklerde de var, Alevi Türklerde de var. Mesela tanınmış bir Türk araştırmacısı, Profesör Doktor Irene Melikoff var, Fransa’da çalışmıştır hep. Onun görüşüne göre Aleviliğin temelinde Orta Asya kaynaklı Şamanizm vardır. Romanya asıllı bir tane araştırmacı var, Mircea Eliade. Ona göre, Şamanizm Sibirya topraklarında ortaya çıkıp dünyaya yayılıyor ve hatta çok ilginçtir ki Anadolu topraklarına da geliyor. Mesela 19.16 var, çok tanınmış bir tarihçi araştırmacı ve 19.22 var, o da klasik tarih uzmanlarından. Bu iki araştırmacı diyor ki, burada da çok önemli bir şey var; antik putperest Yunan’da Şamanizm’den bahsediyorlar. Ve bu antik Yunan’daki Şamanizm’den bahsederken işte Pisagor, sayıların babası, işte Orfeus, mesela dört temel element kuramının, kuram diyelim buna, atası olarak kabul edilen Empedokles, işte hava, ateş, su, toprak falan, bu kuramın babası olan Empedokles için de Şaman tanımlaması kullanılır. Bunun da İskitler’den geçtiğini ifade ediyor. Yani bu çok ilginç. Tabii ki şiddetli bir şekilde karşı çıkılmıştır bunlara. Yani 20. yüzyılın ikinci yarısında bunu dile getiriyorlar. Mesela 20.20 tarafından getiriliyor. Çok önemli bir ifade çünkü İskitler Karadeniz ve Doğu Avrupa coğrafyasına Güney Sibirya’dan gelmiştir ve kendi kültürlerini, inançlarını getirmişlerdir. Tarihin atası olarak kabul edilen Herodot’un da çok sayıda bilgisi, malumatı var bu konuda. Dolayısıyla böyle ilginç bir yayılma süreci var.

Ruşen Çakır: Bu demin bahsettiğiniz 15.000 rakamı… O ansiklopediyi ben de biliyorum.

Timur Davletov: Öyle mi? Ben onu bir daha hiç bulamadım.

Ruşen Çakır: Evet. Peki, siz bugün için bir tahmin yapsanız ya da çalışmalarınız da var. Mesela bu rakam için, ‘‘Bugün kendini Şaman olarak gören 15 bin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı vardır’’ diyebilir misiniz?

Timur Davletov: Tabii, Türkiye’de şöyle bir nüans var, dünyada da bu böyle, Rusya Federasyonu’nda da bu böyle; Şamanizm daha çok dinden ziyade, yani inanç sisteminden ziyade, bireysel deneyim. İşte ne diyorlar ona, ruhsal deneyim. Yani deyim yerindeyse yoga, meditasyon, kişisel gelişim falan şeklinde. Çünkü dünyada böyle bir algı var ve bu yüzden biliyorsunuz, İngilizcede, İngiliz dilinde işte Hristiyanlık, Musevilik, ondan sonra Müslümanlık, Budizm büyük harfle yazılırken, hatta komünizm bile büyük harfle yazılabiliyor iken din olmadığı halde, Şamanizm küçük harfle yazılır. Dolayısıyla, birçok hassas davranan araştırmacılar, yazarlar var, onlar da şunu iddia ediyor: ‘‘Batı bize Şamanizmi empoze ediyor’’ şeklinde. Bu iddiaların ne kadar asılsız olduğu ortaya çıkıyor zaten. Yani zaten İngilizce’de kabul edilmiyor. Bir tek istisna var bu konuda, o da işte Cambridge Üniversitesi’nden Doktor Agnieszka Halemba, Polonya asıllı bir araştırmacı. O gidiyor Altaylara ve Altaylarda saha araştırması yapıyor. Masa başında yazmak varken, “Şamanizm diye bir şey yok” demek varken bizim araştırmacılar gibi ya da çoğu gibi, gidiyor bölgeye ve soruyor, inançsal kimliğine yönelik sorular soruyor Altay Türkleri’ne. Altaylıların bir kısmı diyor ki; “Bizim inançsal kimliğimiz Budizm üzerinden tanımlanıyor.” Bir kısmı Hristiyanlıktan bahsediyor, bir kısmı Müslümanlıktan bahsediyor, bir kısmı Burhancılıktan bahsediyor. Burhancılık da Şamanizm ile tek tanrılı dinlerin kombinasyonu, sentezi. Hani bu, Türk Şaman ve tek tanrıcı semitik dinler sentezi orada gerçekleşiyor. Çok ilginç bir kombinasyon. Sürekli de eleştiriye maruz kalmaktan ötürü bir tür evrim geçiriyor Şamanizm ve Burhanizm ya da Ak Din olarak ortaya çıkıyor. Bunlar bu şekilde tanımlarken, deneklerin bir kısmı inançsal kimliğini Şamanizm olarak belirtiyor. Ve buna dayanarak Halemba diyor ki; ‘‘Şamanizm büyük harfle yazılmalıdır.’’ Niçin? ‘‘Çünkü kendi inanç sistemlerini Şamanizm üzerinden tanımlıyorlar’’ diyor ve İngilizce olarak İngilizcede Şamanizm’i büyük harfle yazıyor. Bu da böyle ilginç bir hikaye olarak ifade edilmiştir.

