Başkasıyla karşılaşmanın en iyi biçimi,
onun gözlerinin rengini bile fark etmemektir!*
Gözlerinin rengini fark ettim. Bir kabinin içinde. Kulağı ahizede. Biz ise açık havada bir avluda. Aramızda kilometreler ve bir ekran. Hep beraber başlarımızı o küçük ekrana sığdırmaya çalışıyoruz. Buradayız, diye sesleniyoruz. İstanbul Adliyesi’nin avlusunda bir kafede oturmuş davaların başlamasını beklerken, işte böyle bağlanıyoruz Silivri’ye. E-görüş teknolojisiyle.
Formel adı ACEP: Akıllı teknolojilerin ceza infaz kurumlarına entegrasyonu. Annesinin e-görüş mobil uygulamasını indirdiği cep telefonundan biz ona bakıyoruz, o bize. Ekranın ara yüzünde, yüz yüzeyiz.
Yüz’ü sorumluluğa davet.
O Silivri’de devlete,
biz Çağlayan’da onun Yüz’üne rehin.
Yüz’ü bir yakarış, beyan, sorgulama ve bir talep.
Çağlayan’a gelmekle Silivri’ye buyur edildik.
Yüz’ünün sorgusuna seçildik.
Gözlerinin rengini fark ettim.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
“Silivri’deki gençlerimizin”in gözleri ne renk?
Atanmış/toplumsal cinsiyeti,
etnik kimliği,
inancı,
politik görüşü,
özlemleri/hayalleri
ne renk?
“Silivri’deki gençlerimiz” bize Ufuk adıyla bir cep telefonu ekranından beliriyor.
O, küçücük ekranının içinde, kültürel imgelerinden soyunmuş bir soyutluk ve çıplaklık. Ufuk, “Silivri’deki gençlerimiz”in geometrik idealitesinin yerelleşmesi, bir koordinata zincirlenmişliği. Bir limitin yakınsaması ve artığı. O, “Silivri’deki gençlerimiz”in hepsi ve hiçbiri. Ufuk’un Yüz’ü bir iz. Asla tamamıyla temellük edemeyeceğimiz bir tezahür. O bir tekillik ve tekilliğini aşan, tekilliğine aşkın, bir tekillik. “Silivri’deki gençlerimiz” Ufuk’ta cisimleşti. O’nun somut varlığında hepsini görür gibi oluyor, hepsinde rehin kalıyoruz. Sorumluyuz onlardan ve başkalarından da. Çünkü O, ötelerden, çok daha evvelinden gelen bir iz. Yüz’ün oradan çıkıp geldiği öte, Yüz’de ifşa edilmeyen, kendini çoktan geri çekmiş olanın izi. Adalet uğruna meydanlara çıkanların “iz”i**. Denizlerin, Berkinlerin, Ali İsmaillerin, Lobna Allami ve Kırmızılı Kadın’ın tortusu. Gezi’nin büyüyen çocuğu.
Ufuk’ta tortulaşana bakıyoruz. O’nunla yüz yüzeyiz. Buradayız Ufuk. Burada. Adalet evinde. Ufuk hafif sağına dönüyor. Çağırıyorlar onu. “Yüz”üyle bağlantımız kesiliyor. Çağlayan avlusunda bir avuç kadın, Ufuk’un annesinin omuzları üstünden kararan ekrana bakıyoruz. Dava başlamak üzere. Masamızda kurabiyeler, termosumuzda çaylar; birazdan hakimin kuru ekmeğe layık görmeyeceği gençlerimizden bir haber bekliyoruz henüz ekmek almaya giderken vurulanın acısı sönmemişken.
O bir “Silivri’deki gençlerimiz.”
*Emmanuel Levinas, “Etik ve Sonsuz”, Sonsuza Tanıklık içinde, s.326, çev. Özkan Gözel, İstanbul: Metis, 2010.
**Emmanuel Levinas, “Başka’nın İzi”, Sonsuza Tanıklık içinde, s.142, çev. Erdem Gökyaran, İstanbul: Metis, 2010.