Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Dani Rodrik: Solun tercihi

Harvard Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dani Rodrik’e göre; yükselen sağ popülizme karşı solun göreli zayıflığı, tarihsel olarak solcu ve sosyalist hareketlerin belkemiği olan sendikaların ve örgütlü işçi gruplarının çöküşünü ifade ediyor. Rodrik’in Project Syndicate için kaleme aldığı ve 8 Ocak 2019’da yayınlanan makaleyi Oğul Tuna çevirdi.

Dani Rodrik

Küreselleşme ve teknolojik değişimin sebep olduğu toplumsal ve ekonomik kırılmaların siyaseten aslî kazananı, denebilir ki, sağ kanattan popülistler oldu. ABD’de Donald Trump, Macaristan’da Viktor Orban ve Brezilya’da Jair Bolsonaro; müesses siyasal elitlere karşı artan nefreti sermayeleştirdiler; var olan potansiyel nativist duyguları suiistimal ederek iktidarı ele geçirdiler.

Solcu ve ilerici gruplar ise geniş olarak eylemlerden geri kaldılar. Yükselen sağ popülizme karşı solun göreli zayıflığı, tarihsel olarak solcu ve sosyalist hareketlerin belkemiği olan sendikaların ve örgütlü işçi gruplarının çöküşünü ifade ediyor. Fakat aynı zamanda kırk yıllık ideolojik çekilmenin oynadığı rol de önemli. Sol partiler, işçi sınıfı yerine eğitimli elitlere daha bağlı hâle geldikçe; sol siyaset, finansal ve kurumsal çıkarlarla daha yakın bir bağ kurdu. 

Anaakım sol partilerin önerdiği çözümler şunlarla sınırlı kaldı: eğitim için daha çok harcama, gelişmiş sosyal yardım politikaları, vergilendirmede bir nebze iyileşme ve başka ufak şeyler. Solun programı; ekonomik, toplumsal ve siyasal eşitsizliklerin temel sebeplerine değinmekten ziyade mevcut sistemi ballandırmaktan ibaret kaldı. 

Kapsayıcı refaha ulaşmanın yeni yolları

Vergi ve transfer politikalarının artık daha ileriye gidemeyeceğine dair yaygınlaşan bir kanaat var. Sosyal güvenlik ve vergi rejimlerini geliştirmek için, özellikle de ABD’de, oldukça imkan varken; geniş bir yelpazedeki sıradan işçilerin ve ailelerin lehine eşit şartları sağlamaya yardımcı olacak daha derin reformlar gerekiyor. Bu da üretim, emek ve finansal pazarlama; teknoloji politikalarına ve siyaset oyununun kurallarına yoğunlaşmak anlamına geliyor.

Geliri basitçe zenginden fakire ya da ekonominin en üretken bölümlerinden en az üretken sektörlere doğru yeniden dağıtmakla kapsayıcı refaha ulaşılamaz. Ekonominin en ileri bölümlerine daha da çok entegre olmak için daha az donanımlı işçiler, daha küçük şirketler ve geri kalmış bölgeler gereklidir. 

Diğer bir deyişle; yerli ekonominin üretken yeniden entegrasyonundan yola çıkmamız gerekiyor. Büyük ve üretken şirketler, burada kritik rol oynuyor. Bu şirketler, başarılarının merkezî ve yerel yönetimlerin tedarik edeceği kamu mallarına bağlı olduğunu kabul etmek zorundalar: Hukuktan, düzenden, fikrî mülkiyet haklarından altyapıya, beşerî sermaye yatırımına, araştırma ve geliştirmeye kadar her şeye bağlılar. Bunların karşılığında da yerel zümrelere, tedarikçilere ve işgücüne yatırım yapmalılar – bunu da kurumsal bir toplumsal sorumluluk projesi olarak değil, ana aktivite olarak yerine getirmeliler.

Daha eski zamanlarda hükûmetler, yeni teknikleri küçük çiftçilere yayarak tarımsal genişleme faaliyetlerinde bulunurlardı. Bugün, W. E. Upjohn İstihdam Araştırmaları Enstitüsü’nden Timothy Bartik’in “imalat genişletme hizmetleri” adını verdiği, üretken hizmetlere de uygulanabilen benzer bir rol mevcut. Ekonominin geri kalan kısmına ileri teknoloji ve yönetim tekniklerinin yayılmasını teşvik etmek için iş sektörüyle işbirliğine giden hükûmetler, böyle girişimlerden oluşan ve kuvvetlice oluşturulmuş bir repertuvardan yararlanmaktadırlar.