Ruşen Çakır: Peki, sizin hikayeniz nedir Timur Bey? Siz aileden mi Şamansınız, yoksa belli bir tarihten sonra kendinizi Şaman olarak mı tanımladınız? Nasıl oldu?

Timur Davletov: Bizde tabii aileden geliyor. Ama Şaman olma yolu… Şimdi Şamanizm tabii ki klasik semitik dinlerden biraz farklıdır. Yani dolayısıyla değerlendirilmesi de farklı olması lazım. Ama biz genellikle Şamanizmi şöyle değerlendiriyoruz ve bütün teologlarımız, ilahiyatçılarımız Şamanizmi şöyle değerlendiriyorlar; yani tek tanrılı dinlere göre hareket ediyorlar. Aslında Şamanlık örgütlü bir inanç sistemi olmadığı için ve tebliğcilik, davetçilik mekanizmaları gelişmemiş olduğundan, müesseseleşme yani kurumsallaşma da olmadığından böyle bir şey var. Dolayısıyla herkes kafasına göre Şamanizmi tanımlıyor, tanımlamasını yapıyor. Dolayısıyla bir kısım Şamanizmi bireysel deneyim olarak tanımlıyorlar; bir kısım ise, yani Şamanizme mensup olan insanlar din olarak tanımlıyorlar. Fakat Şamanizme mensup olan insanların sayısı çok az, sınırlı olduğu için onların sesi dünyada duyulmuyor, bilim dünyası literatürüne yansımıyor. Kiminki yansıyor? Şamanizmle ilgili masa başı yazanların görüşleri yansıyor. Fakat tabii ki bilimsel metodoloji gereği eğer mesela Müslümanlıkla ilgili bir soru sorulacaksa ya da Hristiyanlıkla ilgili ya da Musevilikle ilgili bir soru sorulacaksa, öncelikle o dinlere mensup olanlara sorun, başkalarına değil. Yani bilimsel metodoloji ve nesnel yaklaşım gereği… Aynı şey Şamanizm için de geçerli. Yani Şamanizmin ne olup olmadığı Musevilere sorulmaz, Budistlere sorulmaz, ateistlere sorulmaz, işte Müslümanlara ya da Hristiyanlara sorulmaz. Bu evrensel bir metodoloji. Genellikle böyledir. Yoksa, farklı farklı dinler birbirini farklı farklı tanımlayabiliyorlar. Birisi işte, ‘‘Bu, din değildir, bozulmuştur’’ vesaire falan diyor ama bunlardan kaçınabilmek için doğrudan o dinlere, araştırma konusu olan dinlere mensup olan kitlelere yöneliyor araştırmacılar. 

Ruşen Çakır: Ben de onu yapıyorum işte şimdi. Şunu merak ediyorum Timur Bey. Türkiye’de bu benim yaptığım çalışmada bazı gruplardan 50 kişi, 100 kişi, 500 kişi kalmış. Mesela Keldaniler sayılarını bile biliyorlar. Genellikle yurt dışında yaşıyorlar. Mesela Türkiye’de siz, sizin gibi kendini Şaman olarak tanımlayan insanlar birbirinizi görüyor musunuz, birbirinizden haberdar mısınız, birlikte bir şeyler yapıyor musunuz? Ve de şöyle bir şey var tabii, bir diğer husus da şu: Mesela birisi gelip size ‘‘Ben Şaman olmak istiyorum’’ derse ne diyorsunuz?

