Ruşen Çakır, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli arasındaki ilişkide güç dengesinin son dönemde Bahçeli lehine değiştiğini söyledi. Çakır, “Erdoğan, Bahçeli’ye her zamankinden daha çok muhtaç durumda” dedi.
Ruşen Çakır, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın DEM Parti’nin İmralı heyetinden Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder’le gerçekleştireceği görüşmenin ardında Devlet Bahçeli’nin olduğunu belirtti. Bayramda Türkgün gazetesinde yazdığı yazılarla çözüm sürecini yeniden gündeme taşıyan Bahçeli’nin bu süreci hasta yatağında bile sahiplenmeye devam ettiğini vurgulayan Çakır, “Bu görüşme aslında Devlet Bahçeli sayesinde oldu” dedi.
“Erdoğan Bahçeli’ye her zamankinden daha bağımlı”
Erdoğan’ın Bahçeli’ye olan ihtiyacının hiç olmadığı kadar arttığını belirten Çakır, AK Parti’nin mevcut oy oranıyla iktidarı sürdürebilmesinin mümkün olmadığını söyledi. Erdoğan’ın grup toplantısında Bahçeli’ye gösterdiği özel ilgiyi ve videolarda verilen mesajları örnek gösteren Çakır, “Erdoğan’ın Bahçeli’ye çok ciddi ihtiyacı var, ona muhtaç durumda” değerlendirmesinde bulundu.
Çakır’a göre Bahçeli, Cumhur İttifakı’nın “koltuk değneği” gibi görülmesine rağmen son 10 yılda devlet içinde ciddi bir kadrolaşma sağladı ve MHP iktidar dışında kalsa bile etkisini sürdürebilecek durumda. Buna karşın Erdoğan’ın iktidardan düşme ihtimalini dahi göze alamadığını ifade eden Çakır, “MHP iktidardan kopabilir ama Erdoğan’ın başka seçeneği yok” dedi.
Çakır, 19 Mart sonrası siyasi dengelerin Erdoğan aleyhine döndüğünü savundu. CHP’nin toparlanma eğiliminde olduğunu söyleyen Çakır, Erdoğan’ın rakiplerini zayıflatarak güçlenme planının da boşa çıktığını belirtti. Bu süreçte Bahçeli’nin daha aktif ve belirleyici bir rol üstlendiğini söyleyen Çakır, çözüm süreci gibi hassas bir konunun da artık Bahçeli üzerinden şekillendiğini vurguladı.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Bugün çok önemli bir görüşme olacak Külliye’de, saat 13.30’da Cumhurbaşkanı Erdoğan, DEM Parti İmralı heyetinin iki ismini, Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder’i kabul edecek. Diğer isimler de gitmek istemişlerdi ama Erdoğan kabul etmedi anlaşılan, özellikle Ahmet Türk’ü istemediği yolunda rivayetler var. Her neyse, sonuçta İmralı heyetiyle görüşülüyor ve çözüm süreci 19 Mart’ta kaldığı yerden devam etme şansı yakalıyor. Gün boyu bununla ilgili yayınlar yapacağız, haberler yapacağız, konuklarımız olacak. Ama şunu öncelikle söylemek lazım: Bu görüşme aslında Devlet Bahçeli sayesinde oldu, öyle söyleyelim, çünkü bu süreci esas olarak Devlet Bahçeli üstlendi, o yürüttü. Değişik rivayetler var, Erdoğan’la Devlet Bahçeli’nin sürece bakışları konusunda farklı yorumlar, bakış açıları var ama hepsi bir kenara, şunu biliyoruz ki bu işin esas üstlenicisi Devlet Bahçeli. Hasta yatağında bile hep bu konuyu özellikle gündeme getirdi. Özellikle bayram sırasında, Türkgün gazetesinde çıkan yazılarının ilkinde bu konuya çok geniş bir şekilde, demokrasi ve hukuk devleti perspektifinden yer vermesi dikkat çekti. Şimdi bunu bir kenara koyalım, esas bu yayının başlığına gelelim: Güç dengesi nasıl değişti, niçin değişti? Dün Erdoğan’ın grup toplantısını izlediğimde bir kere daha, ama çok daha güçlü bir şekilde şu düşünceye vardım, bunu açık söyleyeyim, yani doğrudan söyleyeyim: Erdoğan’ın Devlet Bahçeli’ye çok ciddi ihtiyacı var, ona muhtaç durumda. Neden diyeceksiniz? Herkes farklı şeyler söyleyebilir, ancak bir video gösterdi biliyorsunuz, CHP’nin