Fırsat artıracak teknolojiler

İkinci bir kamusal eylem alanı da teknolojik değişimin doğrultusuyla ilgilidir. Otomasyon ve yapay zekâ gibi yeni teknikler, genellikle emeğin yerini almaktadır ve bu süreç özellikle de düşük donanımlı işçilerin aleyhine işlemektedir. Kasıtsız biçimde emeğin yerini alacak teknolojileri destekleyici (sermaye sübvansiyonları gibi) politikalar yerine; hükûmetler, düşük donanımlı işçiler için emek piyasasında fırsat artıracak teknolojileri destekleyebilir.

Merhum ekonomist Tony Atkinson, dev eseri “Inequality”de (Eşitsizlik); taksi ve kamyon şoförlerini göz önüne almadan otonom araçların geliştirilmesini destekleyen hükûmetlerin bilgeliğini sorgulamıştı. Daha yakınlarda, ekonomist Daron Acemoğlu, Anton Korinek ve Pascual Restrepo; yapay zekânın emek talebini artıracak yeni şekillerde nasıl uygulanabileceğini, mesela, sıradan işçilerin önceden ulaşamadıkları yerlere ulaşmalarını sağlayabileceklerini yazdılar. Ama bu doğrultuda ilerlemek için hükûmetlerin inovasyon politikalarını gözden geçirmeleri ve uygun özel sektör teşviklerini ortaya koyacak bir bilinçle hareket etmeleri gerekli.

Emek dostu politikalar

Emek pazarının da yeniden dengelenmesi şart. Sendikaların ve işçileri koruyacak önlemlerin zayıflaması, iktidara karşı koyacak geleneksel kaynakları aşındırdı. Güncel bir araştırma; şirketlerin çalışanlar üzerindeki önemli pazarlık kaldıraçlarını koruduğunu, ücretler ve çalışma koşullarının ise kötüleştiğini ortaya koydu.  Bu durumu tersine çevirmek için emek dostu politikalar gerekiyor – ki bunlara sendikalaşmanın desteklenmesi, daha yüksek asgarî ücret ve “gig ekonomi”deki (Gig-ekonomi kavramını “esnek”, “bağımsız” ya da “yeni nesil” ekonomi olarak çevirenler var. Tam karşılığı olmadığı ve dilimizde de epey dolaşımda olduğu için aynen koruduk. Ç.N.işçiler için yeterli düzenleyici standartların varlığı da dahildir.

Finansın da önemli bir ameliyattan geçmesi lazım. İleri ekonomilerin çoğunun finansal sektörleri şişirilmiş vaziyette. Üretken faaliyetlerde, arttırılmış yatırımlarda telafi edici yardımlar sağlanmadan ekonomik istikrara sürekli risk oluşturuyorlar. Stanford Üniversitesi’nden Anat Admati ve meslektaşlar; bankaların, asgarî düzeyde, yüksek sermaye gereksinimlerine ve daha sıkı düzenleyici incelemeye ihtiyaç duyuyorlar. Finansal kurumların 2008-2009 krizinden burunları bile kanamadan sıyrılmaları, bunların siyasal gücünün büyüklüğünü gösteriyor.

Finansal düzenlemenin başarısızlığının gösterdiği gibi, bu ekonomik reformlar önemlidir ve siyasal erişimin asimetrisini gideren önlemlerle tamamlanmaları gerekir. ABD’de seçimleri hafta sonu ya da tatil günleri yerine iş günlerinde gerçekleştirmek (ve ayrıca kısıtlayıcı tecil kayıt kuralları, seçim bölgesini bir siyasal partinin çıkarına göre ayarlamak ve çok sayıdaki diğer seçim kaidesi), sıradan işçiler için önemli dezavantajlar yaratıyor. Şirketler ile toplumun en zengin üyelerinin yasama üzerinde aşırı nüfuz sahibi olmalarının önünü açan seçim finansmanı kurallarının başında bu geliyor.

Demokrat Parti, iki yıldan kısa süre sonra gerçekleşecek gelecek ABD başkanlık seçimlerinde kritik bir sınavla yüzleşecek. Bu süreç içinde de bir tercih yapması gerekecek. Demokrat Parti, adaletsiz ekonomik sistemi yalnızca allayıp pullayacak bir parti olarak mı kalacak? Yoksa bu haksız eşitsizliğin köklerine saldıracak cesarete sahip mi olacak?

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.