Adam Milstein yazdı: Amerikan izolasyonizmi ABD-İsrail ittifakını nasıl etkileyebilir?

Trump yönetiminin İsrail’e desteği ve seçim kampanyasındaki izolasyonist dış politika vaadi birbiri ile çelişiyor. Peki bu çelişki ABD iç kamuoyunda ve ABD-İsrail ilişkilerinde nasıl bir hasar yaratıyor? ABD sonsuza dek İsrail’e destek verecek mi? Amerikalı İsrailli iş insanı ve İsrail lobisinin önemli isimlerinden Adam Milstein Jerusalem Post‘a bu krize dair tartışmaları ve İsrail’in ABD’den beklentilerini yazdı. Milstein, ABD’deki Cumhuriyetçi Parti’ye sert eleştirilerde bulundu. Ortadoğu’yu doğrudan ilgilendiren bu gerilime dair İsrail tarafının görüşlerini yansıtan bu önemli yazıyı, Medyascope Dış Haberler Servisi Türkçeye çevirdi.

Adam Milstein yazdı: Amerikan izolasyonizmi ABD-İsrail ittifakının geleceği
Adam Milstein yazdı: Amerikan izolasyonizmi ABD-İsrail ittifakının geleceği.

“Önce Amerika” yalnızcılığının artan tehdidi: ABD, İsrail ve ittifaklarını bekleyen tehlike

Tarih gösteriyor ki siyasi hareketler, başlangıçta Yahudi karşıtı olmasalar bile, zamanla en radikal kanatlarının etkisiyle bu yöne kayabiliyor. Son yıllarda Amerikan solunun bazı kesimleri, sert Çeşitlilik, Eşitlik ve Kapsayıcılık (DEI) programlarını, Eleştirel Irk Teorisi’ni, Marksist ideolojileri ve toplumsal ayrışmaları derinleştiren politikaları benimsedi. Bu dönüşüm, üniversite kampüslerinden Demokratik Sosyalistler Örgütü’ne (DSA), Barış için Yahudi Sesi’nden ulusal sendikalara, sivil haklar gruplarından “Squad” üyelerine kadar çeşitli çevrelerde Yahudi karşıtı eğilimleri besledi. StopAntisemitism kuruluşunun son raporuna göre, ABD’deki Yahudi üniversite öğrencilerinin yüzde 72’si kendini dışlanmış hissediyor ve yarısından fazlası Yahudi karşıtı tavırlarla karşılaşıyor.

Cumhuriyetçi Parti, bu bölücü meselelerin Amerikan yaşam tarzına ve liberal değerlere doğrudan tehdit oluşturduğunu görerek karşıt bir pozisyon almayı başardı. Yeni yönetim bu toplumsal sorunların çözümünde önemli adımlar attı ve kendini Yahudi halkının ve İsrail’in güçlü bir müttefiki olarak konumlandırdı. Ancak partinin göremediği bir tehlike var: Saflarında giderek güçlenen bir Truva atı olarak “Önce Amerika” izolasyonistleri. Bu grup, kontrol edilmezse hem Amerika’nın küresel konumunu hem de İsrail gibi müttefiklerini tehlikeye atabilecek politikaları savunuyor.

Kendilerine bazen “sınırlayıcılar” diyen bu kesim, dış yardımların çoğuna karşı çıkıyor ve yurtdışındaki askeri varlığı sınırlamayı savunarak iç meselelere öncelik verme fikrini öne sürüyor. Dış politikada belli bir ölçüde sınırlama makul olabilir, ancak bu yaklaşım aşırıya kaçtığında Amerika’nın küresel liderliğini ve stratejik müttefiklerine olan bağlılığını zayıflatma riski taşıyor. Yahudi toplumu, bu yükselen tehdidin ve bunun ABD-İsrail ittifakına yönelik risklerinin farkına varmalı.

İzolasyonizmin tehlikeleri

ABD, kendisi ve küresel güvenlik için ağır bedeller ödemeden dünya sahnesinden çekilemez. Tarih bize gösterdi ki Amerika geri adım attığında, ister Ortadoğu’da, ister Avrupa’da, Asya’da ya da Latin Amerika’da olsun, rakipleri hızla bu boşluğu dolduruyor. Dünyadan kopuk bir Amerika, düşman rejimleri cesaretlendiriyor, küresel istikrarı bozuyor ve hem kendi çıkarlarını hem de müttefiklerini riske atıyor.

“Önce Amerika” izolasyonistlerinin önerdiği gibi İsrail’den uzaklaşmak, diğer ABD müttefiklerine tehlikeli bir mesaj verecektir: Amerika artık güvenilir bir ortak değildir. Bu izolasyonist eğilim, 1930’larda Nazi Almanyası’nın yükselen tehdidine karşı harekete geçmekte isteksiz olan Amerika’nın geçmişteki hatalarını hatırlatıyor. Eğer ABD şimdi geri çekilirse, Amerikan desteğine güvenen ülkeler Çin, Rusya ve İran gibi rakiplerle ittifak arayışına girmek zorunda kalabilir.

