Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Doğu Eroğlu beş yıl sonra gelen el-Bağdadi videosunu yorumladı: Türkiye yeniden IŞİD’in hedefi olabilir mi?

IŞİD’in medya kanadı al-Furqan Media tarafından dağıtılan 18 dakikalık videoda, 2014’te halifeliğini açıkladıktan sonra bir daha kamuoyu karşısına çıkmayan Ebubekir el-Bağdadi’nin, üzerinde Türkiye vilayeti yazan bir dosyayı kurmaylarından aldığı görülüyor. Türkiye’nin vilayet olarak nitelenmesi, IŞİD’in Türkiye’yi resmen kendi hiyerarşisine kattığını ve artık gerçekten de bir Türkiye Emiri olabileceğini akla getiriyor. Bu gelişme, Türkiyeli güvenlik yetkililerinin son dönemdeki endişeleriyle de örtüşüyor. Doğu Eroğlu’nun analizi.

Ebubekir el-Bağdadi 4 Temmuz 2014’te Musul’daki Ulu Cami’de bir hutbe vermiş, halifeliğini ilan ederek Müslümanlardan biat istemişti. Haziran 2014’ten sonra IŞİD (Toprak üzerinde egemenlik kurulan bu dönem için İslam Devleti tanımlaması da kullanılabilir) topraklarını iyice genişletti; IŞİD Karşıtı Küresel Koalisyon bombardımanları ve Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) karadaki ilerleyişiyse 2015 sonrasında IŞİD’in toprak üzerinde kurduğu egemenliği baskıladı. Mart 2019’da IŞİD kontrolündeki son toprak parçası olan Bağuz Köyü’nün de SDG tarafından ele geçirilmesiyle, IŞİD için Irak ve Suriye’de toprak üzerindeki egemenlik dönemi kapandı. Ebubekir el-Bağdadi’nin beş yıl sonra kamera karşısına geçişi de toprak üzerindeki egemenliğinin sona erip IŞİD’in değişime zorlandığı bu ilginç dönemeçte geldi.

Beş yıldır kendisini gözlerden uzak tutan, belirlediği güvenlik protokollerine bağlı yaşayarak yerinin tespit edilmesini önlediği sanılan IŞİD lideri el-Bağdadi, kendi güvenliğini riske atmak pahasına kurmaylarıyla birlikte görüntü vererek takipçilerine seslendi. Bağuz’daki mağlubiyetin ardından el-Bağdadi’nin bu mesajı paylaşmak zorunda kaldığı söylenebilir. İlk yorumlar, el-Bağdadi’nin IŞİD içerisinde liderliğine yönelebilecek meydan okumaları önlemeyi amaçladığını ve geri dönüşü olmayacak biçimde çözülme sürecine girebilecek IŞİD’in küresel takipçilerine cesaret vermek için kendini göstermiş olabileceği yönünde.

Ancak videonun çekilme motivasyonları kadar değindiği temalar da önem taşıyor. Tüm video boyunca altı çizilen şey, Suriye ve Irak’taki topraklarını yitirmiş olsa da IŞİD’in küresel halifelik vizyonunun hâlâ ayakta olduğu. İsrail’deki seçimlerden, Cezayir ve Sudan’daki protestolardan bahseden el-Bağdadi, 21 Nisan 2019’da Sri Lanka’da gerçekleştirilen saldırıdan övgüyle söz ediyor. Suudi Arabistan’da önlenen bir saldırıya değinen el-Bağdadi, Burkina Faso ve Mali’den gelen biatlardan duyduğu memnuniyeti aktarıyor. Videonun, diyalog bulunmayan ve bir neşidin duyulduğu son iki dakikasındaysa, bir komutan önündeki 10 adet dosya hakkında el-Bağdadi’ye brifing veriyor (Komutan dosyaları el-Bağdadi’ye uzatıp konuşuyor, bu sırada dosyaların içeriğini inceleyen el-Bağdadi komutanı dinliyor).

