“Vicdanları kanayan AK Partililer”: Kim bunlar? Ruşen Çakır yorumladı

Son dönemdeki gelişmelerin ardından AK Parti içindeki bazı isimlerin vicdanlarının rahatsız olduğu ve bu nedenle bir kopuş yaşadıkları dile getiriliyor. Ruşen Çakır, “Vicdanları kanayan AK Partililer: Kim bunlar?” başlıklı yayınında partide yaşanan içsel gerilimleri yorumladı.

Ruşen Çakır, AK Parti içinde yaşanan tartışmalara dikkat çekti. Mümtaz’er Türköne’nin bir ifadesinden hareketle AK Parti içinde “vicdanları kanayan” kişiler olduğunu söyleyen Çakır, bu ifadenin kamuoyunda yoğun ilgi gördüğünü ancak tepkiler de aldığını aktardı. Çakır, bazı muhaliflerin “AK Partililerin vicdanı yok” yorumlarına karşın, partinin içinde Erdoğan’ın iktidarı döneminde yaşananlardan rahatsız olan isimlerin varlığına vurgu yaptı.

Parti içinde vicdan arayışı bitti mi?

Çakır’a gör AK Parti içinde geçmişte Gezi protestoları gibi kritik dönüm noktalarında yaşanan vicdani rahatsızlıklar, bugün de devam ediyor. Partinin son dönemdeki siyasi tutumu ve Erdoğan’ın etrafındaki danışman kadrosunun bu rahatsızlıkları perdelediğini ifade eden Çakır, partide kalanların çoğunlukla iktidarın sağladığı ayrıcalıklardan dolayı sessiz kaldığını belirtti.

Çakır, Türkiye’deki insan hakları ihlallerine gözlerini kapatan bazı isimlerin, Filistin ve Gazze gibi İslam dünyasında yaşanan olaylara yönelik hassasiyetlerini ise “içerideki ayıpları örtmek” için bir araç olarak kullandıklarını söyledi.

AK Parti’nin adım adım eridiğini belirten Çakır, bu durumun başlıca nedeninin ülkeyi yönetmedeki başarısızlıklar olduğuna dikkat çekti. Çakır, 2019 İstanbul seçimlerinde AK Parti seçmeninin bir bölümünün Ekrem İmamoğlu’nu desteklediğini ya da sandığa gitmediğini hatırlatarak bunun önemli bir kırılma noktası olduğunu belirtti.

