Ruşen Çakır, Mehmet Baransu’yu hatırlıyor musunuz? başlıklı videosunda, 2009 yılında Taraf gazetesinde Mehmet Baransu imzasıyla çıkan Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopter kazasıyla ilgili asılsız iddiaları ve Baransu’nun bugün cezaevinde olmasına giden süreci anlattı. Çakır, bu olayı “Türkiye tarihinde yaşanmış ender asparagaslardandır” sözleriyle değerlendirdi.
Ruşen Çakır, 25 Mart 2009’da hayatını kaybeden BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümünün ardından Taraf gazetesinin “Ölüm helikopteri 139 defa arandı” başlığıyla yaptığı haberi, o gün neler yaşandığını videoda anlattı.
Taraf gazetesi NTV’yi nasıl hedef gösterdi?
NTV’de o dönemde Mirgün Cabas ile beraber çalıştığını belirten Çakır olayı şöyle anlattı: “Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, 25 Mart 2009’da Maraş’ta hayatını kaybetmişti. Seçim faaliyeti sırasında helikopterle bir yerden bir yere giderken Kahramanmaraş’ta düşmüştü ve bu beklenmedik bir ölümdü. Bundan aylar sonra Taraf gazetesi ortaya çıkardı ki bunu NTV santralinden yapılan 139 arama yapmış. Peki nasıl yapmış? Helikoptere bir çip yerleştirilmiş, ondan sonra üst üste telefonlar açılmış ve o telefonlarla helikopterin bütün ayarı bozulmuş ve düşmüş. Haberde, adını vermeyen uzman görüşleri var, her şey var. Mehmet Baransu imzası var tabii. Biz neye uğradığımızı şaşırdık ve o gün bütün programı değiştirdik ve… O konuya ayırdık ve cevap vermeye çalışıyoruz ama nasıl cevap vereceğiz? Yani buna nasıl cevap verilir?” dedi.
Çakır, helikopterin düştüğü zaman haber geldiğini ve NTV’de, helikopterdeki bulunan kişilerin cep telefonlarının arandığını söyledi. Çakır, aynı anda birden çok editörün helikopterdekilere ulaşmak için aradıklarını anlattı. Bu durumun, Taraf gazetesine göre helikopteri düşürdüğünü söyledi. Baransu’yu arayan Çakır, Baransu’nun “Yarın belgeleri
açıklayacağız, o zaman görürsünüz” dediğini söyledi.
Telefon kayıtlarının Greenwich saatine göre düzenlenmiş olduğunu ve bu nedenle kamuoyunun yanıltıldığını belirten Çakır, “Ellerinde yayınladıkları belgelerdeki saatler Greenwich saati, İngiltere saati” diyerek asparagasın nasıl çürütüldüğünü anlattı. Çakır, “NTV’nin önünde bayağı gösteriler oldu. Ve NTV o sırada Türk medyasının, ana akım
medyasının haber kanalı olarak bir numarası. Herkesin izlediği kanal. Ve burası hedef
gösteriliyor. Çalışanlarıyla birlikte hedef gösteriliyor.” dedi.
Ruşen Çakır: “Türkiye tarihinde yaşanmış ender asparagaslardandır”
Çakır, “Bu olay Türkiye tarihinde yaşanmış ender asparagaslardandır. Yani çok asparagas var da bu kadar büyük çaplı bir asparagas” dedi.
Mehmet Baransu’nun bu süreç sonrası gazeteciliğe devam etmemesi gerektiğini ifade eden Çakır, “Normal şartlarda en azından 2009’daki helikopter asparagasından sonra gazeteciliği bırakması lazımdı. Taraf gazetesinin de kepenk indirmesi lazımdı. Yapmadılar. Ve devam ettiler” dedi
Baransu’nun 2015’te tutuklandığını hatırlatan Çakır, onunla birlikte çalışan birçok ismin yurtdışına çıktığını söyledi.
