Taner Akçam yazdı: Suriye’yi ABD, İsrail ve Türkiye’nin bölgedeki politikaları üzerinden anlamak

Taner Akçam, 1996 tarihli “Clean Break” raporunu merkeze alarak İsrail’in Ortadoğu’daki istikrarsızlaştırma stratejisini tartışıyor. ABD, İngiltere, İsrail ve Türkiye’nin ortak çıkarlar temelinde yürüttüğü rejim değişikliği politikalarının özellikle Suriye’de nasıl uygulamaya konulduğunu tarihsel gelişmelerle aktarıyor.

Suriye istikrara kavuşacak mı? Alevilere ve Dürzilere yönelik saldırı ve katliamlar sona mı erecek yoksa bu tabloya Kürtler de mi eklenecek? Suriye’nin geleceği çok bilinmeyenli bir denklem ve başta konunun ana aktörleri dahil, kimse gelişmelerin hangi yöne doğru evrileceğini bilemiyor.

Bu yazımda, ABD ve İsrail’in Ortadoğu politikalarını anlamamıza yardımcı olacak Batı basınında fazlasıyla bilinen ve ama Türkiye’de pek kimsenin yazmadığı bazı bilgileri aktarmak istiyorum. Bu bilgilerin, Ortadoğu’daki gelişmeleri tüm sırrını açıklayacağını iddia edecek değilim. Ama bu bilgiler olmaksızın gelişmelerin anlaşılamayacağı kesin.

Hikayemin başlangıcı 1984’de Kudüs’te kurulan Institute for Advanced Strategic and Political Studies [Gelişmiş Stratejik ve Siyasi Çalışmalar Enstitüsü] adlı bir düşünce kuruluşuna kadar gidiyor. Kurucular Benyamin Netanyahu’ya yakın, muhafazakârlardırlar. Bunlar sonra Neo-Con yeni muhafazakarlar olarak da bilinecektir.

Örgüt, kuruluş döneminde Sovyetler Birliği’ni ana düşman olarak görmektedir ve Sovyetlerin silahlanmada ABD’yi geçeceği endişesi taşımaktadır. Bu kuruluş, 1996 yılında Netanyahu için “Clean Break” [temiz kopuş] olarak adlandırılan bir rapor hazırlar. Benim konum bu rapor. Rapor, ABD, İsrail ve Türkiye’nin bugünkü bölge politikalarını anlamamıza yardımcı olacak.

“Clean Break” raporu ve İsrail’in istikrarsızlık stratejisi

Raporun amacı, “2000’e Doğru Yeni Bir İsrail Stratejisi” oluşturmak. Raporun birkaç ana konusu var. Birincisi, İsrail’i, “İşçi Siyonizmi” olarak bilinen ve ekonomiyi durdurduğu ve zincire bağladığı düşünülen ‘sosyalist’ anlayıştan koparmayı hedefliyor. Amaç, İsrail ekonomisini düze çıkartmak. Ama rapor ayrıca ve belki bundan çok daha önemli olarak “Yeni Ortadoğu” projesine sahip.

“Yeni Ortadoğu” projesinin ana hedefi daha önceki İşçi Partisi hükümetlerin Filistinlilerle sürdürdüğü Barış Programını sonra erdirmek. Bu programın ana hedefi “toprak ver – barış yap!” Oslo antlaşmaları bu anlayışın ürünü ve Netanyahu’nun hedeflerinin başında bu toprak – barış ilişkisine son vermek geliyor.

Planın en önemli özelliği, İsrail’in bölgesel güvenliğini sağlamak için bölgesel istikrarsızlık yaratılması gerektiğini savunması. Bir siyasi hedef olarak konan siyasi istikrarsızlığın sağlanması için bölge ülkelerinin dost ve düşman ülkeler olarak tasnif edilmesi gerekiyor. Dost ülkelerin başında Türkiye ve Ürdün sayılıyor. Bu iki ülke ile yakınlaşarak, bu ülkelerle birlikte bölgenin istikrarsız hale sokulması hedefleniyor.

Önemi bir hedef de Arafat’ın etkinliği kırmak ve zaten daha önceleri benimsenmiş olan Hamas’ın oluşması ve büyümesinin önünü açmak.


Bu raporda, “Arafat’ın Filistin toplumu üzerindeki münhasır kontrolüne alternatifler yetiştirmek” olarak ifade ediliyor. Rapor ayrıca, Amerika ile ortaklığı yeni bir biçimde tanımlamayı savunuyor. Ve bu yeni ortaklık-veya-ilişkinin merkezi kavramı “medeniyet ortaklığı” olacaktır. Ortadoğu’da “batı değerlerini yaymak” ana tez olarak ileri sürülüyor.

Rapor, bölgedeki dört devleti Irak, Suriye, Lübnan ve İran’ı barışı ve bölge güvenliğini tehdit eden ana sorun kaynağı olarak tespit ediyor.