Bazı dosyaların üzerinde yazanlar videodan okunabiliyor. 10 dosyanın (Ya da aylık raporun) hepsinin ismini seçmek mümkün değilse de bazılarının Irak Vilayeti, Şam Vilayeti, Horasan Vilayeti, Batı Afrika Vilayeti, Sina Vilayeti, Libya Vilayeti, Yemen Vilayeti, Somali Vilayeti, Kafkasya Vilayeti, Orta Afrika Vilayeti, Tunus (Vilayet ibaresi Tunus için kullanılmıyor) ve Türkiye Vilayeti gibi başlıklara sahip olduğu görülüyor.

Peki, Türkiye’nin de IŞİD’in vilayetleri arasında sayılması ne anlama geliyor?

IŞİD’in gözünde Türkiye nasıl değişti?

IŞİD’in Türkiye algısı, konjonktürel olarak değişti. İslam Devleti’nin toprak üzerinde egemenlik kurduğu dönemde, doğu, batı ve güney yönlerinde savaş açtığı Suriye ile Irak’la çevrili İslam Devleti, yabancı savaşçıların sevki ve hammadde trafiği için kuzey komşusu Türkiye üzerinden geçirdiği hatlara güveniyordu.

Türkiye’nin IŞİD bağlantılı faaliyetlere yönelik güvenlik algısının oldukça düşük olduğu 2013-2015 arasında IŞİD saflarında savaşanlar, özellikle de Türkiye’de örgütlenip cihada katılanlar, Türkiye’nin tağut olduğunu, yani Türkiye’deki iktidarın gücünü Allah’tan almadığını, Türkiye’nin de cihat sahası olarak kabul edilmesi yönünde ısrarcıydı. Tabandan gelen bu talebe karşın IŞİD’in resmi yayınlarında Türkiye hakkında daha dengeli bir tutum izleniyor ve Türkiye’nin doğrudan düşmanlığını kazanmamak için özenli ifadeler seçiliyordu.

IŞİD komuta kademesi muhtemelen, doğrudan düşmanlıktan kaçınarak lojistik ağları, yabancıların Türkiye üzerinden Suriye ve Irak’a geçişini ve sınırların kontrolünü elinde tutmaya çalışıyordu. Bu dönemde hem Türkiye içindeki radikalleşmeye hem de IŞİD’e yönelik lojistik faaliyetlere karşı yeterince tedbir almamakla eleştirilen idarenin, IŞİD’e karşı açık sınır politikası güttüğü yönünde yaygın bir uluslararası algı oluşmuştu.

Türkiye’nin Temmuz 2015’te IŞİD Karşıtı Küresel Koalisyonla işbirliğini derinleştirmesi ve Ağustos 2016’da Türkiye’nin başlattığı Fırat Kalkanı Operasyonu, IŞİD’in Türkiye hakkındaki resmi görüşünün kademeli olarak değişmesine yol açtı. Türkiye’nin açık bir düşmana dönüşmesi sonrasında meydana gelen 1 Ocak 2017 Reina Saldırısı, Türkiye’deki emniyet birimlerinin özellikle IŞİD’le bağlantılı yabancılara yönelik hassasiyetini artırırken, bugün IŞİD komuta kademesinin Türkiye’yi vilayet olarak tanımlaması IŞİD’in Türkiye’ye yönelik yaklaşımının bir defa daha değiştiğini gösteriyor.

IŞİD’in idari yapılanmasına göre vilayet tanımı ne getiriyor?

Suriye ve Irak topraklarının azımsanmayacak kısmını egemenliği altında bulundurduğu dönemde IŞİD buraları vilayetlere bölerek yönetti. Ancak IŞİD’in küresel halifelik vizyonuna uygun biçimde, gruba biat edenlerin doğrudan IŞİD üst komutasıyla irtibatlı biçimde varlık gösterdiği ve faaliyet yürüttüğü bölgeler de vilayet olarak anıldı.

Bir başka deyişle, IŞİD hem somut olarak kontrol ettiği toprakları hem de darülharp gördüğü, yani mücadele alanı olarak belirlediği, kendi emir-komuta zincirindeki şahısların faaliyet yürüttüğü bölgelere vilayet adını verdi. IŞİD tarafından wilayah adıyla latinleştirilen bu tanımı, IŞİD’in öncülü olan Irak el-Kaide’si (AQI) de kullanıyordu. Ebu Musab el-Zerkavi’nin temelini attığı Irak el-Kaide’si de Irak’ta egemenliği altında olmayan ancak örgütlü varlığının bulunduğu bölgeleri vilayet olarak anmış, Irak el-Kaide’sinin IŞİD’e dönüşmesi sonrasında da bu gelenek devam etmişti.