Çakır, bu videoyu Uğur Mumcu’ya ithaf etti. Çakır, “Nasıl bazı isimleri unutmak istersiniz, bazılarını da unutmak istemezsiniz, unutamazsınız. Uğur Mumcu benim hayatımda tanıştığım, Türkiye’de tanıştığım en iyi gazeteciydi. Siyasi konularda çok ayrı düşündüğümüz noktalar olmasına rağmen gazeteciliğini hep takdir etmişimdir” dedi.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Biraz geçmişe gidelim, 2009’a gidelim. Aslında bu olayı ‘’Gomaşinen’’de anlatmıştım ama kısaca yine anlatacağım. Mirgün Cabas’la NTV‘de ‘‘Yazı İşleri’’ programı yapıyorduk. İzleyenler hatırlar, sabahları gazetelerden hareketle konuklu, bayağı da ilgi gören bir programdı. 22 Ekim 2009 tarihinde hazırlığımızı yapmıştık, konuklar belliydi. Fakat Taraf Gazetesi müthiş bir manşetle çıktı: ‘‘Ölüm helikopterinde 139 defa arandı’’, bir acayip başlık. Muhsin Yazıcıoğlu, Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı, 25 Mart 2009’da Maraş’ta hayatını kaybetmişti. Seçim faaliyeti sırasında helikopterle bir yerden bir yere giderken Maraş’ta düşmüştü ve beklenmedik bir ölümdü. Ve bundan aylar sonra Taraf Gazetesi ortaya çıkardı ki, NTV santralinden 139 arama yapmış. Nasıl yapmış? Helikoptere bir çip yerleştirilmiş, ondan sonra üst üste telefonlar açılmış ve o telefonlarla helikopterin bütün ayarı bozulmuş ve düşmüş. Uzman görüşleri var, adını vermeyen uzman görüşleri var, her şey var. Mehmet Baransu imzası var tabii. Biz neye uğradığımızı şaşırdık ve bütün programı değiştirdik ve o konuya ayırdık. Ve cevap vermeye çalışıyoruz ama nasıl cevap vereceğiz, yani buna nasıl cevap verilir? Mirgün o tarihte NTV‘nin aynı zamanda haber koordinatörüydü, çok önemli bir görevi vardı ve o olayı bizzat yaşamıştı. Telefon aramalarını biliyor ama diyor ki Mirgün, ‘‘Helikopterin düştüğü haberi geldi ve biz de helikopterdeki bulunan kişilerin cep telefonlarını bulduk. Sonra bunu editörlere dağıttık ve herkes santralden bu numaraları aradı. Eğer birisi çıkıp cevap verseydi, kendileriyle konuşacaktık.’’ Bir gazeteci refleksi. Ama cevap verilmediği için hiç konuşma olmuyor. Buna ne deniyor? 0 saniyelik bir olay. Büyük bir haber merkezi vardı NTV‘nin o tarihte. Aynı anda arayan birden fazla editör, diyelim ki 5 kişi, 5 kişinin telefonunu arıyorlar ama ulaşamıyorlar, tekrar arıyorlar. Böyle bir olay yaşanıyor. Ama Taraf Gazetesi‘ne göre bu, helikopteri düşürdü. Ondan sonra ben Mehmet Baransu’yu aradım, dedim ki: “Kardeşim, böyle bir şey nasıl olur, nereden çıkarttınız?” Çok küstahtı. Hâlâ öyle mi bilmiyorum. “Ha ha” dedi, “Yarın belgeleri açıklayacağız, o zaman görürsünüz” dedi. “Bunun nasıl belgesi olur?” dedim. “Görürsünüz” dedi ve belgeleri açıkladılar. Neydi belge? ‘‘Bu telefonları açıklayın’’ manşetiyle çıktı. Ve ellerinde bir arama kayıtları var ve diyor ki, ‘‘Siz 14.36’da aramışsınız NTV’den’’ diyorlar. Yani o gün, düştüğü gün, 25 Mart günü… ‘‘Ama helikopter 15.33’te düştü. Demek ki siz düşmeden önce aradınız’’ diyorlar. Tabii bakınca diyorsunuz ki, ‘‘Hakikaten