Aşırı sağda yükselen izolasyonizm ve endişe verici sesler

“Önce Amerika” izolasyonist hareketinin bazı kesimlerinin düşünceleri, askeri müdahale karşıtı solun görüşleriyle benzerlik gösteriyor. Askeri harcamalara kuşkuyla bakıyor, müttefiklere güvenmiyor ve Amerika’nın küresel lider rolünden rahatsızlık duyuyorlar. Bu değişim, öne çıkan bazı isimlerin söylemlerinde net biçimde görülüyor:

  • Tucker Carlson: Hareketin önde gelen isimlerinden Carlson, ABD’nin İsrail’e desteğini gereksiz bir yük olarak görüyor. İran tehdidini küçümsüyor ve İsrail’i savunmanın Amerika’nın çıkarlarına uygun olup olmadığını sorguluyor.
  • Savunma Bakanlığı’ndaki kilit isimler: Önemli politika makamları, Amerika’nın yurtdışındaki askeri varlığını önemli ölçüde azaltmayı savunan isimlerle dolduruluyor. Bazıları İran’ın İsrail’e yönelik füze saldırılarını “ılımlı tepkiler” olarak nitelendiriyor ve ABD’nin Yemen’deki Husiler gibi İran yanlısı gruplara karşı harekete geçmesine karşı çıkıyor.
  • Dışişleri Bakanlığı’ndaki üst düzey danışmanlar: Bazı yetkililer İsrail hakkında kaygı verici açıklamalar yapıyor. Bir yetkili İsrail’in “mağduriyet söyleminin” sürdürülemez olduğunu savunurken, bir diğeri İran, Çin ve Rusya’dan gelen tehditleri görmezden gelerek “derin devlete” karşı mücadeleyi önceliği haline getiriyor.
  • Nick Fuentes ve Groyper hareketi: Aşırı sağcı aktivistler arasında etkisi artan, açıkça Yahudi karşıtı bir grup. Amerikan siyasetindeki Yahudi etkisi hakkında komplo teorileri yayarken, İsrail’le ilişkilerin kesilmesi konusunda “Önce Amerika” izolasyonistleriyle aynı safta yer alıyor.

ABD’nin İsrail’e desteğinin önemi

ABD-İsrail ittifakı sadece ortak değerlerden ibaret değil; stratejik güvenliğin de temeli. Eski ABD Dışişleri Bakanı Alexander Haig’in benzetmesiyle İsrail, “batırılamayan en büyük Amerikan uçak gemisi” gibi. Ortadoğu’da Amerika’nın ön cephesini oluşturarak, Amerikan askerlerine ihtiyaç duymadan ABD çıkarlarını koruyor.

İran, kendine özgü tehlikeli ve kötü niyetli bir küresel aktör. Nükleer programı, terör örgütlerine (Hamas, Hizbullah ve Husilere) verdiği destek ve ABD güçlerine yönelik saldırıları, Amerika’nın bölgeden çekilmesi durumunda daha da artacak.

ABD, İsrail’in istihbarat, teknoloji ve askeri yeniliklerinden doğrudan faydalanıyor. Demir Kubbe ve Davut Sapanı gibi projeler, ABD’ye savunma maliyetlerinde milyarlarca dolar tasarruf sağlarken Amerikan hayatlarını da koruyor. Adam Milstein

Ortadoğu’daki tek demokrasi olan İsrail, Amerika’nın savunduğu özgürlükleri yaşatan bir ülke. Kısacası İsrail, Amerika’nın Ortadoğu’daki en güvenilir ve önemli müttefiki.

Tüm Amerikalılara çağrı: Kendi saflarınızdaki aşırılıklara karşı durun

Sola aşırı güven, ilerici çevrelerde yükselen Yahudi karşıtlığının zamanında fark edilmesini engelledi. Bugün, “Önce Amerika” hareketindeki izolasyonist unsurlarla ilgili benzer bir hata yapma riski var. Aşırı görüşler, nereden gelirse gelsin, topluma yarar sağlamıyor.

“Önce Amerika” izolasyonizminin yükselişi endişe verici bir eğilim. Kontrol altına alınmazsa, on yıllardır süren ABD-İsrail işbirliğini bozabilir ve Amerika’nın dünyadaki konumunu sarsabilir. Küresel lider rolümüze değer veren Amerikalılar bu tehdidi görmeli ve buna karşı kararlı bir şekilde harekete geçmeli.

Güçlü ve dünyaya açık bir Amerika, küresel istikrarın olmazsa olmazı. İzolasyonist söylemlere karşı durmalı ve İsrail’e verilen çift partili desteğin sürmesini talep etmeliyiz. İsrail’in güvenliği sadece Yahudileri ilgilendiren bir konu değil; Amerika’nın temel stratejik çıkarı.

Not: Adam Milstein ABD’deki İsrail lobisinde etkin bir iş insanıdır. Yazısına editoryal müdahalede bulunulmadan doğrudan İngilizce metninden çevrilmiştir.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.