Çakır, henüz çok bariz bir kopuş olmasa da önümüzdeki süreçte iktidarın zayıfladığı hissedilirse AK Parti içinde daha fazla ismin “vicdanlarını hatırlayıp” kamuoyu önünde tavır almaya başlayabileceğini vurguladı.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar ve iyi bayramlar. Bayramın son gününde de karşınızdayım, benden kurtuluş yok çünkü bu 19 Mart süreci gerçekten çok ciddi bir süreç. Şu anda bir bayram molası var gibi ama öyle kolay kolay bitecek gibi değil. Dün Devlet Bahçeli’nin yazısı üzerine bir değerlendirme yapmıştım, izleyenler olmuştur. Onu çok önemsiyorum. Önümüzdeki günlerde orada MHP bağlamında yeni birtakım gelişmeler olabilir. Ama bugün AK Parti’ye odaklanmak istiyorum. Burada da beni kışkırtan Mümtaz’er Türköne. Mümtaz’er biliyorsunuz belli bir süredir yazıyor, bizde de yazıyor, başka bir yerde de yazıyor ve yayınlarda, özellikle Medyascope’taki yayınlarında söyledikleriyle çok dikkat çekiyor. Katılın, katılmayın ama çok çarpıcı tespitleri var. Çözüm süreci üzerine de böyleydi, bu son 19 Mart üzerine de böyle. Ve kendisiyle cumartesi günü Maltepe mitingi sonrasında canlı yayında çok konuklu bir yayın yaptık, biliyorsunuz, Kemal Can’la birlikte. Orada Mümtaz’er de konuk oldu ve oradaki bir sözü bizim arkadaşlarımız tarafından — Aliye yaptı bunu, tebrik ediyorum kendisini — başlığa çıkartıldı. O da şu: “Vicdanları kanayan AK Partililer var” dedi ve biz de bunu paylaşınca çok ilgi gördü. Fakat çok sayıda da ‘‘Böyle bir şey olmaz’’ tepkisi geldi. ‘‘AK Partililerin vicdanı yok, bunlar çoktan bu işi bıraktılar’’ şeklinde birtakım muhalif yorumlar da geldi. Bu konu benim için cazip konu çünkü kurulduğundan beri AK Parti’yi izleyen bir gazeteciyim. İniş çıkışlarını takip etmeye çalıştım ve bu AK Partililerin vicdanı meselesi üzerine bir şeyler söylemek isterim. Bir kere toptancı yaklaşımlardan kaçınmak lazım. AK Parti içerisinde olup iktidarın ve iktidarda Erdoğan’ın yaptıklarından rahatsız olan ve bazen de bazı durumlarda, özellikle son olayda gördüğümüz gibi, İstanbul’u açık ara ile kazanmış belediye başkanının tutuklanması gibi ya da gencecik çocukların çok kötü muamele görüp ondan sonra tutuklanmaları gibi olaylardan içi yanan, vicdanı rahatsız olan AK Partili kesinlikle vardır. Ama bu bugünün meselesi değil aslında. Gezi’de bunu çok yaşadık. Gezi çok önemli bir kırılma anıydı fakat orada şöyle bir husus vardı, çok husus vardı da özellikle şöyle bir husus vardı: Gezi bir toplumsal meydan okuyuştu ve AK Parti’nin, Erdoğan’ın toplumsal anlamda zayıflamakta olduğunu bize gösteren bir şeydi. Ve çok ciddi bir şekilde bu meydan okuyuş zirveye çıktı ve o tarihte AK Partililer, Erdoğan’a destek verenler – ki sayıları hayli yüksekti, biliyorsunuz – iktidarın gitmesinden çok ciddi bir şekilde korktular. Korktukları için de burada topa çok fazla girmek istemediler, öldürülen gençler konusunda fazla konuşmak istemediler. Ama biliyorum, tanıdıklarım var, hepinizin vardır, rahatsız olduklarını biliyorum. Erdoğan’ın Berkin Elvan’ın annesini bir mitingde yuhalatması aslında çok kritik bir eşikti, benim açımdan öyle. Orada artık bir anlamda ‘‘vicdana paydos’’ çıkışıydı o ve orada onu alkışlayanlar aslında vicdan diye bir dertlerinin olmadığını ya da kalmadığını, dertlerinin esas olarak iktidar olduğunu teyit etmiş oldular. Orada Erdoğan’ı alkışlayanlar tam olarak niye alkışladıklarını, destekleyenler tam olarak niye destek verdiklerini, Berkin’in olayını falan bilmiyor olabilir, hepsi değilse de bir kısmı bilmiyor olabilir; ama orada toplu bir şey vardı, ‘‘vicdandan arınma seansı’’ diyelim. O gün bugündür AK Parti’den çok ciddi kopuşlar oluyor, partiler kuruldu, ayrılanlar oldu, başka partiye geçenler oldu, siyaseti bırakanlar oldu, köşesine çekilenler oldu; ama içinde kalanlar da oldu ve içinde kalanların temel motivasyonu artık bir dava değil, iktidar ve iktidarın nimetleri. Ve dolayısıyla bu nimetlere ulaşabildikleri ölçüde, birtakım ayrıcalıklara sahip oldukları ölçüde insani konular karşılarına geldiği zaman bunları kolaylıkla görmezden gelebiliyorlar. Vicdanlarını bir kenara atma konusunda bayağı bir gelişmiş durumdalar, ki yurt dışında yaşanan, İslam dünyasında yaşanan, örneğin son olarak Gazze’de yaşanan olaylara bu kadar yoğun bir şekilde yönelmelerinin, bu konuları bu kadar yoğun bir şekilde ele almalarının esas nedeni de bu; bir anlamda vicdanlarının olduğunu göstermeye çalışmak. Şimdi, Gazze’de yaşanan soykırım kadar olmasa da Türkiye’de çok ciddi insan hakları ihlalleri var. Haksız yere gözaltına alınanlar var, tutuklananlar var, kötü muamele görenler var, işkence iddiaları var, cinsel taciz iddiaları var. Bunların hepsine gözünü kapatıp ama onun dışında İslam dünyasındaki yaşanan hak ihlallerine