böyle, Allah Allah’’ falan. Ama ortada çok ince bir şey var. Bunu NTV yöneticileri hızlı bir şekilde buldular. O ellerindeki belgelerde, işte yayınladıkları belgelerdeki saatler, Greenwich saati, İngiltere saati, yani 2 saat önce. Orada 14.36 diye gözüken 16.36. Helikopter düşmüş 15.33’te. Bir saat sonra. Ve olay bitti. Ve ne yaptılar? ‘‘Kayıtlar yanlış, doğru değil. Aramalar kazadan sonra’’ vesaire şeklinde… Şimdi bunu niye anlattım? Bu olay, Türkiye tarihinde yaşanmış ender asparagaslardandır. Yani çok asparagas var da bu kadar büyük çaplı bir asparagas… Ve dikkat edin, burada Muhsin Yazıcıoğlu gibi ona çok bağlı taraftarı olan, seveni olan bir liderden bahsediyoruz. Nitekim NTV’nin önünde bayağı gösteriler oldu ve NTV o sırada Türk medyasının, ana akım medyasının haber kanalı olarak bir numarası, herkesin izlediği kanal. Ve burası hedef gösteriliyor, çalışanlarıyla birlikte hedef gösteriliyor. Ve oradan bereket hızlı bir şekilde bu olayın olmadığı aydınlandı. Ama yine dava açıldı, şu oldu bu oldu. NTV aklandı tabii. Ama buraya imza atan kişi Mehmet Baransu, o dönem Ergenekon, Balyoz gibi olayları Taraf Gazetesi’nde… Mesela bir bavullu fotoğrafı vardır, bavulla belgeleri götürüyor. Kime götürüyor? Savcılara götürüyor. Savcılardan aldığı belgeleri savcılara geri götürüyor. Yani aslında öyle. Ve, ‘‘bunları ortaya çıkaran, önde gelen gazeteci’’ hesapta. Normal şartlarda, en azından 2009’daki helikopter asparagasından sonra gazeteciliği bırakması lazımdı. Taraf Gazetesi’nin de kepenk indirmesi lazımdı. Yapmadılar ve devam ettiler. Nereye kadar devam ettiler? Mehmet Baransu 2015’te içeri alındı, tutuklandı. Tutuklanmasından kısa bir süre önce uçaktan bir paylaşım yapmıştı: ‘‘Ben ülkeyi terk ediyorum’’ diye. Sonra ‘‘şaka maka’’ demişti. Herhalde şimdi, ‘‘Keşke terk etseydim’’ diyordur. 10 yıldır içeride. 2015’te içeri girmiş. Onunla iş birliği yapan birtakım isimler yurt dışında, hemen hemen hepsi, yani hemen hemen hepsi çünkü bazıları… Mesela ilk aklıma gelen, Taraf Gazetesi‘nde birlikte sırayla hedef gösterdikleri, özellikle gazetecileri, ben dahil, Rasim Ozan Kütahyalı hala ortada, hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam ediyor. Onlar çünkü son anda direksiyonu kıranlar oldu. Baransu, direksiyonunu kırmak istese bile vakti olmadı. Genellikle direksiyon daha sonra kırıldı ve kıranların bazıları “Biz kullanışlı aptalmışız” deyip geçiştirdiler, hayatlarına devam ediyorlar. Baransu devam ediyor ama cezaevinde. Bakın, ailesiyle fotoğrafı… Ailesinden başka sosyal medyada baktım, bir kendi hesabı var, bir kardeşinin ve bir eşinin hesabı var. Orada genellikle birtakım bugün yaşanan olaylardan hareketle Mehmet Baransu’nun içeride olduğu, haksız yere içeride olduğu söyleniyor. Bundan ibaret bir faaliyet var. Ama sahip çıkanı hemen hemen hiç yok. Şimdi bakın, bugün Diken web sayfasına girin, Diken’de göreceksiniz: ‘‘Osman Kavala 2768 gündür içeride’’ diye. Çok sağ olsunlar, Diken‘deki arkadaşlar