Timur Davletov: Güzel bir soru. Şimdi, tabii Türkiye’de kendini Şaman olarak tanımlayan insanlar var ve bunlar çeşitli etkinlikler vesilesiyle bir araya gelebiliyorlar. Ortak ibadet ya da ayin yapabiliyorlar. Türkçesi, ‘‘tapınım’’ yapabiliyorlar. Fakat bunlar daha çok, %99.99’u herhalde, yoga, meditasyon, kişisel gelişimle ilgilidir. Yani inançsal bir sistem olarak Şamanizmi tabii ki almıyorlar. Dünyada böyle değerlendiriliyor. Türkiye’de de Batı’nın yansımasıdır. Yani bunu bu şekilde ifade edebiliriz. Bu yüzden Türkiye’de insanlar Şaman kampları, Şaman uygulamaları, Şaman buluşmaları şeklinde organizasyonlar yapıyorlar. Ama öbür taraftan, mesela kimlikte din hanesi var biliyorsunuz. Eskiden vardı yani, şimdi gönüllü esasa göre seçilebiliyor ya da sildirilebiliyor. Herhalde 90’lı ya da 2000’li yılların başında Bursa’dan bir vatandaş, o zaman 61 yaşında herhalde, böyle bir mahkemeye başvurmuştu, kendi inançsal kimliğini, yani din hanesinde Şaman yazdırabilmek için, ama başaramamıştı. Daha sonra günümüzde bir tane de bizim bir arkadaşımız var avukat, hatta iki tane avukat vardı, onlar da başvurdular. Onlar tabii Tengri olarak, yani Tengri inancı, Tengrizm yazdırmak istiyorlardı. O da Şamanizm içinde yer alan kültlerden biridir, yani dağ kültü, su kültü, gök kültü var ama gök kültü olunca insanlar oradan Gökçülük dinini çıkarmaya daha meyilli oluyorlar. Ama dağ kültünden dağcılık çıkarılmıyor, su kültünden suculuk dini çıkarılmıyor. Çıkarılmadığı gibi tabii ki Tengricilik dini diye bir şey de yok aslında. Ama insanlar arasında bu yayılmıştır, genellikle tepkisel hareketlerin neticesinde. İnsanlar tabii ki arayış içerisinde böyle bir girişimde bulunmuşlar, orada da ret cevabı almışlar. Dolayısıyla mesela vatandaş Hristiyanlık yazdırmak istiyorsa yazdırabiliyor ya da Budizm istiyorsa yazdırabiliyor, Musevi istiyorsa yazdırabiliyor. Ama Şaman istiyorsa yazdıramıyor. Bu Rusya Federasyonu’nda da böyle, bu Türkiye’de de böyle, Orta Asya Türk ülkelerinde de böyledir. Niçin? Çünkü, işte demin de dediğim gibi, inanç sistemi ya da din olarak kabul edilmediği için Şamanizm. Kimler tarafından kabul edilmiyor? Hariciler tarafından… Yani Şamanlar tarafından değil de Şamanizm dininin dışındakiler tarafından din olarak kabul edilmediği için ve onlar çoğunlukta oldukları için böyle bir durum söz konusu. Bunun dışında, mesela Cemil Kutay var, tanınmış bir yazar. O da mesela Atatürk’ün Şamanizmi araştırdığını ifade ediyor. Biz de bunu kitabımızda yazdık; ‘‘Atatürk ve Şamanizm’’ bölümünde. Belki de dünyada ilk defa böyle bir araştırma yapıldı. Daha önce niye yapılmadı, ben de anlamış değilim ama yapılmadı netice itibarıyla. Oysa ki hani diyorlar ya; ‘‘Şaman’ı Ruslar icat etti’’ falan, ‘‘Fransızlar uydurdu’’ ya da ‘‘Moğollar bulaştırdı Şamanizmi Türklere’’ şeklinde, böyle değil aslında. Şöyle bir şey var, Atatürk’ün Türklerin eski inanç sistemi için kullandığı kavram şu: ‘‘Şamani din.’’ Yani Türklerin eski dini için, Şamani diyor. Mesela Hüseyin Nihal Atsız’ın da kendi kavramı; ‘‘Eski Türklerin milli dinine Şamanizm diyoruz’’ diyor. Yani çok sayıda görüş var bu konuda. Ve hatta Atatürk yakından araştırmıştır Şamanizmi ve güncelerinde, yani günlüklerinde de bunlar geçiyor. Yani Şamanizmi ve eski Türk tarihini ve eski Türk inancını çok yakından incelemiştir. Çin kaynaklarında Kamlardan yani Şamanlardan bahsediyorlar. Tabii, Türkiye’de özellikle 1970’li ve 80’li yıllardan itibaren şöyle bir pejoratif bir yaklaşım oluşmuştur Şamanizm konusunda. O da şu: “Şaman Türkçe değildir” şeklinde ifade edebileceğimiz bir kalıp cümle var. Bunu sıklıkla araştırmalarda, yazılarda, kitaplarda, makalelerde görebilirsiniz. Yani bu, aynı zamanda bir tepki ve hassasiyeti de yansıtıyor ve öznelliği de yansıtıyor, yani nesnel olmadığını yansıtıyor. Niçin? Çünkü her dini terminoloji konusunda bu hassasiyet gösterilmiyor. Yani her bir dini terminolojinin Türkçe olmadığı vurgulanmaz, aynı araştırmacılar tarafından da vurgulanmaz, başka araştırmacılar tarafından da. Böyle bir gerekçeye de ihtiyaç duyulmaz. Oysa ki biz biliyoruz ki Atatürk’ün de öncülüğünde yapılan Türk Dil Kurultayları’nda, 1930’lu yıllardan itibaren Şaman kavramı Anadolu Türkçesinde resmi belgelerde de yer alıyor. Dolayısıyla uzun bir dönem Cumhuriyet boyunca Türkçede yer alan Şaman ve Şamanizm kavramı, ki mesela TDK, Türk Dil Kurumu tarafından da yayınlanan bir sözlük var, Türkçe sözlük, bu Türkçe sözlüğün içinde de Şaman ve Şamanizm, Şamanlık kavramları mevcuttur ve biliniyor. Dolayısıyla yaşayan Türkçe, Anadolu Türkçesinde ya da Türkiye Türkçesinde Şaman kavramı, işte yabancı kökenli kavramların Türkçe olduğunu, Türkçeleşmiş olduğunu savunan ama Şaman’a gelince hassasiyet gösteren araştırmacıların yöntemine göre hareket ediyoruz. Bu yönteme göre Şaman da Türkçedir, Türkçeleşmiştir, bal gibi Türkçe denilmesi gereken bir kavramdır.

