Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Kemal Can ile 5 Soru 10 Cevap (9): Yerel seçimlere doğru ilk pozisyonlar

Yayına hazırlayan: Şükran Şençekiçer

 

Merhaba, iyi günler, iyi haftalar. Bugün geçtiğimiz hafta da Medyascope stüdyolarında birkaç farklı programda konuştuğumuz bir meseleyi biraz daha derli toplu ele alacağımız bir başlık seçtik: Yerel seçime doğru ilk pozisyonlar. Yaklaşık 20 hafta sonra, Pazartesi günü seçim sonuçlarını değerlendireceğiz. Dolayısıyla 20 hafta aslında çok da uzun bir süre değil ve artık partiler yavaş yavaş yerel seçim stratejilerini, pozisyonlarını oluşturmanın ön hazırlıklarını yapmaya başladılar.

Soru 1: AKP’nin yerel seçim için hazırlıkları nasıl bir yöne doğru ilerliyor?

Referandumda, Cumhurbaşkanlığı seçiminde, genel seçimde hep konuşulan bir şey vardı. AKP ya da Erdoğan, bu sefer şapkadan nasıl bir tavşan çıkaracak? Açıkçası yakın dönemde izlediğimiz seçimlerin hiçbirinde – 2015 seçimini hariç tutarsak – tamamen her şeyi yeni baştan konuşacağımız bir durum oluşmadı. Yani şapkadan bir tavşan çıkmadı. Hatta AKP’nin temel stratejisi, şapkayı koyup, kendi seçmeni başta olmak üzere genel olarak bütün seçmene, “şapka bu, başka da bir seçeneğiniz yok, işler yolunda gitmiyor olsa bile başka alternatifiniz yok” diyerek, kendisini bir mecburiyet olarak koymak oldu. Aslında yeni bir şey söylemeden, bir beklenti de yaratmadan sonuç alacak kampanyalar kurdu. Açıkçası yerel seçime doğru giderken gündem oluşturan başlıklara filan baktığımızda da, henüz AKP’nin çok net tavır almadan, birazcık her yerin, her kesimin, her türlü çevrenin beklentilerine açık kapılar bırakarak bir pozisyonsuzluk ürettiğini görüyoruz. Andımız tartışması, Diyanet İşleri Başkanı’nın yaptığı tartışmalı ziyaret filan gibi bazı gündem başlıklarıyla, biraz kontrollü tartışmalar tırmandırılarak,  yine karşıtlıklar ve kültürel eksen üzerine oturmaya başlayan bir siyasi gündem kurma niyetinin işaretlerini görüyoruz.

Bilindiği gibi yerel seçimde ittifak yok. Yani MHP ile birlikte seçime girilmiyor. Dolayısıyla, MHP ile mesafe koyulması ya da ittifaktan vazgeçilmesinin yeni bir pozisyon yaratıp yaratmayacağı da en çok tartışılan konulardan ​biri. Ama bunun için hiçbir somut politika önerisi ya da hazırlığı izlemiyoruz. Büyük ölçüde kriz konjonktürünü de dikkate alarak yine bekleme pozisyonu ve kriz etkilerini kontrol ederek bir tür ileriye kaçış stratejisinin AKP’nin temel rotasını oluşturacağı anlaşılıyor. Bu anlamda da, bir yumuşamadan değil belki lokal bazı gevşemelerden -özellikle ekonomi alanında- eşlik edeceği bir taktik hazırlığın olduğunu, bazı sektörlerde rahatlatma ya da kriz etkilerini azaltma yolunda hazırlıklar yapıldığını biliyoruz. Ve ismi geçen bir takım adayların profili de çeşitlilik arz ediyor. Önce çok sert, yine ittifakla uyumlu, sert milliyetçi refleksleri dikkate alan adayların öne çıkartılacağı gibi beklentiler, şimdi yavaş yavaş AKP’nin ilk dönemini hatırlatan sert olmayan, daha genel profile hitap edebilecek isimlerinin dolaşıma sokulduğu bir yoklama sürecine evrildi. Ve sanıyorum AKP’de şapkadan çok yeni bir tavşan beklemenin şu andaki göstergeler itibarıyla çok mesnedi yok.

Soru 2: MHP’nin ittifaksız yerel seçim stratejisinin öncelikleri neler?

Aslında geçtiğimiz haftanın grup toplantısında Bahçeli’nin çizdiği profil, büyük ölçüde bunun işaretlerini oluşturuyordu: Bloğunu değiştirmeden, yine iktidar bloğunda kalarak, ittifakın devam ettiğini söyleyerek ama başta ekonomik kriz ve muhtemelen önümüzdeki dönemde yine Türkiye’nin gündemine yerleşecek bazı dış politika meselelerinde ve “andımız”,  belki de Diyanet İşleri Başkanı’nın ziyareti gibi temalar etrafında oluşan tartışmalarda iktidarla mesafesini daha belirgin hale getiren bir pozisyon alacak. Mesafeli eleştirellik ya da iktidardan vazgeçmeden muhalefet imkânlarından da faydalanma diye özetleyebileceğimiz bir tavrı sürdüreceğini anlıyoruz.

