“Grand Kartal
9013 oda piste bakan taraf
ailemden haber yok
yangında mahsuruz acil yardım”
Saatler sonra iki satıra sığdırılan “Sözcü yazarı Dr. Nedim Türkmen, Bolu’daki yangında eşi ve çocukları ile beraber hayatını kaybetti” haberiyle anlaşıldı ki kimse yardım eli uzatamamış henüz 18’inde olan Ala Dora’ya. O da babası Nedim annesi Ayşe Neva ve daha 22 yaşında olan ağabeyi Yücel Ata çıkamamış cehennem ateşinden.
Ailesine de kavuşamadı belli ki son anlarında.
Meslektaşımdı Nedim Türkmen, hiç tanışmadık ne onunla ne de ailesiyle.
Yine de canımı çok acıttı bu gidiş.
Sadece onlar değil, Bolu’daki “Nane Limon Eczanesi”nin sahibi Rümeysa Güner de acıttı canımı. Onu da tanımadım hiç, iki ağabeyiyle birlikte, çoluk çocuk oteldelermiş onlar da.
İlaç almak için girdiğim bir eczanedeki meslektaşı söylediğinde öğrendim, eskiden DGM savcısıymış şimdilerde avukatlık yapan babası.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Bir babanın üç evladını, gelinini ve üç torununu cehennem ateşinden kurtaramayışının acısını yüreğinde duymak için tanımaya gerek var mı onları?
Hangi birini saymalı, bir değil iki değil… Ailesinin tüm fertlerini kaybedenlerin hangi birinin acısına nasıl ortak olmalı? Kim kimden hesap sormalı?
Karşımda dikili duran kömür karası otelin, yarıyıl tatilini fırsat bilip çocuklarına rahat bir nefes aldırmak için gelen ailelere cehennemi yaşatacağı kimin aklına gelir ki diyecek oluyorum ama diyemiyorum…
Gelmeli çünkü!
Devlet bu nedenle var ve olmalı…
Bir gazetecinin en önemli görevinin kamuoyu adına soru sormak olduğuna inanmış ve mesleğimi icra ederken hatırı sayılır miktarda soruya cevap aramış biri olarak başlayayım kamuoyu adına sormaya…
Ala Dora, Rümeysa, Nedim, Özyeğin Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanı Prof. Atakan Yalçın, Fenerbahçe yüzücüsü Vedia Nil Apak, lise öğrencileri Elif, Ebru, Eren… Çoğu genç ve çocuk en az 76 kişi bulundukları yerden dile gelse neyi merak ederdi? Ya geride bıraktıkları aileleri? Ya Türkiye’nin dört bir yanında olup da o acıyı yüreğinin derinliklerinde hissedenler neyi merak eder?
İlk soruyla başlayayım, yangın neden çıktı?
Cevap: İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın söylediklerinden bildiğimiz kadarıyla yangının çıktığı yer otelin restoranı. Restoran 12 katlı otelin dördüncü katında ama kot farkı nedeniyle otele arka cepheden bakıldığında öyle. Ön taraftan bakınca ise otele beşinci kattan giriyor, restorana gitmek için bir kat aşağıya iniyorsunuz. İşte yangının çıktığı yer orası. Ama yangının çıkış nedeni bilirkişi incelemesi sonucunda netleşecek. Doğalgazdan mı, elektrik aksamındaki bir arızadan mı ya da başka bir nedenle mi çıktı belli olacak.
Peki alevler ve duman nasıl oldu da otelin neredeyse tamamına yayıldı?
İşte bu sorunun cevabı iki farklı soruya daha cevap vermeyi gerektiriyor.
İlki otelde yangın yönetmeliğinin gerektirdiği önlemlerin alınıp alınmadığı, ikincisi de yangına zamanında müdahale edilip edilmediği.
Tabi edilmediyse bunun nedeni de ayrı bir soru.
Karmaşık gibi görünen ama gerçekte kurallara uyulmuş olsa hiç de karmaşık olmayan bu sorular yumağına sondan başlayarak cevap aradığımızda şunu görüyoruz.
Yangın itfaiyeye 21 Ocak gününün sabahı, saat 03.27’de haber verildi ama tam olarak kaçta çıktığını yine bilirkişi raporundan öğreneceğiz. Çünkü çevredeki görgü tanıklarına bakılırsa, otel personeli yangını kendi çabalarıyla söndürmeye çalıştı fakat başaramadı. İtfaiyeye ne zaman haber verildiği çok net değil. En yakın itfaiye birimi ise en erken 45 – 50 dakikada ulaşabiliyor Kartalkaya’ya. Nitekim öyle olmuş Bolu Belediyesi itfaiye ekipleri saat 04.15’te yangına müdahale etmeye başlamış, onlar da yetersiz kalınca Orman Bölge Müdürlüğü’ne bağlı takviye ekipler gelmiş. Yani ekipler hiç zaman kaybetmemiş olsa da gerek itfaiyeye geç haber verilmiş olması gerekse aradaki mesafe nedeniyle yangına müdahalede geç kalınmış.