Ruşen Çakır: Peki, şunu sormak istiyorum. Siz aile olarak, eşinizle birlikte Şaman kimliğinizi açıkça söylüyorsunuz. Başkaları da vardır herhalde bunu yapan. Böyle özellikle belli bir toplumda, işte öğretim üyesi ya da daha bir orta sınıf, üst orta sınıftan insanlar da vardır belki. Ne ile karşılaşıyorsunuz? İnsanlar size gülerek mi bakıyorlar, merak mı ediyorlar, yoksa bir dışlanma mı var? Nasıl oluyor?

Timur Davletov: Dışlanma aslında yok. Ha, şunu diyecektim. Yani tabii ki birçok insan kendi inançsal kimliğini Şaman olarak da açıklıyor günümüzde; ama bu resmiyette yok. Çünkü o mekanizmayı anlattım, kaydetme şansınız yok. Rusya’da da kaydedemiyorsunuz. Çünkü mesela Rusya Federasyonu’nda da Müslümanlık, Hristiyanlık, Musevilik, Budizm gibi geleneksel inançların devlet tarafında resmi bir statüsü var dinlere tanımlanan. O statünün adı “geleneksel din” tırnak içinde. Bu geleneksel din dört tane var: Hristiyanlık, Müslümanlık, Budizm ve Musevilik. Ama mesela Şamanizm için, yaklaşık 40 bin senelik geçmişi olan Şamanizm için geleneksel din statüsü tanımlanmıyor. Bu konuda girişimler var, Sibiryalı Türk Şamanlar ya da Şaman Türkler tarafından böyle girişimler var son dönemde ama başarıya ulaşamıyor. Çünkü resmi din… Yani orada bir kafa karışıklığı var. Çünkü Rusya Federasyonu’nda, başka ülkelerde mesela Türkiye’de olduğu gibi resmi din tanımlaması aslında yoktur. Devletin de resmi dini yoktur, sekülerlik var çünkü. Ama mesela Rusya Federasyonu’nda “geleneksel din” diye bir kavram var. O da resmi dinin neredeyse karşılığıdır, yani resmi olarak tanınan dinler. Yani devletin resmi dini değil ama resmi olarak tanınan dinlerin içerisinde Şamanizm mevcut değildir. Dolayısıyla orada da kimliğe yazdıramıyorsunuz. Tabii orada din hanesi yok ama Şamanizm de aynı zamanda geleneksel din, devlet tarafından tanınan geleneksel din statüsüne sahip değildir. Türkiye’de de mesela açıklayanlar var. Bunlardan biri mesela tanınmış Türk oyuncusu Erdal Özyağcılar. Kendisi Şamanizme inandığını açıklamıştır. Böyle bireysel, belki de çok daha geniş kitleler vardır, onun araştırılması gerekiyor. Ama gerçek şu ki, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de Şamanizmle ilgili araştırmalar artış seyri içerisinde bulunuyor. Daha somut bir örnek vermek gerekirse, biliyorsunuz, YÖK tarafından yürütülen Ulusal Tez Merkezi diye bir site var. Oraya giriyorsunuz ve Şaman diye aratıyorsunuz. Sizin karşınıza yüzlerce lisansüstü, yani yüksek lisans ve doktora tezleri çıkıyor. Doktora tezleri, hatta çok eskilerden itibaren, yani 80’li yıllardan itibaren, Şaman kavramını yani Şamanizm kavramını girdiğiniz zaman tonlarca çalışma çıkıyor. Yani bu aynı zamanda Türkiye’de de Şamanizmin, dünyada da olduğu