Osman Kavala’nın gününü sayıyorlar. Mesela Mehmet Baransu ve arkadaşlarının içeri attırdığı Ahmet Şık ve Nedim Şener’in gününü de ben Vatan Gazetesi‘ndeki köşemde sayıyordum. Fotoğraflarını basıyordum. ‘‘Şu kadar gündür içeride’’ vesaire diye basıyordum. Çünkü yani bir gazeteciyseniz ve gazeteci olduğunuz için başınıza bir şey geliyorsa, size insanlar, başta meslektaşlarınız sahip çıkıyorlar. Diyorlar ki, “Gazetecilik suç değildir, bu arkadaşımızın yaptığı suç değildir” diyorlar. Ama Mehmet Baransu’ya sahip çıkan benim gördüğüm kimse yok. Ya da hadi biraz şey yapalım, pek kimse yok. Bunu niye anlatıyorum? Bunu anlatıyorum çünkü bunu unutmaması lazım herkesin. Eğer gerçekten gazetecilik yapıyorsa bazıları, Mehmet Baransu örneğini önlerine koymaları lazım. Siz bir gerçeğin peşinde misiniz, yoksa birilerinin adına bir pazarlama mı yapıyorsunuz, zemin mi hazırlıyorsunuz? Önce onlar çıkıyorlar ortaya. Baransu ve arkadaşları öyleydi. Birilerini hedefe alırlardı. Ondan sonra o kişi zaman içerisinde yumuşar ve bir bakarsınız, içeri girerdi. Bir anımı anlatayım. Bir gün kayınvalidem Tülay Hanım beni aradı, dedi ki, “Şu televizyonda senin adını söylüyorlar” dedi. ‘‘Allah Allah’’ dedim, açtım baktım. Bir tarafta Baransu ve onun diğer Fethullahçı, hepsi yurt dışında olanlardan galiba Emre Uslu falan birkaç kişi; karşısında Nedim Şener ve yanında birisi daha ve tartışıyorlar. Arada bunlar diyor ki; Hanefi Avcı’nın kitabını ben yazmışım aslında, öyle bir iddiaları var. Nedim Şener onlara cevap yetiştiriyor, yanında kim vardı unuttum, o da cevap yetiştiriyor. Ama öyle bir sahne ki, hiçbir şey anlamıyorsunuz çünkü sürekli hepsi aynı anda konuşuyor. Hiç unutmuyorum, Nedim’i arayıp demiştim ki, “Ya kardeşim, niye çıkıyorsun, niye böyle yapıyorsun? Yani bu tamamen onların işine gelen bir şey. Seni hedef gösteriyorlar, başkalarını hedef gösteriyorlar.” O çok kendinden emin bir şekilde demişti ki, “Öyle değil ya, ben onların hepsinin ağzının payını veriyorum” demişti. Herhalde o yayından birkaç ay sonra, belki birkaç gün sonra onu da almışlardı. Evet, çok da uzatmaya gerek yok. Mehmet Baransu unutuldu ama en azından bazılarının onu unutmamasında fayda var. Çünkü acı bir kader. 10 yıldır cezaevinde geçen… Benim de son günlerde yaşanan olaylar olmasa pek aklıma gelmeyecek bir isimdi, benim de hafızamdan silmek istediğim bir isimdi; ama hatırlamakta ve hatırlatmakta fayda var.
Evet, bitirirken bu yayını Uğur Mumcu’ya ithaf etmek istiyorum. Nasıl bazı isimleri unutmak istersiniz; bazılarını da unutmak istemezsiniz, unutamazsınız. Uğur Mumcu, benim hayatımda tanıştığım, Türkiye’de tanıştığım en iyi gazeteciydi. Siyasi konularda çok ayrı düşündüğümüz noktalar olmasına rağmen gazeteciliğini hep takdir etmişimdir. Kendisini 1993 yılında kalleşçe katlettiler biliyorsunuz. Ama Uğur Mumcu unutulmadı. Önemli olan, işte böyle insanların kalbinde iyi bir imzayla bu dünyadan çekip gidebilmek. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.