Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Aaron David Miller & Richard Sokolsky: Trump’ın İran yaptırımlarının işe yaramayacak olmasının nedenleri

Değişik dönemlerde ABD Dışişleri Bakanlığı’nda çalışmış olan iki Ortadoğu uzmanı Aaron David Miller ile Richard Sokolsky’nin 24 Nisan 2019’da çıkan analizini Okan Yücel çevirdi.

Trump yönetiminin İran politikasının hedefleri oldukça net: Tahran yönetimi nükleer antlaşmanın yeniden gözden geçirilmesi için Washington’ın şartlarını kabul etmeli. Yani tehlikeli bölgesel hırslarını sonlandırmalı ve balistik füze üretme sevdasından vazgeçmeli. Trump yönetiminin sahip olmadığı şey ise bu hedeflere ulaşma konusunda gerçekçi bir strateji.

Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun pazartesi günü, İran’dan petrol ithal eden sekiz ülkeye karşı yürürlükte olan muafiyetin kaldırıldığını açıklaması da bu strateji boşluğunu doldurmaya yetmeyecek. Hatta tam tersi, Tahran yönetiminin davranışı değiştirmemesinin yanında İran halkı üzerinde de olumsuz bir etki yaratabilir.

Askerî tehditler, ekonomik yaptırımlar ve diplomatik yalnızlaştırma gibi baskılar yalnızca sopalarla havuçları bir araya getirebilen gerçekçi ve kapsamlı bir strateji ile bütünleştirildiği zaman verimli bir araç haline gelebilir. Ancak İran’ın her türlü talebini reddeden ve ABD’nin her istediğini alması üzerine kurulu bir stratejide ısrarcı olmak başarısızlığa mahkûm.

Bu durumun en temel üç nedeni ise şunlar:

İran’ın petrol ihracatını sıfırlamak mümkün değil

Trump yönetiminin yaptırım muafiyetini kaldırma kararı birkaç varsayım üzerine kurulu: İlk olarak, petrol fiyatlarının yükselmesini önlemek için, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) kendi ülkelerinde petrol üretimini artıracaklar. İkinci olarak ise İran’ın; Çin, Hindistan ve Türkiye gibi önemli petrol ithalatçıları ABD’nin ek olarak uygulayabileceği yaptırımlardan kurtulmak için İran’dan petrol almaktan vazgeçecekler.

Bu hesapların ABD’nin planladığı şekilde ilerlememesi daha yüksek ihtimal. BAE ve Suudi Arabistan’ın petrol üretimini uzun süre boyunca yüksek seviyelerde tutma ihtimali yüksek değil. Pek çok ülkenin ihtiyaç duyduğu, İran tarafından üretilen rafine edilmiş petroller ile Suudi Arabistan’dan gelecek ham petrol birbirlerinin muadilleri değil. Hem ekonomik hem de jeopolitik sebeplerden ötürü Hindistan, Çin ve Türkiye’nin yanı sıra pek çok Avrupa ülkesi de ABD yaptırımlarının çevresinden dolanarak bir çözüm bulmaya çalışacaklar. İran ise Basra Körfezi’nden kendini çekerek petrol arzını düşürebilir. İran zaten daha önce de Körfez’deki ülkeleri Hürmüz Boğazı’nı kapatmak ile tehdit etmişti ve Körfez’in diğer tarafındaki petrol altyapı çalışmalarına karşı da siber saldırılar düzenleyebilir.

Yaptırımlar İran’ın bölgesel hırslarını değiştirmeyecek

ABD’nin muafiyeti kaldırma kararı tam da İran Devrim Muhafızları Ordusu’nu terör örgütü olarak tanıdığı bir aşamada geldi. Ancak bu iki karar da İran’ın bölge politikasında ciddi değişikliklere yol açmayacak. İran rejimi; Irak, Suriye, Lübnan ve özellikle de Yemen’deki Şiileri desteklemeyi, bölgedeki Sünni egemenliğini engellemek ve ABD nüfuzunu kırmak açısından hayatî bir ulusal çıkar olarak görüyor. Her ne kadar bu desteğini son dönemlerde azaltmış ve daha da azaltmak zorunda kalacak olsa da İran bu grupları savunmak için büyük fedakârlıklar gerçekleştirmeye hazır görünüyor. Bölgesel müttefikleri ve vekalet savaşlarında kullandığı gruplar da İran ile birlikte hareket etmede kendileri açısından büyük bir fayda görüyorlar. Bunun yanında her grubun bu ilişkiyi sürdürmek için farklı araçları ve motivasyonları mevcut.

Rejim değişikliği bir hayal

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, ABD’nin maksimum baskı stratejisinin İran’ı yeniden görüşme masasına çekmek amaçlı gerçekleştirildiğini dile getirmekte ısrarcı. Ancak bu açıklama pek inandırıcı görünmüyor. Hem Pompeo hem de Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton uzun süredir rejim değişikliği politikalarının şampiyonu durumundalar.

Geçen sene Pompeo’nun İran için yayınladığı ve 12 talepten oluşan bildiri tamamen İran’ı teslim alıp imzalanan nükleer silah antlaşmasını ABD çıkarlarına uyarlamak amacını taşıyordu. İran ise müzakere masasına oturma konusunda sabırlı davranıyor ve Trump’ın tek dönemlik bir başkan olduğu, yerine gelecek başkanın da nükleer anlaşmaya geri döneceği varsayımıyla hareket ediyor.

Dışarıdan müdahale ile bir rejimi değiştirmek hayalden öteye geçemez. Örneğin, ABD’nin Venezüela Devlet Başkanı Nicolas Maduro rejimini yıkma teşebbüsünü ele alalım. ABD’nin bu amaca ulaşması için ona destek vermeyi bekleyen pek çok ülke var. Bunun yanında coğrafi yakınlık, sahada var olan meşru bir muhalefet ve Venezüela ekonomisi üzerinde ciddi bir ABD etkisi gibi pek çok faktör ABD’yi avantajlı kılmasına rağmen ABD, Venezüela’ya rejim değişikliği getirme konusunda başarılı olamıyor.

İran’daki durum ise tam tersi. Mevcut rejim milyonlarca insanın gözünde meşruiyetini kaybetmiş değil: 40 yıldır yönetimde, büyük bir baskıcı güce sahip, Çin ve Rusya gibi ülkelerin desteği arkasında ve sahada organize olabilen ciddi bir muhalefet hareketiyle karşılaşmıyor. Washington’ın İran rejiminden bu şartlar altında kurtulabileceğini iddia etmek mesnetsiz bir öngörüden başka bir şey değil. Eğer bir değişim olacaksa bu öncelikli olarak İran halkının öncülüğünde olur. Ve açıkçası Molla yönetiminden önce Trump yönetimi son bulacak gibi görünüyor.

Trump yönetiminin stratejisi İran halkı için çok daha acı bir reçete ortaya koyuyor: Bölgede daha fazla gerginlik, ABD ve Avrupalı müttefikler arasında daha belirgin bir bölünme ve ABD’nin Ortadoğu’daki çıkarları için tehlikeli ve öngörülemez sonuçlara yol açabilecek riskleri arttırmaktan başka bir şey vaat etmiyor.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.