Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Fethullah Gülen’den sonra Cemaat

Yıllar boyunca Fethullah Gülen ve cemaati hakkında en çok muhatap olduğum soru “Gülen’den sonra Cemaat ne olur?” oldu.

Dün bu soru çok da anlamlı değildi ve cevabı da epey zordu. Anlamlı değildi zira bu soru asıl olarak bir çaresizliğin dışavurumuydu. Soruyu soranların hemen hepsi aslında Gülen ve cemaatinden hazzetmeyen ama onun varlığını, gücünü kabullenen/kabullenmek zorunda kalan kişilerdi. Gülen ve cemaatiyle mücadele etmeyi göze alamıyor, bunun yerine “doğal yollarla” Gülen’den ve buna bağlı olarak cemaatinden kurtulmayı umuyorlardı. Sonuçta soruyu soranların bir kısmı bu dünyayı terk etti ama yıllardır “hasta” olarak bilinen Gülen 75 yaşına erişti.

Bu sorunun cevabı da epey zordu, zira Cemaat’in çok güçlü küresel bir harekete dönüşmüş olduğunu, Gülen’in, Cemaat’in başında, sonunda ve her noktasında olduğunu biliyorduk ama şeffaflıktan tamamen uzak bir yapı söz konusu olduğu için detaylar hakkında çok fazla bilgi sahibi değildik.

15 Temmuz’la değişen

Bugün, özellikle 15 Temmuz’dan sonra durum değişti. Artık bu soru fazlasıyla anlamlı. Çünkü 40 yılı aşkın süre içinde elde ettiği imkan ve mevzilerin çoğunu kaybeden Cemaat çok ciddi bir yol ayrımında. Görüldüğü kadarıyla, uğradığı bütün hasara rağmen Cemaat’in hâlâ tekparça olarak kalabilmesi büyük ölçüde Gülen’e bağlı. Dolayısıyla Gülen’in başında olup olmaması Cemaat için çok şeyi değiştirebilecek durumda.

Bu sorunun cevabı da artık nispeten daha kolay, çünkü darbe girişiminin ardından Cemaat yapılanması hakkında çok şey öğrendik. Özellikle Cemaat itirafçılarının gayretkeşlikleri ve devlet eliyle yapılan dezenformasyonlar yüzünden ortada hayli yalan/yanlış bilgi dolaşıyor olsa da serinkanlı gözlemcilerin Cemaat’in geleceği üzerinde kafa yormasının imkanları çoğaldı.

Uçurumun kenarındaki Cemaat

Dün “Gülen’den sonra ne olur?” sorusuna cevap vermekte zorlandığımı ve cevabı geçiştirmeye çalıştığımı belirtmiştim. Eğer muhataplarım çok ısrar ederse “Emin değilim, ama çok büyük değişiklikler olmaz herhalde” diyordum. O dönemde en çok Gülen’in halefinin kim olduğu merak edilirdi. Birtakım isimler telaffuz edilirdi ancak hiçbiri inandırıcı olmadı. Bunun yerine Gülen’in kimseyi “ikinci adam” ilan etmediği, yakın çevresinde birbirlerine eşdeğerde çok sayıda kurmay bulundurduğu ve bunları da sık sık değiştirdiği söylenirdi ki bunlar Gülen’i yazı ve vaazlarından tanıyanlar için makul iddialardı.

Eğer dün, yani 15 Temmuz, hatta 17-25 Aralık öncesi bir dönemde Gülen, şu ya da bu nedenle cemaatini yönetemez hale gelmiş olsaydı Cemaat içinde muhtemelen (en azından başlangıç aşamasında) kolektif bir idare şekillenir ve bu yapılanma işleri büyük ölçüde rayında tutabilirdi. Hatta böylesi bir durumda Erdoğan iktidarıyla ilişkileri rehabilite etme imkanı bile doğabilirdi.

Ama artık böyle bir rehabilitasyonun imkanı yok. Daha önemlisi işler çoktan rayından çıkmış durumda. Gülen peşpeşe stratejik hatalar (MİT krizi, 17-25 Aralık, 15 Temmuz) yaparak, bunca yılda büyük bir titizlikle inşa etmiş olduğu bu küresel örgütlenmeyi uçurumun kenarına götürdü.

Üç seçenek

Cemaat’i Gülen’den sonra nasıl bir geleceği beklediğini konuşmaya başlamadan önce bir noktada mutabık kalmak gerek: Gülen liderliğinde Cemaat’in bir geleceği yok! Lakin bu durum, Gülen’den sonra Cemaat’i parlak bir gelecek beklediği anlamına da gelmiyor.

Gülen sonrası kabaca üç seçeneğin söz konusu olduğunu düşünüyorum ki bunlardan birincisi ve en fazla muhtemel olanı; ad(lar)ı önemli değil bir kişi veya bir grup Cemaat’in idaresini ele alır ve Gülen’in çizgisinde ısrar edip zaten başlamış olan çözülmeyi daha da hızlandırır.

15 Temmuz sonuçta en büyük darbeyi Cemaat’in kendisine indirdi. Onbinlerce insanın hayatı Gülen’in hırsı yüzünden toptan ve kötü anlamda değişti. Özellikle cezaevlerindeki, çoğu iyi eğitimli ve kariyer sahibi kadroların yeni duruma intibakları hiç de kolay olmayacaktır. Çözülmeler, itirafçılık, en azından Cemaat ile bağını kopartma haberlerini sıklıkla duyacağa benzeriz. Biraz da alt seviyede olmakla birlikte, benzer bir sorgulamanın yurtdışında yaşayan ve yurtdışına kaçmak zorunda kalan kadrolar için de geçerli olacağını kestirebiliriz. Ancak bütün bu iç tartışma ve sorgulamaları yürütenlerin doğrudan Gülen’i karşılarına alabilmeleri çok zor. Bu nedenle Gülen’in devre dışı kalması halinde barajın kapakları sonuna kadar açılır. Bu noktada ikinci, yani Gülen’den sonra Cemaat’in çok sayıda parçaya ayrılması seçeneği karşımıza çıkıyor. 15 Temmuz sonrası Türkiye’deki varlığı büyük ölçüde etkisizleştirilmiş olan Cemaat yüzü aşkın ülkedeki okullar, şirketler vb. üzerinden bir “dış” hareket olarak yoluna devam ediyor. Gülen’den sonra bu okul ve diğer kurumların yöneticileri özerklik, hatta bağımsızlık ilan edip kendi başlarının çaresine bakma, Türkiye’yi geride bırakıp geleceklerini tamamen bulundukları ülke kapsamına şekillendirme yoluna gidebilirler.

Sonuncu seçenek de Gülen’den sonra Cemaat’in yönetimini üstlenecek kişi veya kişilerin zaten Cemaat içinde başlamış olan özeleştiri sürecini merkezi olarak üstlenmesidir. Eğer Gülen’den sonra Cemaat ciddi, yoğun, samimi, dolayısıyla tatminkâr bir özeleştiri sürecine girerse alabildiğine küçülmüş ve etkisizleşmiş olsa da bir şekilde yoluna devam edebilir.

Sonuç olarak Gülen cemaatini, Fethullah Gülen ile veya onsuz, hiç de parlak bir gelecek beklediğini söyleyemeyiz.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.