Taner Akçam yazdı: Kurtuluş değil kuruluş tarihi olarak Lozan ve PKK

Taner Akçam bu yazısında PKK’nın feshinin ardından patlak veren Lozan antlaşması tartışmalarını değerlendiriyor. Akçam “Türkler, Kürtlerle eşit ve eşdeğer vatandaşlar olarak yaşamaya hazır mı?” diye soruyor.

Son aylarda, PKK karşılığında ne alarak silahı bıraktı ve kendisini lağvetti sorusuna cevap aradık. Merakı anlıyorum ama bu sorunun ne kadar ayrıntı olduğu şimdi daha iyi anlaşıldı: PKK, kendisini lağvederek Kürt ve Türk insanına büyük bir hediye verdi. Her şeyin üstüne örttüğümüz “terör” örtüsü kalktı. “Terör” söylemi, iktidar erkinin elinde sıradan bir “edebiyat” veya “sopa” olmanın çok ötesindeydi. Üstüne tüm bir devlet sistemi inşa edilmişti ve bu sistem çöktü. Büyük bir yapısal dönüşümdür bu. Ve şimdi çöken “terör yıkıntıları arasında” tüm çıplaklığımızla duruyoruz. Tartışılması şart tek bir soru ile karşı karşıyayız:

Türkler, Kürtlerle eşit ve eşdeğer vatandaşlar olarak yaşamaya hazırlar mı?

Taner Akçam yazdı: Kurtuluş değil kuruluş tarihi olarak Lozan ve PKK
Taner Akçam yazdı: Kurtuluş değil kuruluş tarihi olarak Lozan ve PKK

Lozan antlaşması tartışmaları

Lozan ve 1924 Anayasası etrafında kopartılan gürültüden, özellikle seküler veya “sol” diye bilinen birçok çevrenin bu tartışmaya hazır olmadığını anlıyoruz. Ama konuya onları “anlayarak” başlamak istiyorum: Türkiye tarihi KURTULUŞ paradigması içinden okunur. Buna göre biz Türkler, başta Kürtler olmak üzere Anadolu’nun tüm Müslüman toplulukları ile birlikte ülkemizi işgal eden yabancı güçlere karşı anti-emperyalist bir mücadele vermiştik. Lozan bu bağımsızlığın sembolü idi. KURTULUŞ paradigmasına göre ana konu, Osmanlıdan kalan toprakların farklı uluslar arasında nasıl paylaşılacağı idi.

Sevr antlaşması bu toprak dağılımını Yunan, Ermeni ve Kürtler lehine çözmüştü ve Türkler için kara lekeydi. Lozan ise, Türkler için zaferin, Yunan Ermeni ve Kürtler için adaletsizliğin sembolü idi. Bu nedenle, ne zaman Lozan konusu açılsa akla gelen sınırlar meselesi olmaktadır. PKK’nın Lozan’dan ve 1924 Anayasa’sından eleştirel olarak söz etmesinin tepki çekmesinin nedeni de budur. Çünkü, Lozan’ı eleştirmek, herkesin aklında KURTULUŞ hikayesini getirmekte ve toprak ve egemenlik meselelerinin gizlice gündeme sokulduğu zannedilmektedir.

Oysa, Lozan aynı zamanda bir KURULUŞ hikayesidir. Ve Lozan, KURTULUŞ değil bir KURULUŞ hikayesi olarak okunmadığı sürece bugünkü sorunların anlaşılması mümkün değildir. PKK’nın silah bırakması ve kendini lağvetmesi ile tartışmaya başladığımız konu KURTULUŞ ile ilgili değildir. KURULUŞ ile ilgilidir.

Türkiye’nin kuruluşundan bu yana 100 yıl geçmiştir. Ama Türkiye hâlâ en temel sorunlarını çözmüş olmaktan uzaktır. Hâlâ işleyen bir hukuk sistemi yoktur. Hâlâ fikir özgürlüğü başta en temel demokratik haklar gerçekleşmiş değildir. Dini, dili, etnik kökeni ne olursa olsun, bu ülkenin vatandaşları arasında tam bir eşitlik hâlâ tesis edilmiş değildir.

O halde soru şu: eşit vatandaşlık ilkesini hayata geçirmiş, demokratik ve insan haklarına saygı duyan bir Türkiye bu topraklarda yaşayan herkesin özlemi ve hayali olmasına rağmen bu niçin bir türlü gerçekleşemiyor? Cevap basittir: Bunun en temel nedeni bu ülkede sadece KURTULUŞ hakkında konuşuyor olmamız ve ama KURULUŞ hakkında konuşmuyor oluşumuzdur.