gibi, araştırmalarının ortaya çıktığını gösteriyor. Hatta merakın ve ilginin arttığını da gösteriyor. Sizinle şu bilgiyi de paylaşayım. Biliyorsunuz, İngilizcede Şamanizm küçük harfle yazılır, çünkü din olarak kabul edilmiyor. Yani Rusya Federasyonu dahil bütün dünyada, yani dünyanın iletişim dili olarak kullanılan İngilizcede küçük harfle yazılıyor. Dolayısıyla Batı tarafından Şamanizmin empoze edildiğinden bahsetmek mümkün değildir. Ancak 2021 senesinde — belki de bunu ilk defa dile getiriyoruz, kimse daha önce dile getirmedi, en azından Türkçe olarak dile getirmedi diyelim — Büyük Britanya’da bir araştırma yapılıyor dini kimliklere yönelik olarak. Ve bu araştırmanın neticesinde ortaya çıkıyor ki özellikle İngiltere’de, işte Türkçede Galler dediğimiz ama şeyde Wales dedikleri iki ülkede, Büyük Britanya’daki iki ülkede, İngiltere ve Galler’de en hızlı yükselen din olarak — özellikle din olarak vurgulayalım — Şamanizmin ön plana çıktığını görüyoruz. Ve bunun neticesinde ilk defa İngilizcede Ulusal İstatistik Ofisi — resmi bir kurumdur — tarafından bu bir din olarak kabul edilmiştir, çünkü inançsal kimlikle sorulmuştur insanlara, yani deneklere. Ve bunun neticesinde Şamanizmin 10 sene içerisinde — 2011’de yapılmıştı — neredeyse 12 kat artış kaydettiği anlaşılmıştır. Çok ilginç, benim de şaşırdığım bir husus bu. Çünkü ‘‘İngiltere ile ya da Galler ile ne alakası var Şamanizmin?’’ diyebiliriz çoğumuz ama böyle ilginç bir sonuç çıktı. Bu en son neticedir. Dolayısıyla orada, İngilizcede din olarak kabul edildiği için, yani genel İngilizcede kabul edilmiyor ama bu araştırmada din olarak ön plana çıktığı için büyük harfle yazılmıştır Şamanizm. Bu da çok ilginç bir durumdur ve hatta Ekonomist dergisi yazı yazmıştır; ‘‘Britanya’nın en hızlı büyüyen dini Şamanizm’’ başlıklı. Dolayısıyla biz araştırmacılar olarak genellikle ya da çoğunlukla Şamanizmi ötekileştirmeye, pejoratif göstermeye yönelik çalışmalar yaparken, işte ‘‘Bunu Batılılar empoze ediyor, bunu Ruslar empoze ediyor, bunu Moğollar empoze ediyor’’ diye görüşlerimizi böyle haykırırken dünyada bu gelişmeler yaşanıyor.

Ruşen Çakır: Anladığım kadarıyla Türkiye’de de bir ilgi artışı var. Bu, Tengrizm ya da başka isimlerle de olsa bu biraz da şeyle de alakalı olabilir, yani Türkiye’deki siyasal İslam’a duyulan tepkiden ve yeni genç kuşak, Z kuşağı, Türk milliyetçiliğinin vesaire şeyiyle. Ama bunların kurumsal bir veçheye bürünmesi biraz zaman alacağa benziyor anladığım kadarıyla. Yani kendine Tengrici, Şaman vesaire diyen tek tük insanlar, belki de çok da fazla bilmeden, ibadetini de, şusunu busunu bilmeden yapan insanlar olabilir ama anladığım kadarıyla şu aşamada kurumsallıktan yoksun ve biraz zaman alacağa benziyor.