Yine de otelde yangın yönetmeliğinin gerektirdiği önlemler alınmış olsa en azından can kayıplarının çok aza inmesi mümkün olur muydu?
Yangından kurtulanların anlattıklarına bakılırsa bu da pekala mümkündü. Kurtulanlar arasında yangın alarmı duyan yok, kesif duman ve koridorlarda nereye gideceğini bilemeyen onlarca kişi kaotik bir ortamda birbirini ezercesine kaçmaya çalışmış. Alt katlardakiler çarşaf, halat vs yardımıyla önceden yatakları attıkları sundurmanın üzerine atlayarak kurtarabilmiş kendisini.
Bütün bunlar Grand Kartal Oteli’nin 12 Aralık’ta Bolu Belediyesi’ne dilekçe vererek denetim talep etmesi sonucu yapılan incelemelerde de saptanan gerçeklerdi. Yangından yaklaşık bir ay önce yapılan inceleme sonucu belediye 16 Aralık tarihinde yaptığı denetim sonucu tesiste tahliye çıkışları, ışıklı yönlendirme levhaları, acil aydınlatma, elektrik tesisatı uygunluğu, söndürme gereçleri talimatları, algılama sistemleri ve yangın alarmı, paratoner ve duman kontrolü (duman havalandırma ve tahliye) başlıklarında yetersizlik olduğunu tespit etti. Otel ise bu eksiklerin tespiti sonrası 24 Aralık günü denetim talebini firma adına Kadir Özdemir’in imzaladığı dilekçeyle geri çekti. 25 Aralık’ta da belediye yetkilisi Sedat Gülener bu doğrultuda firmanın isteği üzerine başvuruyu iptal etti.
Sondan başa doğru gidiyorduk ya, neydi ilk soru? “Peki alevler ve duman nasıl oldu da otelin neredeyse tamamına yayıldı?”
Cevaba hacet kalmamış olsa da, sorunun cevabı alınan önlemlerin yetersizliğinde ya da olumsuz bir raporun gereğini yerine getirmektense raporun ortaya çıkaracağı gerçekleri görünmez kılma çabasında gizli.
Oysa bu oteller düzenli olarak denetleniyor, hem de iğneden ipliğe kadar sıkı bir denetimden geçiriliyor. Sadece turizm bölgesi ilan edilen Kartalkaya’da değil, tüm otellerde sıkı sıkıya uygulanan denetimler var. Denetimi yapan da Turizm Bakanlığı. Tabi bakanlık da kendi denetimlerinin yanı sıra kendisine ibraz edilen belgeleri dikkate alıyor.
İşte burada da bir başka soru devreye giriyor. Bu otel bu haliyle o denetimlerden nasıl oldu da geçer not aldı?
Kim nasıl denetledi bu oteli?
Elbette bu da soruşturma konusu ve soruşturma tamamlandığında umuyoruz ki o denetimler sırasında gördüklerine göz yumanlar da açığa çıkar. Çıkmalı da! Çünkü aynı bakanlığın denetlediği 150 – 200 metre ötedeki bir başka otele baktığınızda bambaşka bir tablo ile karşılaşıyorsunuz. Odaların bulunduğu katta yangına dayanıklı kapılarla birbirinden ayrılan koridorlar, her odada, koridorların tamamında, toplu alanlarda, restoranda dahi yangın yönetmeliğinin öngördüğü tertibatın harfiyen uygulandığı bu oteli denetleyenlerle Grand Kartal’ı denetleyenler arasında nasıl bir fark olabilir ki?
Ya da Grand Kartal da eğer yangın yönetmeliğe uygun düzenlemeler yaptığı için hizmet vermeyi sürdürüyorduysa, Bolu Belediyesi’nden istediği inceleme talebini neden geri çekti?
Soruyoruz çünkü hayatını kaybedenlere bir borcumuz var.
Soruyoruz çünkü o sundurmadan atlayıp da yangından kırık bacakla kurtulduğu an arkasından atlamaya çalışan eşinin ve çocuğunun çatının çökmesi sonucu alevlerin orta yerine düştüğünü feryatlar içinde izleyen bir babaya borcumuz var…
Çünkü eğer yangın yönetmeliğinin gereği yerine getirilmiş olsa, alınan önlemler nedeniyle yangın diğer katlara sıçramayabilirdi, haydi sıçradı diyelim, gereken yalıtımlar yapılmış olsa diğer katlarda can pazarı yaşanmaz, duman ve ısı dedektörleri devreye girer, alarm çalar, insanlar yönlendirme levhalarını izleyerek acil çıkış kapılarına yönelir, onların kaçacağı güzergah sulama sisteminin devreye girmesiyle elverişli hale gelir, yangın merdiveni ters hava basıncıyla dumandan arındırılır ve belki de Nedim, Ala Dora, Rümeysa, Atakan, Yalçın, Vedia, Elif, Ebru, Erenler hala hayatta olurdu.