Taner Akçam, “Öcalan’ın çağrısını nasıl okumalı?” başlıklı yazısında, 27 Şubat açıklamasının PKK’nın silah bırakma süreci açısından birkaç farklı yönden okunabileceğine vurgu yapıyor ve bu perspektiflere dair titiz bir inceleme sunuyor.

Abdullah Öcalan, tarihi bir çağrı yaptı ve PKK’nın soğuk savaş döneminin ürünü olarak kurulduğunu; bu anlamda miadını doldurduğunu; bir kongre yaparak silahlı mücadeleye son vermesini ve kendisini lağvetmesini istedi. Eğer PKK kabul ederse (ki etmemiş olsaydı bu çağrı yapılmazdı, diyebiliriz), 1984’te başlayan en uzun ve en büyük Kürt ayaklanması sona erecek. Bütününe basından erişebileceğiniz bu açıklamanın üç ayrı tür okuması var: Birinci okuma, konuya bir pazarlık veya “al-ver” ilişkisi olarak bakıyor. Bu bakışa göre, devlet “hemen hiçbir şey vermedi” ve Öcalan (ve PKK) hiçbir karşılık almadan “koşulsuz teslim” oldu. Yani konuya bu “al-ver” mantığıyla bakanlar, amiyane deyişiyle “mal ucuza gitti” havası içindeler. Bu çevreler, Erdoğan rejiminin son aylarda gündeme getirdiği baskıcı politikaları (kayyum atamaları ve kitlesel tutuklamalar) örnek göstererek, sürecin demokratikleşmeyle değil, Erdoğan’ın diktatörlük rejimiyle sonuçlanacağı fikrindeler.
Öcalan’ın çağrısının farklı okumaları
Çağrıyı ikinci bir tarzda okumak mümkün. Bu yaklaşım da konuya esas olarak “pazarlık” mantığıyla bakıyor, ama bazı ek tezler ileri sürüyor. Bu bakışa göre, devlet başından beri sürecin taraflar arasında bir “pazarlık” olarak algılanmaması için süreci ikiye ayırdı. Ön planda çok genel geçer ve içeriği doldurulmamış “Türk-Kürt kardeşliği” sözleri tekrarlandı ama, arka planda bazı görüşmeler yapıldı ve halen de yapılıyor. Bu görüşmeler, taraflar arasında bir “pazarlık” biçiminde yapılmış olmasa bile, Kürt tarafı (PKK) bazı garantiler almış olmalı ki Öcalan’ın çağrısına uyacaklarını ilan etti. Bu ikinci fikre yakın olanlar, taraflar arasında üzerinde anlaşılmış genel bir çerçeve olduğu kanaatindeler. Öcalan da, açıklamayı bu genel çerçevede anlaşılmış olduğunu bildiği için yapmaktadır.
Acaba, PKK’nın “evet” dediği anlaşma noktaları nelerdir? Kimse bu konuda bilgi vermiyor. Sürecin vitrininde olanlar ya gerçekten bilmiyorlar ya da bu bilgileri bir sır gibi saklıyorlar. Konuya ilişkin bazı somut bilgileri Kürdistani Parti (PAKURD) adlı bir Kürt örgütünün kurucu lideri İbrahim Halil Baran’ın bir konuşmasında dinledim. İbrahim Halil Baran, kendisine ait özel YouTube kanalında—aşağıda birkaç noktasına değineceğim—tarafların üzerinde anlaştığı bir “fermuar stratejisinden” bahsetti. Yani, bir adım devlet, bir adım da örgüt atacak.