Timur Davletov: Tabii tabii, şu an itibarıyla böyle bir şeyden bahsedebiliyoruz, kurumsal olarak vuku bulamıyor, tescil edilemiyor ama aslında azımsanmayacak kadar da yaygındır, özellikle Tengricilik, Tanrıcılık kavramı. Tabii biz bu Tanrıcılık kavramını, Tengricilik kavramını eleştiriyoruz. Niye? Çünkü tek tanrılı dinler, yani semitik dediğimiz, Abrahamic dediğimiz dinlerle örtüşüyor retorik orada. Dolayısıyla ilginç bir olay da oluyor, yani mevcut inanç sisteminden kaçarken bu inanç sisteminin bir taklidini savunma konumuna geçiliyor. Böyle bir ilginç bir görüş var. Hatta şunu ifade edebiliriz; kim ki kendine Tengrici diyorsa, Tanrıcı, Tengrici, Gök Tengrici, Tangrıcı falan diyorsa — bu 1990’lı yıllardan sonra ortaya çıkan bir kavram — esasında Müslümandır. Yani bunu rahatlıkla bu şekilde ifade edebiliriz ve bu tespit hiç şaşmaz. Aslında %90 böyledir. Ama özellikle 2000’li yılların ortasından itibaren, özellikle Müslüman Türklerin, ama hangi Müslüman Türkler; Tengriciliği savunan Müslüman Türklerin yoğun çabası neticesinde — çünkü sayısal bir çoğunluk var — çalışmaların neticesinde Tengrizm kavramı Sibirya’ya doğru, Şamanizmin güçlü olduğu coğrafyalara doğru yayılıyor. Bu da çok önemli bir gelişme aslında araştırmacıların incelemesi gereken. Ve dolayısıyla Sibirya’daki Şaman olan Türklerden çıkan araştırmacılar, bilimciler bile kendi çalışmalarında mesela 5 sene önce Şamanizm kavramını kullanırken ve sosyolojik araştırmalarda Şamanizm geri bildirimini Şamanizm olarak alırken, masa başında yazdıkları çalışmalarında ve özellikle Tengrici kurultaylara, Tengrici konferanslara katılırken — böyle bir katılma süreci de var, yoksa sizi oraya davet etmezler — orada terminolojide küçük bir shift yapıyorlar, yani değişiklik yapıyorlar ve Şamanizm yerine Tengricilik, Tengrizm, Tengrianizm kavramını kullanmaya başladıkları dikkat çekiyor. Ama bu değişime rağmen, yani terminolojideki bu yüzeysel değişime rağmen algı yine farklıdır ve algıyla ilgili açıklamalar da farklıdır. Bunu araştırmacılar henüz araştırmadı. Ama bu çok önemli bir alandır, araştırılması gereken. Mesela Müslüman Türkler, Tengricilikle Tevhit inancını kastederken, tek tanrıcılık, tek Tanrı’ya, tek Allah’a imanı şey yaparken, Rus Ortodoks Kilisesi de tek Allah’a imanı kastederken, bundan çok daha farklı bir şekilde Sibiryalı Şaman Türkler çok tanrıcılığı ifade ediyorlar Tengricilik üzerinden. Yani terminolojiyi değiştirmiş ama o politeist şeyi değiştiremiyor, çünkü bunun değiştirilmesi kolay değil. Yani çünkü tek Allah imanlı Rus Ortodoks Kilisesi bile bunu başaramamıştır. Yani şöyle düşünün, 17, 18, 19, 20. yüzyılda ve şu anda 21. yüzyılda Rus Ortodoks Kilisesi tek tanrıcılığı, bizim Tanrıcıların, Gök Tanrıcıların hep ısrarla ifade ettikleri tek tanrıcılığı Rus Ortodoks Kilisesi benimsetememiştir. Yani öyle ifade edebiliriz. Eski Türk yazıtlarında da apaçık bir şekilde bundan bahsedebiliriz, yani çok tanrıcılıktan. Her ne kadar araştırmacılarımız çoğunlukla tevhid ve mesela Hikmet Tanyu çok önemli bir Türkolog ve ilahiyatçı, bilim araştırmacısıdır, biliyorsunuz Profesör Doktor Hikmet Tanyu. Belki de bu konudaki öncülüğü ifade ediyor. Hatta somut örnek vermek gerekirse mesela İnönü Ansiklopedisi var, biliyorsunuz 1940’lı yıllarda, ilk defa ilk cildi 1940’lı yıllarda çıkmış, son ciltleri mesela günümüze doğru geliyor. İşte bunlardan biri 1981’de çıkan bir cilttir ve Şamanlık işte ona denk geliyor ve orada Hikmet Tanyu imzalı Şamanizm kavramı çıkıyor ve orada ilk defa “Şaman Türkçe değildir” tespiti, yani o kalıp cümlesi yerleştiriliyor. Ve bu cümle artık ondan sonra günümüze kadar çeşitli araştırmacılar tarafından adeta birebir fotokopiyle kopyalanarak böyle kullanılıyor. Aslında Şaman Türkçe olmayabilir, yani Türk dillerinden olmayabilir. Ama nesnellik adına şunun ifade edilmesi gerekiyor: Şaman, Altay kökenli, yani Türkçenin de mensup olduğu Altay kökenli bir kavramdır ve Şamanla Kaman, Şamla Kam, Ham bunlar hep morfolojik olarak aynı kavramlardır. Dolayısıyla birisi Türkçe, öbürü sanki Fransızcaymış gibi lanse etmek bilimsel değildir, nesnel değildir, önyargılıdır.