çok yoğun bir şekilde sarılmak aslında bir anlamda Türkiye’deki ayıpları örtme gayreti olarak da görülebilir. Dolayısıyla vicdan şu anda AK Parti’de çok öne çıkan bir şey, hiç öne çıkan bir şey değil. Bir diğer husus da şu: Erdoğan ve çevresindeki ekip belli bir süreden itibaren AK Parti’nin halkla ilişkiler işini kendi tabanından alıp, parti teşkilatından alıp, birtakım paralı, sonradan gelmiş, devşirilmiş, satın alınmış kişilere, kurumlara havale ettiler. Troller işe damga vuruyor. Mesela dün Volkan Konak hayatını kaybetti. Karadeniz’in yetiştirdiği en parlak sanatçılardan birisiydi. Çok erken bir yaşta, sahnede hayatını kaybetti. Ama Volkan Konak, biliyoruz ki iktidarı eleştiren birisiydi, Ekrem İmamoğlu’na özel olarak sahip çıkan birisiydi ve sosyal medyada birileri Volkan Konak hakkında bir linç kampanyası, ölmüş bir insanın arkasından linç kampanyası yapabildiler. Normal şartlarda AK Parti tabanının dindar olduğunu ve dindarların ölüm konusunda çok hassas olduklarını varsayarız ama burada her iki varsayım da geçersiz oldu. Artık çığrından çıkmış bir panik haliyle yapılan kampanyalardan ibaret bir AK Parti var karşımızda. Böyle bir ortamda Ekrem İmamoğlu operasyonu, 19 Mart operasyonunda da böyle oldu, bu süreç içerisinde öğrencilerin başına gelenlerde de böyle oldu; birileri alıp ellerine mikrofonu ya da klavyeyi, vesaire, onlar hakim oluyorlar, günler önceden kimlerin tutuklanacağını söylüyorlar. Sonra bunların neden tutuklandığı hakkında yalan yanlış şeyler sarf ediyorlar. Yalanları ortaya çıktığı zaman bu sefer başka saldırılarla gidiyorlar, vesaire. Ve bu insanların içinde… Geçenlerde bir yayında Fehmi Koru’yla da bunu konuşmuştuk. Ben bu hareketi yıllardır takip eden birisi olarak bu insanları hiçbir yerde görmedim, bunlar gerçekten sonradan çıktı. Şimdi, Cumhurbaşkanlığı danışmanlığı yapıp, ona buna ayar çeken insanlar var, biliyorsunuz. Adları lazım değil, farklı farklı. Birisi her pazar destan gibi yazılar yazıyor, eskiden komünist olduğu söyleniyor, ondan da artık şüphelenmeye başladım. Şimdi bu insanların AK Parti’yi temsil etme gibi bir şeyleri yok. Özellikle tek adam rejiminin iyice inşasından sonra AK Partililik diye bir şey kalmadı; Erdoğancılık var, reisçilik var. Ve Erdoğancılık da bir yerden sonra, tabii ki Erdoğan’ın oyu partisinden daha fazla, bir gücü var ama bu da tamamen iktidara endeksli bir şey. Dolayısıyla iktidar giderse eğer – ki gitme anlarında, gidiyormuş gibi olduğu anlarda bunları çok gördük – birileri hemen vicdanlarını hatırlayabiliyorlar, öyle söyleyeyim. “Ya bu kadarı da olmaz ki!” demeye başlıyorlar. Henüz o aşamaya gelmedik. Henüz şu ana kadar böyle çok bariz bir çıkış görmedik. Abdullah Gül’ün bir çıkışı var, o da hep yaptığı gibi çok örtülü bir çıkıştı ama ona rağmen Erdoğan kendisine çok kızdı. Şu ana kadar bir şey görmedik. Ama iş ciddiye binerse, başta sözünü ettiğim MHP cenahından birtakım sorgulamalar başlarsa, o zaman bazı AK Partililerin değişik kademelerden, aşağıdan yukarıya, birden vicdanlarını hatırladıklarını ve vicdanen bu yaşananlardan rahatsız olduklarını deklare ettiklerini görebiliriz. Bu çok uzun bir zaman olmayacağa benziyor, ama şu aşamada vicdan aramanın çok fazla bir anlamı yok. Çünkü o konuyu dert edinenlerin büyük bir kısmı uzun zaman önce şu ya da bu şekilde o hareketten koptu, uzaklaştı ya da ilişkilerini azalttı. Hala olup da görmeyenler olamazlar, görmezden geliyorlar diyebiliriz. Ama iş ciddiye binerse, iktidar gemisi su alırsa ya da su aldığını insanlar bariz bir şekilde görürlerse, o zaman bir vicdan, vicdani ifşalar sezonuyla karşı karşıya kalabiliriz. Bir zamanlar ülkede %50’yi tutturmuş bir partinin adım adım eridiğini görüyoruz. Bu erimenin esas nedeni tabii ki ülkeyi yönetme konusunda yaşanan başarısızlıklar ama bunların içerisinde vicdanen bunlardan rahatsız olup kopanların olduğunu biliyoruz; parti üyeliğinden ayrılmak ya da oy vermemek, başka partiye oy vermek ya da sandığa gitmemek gibi. Bu noktada 2019’da tekrarlanan İstanbul seçimini hatırlayın. Orada AK Parti seçmeni olup da ikinci turda sandığa gitmeyen ya da gidip de Ekrem İmamoğlu’na oy verenin çok olduğu söylenmişti bazı araştırmacılar tarafından. Bu gerçekten başka ilginç bir kırılma noktasıydı. Şu anda vicdan saati henüz başlamadı ama her an başlayabilir ve bir kuyruk halinde vicdanları sızlayan, vicdanları kanayan AK Partililere, reisçilere yakında tanık olabiliriz.

Bitirmeden, sizlerden Medyascope için destek rica ediyorum. Böyle zor bir dönemde varlığımızı sürdürebilmemiz sizin desteklerinize bağlı. Bize YouTube ‘‘Katıl’’dan ya da Patreon‘dan destek olabilirsiniz. Hepinize çok teşekkür ediyorum, iyi bayramlar diliyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.