Barış süreci: silahlı mücadele yerine sivil siyaset
Açıklamayı üçüncü bir tarzda okumak da mümkün. Taraftarı çok olmasa da ben kişi olarak bu okuyuşa çok yakınım. Bu düşüncenin özeti şu: Tek taraflı olarak, hiçbir somut karşılık alınmadan bile olsa silahlı mücadelenin sonlandırılması ve PKK’nın kendisini feshetmesi Türkiye toplumuna demokratikleşme doğrultusunda sunulmuş en büyük hediyedir. Toplumsal demokratikleşmenin önündeki en temel ve en büyük engellerden birisi, onun önünü bir tıkaç gibi kapatan “silahlı mücadele” veya “terör” paradigmasıydı. Öcalan’ın dediği gibi, hiçbir pratik getirisi olmayan silahlı mücadeleye son verilmesi, “Karşılığında ne alındı?” sorusunu sordurtmayacak kadar büyük bir kazançtır. Ayrıca, PKK kendisini örgüt olarak feshetse bile Türkiye’de DEM Parti veya başka sivil örgütlenmelerle varlığını sürdürmeye devam edecektir. Dolayısıyla, atılacak bu adımlarla, sözünü ettiğim tıkaç açılırsa, “Hiçbir şey alınmadı,” diye düşünenler, sivil toplum alanında verilecek mücadeleyle bu hakların kısa sürede alınacağını göreceklerdir. Kaldı ki, PKK (ve Öcalan) beklediği bazı şeylerin sözünü almış görünüyor.
Anayasa değişikliği ve Kürt vatandaşlık hakları
İbrahim Halil Baran aslında bundan 4-5 ay önce bir başka konuşmasında, taraflar arasında görüşülen 60 maddelik bir metnin varlığından söz etmişti. Ve PKK, başlangıçta “reddettiği” bu şartlara şimdi ikna olmuş gözüküyor. Baran, üzerinde anlaşılan bu maddeleri yeniden üç ana başlıkta topladı ve bu bilgileri PKK kaynaklarından aldığını da belirtti. Buna göre, PKK hemen silah bırakmayacak ve şimdilik sadece belli bir bölgeden çekilecektir. Çekilecekleri yer ve altyapısı konusunda Barzani’yle görüşülmüş ve bazı anlaşmalara varılmış görülüyor. İkinci önemli husus, Anayasa’nın 66. maddesinin değişeceği konusunda prensip anlaşmasına varılmış olması, ki bu madde (Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür), demektedir. Bu değişiklik eşit vatandaşlık ilkesinin önü açılacak. Anlaşılan üçüncü ana husus ana dilde eğitimin önünün açılmasıdır. Dördüncü nokta da “genel af”la neticelenecek kısmi düzenlemelere başlanmasıdır. Önce ceza indirimi yasası gündeme gelecek ve bu süreçte genel af taçlanacaktır. Fakat, bu noktalar yazılı anlaşmadan ziyade, genel bir çerçeve gibi değerlendirilmelidir.
Mümkün mü, ne zaman?
Açıklamada Suriye ve Rojova konusuna dair bir şey yer almadı. Bu da tesadüf değildi. Çünkü orada söz söyleyecek güç yok. Ayrıca, Suriye’nin ayrı dinamikleri var. Üç ayrı masa mevcut: Türkiye-Amerika, Rojova-Şam, Ankara-Şam… Bunlar, var olan diğer masaların yanında öne çıkan üç masa… Buralarda konuşmaların sonucu beklenecek.
Açıklamaya ilişkin eklenecek son husus şu cümledir: “Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır.” Bu cümle çok önemli bir yol ayrımını ifade eder. Sadece 2015 “Serhildanında”, belki bine yakın belki fazla Kürt gencinin ölmesinin nedeni, PKK’nın “statü isteği”ydi. Şimdi Öcalan’ın, Kürt meselesinin çözümünü “grup hakkı” diye tanımladığımız alandan çıkartıp, “birey hakkı” – “vatandaşlık hakkı” düzeyinde ele alması Kürtler arasında karşılık bulacak mıdır? Ana sorun budur.
Özetle barışı konuşmak savaşmaktan iyidir. Silahlı mücadelenin sonlandırılması ve PKK’nın bugünkü varlığına son vermesi ve yeni bir siyasi hareket olarak (Türkiye’de DEM bünyesinde) sivil siyaset yapmaya başlaması, uzun bir zaman alacak gibi görünse de, Türkiye’de ve bölgede yeni bir dönemin başlaması anlamına gelmektedir.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.