Suriye’nin Lübnan’ı kontrol etmesi büyük bir sorun olarak konuyor ve bunun için ama öncelikle Irak Saddam rejiminin sonlandırılmasının şart olduğu savunuluyor. Rapor, İsrail’in, Türkiye ve Ürdün ile işbirliği içinde Suriye’yi çevreleyerek zayıflatması stratejisini savunuyor. Ve Ürdün ve Türkiye’nin, Suriye’yi zayıflatmaya yönelik tüm politikalarının destekleneceğini söylüyor.

Yani bu dört ülkede (Irak, Suriye, İran ve Lübnan) rejim değişikliğinin şart olduğu 1996’dan itibaren savunulmaya başlanıyor ve hedef olarak öne konuyor. Irak rejiminin devrilmesi, İsrail’in en önemli stratejik hedeflerinden birisi olarak tanımlanıyor. Yani, İsrail’in bölgesel güvenliği için rejimlerin değişiminin şart oldu bu stratejinin özüdür.

Bilindiği gibi 9 Eylül 2001’de New York’ta ikiz kulelere yönelik büyük saldırı düzenlendi. 10 gün sonra, 19 Eylül 2001’de uzun yıllar NATO kuvvetleri genel komutanlığını yapan Wesley Clark Pentagon’a gider. Ve orada daha önce kendi altında çalışmış bir general kendisine 7 ülkede rejim değiştirme kararı alındığını ve askeri operasyon planlarının hazırlandığını söyler ve ilgili raporu gösterir. Bu ülkeler, Irak, İran, Suriye, Lübnan, Libya, Sudan, Somali’dir. Alınan karara göre, 5 yıl içinde bu ülkelerde rejimler değiştirilecektir. 2003’de ilk hedef olarak Irak’a saldırılır ama büyük direniş nedeniyle savaş İran ve Suriye’ye yayılamaz.

2006 Haziran ayında ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice Kudüste, Clean Break-Temiz Kopuş stratejisinin bir ileri adımı sayılabilecek yeni Amerikan stratejisini açıklar. Bu stratejinin hedefinin “Yeni Ortadoğu” yaratmak olduğunu söyler. Rice’ın sözleriyle bu hedefe “Yaratıcı Kaos” veya “Yaratıcı Kargaşa” stratejisi ile ulaşacaktı. Bu strateji, Ortadoğu’daki Anglo-Amerikan-İsrail “askeri yol haritasının” teyidi niteliğindeydi. Hedef, Lübnan, Filistin ve Suriye’den Irak, Basra Körfezi ve İran’a kadar olan hatta istikrarsızlık, kaos ve şiddet ortamı yaratmaktı. “Yapıcı Kaos” ile bölge genelinde şiddet ve savaş koşulları yaratılacak; ABD, İngiltere ve İsrail’in Ortadoğu haritasını kendi jeo-stratejik ihtiyaçları ve hedefleri doğrultusunda yeniden çizmelerini sağlayacaktı. Nihai amaç, Ortadoğu’nun Balkanlaştırılması ve Pasifleştirilmesidir.

İsrail’in 2006 yılında Lübnan’a saldırısı bu planın parçası idi ve ama 2006 Temmuz ortası başlayan operasyon Ağustos 2006 ortasında bir anlaşma ile sonuçlandı. İsrail, Hizbullah karşısında savaşı kaybetti.

Timber Sycamore operasyonu ve Türkiye’nin rolü

Arada büyük Arap Baharı dalgasının yaşandığı biliniyor. Arap Baharı, Mısır, Libya ve Suriye’de büyük altüst oluşlara yol açtı. 2011’de Suriye’de iç savaş başladı. ABD, İngiltere ve İsrail ortak olarak Suriye’de iç savaşı derinleştirme stratejisi hayata geçirmeye başladılar. Bunun için Suriye’deki muhalefete silah ve mühimmat tedariki gerekiyordu. Bunun için yeni bir strateji geliştirildi ve Operasyon Timber Sycamore olarak adlandırılan gizli bir silah tedarik programı organize edildi. CIA ve Mİ6 (İngiliz Gizli Servisi) tarafından yürütülen bu program Libya’dan elde edilen silahların Suriye’ye cihatçılara aktarımını hedefliyordu. Planın uygulayıcısı Türkiye’dir.

Projeyi imzalayan Obama başlangıçta plana karşı çıkmıştır ama Netanyahu ve Ürdün Kralı onu ikna etmişlerdi. Projey Suriye cihatçılarına silah tedariki yanı sıra, onların Türkiye ve Ürdün tarafından eğitimini de içeriyordu. Timber Sycamore Operasyonuna bağlı olarak Türkiye ile CIA arasında 2012 yılında “Sıçan Hattı” veya “Sıçan Yolu” olarak adlandırılan özel bir antlaşma imzalandı. Bu antlaşmayı ve bazı detaylarını Seymour Hersh adlı bir gazeteci 2014 yılında açıkladı.

