PKK lideri Abdullah Öcalan, 27 Şubat’ta tarihi çağrıyı yaptı ve PKK’nın silah bırakması gerektiğini söyledi. Peki, Fethullah Gülen ölmeden önce örgütü feshetmiş olsaydı ne olurdu? Ruşen Çakır değerlendirdi.
PKK lideri Abdullah Öcalan tarihi çağrısını yaptı ve örgütün silah bırakması gerektiğini vurguladı. Tüm sorumluluğu üstlendiğini vurgulayan Öcalan, “Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir” dedi.
Tarihi ateşkes ilanı
PKK Yürütme Komitesi, Öcalan’ın çağrısına katıldıklarını ve gerekenleri uygulayacaklarını belirtti. Açıklama şöyle:
“Çok açık ki PKK, Kürdistan’ın son yarım yüzyılının büyük kahramanlık ve hakikat hareketi oldu. Her şey çok cesur ve fedakâr bir mücadele ile, bedel ve emekle kazanıldı. Bu büyük özgürlük mücadelesinin tüm kahraman şehitlerini derin saygı, sevgi ve minnetle anıyoruz. Şimdi aynı ruh ve inançla söz konusu tarihi kazanımları yeni bir mücadele sürecine taşıyoruz. Önder Apo’nun verdiği bilinç ve PKK’nin yarattığı büyük tecrübe birikimi, iyilik, doğruluk, güzellik ve özgürlük mücadelesini demokratik siyasetle yürütme gücünü halkımıza veriyor.
Önder Apo’nun Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın hayata geçmesinin önünü açmak için, bugünden geçerli olmak üzere ateşkes ilan ediyoruz. Üzerine saldırı olmadıkça hiçbir gücümüz silahlı eylem yapmayacaktır. Bundan öte silah bırakma gibi hususların pratikleşmesini ancak Önder Apo’nun pratik öncülüğü gerçekleştirebilir.”
Fethullah Gülen 21 Ekim 2024’te öldü
Fethullah Gülen 21 Ekim 2024’te 83 yaşında öldü. Gülen, 1999’dan beri Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Pensilvanya eyaletinde yaşıyordu.
Gülen’in ölümü, Herkul Nağme adlı internet sitesinin sosyal medya hesabından duyuruldu.
Açıklamada, “Ömrünün her anını din-i mübiîn-i İslam’a ve insanlığa hizmet için sarfeden Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi 20 Ekim ruhunun ufkuna yürümüştür. Defin işlemleri ile ilgili ayrıntılı bilgi kamuoyu ile paylaşılacaktır” denildi.
Gülen’in ölümünün ardından devlet yetkilileri Fethullahçılıkla mücadelenin devam edeceğini duyurdu. Peki, Fethullah Gülen ölmeden önce örgütü feshetmiş olsaydı ne olurdu? Ruşen Çakır değerlendirdi.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Abdullah Öcalan’ın o tarihi açıklaması ve örgütün kendini feshetmesi çağrısının ardından kısa bir süre sonra bir takipçimden diyeyim, eski Fethullahçı, Ordu’da görev yapmış bir takipçim çok ilginç bir e-posta yolladı bana. Dedi ki: “Ya keşke benzer bir şeyi Fethullah Gülen de yapsaydı ve Türkiye’nin önünü açsaydı.” Kendisinden izin almadığım için adını veremiyorum ama uzun zamandır konuştuğumuz, muhabbet ettiğimiz, çok önemsediğim bir arkadaş. Bunun üzerine ben de X‘te bir tweet attım. Orada dedim ki: “Keşke Fethullah Gülen de ölmeden önce örgütünü feshedip takipçilerinin ve Türkiye’nin önünü açsaydı.” Ve çok büyük ilgi gördü, çok kişi gördü ve cevap yazan çok kişi var. Yazanların ezici bir çoğunluğu bana laf etti, beğenmediler. Bunun bir yanında tabii ki Fethullahçılar var: ‘‘Sen bizi nasıl teröristle — kendi tabirleriyle Hocaefendi’yi — eş tutarsın?’’ Bazıları, Öcalan sevenler de aynı şekilde: “Önder Apo’yla bu adamı nasıl bir tutarsın?” diye. Bir de ilginç bir şekilde kendilerini Atatürkçü olarak tanımlayan, çünkü profillerinde öyle gözüküyor, onlardan da tepkiler geldi. Ama birçok kişi bunu gördü, olumlu görüş belirtenler de oldu vesaire. Kimisi de şunu dedi: “Ya ne alakası var kardeşim, nereden çıkartıyorsun bunu?” Nereden mi çıkartıyorum? Şuradan çıkartıyorum: Kendimi bildim bileli Türkiye’de bazı isimleri hep duyarım ve gazeteci olduğum andan itibaren de bunlar üzerine çalışırım. 40 yıl oluyor gazetecilikte. Bu 40 yıl Fethullah Gülen ve Abdullah Öcalan adlarıyla geçti. İki ayrı alanda iki önemli isim. Kişi çok önde, karizmatik ya da değil, katılırsınız, katılmazsınız ama birtakım örgütlenmeleri yoktan var etmiş iki insan. İki ayrı dünya. İkisi de belli ki birbirlerini sevmiyorlar, hoşlanmıyorlar. Ama ikisi de ayrı ayrı, belki de paralel bir şekilde, Türkiye’de çok şeyleri değiştirdiler, çok şeyleri dönüştürdüler. İki ayrı alan: Birisi tamamen silah üzerine kurulu, şiddet üzerine kurulu bir yapı; bir diğeri eğitimi temel alan bir yapı. Ama iki yapının da temel özelliği, gizli ve açık, yani yeraltı ve yer üstü örgütlenmelerinin olması ve yeraltı örgütlenmesinin daha merkezi bir rol oynaması. Bu iki yapı birlikte, yani birlikte derken aynı anda diyelim – ki hatta yanılmıyorsam eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Öcalan ve Gülen’in benzer tarihlerde ortaya çıkmasının rastlantı olmadığını söylemiş ama ben buna çok itibar etmiyorum – iki ayrı kontekstte, bağlamda ortaya çıkmış yapılar. Ve sonuçta Öcalan yıllar önce aslında silahın artık işe yaramadığını gördü ve PKK’nın varlığının artık çok gerek olmadığını düşündü. Önce örgüt isimlerini değiştirdi, yeni yeni isimlerle yeni birtakım şeyler kurdurdu, özellikle cezaevine düştükten sonra, Türkiye’ye iade edildikten sonra ve adım adım buraya doğru taşıdı. Geçen çözüm sürecinde de bu vardı, önceki Oslo sürecinde de bunlar vardı. Ama bu işler yürümedi ve nihayet şimdi yürüyor. Ve perşembe günü yaptığı açıklamada Öcalan net bir şekilde diyor ki: “Artık bu iş bitti, Kandil silah bırakmalı ve bir konferans düzenleyip kendini feshetmeli.” Büyük bir ihtimalle olacak. Tabii ki çok zorluklar var ama Kandil’den gelen ilk tepkiler de bu sürece dahil oldukları yolunda. Ateşkes ilan ettiler, konferans için çalışmaya başladıklarını söylediler ve galiba hızlı bir şekilde birtakım gelişmeler olacak. Peki sonra ne olacak? Türkiye’nin 40-50 yıllık bir parantezinin, ki Türkiye’nin kaderini çok ciddi bir şekilde etkilemiş olan bir parantezin kapandığına tanık olacağız. Ve Kürt sorununun daha özgür bir şekilde, daha demokratik bir şekilde tartışılabilmesinin zemini ortaya çıkacak ve bu aslında Türkiye’nin demokratikleşmesi önündeki en büyük engelin kalkması anlamına gelecek. Öte yandan, bu örgüte şu ya da bu şekilde angaje olmuş, tabii Kandil’de ya da değişik yerlerde elinde silah olanlar da var, ama onun dışında dünyanın dört bir tarafında örgüt adına çalışan, faaliyet yürüten kişiler de var. Onların yakınları vesaire… Bunların önünü de açıyor. Nasıl açıyor? Artık silah yok. Bundan sonra hayat tamamen yasal bir düzeyde, demokratik bir düzende diyeceğim ama Türkiye’de henüz demokrasi yok; ama demokrasiyi inşa etmek için seferber olmaları söyleniyor. Yepyeni bir dönem başlıyor. Artık silahın belirleyici olmadığı bir dönem başlayacak, umarım, inşallah. Ve orada hem Türkiye bu olaydan arınmış olacak, Türkiye’nin önü açılacak hem de bu kişilerin önü açılacak. Genel olarak Kürtlerin önü açılmış olacak. Bunu bir yere yazalım.