Ruşen Çakır: Onun farkındayım, bu sizi bayağı yoran bir şey belli ki. Size ‘‘Kökü dışarıda’’ muamelesi yapıyorlar ama şöyle özetleyebiliriz: Tekrardan gündeme gelen bir inanış ve zaten Türklerde, özellikle Sibirya’daki Türklerde hala varlığını sürdüren ve Türkiye’de de daha fazla insanların telaffuz ettiği, sahiplendiği bir olaydan bahsediyoruz. Belli ki önümüzdeki dönemde daha fazla konuşacağız. Timur Bey, çok sağ olun. Buyurun.

Timur Davletov: Bir de burada şu dinamikleri vurgulamamız gerekiyor, yani bu sürecin ilginin artışıyla ilgili ya da bu sürecin altında yatan dinamikleri vurgulamak lazım. Burada daha önce de belirttiğimiz gibi Şamanizm tebliğci ve davetçi değildir. Yani tebliğ ve davet mekanizmaları olmayan, örgütlü olmayan, dolayısıyla misyoner olmayan bir inanç sistemi ya da din, geleneksel din olarak ifade edebiliriz. Dolayısıyla bunun altında milyar dolarlık medya holdingleri yoktur. Sabahtan akşama kadar Şamanizmi övecek, onu ön plana çıkaracak din orduları yoktur. Yani yüz binlerce din görevlisinden oluşan böyle bir altyapı mevcut değildir, kurumsallaşma yoktur. Yani biliyorsunuz birçok dinde kurumsallaşma var, müesseseleşme vardır. Bu, Şamanizmde mevcut değildir. Dolayısıyla tırnak içinde sıfır maliyetle yaşanan bir süreçtir bu. Çünkü bunun altında bunu anlayabilmek için işte bunları da nazara almamız gerekiyor. Ama bunun içinde belki de en çok… Mesela Hakas araştırmacısı var, Profesör Doktor Larissa Anzhiganova. Ona göre Şamanizmi diğer inanç sistemlerinden farklı kılan en önemli özellik çevreciliktir. Ve çevre ile ilgili problemler ön plana çıkarken, bu Batı’da olsun Doğu’da olsun, bu problemler daha çok yükselirken, ağaçlar kesilirken, madenler boşaltılırken, petroller çıkarılırken bu süreç otomatikman çevreciliği en çok ön plana çıkaran Şamanizme geliyor. Böyle ilginç bir şey var. Yani niçin? Çünkü Şamanizm anlayışı içerisinde antroposantrik motiften ziyade insan, o sistem dediğimiz sonsuzlukla ifade edilen doğa içerisinde yalnızca bir parçadır. Yani katrilyonlarca parçanın içinde sadece bir parçadır ve en önemli parça değildir. Hatta insanlık ortadan kalktığı zaman, ki diyelim yarın mesela bir taş gelecek, dolayısıyla dünya ortadan kalktığı an bütün dinler tabii ki ortadan kalkacak otomatikman, sosyalite ortadan kalktığı için, değil mi? Fakat Şamanizm tasavvurundaki sonsuz doğa, yani uzayın sınırsızlığıyla sınırlı olan doğa anlayışı içerisinde bu anlayış devam edecek. Ama bu anlayışın içerisinde, merkezinde antropos yoktur, insan yoktur. Yani böyle bir şey var. Dolayısıyla bu felsefeyi algıladığımız zaman, Şamanizmin niçin tebliğ ve davet çalışmalarına başvurmadığını anlayabiliyoruz. Çoğulculuk var, çoğulculuk var. Esasında dünyadaki plüralizm Şamanizmden beslenmiştir diyebiliriz. Niye? Çünkü mesela Çarlık Rusya’sı ya da daha önceki Rusya, Türkler tarafından fethedildiği zaman kiliseler çalışıyor, sinagoglar çalışıyor, camiler çalışıyor; ama tam tersi bir süreç yaşandığı zaman, biz görüyoruz ki bir empoze dediğimiz bir süreç başlıyor. Bu Şamanlara karşı, bu tebligatçıların yani misyonerlerin yoğun mesai harcadıklarını biliyoruz. Ve burada devletin de gücünü… Çünkü mümin olmayanlara özel tür vergiler uygulanıyor, bu bütün dinlerde mevcuttur. Ne zaman ki siz değişirseniz, o zaman o vergiler ortadan kalkıyor. Ama bu yönde çok fazla da çaba aslında bir taraftan harcanıyor, bir taraftan harcanmıyor. Çünkü ‘‘fiskal’’ diye bir olay vardır, yani vergi toplama kapasitesi var. Onunla ilgili kaygılar var, onların da çok fazla zedelenmemesi gerekiyor. Böyle ilginç, ikili bir süreç yaşanıyor. Ama mesela Çarlık Rusya’sını aldığımız zaman, mesela Hakas Türklerini aldığımız zaman, 1861’de toplu bir vaftiz yapılıyor. Bu toplu vaftizin neticesinde mesela 3 sene ya da 5 sene boyunca, tek tanrılı yani tek Allah’a iman eden, Hristiyanlığı benimseyen, kabul eden yerli Türkler için çeşitli vergilerden muafiyet getiriliyor. Bunlar hep insentif olarak, hep özendirici yöntemler olarak, metotlar, yaklaşımlar olarak bütün dinlerde tarih boyunca gözlemlenmiştir. Dolayısıyla sert ve yumuşak yöntemler hep yan yana uygulanmıştır, bunlar da ifade edilebilir. Ama günümüzde tabii dediğiniz gibi, Şamanizmle ilgili araştırmalar artıyor. Bu, Cumhuriyet Dönemi’nden itibaren ve daha önceki dönemlerde de hep var olmuştur. Yani mesela Osmanlı’da biliyorsunuz, Kam kavramı, Şaman kavramı, 1902 senesinde Budapeşte’de Almanca olarak yayınlanan Şeyh Süleyman Efendi’nin Osmanlı-Çağatayca sözlüğünün içinde vardır ve orada ‘‘kam’’ ve ‘‘kamlamak’’ fiilleri yer almıştır, çok ilginçtir ve işte hem rahip hem büyücü hem tedavi edici hem de bizim için önemli olan felsefeci olarak tanımlanmıştır. Yani Osmanlı döneminde çıkarılan bir yayın. Çağatayca biliyorsunuz, Orta Türkçe, Orta Asya’daki Türk dillerinden önemli bir aşamadır.