cunta suçlamasına cevaben. O videonun sonunda, çok da alakası olmamasına rağmen, Erdoğan, Devlet Bahçeli ve Emine Erdoğan yan yana olan bir enstantaneyle bitti. Ve grup toplantısı da Erdoğan’ın Devlet Bahçeli’ye yönelik selamları, geçmiş olsun dilekleri vesaire bununla bitti. Yani çok önem veriyor, bunu uzun zamandan beri yapıyor. Cumhur İttifakı, her vesileyle Cumhur İttifakı diyor. Ama dün izlediğimde grup toplantısını, sosyal medyada canlı yayınlanıyor biliyorsunuz, canlı olarak izlediğimde bu duygu bende iyice pekişti. Aslında baktığımız zaman, neredeyse 10 yıl olan bu ittifak, Erdoğan-Bahçeli ittifakında başından itibaren genel eğilim şu yöndeydi: Bahçeli zor durumda, ayrılmalar var, partisi zayıflıyor ve Erdoğan’a ihtiyacı var ve Erdoğan sayesinde iktidarda yer aldı ve devlet imkânlarıyla partisini, hareketini ve partisinin yan kolu olan Ülkü Ocakları’nı muhafaza edebildi şeklinde bir değerlendirme oldu. Hatta ne dendi? ‘‘Koltuk değneği’’ dendi. Yani Erdoğan’a yardımcı oluyor. Ama baktığımız zaman şunu gördük: Bahçeli en zor zamanlarda Erdoğan’ı kurtardı. 2015 Haziran’ında ilk kez Erdoğan tek başına iktidarı kazanamadı. Orada Bahçeli, Erdoğan’la bir tür ittifak yaptı ve sonra en önemlisi darbe girişiminin ardından ve başkanlık sistemine geçişte hep Bahçeli bir AK Partiliden daha fazla AK Partili ve Erdoğancı pozisyonlar aldı. Bunları çok rahat bir şekilde yaptı, geçmişi unuttu. Geçmişte birbirlerine karşı çok sert çıkışları olduğunu biliyoruz. Bunların hepsini bir kenara bıraktı ve çok aktif bir şekilde Cumhur İttifakı’nın savunucusu oldu. Ve başlarda Erdoğan hiç de böyle değildi, Cumhur İttifakı’na çok fazla referans veren bir Erdoğan görmedik. Tabii ki savunuyordu, tabii ki Bahçeli’ye ihtiyacı vardı ama sanki mekânın esas sahibi kendisiymiş gibi, ki öyle görülebilir, çünkü birinci parti, en çok oy alan siyasetçi. Ama gördük ki zaman içerisinde Bahçeli’nin desteğinin çıkması durumunda Erdoğan’ın iktidarını sürdürebilmesinin imkânı yok, hele bugün. Aslında baktığımızda, son kamuoyu araştırmalarına baktığımızda, AK Parti + MHP de yetmiyor Erdoğan’a, yani yeniden seçilmesine ve hatta Meclis’te çoğunluk oluşturmasına belki de yetmiyor. Özellikle 19 Mart’ın ardından CHP’nin tekrar yerel seçimdeki oyuna doğru ilerlediği söyleniyor. Bugün itibarıyla baktığımızda Erdoğan gerçekten zor durumda ve bu anlamda, özellikle öncelikle Bahçeli’yi, MHP’yi kaybetmemek, bunun yanında yeni birilerini de kazanabilmek. Yeni birilerini kazanmanın yolu nedir? Bir, seçmeni ikna edersiniz, yeni seçmen kazanırsınız. Eğer o olamıyorsa, ittifaka yeni partiler alırsınız. İlk akla gelen tabii ki çözüm süreci bağlamında DEM Parti. Yani DEM Parti’den en azından anayasada birtakım değişiklikler için Erdoğan’ın yardım alabileceği ve bazı diğer partilerin kendileri olmasa bile, onlardan milletvekilleri transferiyle – ki son dönemde bayağı bir tekrar piyasa açıldı biliyorsunuz – böyle yöntemlerle bir yere kadar gidebilir belki; ama sonuçta ortada, şu haliyle baktığımız zaman, bu iktidarı sürdürebilmesinin pek bir yolu kalmamış gibi, Bahçelili ve Bahçelisiz. Ama şunu özellikle vurgulamak istiyorum: Bahçeli’nin de desteğini çekmesi halinde – ki böyle bir ihtimal şu aşamada tabii ki yok ama pekâlâ olabilir – o zaman gerçekten sadece Cumhur İttifakı değil, siyasi iktidar da dağılabilir. Şu haliyle baktığımız zaman, böyle bir durumda. Peki Bahçeli bırakır mı? Tabii ki bırakmaz, bırakmak istemez. Fakat MHP bir dönem barajın altında kalmış, Meclis’te bile temsil edilememiş bir