Peki, Fethullahçılar için ne geçerli? Fethullah Gülen İzmir’de başladı, kendi başına bir şeyi inşa etti. Ne yapmak istiyordu? Çok kabaca anladık ki devleti ele geçirmek istiyormuş. Devleti ele geçirdikten sonra ne olacaktı? Açıkçası bir yığın rivayet var. Ama orada bir kişinin büyük bir operasyonu, büyük bir projesi söz konusu ve eğitim üzerinden çocukları, gençleri eğiterek, onları yetiştirerek, yetmediği zaman sınav soruları çalıp onlara dağıtarak, bunları devletin içerisinde, özellikle adliyede, poliste ve orduda yerleştirerek adım adım bir şeyler yapmak… Böyle bir proje. Ve işin özünde de Nurculuktan hareketle bir İslami söylem var. Ama biliyoruz ki Fethullah Gülen’in kendisi var. Fethullah Gülen’in yazıları, vaazları, şunlar bunlar var. Ve Fethullah Gülen’in de etrafında, sayıları değişen, kendileri de bazen değişen birtakım üst düzey kurmaylar var. Ve de aynı zamanda yeraltı diyebileceğimiz imamlar, gizli imamlar var. Adliyenin, Diyanet’in, Hava Kuvvetleri’nin, Kara Kuvvetleri’nin, Polis Teşkilatı’nın doğrudan Fethullah Gülen’e bağlı olan isimleri var. Şimdi bu yapı geldi, 15 Temmuz’da bir darbe girişimiyle son meydan okuyuşunu yaptı ve yenildi. Çok bariz bir şekilde yenildi. Ama bitmedi. Çoğu kaçtı ilginç bir şekilde, üst düzey isimlerin çoğu kaçtı. Çok azı burada devlet tarafından yakalandı. Ve bu arada, çok sayıda örgütün tam olarak ne çevirdiğinden haberdar olmayan, daha sıradan sempatizanlar diyelim, destek olanlar, işte bankasına para yatıranlar, gazetesine abone olanlar, sendikasına üye olanlar işlerinden oldu ve özgürlüklerinden oldu. Büyük bir yıkım yaşadılar. Ama örgüt, küresel anlamda çok örgütlü olduğu için yurt dışına çekildi ve orada varlığını sürdürdü. Ama olayın özü kaçtı, hedef kaçtı. Nasıl hedef kaçtı? Devleti ele geçirmek… Nasıl ele geçireceksiniz? Her yerden sökülüp atılmışsınız, insanlar dışarı kaçmış. Yeni perspektif ne? Eminim vardır birtakım perspektifleri kendilerine göre, ama aslında yok. Yepyeni bir dönem başladı ve bu dönemde bir şekilde, çok büyük darbe almış bir şekilde varlıklarını sürdürmeye çalıştılar. Bu arada iddiaya göre kimileri, Gülen’in kendisine “Ya artık bu işi bitirelim” demişmiş. Doğru yanlış, bilemiyorum. Demediyse bile demiş olmaları lazımdı. Ama en önemlisi, Fethullah Gülen’in artık bunun gidecek bir yeri olmadığını görüp bu olayı sonlandırması gerekiyordu. Yani öyle ulvi dava, işte mefkûre vesaire şu bu yok, kalmadı. Ne yapacaksınız? Bu kişiler artık Türkiye’de açık bir şekilde faaliyet yürütemiyorlar. Yasa dışı şekilde yürütmeye kalktıkları zaman da kısa süre içerisinde zaten ortaya çıkarılıyorlar. Yurt dışındaki okulların bir kısmı Ankara’nın baskısıyla