Ruşen Çakır: Timur Bey, yavaş yavaş toparlayalım. Çünkü şöyle bir olay o zaman söz konusu; kurumu olmayan, tebliğ yapmayan, kendini anlatmayan, bu anlamda imkanları da olmayan, ama insanların kendi başlarına keşfetmeye, yeniden keşfetmeye başladığı bir durum var. Ama bu arada söylediğiniz şey de tabii çok önemli. Birtakım Şaman adetlerini, uygulamalarını, vesairelerini başka yerlerde… Mesela bayağı bir sektör oluştu, değil mi? Bu işte kişisel gelişim, vesaire. Buralarda sizlerin öğretilerinden çokça yararlanan birtakım insanlar var. Hani siz tebliğ yapmıyorsunuz ama onlar bayağı reklam yapıyorlar, sosyal medyada vesairede.

Timur Davletov: Tabii, Şamanlarda da var bu, böyle bir girişimcilik diyelim. Ama bu, Şamanizmi bağlamıyor. Yani Batı’da ve dünyada, Rusya Federasyonu da buna dahil yaklaşım şöyle, onu ifade etmeyi unutmuşum; Şamanizm sanki Şaman figüründen ibaretmiş gibi sunuluyor hep. Türkiye’de de yaklaşım esas olarak böyledir. Bütün araştırmacılar da böyle hareket ederler. Ama bize göre, her ne kadar Şaman figürü Şamanizmde önemli olsa dahi, Şamanizm sırf ya da salt Şaman figüründen ibaret değildir. Yani metodolojik olarak bunu şöyle ifade edebiliriz: nasıl ki Müslümanlık imamdan, Hristiyanlık papazdan, Musevilik hahamdan, Budizm lamadan ibaret değilse sırf, ama çok daha geniş bir alanı kapsıyorsa ve çok daha derin bir alanı kapsıyorsa, aynı tespit Şamanizm için de geçerlidir.

Ruşen Çakır: Çok sağ olun. Bu arada, zor bir soyadınız var, ben tabii klasik ‘‘Devletov’’ demiş olabilirim, Davletov. Evet, onu da düzelteyim başta yanlış yaptıysam.

Timur Davletov: Aynı şey…

Ruşen Çakır: Evet, Timur Bey, çok sağ olun. İlginç bir yayın oldu. Ama hani ne denir, çok klişe bir laf ama; küllerinden doğan bir inanış sanki Şamanizm. Türkiye’de de bunun işaretlerini bir şekilde görüyoruz. Çok teşekkür ediyoruz. Evet, ‘‘Bir mozaik olarak Türkiye’’ yayın dizimizin 32. bölümünde Türkiye’de Şamanları, Şaman Türklerini konuştuk. Timur Davletov’a çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.