IŞİD’in İngilizce çıkarttığı Rumiyah dergisinin sekizinci sayısında, ilgili dönemde düzenlenen askeri operasyonlar aktarılırken Halep, Bağdat ve Kafkasya’dan vilayet olarak bahsedilirken, İngiltere içinse böyle bir tanım getirilmiyor.


2013-2016 döneminde Türkiye’deki hiyerarşi nasıldı?

Türkiye, IŞİD’in Suriye ve Irak’ta kontrol ettiği toprakların kuzey komşusu olmasından ötürü oldukça özgün bir konuma sahipti. Selefi toplumun varlığı ve o dönemde gerçekleşen örgütleme faaliyetlerinin de etkisiyle radikalleşmede kaynak ülkelerden biri olan Türkiye aynı zamanda Türkiye üzerinden yabancı savaşçıların geçişi, hammaddelerin transferi ve sınır kontrolü gibi sebeplerle IŞİD için en önemli durak ülkelerden biriydi.

Ancak bu önemli konumuna rağmen IŞİD Türkiye’deki organizasyonunda doğrudan bir hiyerarşi oluşturmadı. Türkiye içinde yapılan soruşturmalarda IŞİD’in komuta kademesi ile Türkiye arasında ast-üst ilişkisini gösteren bir bulguya rastlanmadığı gibi, IŞİD’in Suriye ve Irak’ta ortaya çıkan idari belgelerinde de şimdiye kadar Türkiye Emiri gibi bir titre rastlanmadı.

IŞİD komuta kademesinin Türkiye’den üç farklı grupla teması bulunuyordu. Bu grupların ilki, Türkiye üzerinden yabancı şahısların Suriye’ye geçişlerini, askeri malzeme trafiğini (Çoğunluğu alımı için özel izin gerektirmeyen silah dürbünü, yer bulucu, mesafe ölçer gibi tali cihazlardı) yöneten İslam Devleti Türkiye Koluydu. Birkaç şahıstan ibaret bu grup Türkiye’ye gelecek yabancılar hakkında IŞİD komuta kademesinden bilgi alıyor, bu şahısları Türkiye’deki havalimanları veya kara sınırlarında karşıladıktan sonra, Türkiye içindeki seyahatlerini ayarlıyor ve IŞİD bölgesine yakalanmadan geçişlerini sağlıyordu. İslam Devleti Türkiye Kolunun en nüfuzlu ismi Ebu Suheyf kendisini, mali işler sorumlusu olarak tanımlıyordu.

IŞİD komuta kademesinin doğrudan temasının bulunduğu diğer grup, Türkiye-İslam Devleti sınırını yürüten İslam Devleti Hudut İdaresi Türkiye Sınır Emirliğiydi. Bu birim Türkiye’nin güneyindeki üç temel noktada (Kilis-Elbeyli, Gaziantep-Karkamış ve Şanlıurfa-Akçakale) insan, malzeme ve taşıt geçişlerini kontrol ediyor, sıfır noktasındaki geçişlerin ancak IŞİD komuta kademesinin onayıyla gerçekleşmesini güvence altına alıyordu. Kilis-Elbeyli’de yaşayan ve sınırı buradan yöneten İlhami Balı [Künye: Ebu Bekir], Türkiye Sınır Emiri olarak görev yapıyordu.