kapanıyor vesaire. Ama her şeyden önce olayın kendisi bitti, özü tükendi. Ama Fethullah Gülen buna yanaşmadı. Kendisiyle beraber hareketi de bir şekilde ölüme terk etti. Eğer bunu yapmış olsaydı, özellikle 15 Temmuz sonrasında bütün sorumluluğu üstlenip yapmış olsaydı, birtakım şeyler farklı yaşanabilirdi. Yapmadı. Giderayak Türkiye’ye ve kendi takipçilerine bir başka kötülük daha yaptı. Bu örgütü yöneten bir heyet olduğu söyleniyor, değişik isimler telaffuz ediliyor; ama bu saatten sonra bu heyetten herhangi birisi böyle bir karar alabilecek durumda değil. Çünkü bunların her birinin hayatları artık buraya bağlı, o şebekenin varlığını sürdürmesine bağlı. Böyle ömrünü tüketip gidecekler, küçüle küçüle gidecekler ve ne kendilerine ne Türkiye’ye bir hayırları olacak. Şunu diyeceğinizi biliyorum: “Ya örgüt kendini fesheder mi?” İşte Öcalan bunun startını verdi ama daha önce de birtakım örnekler oldu Türkiye’de. Özellikle radikal sol örgütlerin içerisinde birtakım gruplar kimi zaman kendilerinin artık gidecek yeri olmadığını görüp bıraktılar. Şu anda varlığını sürdüren birçok özellikle radikal sol örgütün de aslında fiilen kendilerini feshetmiş oldukları söylenebilir ama isim olarak varlar. Umarım onlar da artık bu işe bir son verirler.
Son olarak bir anımı anlatmak istiyorum. İsim vermeden anlatacağım. Bir seçimde çok büyük iddialarla seçime giren bir parti büyük bir hezimet yaşadı ve ardından bir kongreye gitti. Ben de o kongreyi izliyordum. Orada o partinin önemli isimlerinden birisiyle sohbet ediyorduk. O bana dedi ki: “Ya, artık insanlar bu işin yürümeyeceğini biliyorlar. Genel başkan birazdan çıkıp konuşacak. Dese ki ‘Arkadaşlar, herkes evine gitsin,’ herkes mutlu olacak ama diyemeyecek.” Nitekim o genel başkan çıktı, dedi ki: “Tamam mı, devam mı?” Tabii ki insanlar ‘‘Devam,’’ dediler ve o parti hâlâ yoluna devam ediyor ama kimse adını bile bilmiyor. Bu benim bizzat yaşadığım bir şey. Yani bir yerde bazı şeyleri sonlandırmayı bilmek lazım. Özellikle birileri sizin peşinizden gidiyorsa, birileri size inanmışsa; ama siz o şeye inancınızı yitirmişseniz, frene basmanız hem sizin için hem o kişiler için hem de o kişilerin yer aldığı topluluk, ülke için hayırlı olur. Öcalan bunu yaptı, Fethullah Gülen yapmadı. Bakalım, önümüzdeki süreçte bu süreç iyi tamamlanırsa, örgüt kendini feshederse, silah bırakırsa, Türkiye’de Kürt hareketinin, siyasal hareketinin, Kürtlerin nasıl bir gelişme göstereceğini hep birlikte izleyeceğiz. Öte yandan, hâlâ varlığını sürdürmekte inat eden yapıların ve konumuz olan Fethullahçıların, nasıl her geçen gün etkisiz kaldığını da göreceğiz. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.