Osman Sert: "Bahçeli, çatışma çözümleri literatürüne geçecek bir performans ortaya koydu"
Taner Akçam yazdı: Kurtuluş değil kuruluş tarihi olarak Lozan ve PKK

1924 Anayasası ve vatandaşlık

Eğer bugün örneğin Kürt meselesinin çözülmesini istiyorsanız, 1918-1924 yıllarına KURTULUŞ değil, KURULUŞ yılları olarak da bakmak zorundasınız. Lozan’a KURULUŞ perspektifinden bakamazsak ne bugünkü sorunların kökenini anlarız ve ne de yapılması gerekenler sorusuna tam bir cevap verebiliriz.

1924 Anayasası’nın vatandaşlıkla ilgili 88’inci maddesi şöyledir: “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle (Türk) ıtlak olunur.” Bu madde ile birlikte Türkiye’de vatandaşlar arasında etnik-din kökenleri itibarıyla ayrım yapılmış ve Sünni Türk olanlar esas vatandaş sayılmış, diğerleri ikinci sınıf vatandaş kategorisine sokulmuştur. Bu maddenin tartışılması sırasında ilgili komisyon başkanı Gelibolu Mebusu Celal Nuri Bey, bu hususu hiç bir şüpheye mahal vermeyecek şekilde açık olarak ifade etmiştir: “bizim öz vatandaşımız, Müslüman, Hanefiyül mezhep, Türkçe konuşur bir zattır.”

Aynı görüşmelerde Maliye Bakanı Mustafa Abdülhalik Renda, öz vatandaş olmayanlara ne yapılacağını çok açık formüle eder, “bize mensup olmayanlara mümkün olduğu kadar müşkülat göstereceğiz.” 1924 Anayasasının 88’inci maddesi daha sonraki tüm anayasalarda tekrar edecektir. Anayasamızın 66’ıncı maddesi şöyledir: “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.”

Türkiye’nin temel sorunu

Konu çok basit: Türkiye’nin temel sorunu KURULUŞ yılları ile birlikte, Kanun ve Kararnamelerle vatandaş eşitsizliğini esas alan bir rejimin kurulmuş olmasıdır. Mevcut sistem vatandaş eşitliğine dayanmaz aksine ayrımına dayanır. Eğer bir ülkede kanun ve kararnamelerle sadece bir etnik-din grubunun üstünlüğüne dayanan bir sistem kurulmuşsa ona Apartheid rejimi denir.

Hemen aklınıza Güney Afrika gelmesin; 1973 Apartheid sözleşmesinin II. Maddesini hep beraber okuyalım. Ve bu maddeyi okurken, Kürtleri, Alevileri, Hristiyanları ve Yahudileri aklınızda tutun: Bu maddeye göre Apartheid, “bir ırksal grubun veya grupların ülkenin siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamına katılımını engellemek için hesaplanan her türlü yasal önlem ve diğer önlemler ve özellikle bir ırksal grubun veya grupların üyelerini temel insan hak ve özgürlüklerinden mahrum bırakarak, bu tür bir grubun veya grupların tam gelişimini engelleyen koşulların kasıtlı olarak yaratılması” olarak tanımlanır.

Rejime istediğiniz adı verebilirsiniz. Ama bu ülkede Kürtlerin, Alevilerin, Hristiyanları ve Yahudilerin ülkenin “siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamına” özgürce katılımlarının engellediğine itiraz edebilir misiniz? Ve bu katılmın engellenmesi için “her türlü yasa önlemin” alındığına ve bu grupların “tam gelişimini engelleyen koşulların kasıtlı olarak yaratıl(dığına)” itiraz edebilir misiniz?

PKK kendini feshettiğini duyurdu
Taner Akçam yazdı: Kurtuluş değil kuruluş tarihi olarak Lozan ve PKK

PKK sonrası siyasal tartışmalar

PKK, silahlı mücadeleye son vererek ve kendisini dağıtarak bizlerin kucağına çok büyük bir hediye bıraktı. Bize, “artık beni tartışmayın,” diyor. “Beni ortaya çıkartan KURULUŞ üzerine konuşalım” diyor.

Şimdi tüm Türklerin cevap vermesi gereken soru şu: Lozan’la ve 1924 Anayasası ile inşa edilmiş eşitsizliği ortadan kaldırmaya hazır mısınız? Kürtlerle eşit vatandaş olarak yaşamayı kabul ediyor musunuz? İktidarınızı Kürtlerle, Alevilerle, Hristiyanlarla ve Yahudilerle paylaşmaya hazır mısınız?

Yoksa hâlâ KURULUŞTAN bu yana geçerli olan Sünni Türk egemenliğinin sürmesini mi istiyorsunuz?

KURTULUŞ olarak Lozan’a itiraz kabul etmeyin, anlıyorum, peki ya KURULUŞ olarak Lozan’a ne diyeceksiniz?

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.