IŞİD komuta kademesinin temas içinde olduğu son grupsa Türkiye toprakları içindeki pek çok şiddet eyleminin faili olan Gaziantep Yapılanmasıydı. Bu grup muhtemelen 2014 öncesinde IŞİD’le irtibata geçmeyi başarmış ve kendisini Türkiye içindeki bir vurucu güç olarak IŞİD komuta kademesine kabul ettirmişti. IŞİD komuta kademesi bir komutan aracılığıyla Gaziantep Yapılanmasına, eylemlerinde izlemesi gereken temel ilkeleri iletiyor, Gaziantep Yapılanması ise çoğunluğu Türkiye içindeki Kürt siyasal gruplara yönelik planladığı eylemlerde hazırlıkları son aşamaya kadar yaptıktan sonra IŞİD komuta kademesinden onay istiyordu. Eylemlerde kullanılacak EYP’ler (el yapımı patlayıcı) için gerekli hammadde, yapılanma mensuplarının giderleri için gereken maddi kaynaklar ve eğitim IŞİD tarafından Gaziantep Yapılanmasına sağlanıyordu. Bu yapılanmanın başındaki Yunus Durmaz [Künye: Abdullatif Efe Türki] kendi titrinin Gaziantep Emiri olduğunu belirtiyordu.

Sanılanın aksine, basında sıkça “IŞİD’in Türkiye Emiri” olarak anılan, İstanbul’daki Selefi toplumunun önemli ismi Halis Bayancuk [Künye: Ebu Hanzala], IŞİD komuta kademesiyle doğrudan temas halindeki İslam Devleti Türkiye Kolu, İslam Devleti Hudut İdaresi Türkiye Sınır Emirliği ve Gaziantep Yapılanması üzerinde bir nüfuzu bulunmuyordu. IŞİD’le pek çok konuda görüş ayrılığı yaşadığı da bilinen Bayancuk gibi, kendi otonom ajandalarına sahip diğer yerel Selefi toplumunun da IŞİD’le doğrudan bir hiyerarşi içinde olduğunu söylemek güç.

Vilayet tanımı neyi değiştirebilir? Türkiye’yi neler bekliyor?

Videoda IŞİD komuta kademesinin Türkiye’yi de IŞİD’in vilayetleri arasında sayması bu gevşek hiyerarşide bir değişim yaşandığı anlamına gelebilir. IŞİD kaynakları henüz Türkiye’nin IŞİD’in bir vilayeti olarak kabul edildiği konusunda bir duyuru yapmadı ancak videoda bu yöndeki açık bulgu, bu duyurunun yakın zamanda yapılabileceği değerlendirmelerine yol açıyor.

Bu da IŞİD komuta kademesinin Türkiye’deki bir kadro kurduğu veya Türkiye’de bir araya gelmiş bir kadroyu resmen yetkilendirdiği, Türkiye’deki IŞİD faaliyetlerini bundan sonra bu kadronun yürüteceği, IŞİD komuta kademesinin de Türkiye hakkında karar alırken bu yetkili kadrodan rapor alacağı anlamına gelebilir. Bir bakıma, Türkiye’nin de IŞİD’in uzun savaş doktrinindeki hedef ülkelerden biri haline geldiğini söylemek yanlış olmaz.

Bu bağlamda, şimdiye kadar IŞİD destekçisi hüviyeti taşıyan medya faaliyetlerinin yerine tıpkı bir dönem yayınlanan Türkçe IŞİD yayını Konstantiniyye Dergisi gibi, yeni bir Türkçe yayının Türkiye’deki kadro tarafından çıkarılmaya başlanabileceği, yani Türkçe propaganda faaliyetlerinin genişletileceği, Türkiye’deki selefi toplumunun ve eski savaşçıların saflarını belli etmeleri yönünde baskı görebileceği (Ya Türkiye’de göreceli olarak barış içinde yaşamak ya da Türkiye Emirliğinin emrine girmek gibi bir ikilemle karşılaşabilirler), Türkiye Emirliğinin uygun bulursa Türkiye içinde eylem yapma olasılığının bulunduğu yorumu yapılabilir.

Yine de bu değerlendirmeler hakkında bir şerh düşmekte fayda var.

Aylık rapor olduğu sanılan bu belgelerden Türkiye için ne zamandan beri üretildiği muamma. IŞİD’in resmi medya kanatlarından henüz Türkiye’nin bir vilayet olarak tanındığında ilişkin bir duyuru yapılmadığı gibi, Türkiye içindeki herhangi bir grup da IŞİD’e resmen biat etmiş, bu biatı kamuoyuna açıklamış değil. Dolayısıyla henüz resmen vilayet ilan edilmemiş Türkiye için bu duyurunun yakın zamanda yapılması muhtemel olsa da, IŞİD’e bağlı bir grubun bir süredir Türkiye içinde faaliyet yürüttüğü de düşünülebilir.