Cumhur İttifakı bloğunun ideolojik sahibi, asli sahibi olma pozisyonunu kaybetmeden, iktidarın karşılaşacağı risklerden kendisini uzak tutma belirleyici olacak. Açıkçası bu daha sonraki güncellemelerde belki tekrar konuşuruz ama MHP’nin oy oranını korumak hatta artırmak konusunda elini rahatlatabilecek bir pozisyon üretebilir. Belki 99 oylarına geri dönmesi değil ama 2014 yerel seçimlerinde zorladığı oy oranlarını tekrar oluşturma, belki daha az belediye başkanlığı kazanarak ama belediye meclislerindeki genel oy oranını artırarak bir sonuç almaya yöneleceği anlaşılıyor.

Soru 3: CHP’nin ana muhalefet partisi olarak muhalefet liderliği yapıyor mu?

Kulislere yansıyan bilgilerle CHP’nin bazı nokta hamlelerle AKP’nin elinde bulunan bazı belediyeleri, İstanbul ve Ankara başta olmak üzere sembol yerel yönetimleri almaya dönük hamleler hazırladığı, görüşmeler yapıldığı, temaslar sürdürüldüğü konuşuluyor. Ama buradan çıkarttığımız sonuç referandum da olduğu gibi, hatta kısmen 24 Haziran’da olduğu gibi, muhalefetin ortak muhalefet stratejisi içerisinde seçime doğru yürüdüğü, CHP’nin de bunun önderliğini yaptığı bir tabloyu henüz görmüyoruz. Görmenin işaretlerini de almıyoruz. Ortak bir strateji kurulmadığı gibi kazanmaya dönük operasyonların çoğu da lokal, belirli hedeflerde ve taktik hamlelere ve adaylara bağlı olarak kuruluyor.

Önemli bir başka faktör; CHP bu süreçte uzun bir dönemdir çeşitli yenilgilerle motivasyonunu kaybetmiş seçmeninin ve yine uzun bir süredir ikbal yatırımıyla dolmuş olan teşkilatlarının beklentilerinin baskısıyla da karşı karşıya. Onları da karşılamak ve tatmin etmek gibi bir zorlukla baş etmek zorunda. Bu yüzden de, parti ihtiyaçlarına cevap vermekle ana muhalefet partisi olarak muhalefet bloğunun liderliğini yapmak arasında pek çok açıdan farklar oluşuyor. O iki rolün de ihtiyaçları farklı ve CHP bu ikisi arasında bir zorlanma yaşıyor.

Soru 4 : HDP’nin kuşatılmışlık halinden çıkması bu seçimde mümkün olabilecek mi?

Çok açık ve net biçimde HDP etrafındaki politik ve adli ve polisiye kuşatma, sıkıştırma azalmadan devam ediyor. Bütün yumuşama, çözüm sürecinin yeniden başlayacağı, HDP ile AKP’nin bir tür karşılıklı olarak yumuşamaya ilişkin temaslarda bulunduğu iddialarına rağmen, bunun hiçbir somut karşılığını görmediğimiz gibi, HDP yöneticilerinin gözaltına alınması, tutuklanması, genel kamuoyunda ve medyada yoğun biçimde yalıtılması, izole edilmesi, yalnızlaştırılması, kriminalize edilmesi konusundaki faaliyetin hız kesmeden devam ettiğini görüyoruz. Ve ilginç biçimde, HDP  hem suçlandığı, kriminalize edilip yalnızlaştırıldığında hem de bu yumuşama dedikoduları çıktığında, muhalefetin zayıf bileşeni muamelesine itiliyor . HDP sertlikle suçlanırken de,  HDP’ye ilişkin yumuşama olacak iddiaları ortaya atılırken de, muhalefetin diğer aktörleri güvenilmez muamelesi yapmayı sürdürüyorlar. Özellikle CHP çevrelerinde biraz da iktidar yanlısı sosyal medya trolleri eliyle kolay kışkırtılan bir şey oluyor.

Tabii HDP’nin çok sıkıntılı bir meselesi var. Bu bir yerel seçim olduğu için ve çok sayıda belediyesi daha önce kayyımlar eliyle alındığı için, bölgede buna karşılık geliştirebilecek,  belki kendi seçmeninin inadını tekrar edebilecek bir sonuç almak zorunda. O kayyım belediyelerini – her ne kadar Erdoğan “tekrar kayyum atarız” demiş olsa da – geri alabilmesi politik varlığı açısından çok hayati. Ama bu aynı zamanda da, bölgeye sıkışmak demek. Şimdi kayyım meselesinin muhtarlara kadar ilerletilmesi de, teknik birtakım zorluklar getirecek gibi görünüyor. Ve sadece inada, seçmenin inadına güvenmekten fazlasını yapamaz hale sokulan HDP’nin bu kuşatmayı yerel seçimde tek başına aşması, diğer muhalefet aktörlerinin birlikte davranmak konusunda biraz daha cesur davranmamaları halinde zor görünüyor.