parti, uzun bir süre muhalefette kalmış bir parti ve buna rağmen varlığını sürdürmüş bir parti. Yani MHP pekâlâ iktidarda olmadan da yoluna devam edebilir. Kaldı ki özellikle son 10 yılda Fethullahçıların boşalttığı yerlerin doldurulması bağlamında devlet kadrolarında çok ciddi bir MHP’li ülkücü kadrolaşma da yaşandı. Kendisi iktidardan kopsa bile devletin içerisinde çok ciddi bağları, zaten hep vardı, çok daha güçlü bağları var. Pekâlâ MHP iktidardan kopabilir, iktidar olmadan da yoluna devam edebilir veya kendine yeni iktidar ortakları arayabilir. Ama aynı şey Erdoğan için geçerli mi? Erdoğan’ın şu anda MHP ve birtakım eklerle birlikte Cumhur İttifakı’ndan başka tek seçeneği, Cumhuriyet Halk Partisi. Başka hiçbir seçeneği yok. Ama bir AK Parti – Cumhuriyet Halk Partisi ittifakı diye bir seçenek şu ana kadar hiçbir şekilde telaffuz edilmedi, edilecek gibi de gözükmüyor. Baktığımda, şu anda baktığımda, bütün geçirdiği hastalıklara rağmen, zor yürüyebilmesine, zor konuşabilmesine rağmen, Devlet Bahçeli şu anda daha güçlü bir pozisyonda. Pekâlâ çok radikal kararlar alabilir. Ama aynı şeyi Erdoğan için söylemek mümkün değil. Bu açıdan şunu da söylememe izin verin: 19 Mart belki de Erdoğan için böyle bir fırsatı sunabilirdi, yani kendini daha güçlendirmek. Eğer istediğine ulaşabilseydi… Yani o neydi? İmamoğlu ve kurmaylarını cezaevine attıktan sonra CHP’nin parçalanması, iyice ufalması durumunda, kendisi güçlenmese bile rakibini zayıflatarak bir güç kazanabilirdi Erdoğan ve o zaman eli daha güçlü olabilirdi Bahçeli’ye karşı da, başka odaklara karşı da. Ama şimdi böyle bir şansı yok. Tam tersine, 19 Mart’a göre çok daha zayıflamış, güç kaybetmiş ve Cumhur İttifakı’ndaki güç dengesinde de aynı şekilde etkisi iyice azalmış bir Erdoğan var. Ve dolayısıyla Bahçeli’nin sahiplendiği, daha fazla sahiplendiği çözüm sürecini canlandırmak Erdoğan için, çok isteyip istemediğini bir kenara bırakalım, ilk önüne gelen seçenek olabilir. Ve bu anlamda buradaki birtakım gelişmeler olursa, örgüt o kongreyi toplar, silah bırakma kararı alır, kendini feshetme kararı alırsa bir nefes alacaktır Erdoğan. Ve tabii ki bundan en çok Bahçeli memnun olacaktır. Fakat bunun da o kadar, 19 Mart nedeniyle o kadar kolay olduğunu açıkçası düşünmüyorum. Neden böyle düşünmediğimi bugüne kadar da anlattım ama bugünden itibaren de, özellikle Külliye’deki görüşmenin ardından yapacağımız yorumlarda da anlatacağım. Sonuç olarak şöyle özetleyeyim: Burada güç dengesi olarak baktığımız zaman Erdoğan daha fazla oy alıyor, daha fazla güce sahip, daha fazla şeyi kontrol ediyor; fakat partisi kurulduğundan beri iktidarda olan bir lider olarak, iktidarı kaybetme gibi bir seçeneği asla düşünmek istemiyor. Buna mukabil, Bahçeli’nin böyle bir derdi yok. Tabii ki iktidarda kalmak ister ama pekâlâ iktidar dışına da düşebilir. Dolayısıyla şu haliyle baktığımız zaman, devlet aklını temsil etme iddiasındaki Devlet Bahçeli’nin elinin çok daha güçlü olduğunu söyleyebiliriz. Tabii ki her ikisi de aralarında hiçbir güç savaşı olmadığını söyleyeceklerdir, hep birlikte Cumhur İttifakı’nı sonuna kadar götüreceklerini söyleyeceklerdir. Bu işin siyasi kısmı. Ama değerlendirme olarak benim düşüncem, Erdoğan’ın Bahçeli’ye çok ciddi bir şekilde bağımlı olduğu şeklinde.
Bitirmeden Medyascope‘a desteklerinizi YouTube ‘‘Katıl’’ ya da Patreon üzerinden iletmenizi bilhassa rica ediyorum. Bağımsız ve özgür gazetecilik başka türlü, sizlerin desteği olmadan asla var olamaz. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.