11 Eylül 2001 Saldırıları sonrasında ABD, Global War on Terror [Terörizmle Küresel Savaş] doktrinini uygulamaya konmuş, bunun ilk hedefi olarak da el-Kaide komuta kademesinin konuşlanmış olduğu Afganistan’ı seçmişti. Ancak 2003’teki Kazablanka, İstanbul, Riyad ve Madrid saldırıları küresel cihat hareketinin yerel askeri kampanyalarla ortadan kaldırılamayacağını gösterdi. Afganistan ABD’nin işgaline uğramışken el-Kaide merkezsizleşti ve komuta kademesi bir koordinasyon merkezinden çok, eylem ve mücadele ilkelerini belirleyen bir ruhani liderliğe dönüştü.

IŞİD’in toprak üzerindeki egemenlik dönemini geride bırakırken kendini bir anda ruhani liderlik pozisyonunda konumlandırması kolay kolay gerçekleşmeyecek. Zaten darülharp’tan raporlar alan, farklı coğrafyalardaki mücadelelerden haberdar olan ve direksiyonun başında olduğu izlenimini vermek isteyen el-Bağdadi’nin asıl amacının Afganistan’ın işgali sonrasındaki el-Kaide sürecini yeniden üretmek değil, farklı biçimde uygulamak olduğu ileri sürülebilir. Ebubekir el-Bağdadi’nin, Usame Bin Ladin’den ziyade Ebu Musab el-Zerkavi’yi andıran, savaşın daha içindeki bir komutan imajı çizmesi ile 21 Nisan 2019 Sri Lanka Saldırılarını birlikte değerlendirmek ve bu saldırının 2003 el-Kaide Saldırıları Zincirinin yeni bir uyarlamasının başlangıcı olabileceğini akıldan çıkarmamak lazım. Türkiye de -2003’te olduğu gibi- bu saldırılardan birinin hedefinde olabilir.

Türkiye’nin güvenlik endişeleriyle örtüşüyor

IŞİD komuta kademesi tarafından Türkiye’nin resmen değilse bile (Henüz Türkiye içinden bir grup IŞİD’e biat açıklamış değil) ilk defa vilayet olarak nitelendirilmesi, bu hafta içinde dolaylı yollardan edindiğim iki ayrı bilgiyle de uyumlu gözüküyor.

Bunların ilki, Türkiyeli güvenlik yetkililerinin bir çekincesi hakkında.

IŞİD’in Suriye ve Irak’taki toprak üzerindeki egemenliğinin sona ermesiyle bir bölümü Türkiye’ye gelen IŞİD’in üst düzey isimlerinin Türkiye’de tekrar organize olması, istihbarat kaynaklarından edindiğim bilgilere göre, Türkiyeli yetkililerin endişeleri arasında. Edindiğim diğer bilgi ise bu çekincenin gerçeğe dönüşmesi halinde Türkiye’nin 2015’te Gaziantep Yapılanması tarafından başlatılan eylemli dönemde olduğu gibi bir adım geride kalabileceği tehlikesini akla getiriyor. IŞİD’le bağlantılı yabancıları hâlâ çok iyi tanımayan, IŞİD’in mağlubiyeti üzerine Türkiye’ye giriş yapanların hepsini takibe alamayan güvenlik kurumları, operasyonlara devam etse de yetkililer özel toplantılarda, bazı operasyonların göz dağı amaçlı olduğunu söylemekten çekinmiyor.

Diğer bir deyişle yabancılara yönelik operasyonlarla güvenlik kurumları, diğer şahıslara takip altında oldukları ve Türkiye’nin IŞİD’le mücadele çabalarının sürdüğünü hatırlatmak istiyor. Her ne kadar bu güvenlik çemberi bazı eylemleri önlemekte başarılı olsa da, mesaj verme kaygısı IŞİD bağlantılı yabancıların bir kısmına hâlâ ulaşılamamış olduğunu da ortaya koyuyor.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.