Soru 5: İYİ Parti ve Saadet Partisi yerel seçimde bir varlık gösterebilirler mi?

Genel olarak yerel seçimler yerel dinamiklerin, adayların daha belirleyici olduğu, genel siyasetin, blok siyasetinin, kimlik siyasetinin ya da yüksek siyasetin sertliğinin kısmen azaldığı bir zemin yaratır. Ama buna karşılık yerel seçimlerde küçük olan, nispeten zayıf olan siyasi aktörlerin dezavantajına olan bir durum da var. Kazananın yanında olma, kazanma ihtimaline yönelen seçmen refleksi yüzünden. Yani iki yönü var, yerel seçim bazen daha düşük oy alanların ilginç patlamalar yapabildiği -ki bunlardan bir tanesi 94 de Refah Partisi’dir, yine MHP’dir- sonuçlar üretebilir. Ama buna karşılık genel olarak yerel seçimlerde özellikle büyük şehirlerde kazanma ihtimali seçmenleri çektiği için, az oyu olan partilerin büyük sıçramalar yapması ancak çok iddialı ve farklı politik tezlerle ortaya çıkmaları ile mümkün. Bunun işaretlerini de açıkçası İYİ Parti’de görmüyoruz. İYİ Parti girdiği ilk seçimde barajı aşarak önemli bir varlık gösterdi ama bu tekrar edilmesi gereken, korunabilen ya da ilerletilebildiğinin gösterilmesi gereken bir sonuç. Şu anda bazı merkezlerde CHP ile işbirliği, ittifak ya da bazı belediye başkanlıklarını bölüşme gibi görüşmeler yapıldığı konusunda çok fazla kulis bilgisi dönmekle birlikte İYİ Parti’nin yeni bir çıkış, yeni bir ivme, bir motivasyon ürettiğini söylemek zor.

Saadet Partisi de, bilindiği üzere 24 Haziran’da çok beklenen, çok da üzerine konuşulan dip dalgayı dolduracak bir hamle üretemedi. Ama Saadet Partisi’nin yine iktidar bloğunun muhafazakar dindar kesimleri için, içeriden bir vicdan muhalefeti üretme konusunda önemli bir odak olduğu ortada. Özellikle Cihangir İslam’ın daha çok öne çıktığı geçtiğimiz haftaki tartışmalar itibarıyla da, muhalefet tarzı olarak iktidar üzerinde etki yaratabildiğini görüyoruz. Yani biraz cürmünden büyük etki yaratabildiğine tanık oluyoruz. Bunun yerel ölçeğe nasıl yansıyacağını ileriki zamanlarda göreceğiz ama Saadet Partisi’nin belki politik argüman, muhalefet argümanı üretme konusunda yine dikkate değer çıkışlar yapabileceğini ama sonucu etkileyebilecek bir değişken olmasının kolay olmadığını görüyoruz.

Bütün bunlar bir araya gelince, yerel seçime doğru giderken 24 Haziran tablosunu radikal biçimde değiştirecek pozisyon farkları, yeni bir dil, yeni bir iddia ve söylem oluşmadığını, temel stratejilerin çok değişmediğini görüyoruz. İktidar bloğu iki parti olarak seçime giriyor ama bunu muhalefetin avantajı çevirebilmesi ancak birlikte davranması ile mümkün. Ama çok net bir birliktelik, mahçup olmayan bir işbirliğinin izlerini görmüyoruz. Dolayısıyla, kağıt üzerinde muhalefete bir avantaj yaratılmış olmakla birlikte fiili durum bu avantajın aslında henüz yok hükmünde olduğunu gösteriyor.

Mevcut konjonktürün değişmesi, ekonomik kriz şartları, iktidarın bundan zarar göreceği, oy kaybedeceği, memnuniyetsizliğin artacağı farklı durum varmış gibi bir tablo çiziliyor. Ama açıkçası iktidarın hem krizi politikleştirme biçimi, hem etkilerini kontrol tarzı, bu avantajı çok güçlü biçimde muhalefetin kullanmasına şu ana kadar izin vermedi. Bundan sonra nasıl devam eder, bunu da göreceğiz ama anlaşılan o ki, bazı kısmi gevşemelerle etkiyi hafifleten strateji ve bir tür ileriye kaçış hamlesi  tekrar denenecek. Ve iktidarın en çok güvendiği de, muhalefetin zayıflığı ve seçeneksizlik kartı.

İktidar bloğunun kendi içindeki oy dağılımındaki denge de yerel seçimde bir ölçüde değişecek ama meşruiyetini tartışma konusu yapacak bir seviyeye, o dramatik değişime varıp varamayacağını da henüz ölçmek çok zor. Elbette ki buradaki değerlendirmelerin süreç içerisinde güncellenmeye ihtiyacı var. Önümüzdeki haftalarda da, belki bu konuda yeni başlıklar ortaya çıktığında, yeni tekrar bunu tartışırız.

Tekrar iyi haftalar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.