Bu operasyon Trump tarafından 2017 yılında durduruldu ama sonra yeniden başlayacaktır. Ana hedef Esat’ı devirmektir ve CIA tarihinin en büyük operasyonlarından birisidir. 2015 yılında, Irak ABD kuvvetleri komutanı Petraeus’un hazırladığı paralel yeni bir plan kabul edildi. Buna göre, IŞİD içinden “daha ılımlı” bir ekibin oluşması sağlanacaktı. Ve bu “ılımlı ekip” Suriye’deki içi savaşı esas olarak yürüten çevre olacaktı.

Bu plan başarıyla hayata geçirildi ve 2015 yılında İdlib bu “Ilımlı Cihatçıların” merkezi olarak yaratıldı. CIA bunu büyük bir başarı olarak sundu. 2019 yılında İsrail Genelkurmay başkanı Cihatçı örgütlere silah ve eğitim verdiklerini kabul etti. Ayrıca İsrail, Golan tepeleri üzerinden yaralanan cihatçılara sağlık hizmetleri de veriyordu.

7 Ekim 2003 Hamas saldırısı Suriye’de rejim değişikliği konusunda düğmeye basılmasına da yol açtı. ABD İngiltere ve İsrail’in Ortadoğu’yu Balkanlaştırma stratejisinin karşısında ciddi bir direniş hattı oluşmuştu. İran önderliğindeki bu hat, Suriye, Lübnan Hizbullah’ı ve Yemen’den oluşuyordu. İsrail’in Lübnan’da Hizbullah’a ve İran’a yönelik saldırıları istenilen sonuçları vermedi. İsrail, Hizbullah’a büyük zarar vermesine rağmen, Lübnan içlerine 2006’da olduğu kadar bile ilerleyemedi. Sonuçta, ABD, İngiltere, Türkiye ve İsrail, Suriye’deki rejimi devirmek için düğmeye bastılar. Belki ilk aşamada Şam’ın ele geçirilmesi planda yoktu ama Beşir Esat rejiminin çökmesiyle Suriye de çöktü.

Yeni Ortadoğu düzeni ve Türkiye-İsrail gerilimi

Sonuçta, “direniş ekseninin” en önemli merkezlerinden birisi olan Suriye çökmüş oldu. Ortadoğu’da yeni bir düzen kurma arayışları var ve bu düzenin üç önemli ayağı var. Suriye Türkiye ve Suudi Arabistan ile bu ülkelerle birlikte hareket eden Körfez ülkeleri. Bölgenin veya daha önemlisi Suriye’nin geleceğinin önemli ölçüde İsrail-Türkiye gerilimi ekseninde şekillenecek gibi gözüküyor. Önemli olan bu iki rejimin de apartheid rejimleri olmasıdır. Türkiye’nin Kürtleri ve Alevileri, İsrail’in Filistinlileri var. Türkiye Filistinlileri, İsrail de Kürtleri ve Alevileri koruyacaklarmış gibi bir intiba yaratıyorlar.

Özetle, Suriye’de Alevilere ve Dürzilere yönelik uygulanan politikaları bu büyük resmin içinden okumakta fayda var. İsrail’in amacı, Suriye’de sorun çözmek değil, kaosun yayılmasıdır. Son derece zayıf bir rejimin varlığı onun çıkarınadır. Türkiye ile aralarında Suriye’nin kontrolü konusunda bazı gerilimler vardır ama bu da kısa sürede halledilebilecek bir sorun gibi durmaktadır. Azerbaycan bu konuda arabuluculuk yapmaktadır. Trump’ın Suudi Arabistan ve Türkiye’ye yapmayı planladığı gezi ve görüşmelerin ne tür bir sonuç vereceğini ise henüz bilmiyoruz.

Türkiye’nin politikasının ana hattının ise, Lozan Antlaşması sonrası, 1924 yılında TBMM tarafından yayınlanmış özel bir haritada gösterilen sınırları elde etmek olduğu söylenebilir. Bu harita Kuzey Suriye’nin Türkiye sınırlarına katılmasını içeriyor. Eğer, Kürt açılımı diye başlatılan bu süreçte konu barışçıl yollarla elde edilemezse, askeri seçeneğin gündeme gelmesi bizleri şaşırtmamalı.

Tüm bu tablonun bize gösterdiği gerçek şudur: Bölgede istikrar ve barışın sağlanması maalesef çok uzak bir ihtimaldir. İsrail’in Gazze soykırımına hız vermesi ile Türkiye’nin KüBrt meselesinde sert müdahalelere başvurması olası seçenekler arasındadır. Türkiye, Gazze’ye, İsrail de Türkiye’nin Kürt politikalarına yeşil ışık yakabilir. Bu resim bölgenin zayıf halkları için çok olumlu bir tabloya işaret etmiyor. Bekleyip göreceğiz.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.