Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

İslami camiada kadınlar sokağı boş bırakmıyor

Medyascope geçen hafta dindar gençlerin sosyal hayatının dönüşümünü mekanlar ve tüketim alışkanlıkları üzerinden ele aldı. Peki bu dönüşüm, İslamî camianın tümünü kapsıyor mu? Örneğin İslamcı kadınların bu yeni durum karşısındaki tavrı ne? Madyascope’tan Büşra Cebeci, gazeteci Ayşe Çavdar ve İslamcı feminist aktivist Zeyneb Duygu Ağbayır ile konuştu.

İslamcı camia içinde erkeklerin siyasal düzenden beklentisi nedir? Acaba iktidara sahip olmak, İslamcı erkeği siyaseten adalet arayışı açısından bir rehavete mi sürükledi? Peki İslamcı kadınlar bu durum karşısında kendini nasıl ifade ediyor?

Adem ve Havva’dan beri…

Akademisyen ve gazeteci Ayşe Çavdar bu durumu “tipik bir Adem ile Havva hikayesi” olarak tanımlıyor. “Erkekler kendilerini hâlâ cennete sanıyorlar ve yasak elmayı yemek istemiyorlar” diyor Çavdar, “Daha fazla adalet istemek, eleştiri yöneltmek istemiyorlar. Şu anda erkeklerin yasak elması bu. Kadınlar ise daha fazla değişim dönüşüm istiyorlar çünkü dezavantajlı durumdalar ve denkleşmek istiyorlar.”

Çavdar’ın tanımladığı bu “rehavet”, daha önceki haberimizde yer alan dindar gençliğin dönüşen sosyal hayatı içinde kadının durumunu da anlatıyor mu? “İslamcı” ya da kendi ifadesiyle “Müslüman” kadın da aynı rahatlıkta yaşamaya devam ediyor mu? Yoksa başka dertler, sorunlar ve sıkıntılar ile mücadele etmenin yollarını mı arıyor? Bunun için aradıkları politik zemin, kadınlara bu imkânı veriyor mu?

“Erkekler başörtülü kadına değil, sadece başörtüsüne özgürlük istiyordu”

Ayşe Çavdar, 1990’lı yıllardaki kadın hareketinin yalnızca seküler dünyaya karşı bir tavır olmadığını, aynı zamanda evden çıkmak için de verilen bir kavga olduğunu söylüyor. Zira İslamcı muhalefetin sesinin yükseldiği 1990’lı yıllarda başörtüsü eylemleri gündeme damga vuruyor, bu yıllar özellikle başörtülü kadının kamusal alanda kimliğini savunma mücadelesi ile özdeşleşiyordu:

“Erkeklerin de katıldığı eylemlerde, erkeklerle birlikte ‘başörtüsüne’ özgürlük istiyorduk biz. Ne zaman ki başörtüsüne değil başörtülü kadına özgürlük istendi, İslamcı erkeklerle kadının arası o zaman bozuldu. Çünkü erkekler ne kadınlar için özgürlük istiyorlardı ne de kadınlara  böyle bir vaatleri vardı. Onlar, ‘Benim bir iktidar alanım olsun, sen de benim yardımcım ol’ diyordu kadınlara.”

Çavdar, AKP’nin kadınlara özgürlük tanımak adına onları görünür pozisyonlara getirdiğini fakat bu pozisyonların yine erkekler tarafından sınırlandırıldığını söylüyor. Öyle ki, bu sınırı aşan Cumhurbaşkanı’nın kızı da olsa, eleştiri oklarının hedefinde yerini alabiliyor. Buna en belirgin örnek KADEM tartışması. Çavdar, erkek egemen sistemin, “Sen Cumhurbaşkanı’nın kızı da olsan benim kendi egemenlik alanımda çizdiğim sınırlarımın dışında bir çerçeve belirleyemezsin” dediğini söylüyor.

Çavdar, erkeklerin hayatında İslamcılığın, kadınların hayatında olduğu kadar belirleyici olmadığını söylüyor. Bunu da şöyle açıklıyor:

“İslamcı kadının hayatı gittiği yerlere, oturup kalkmasına, kimlerle ne konuşacağına kadar belirlenmiş, sınırı çizilmiş durumda. Yani bir temsil durumu söz konusu. Bu kadar sorumluluğu bu kadınların sırtına veriyorsun. Kimisi isteyerek, kimisi baskıyla yapar fark etmez. Sonra da üretilmiş alanda bu kadına söz hakkı tanımıyorsun. İslamcı erkek aşırı konformist, yeter ki onların iktidarı sarsılmasın.”

“İslam’ın gerçekte ne olduğuyla ilgili değil, kadının özne olmasıyla ilgili”

Çavdar, İslamcı kadının mücadeleyi başka alanlarda sürdürmesine, yaşam alanını savunmasına şaşırmıyor.

Mücadelenin insanda alışkanlık, bağımlılık yaptığını anlatan Çavdar, insanın hep bir sonrakini istediğini, hep bir sonraki için savaş verdiğini, o sebepten iktidarla işbirliği içinde yer alan kadınların durumunun çok daha şaşırtıcı olduğunu söylüyor. Bu noktada kimi sekülerlerin de muhalif İslamcı kadına şaşırarak “Müslüman kadına bak” diye tepki yönelttiğini söyleyen Çavdar, bu durumun İslam’ın gerçekte ne olduğuyla ilgili değil, kadının özne olmasıyla ilgili olduğunu vurguluyor: “Bu, kadının herhangi bir alanda kendini var etmesiyle, bunun için çabalamasıyla ilgili.”

“İslamcı kadınlar AKP’ye çok şans tanıdı ama artık toleransları kalmadı”

Zeyneb Duygu Ağbayır, 33 yaşında ve feminist hareketin içerisinde yer alan İslamcı kadınlardan biri. Ağbayır, İslamcı kadınların evden kurtulma, sokağa çıkma, kamusal alanda var olma, okuma, çalışma çabalarının çok daha eskiye dayandığını ancak muhafazakâr bir iktidar olan AKP ile birlikte, kadınlar için bir soluk alma süreci başladığını söylüyor. O süreçte dindar kadınların da AKP’ye sürekli şans tanıdıklarını söyleyen Ağbayır, AKP’nin kadına açtığı sınırlı alanı imtiyaz olarak gördüklerini, hatta bir kısmının da bu alanın nimetlerinden yararlandığını söylüyor. Ağbayır, sonrasında işlerin değiştiğini ise şu şekilde anlatıyor:

“AKP’nin başörtüsü sorununu geç çözmesi, sonrasında yine devam eden gruplaşmalar, daha çok rant üzerinden yaşandı. Bununla birlikte hükümetin kadınlara yönelik söylemleri partili kadınlara dokunmaya başladı. Bir iki mırıldanma oldu, kabul ediyorum, bir grup kadın da sessiz kaldı tüm bunlara. Bunun dışındaysa bu işin böyle olmayacağını öngören birçok kadın çıktı ortaya. Feminist atölyeler düzenlendi. Hükümetin kadın politikalarının sertleşmesi, ‘kadrolu köşe yazarlarının’ aile, giyim kuşam üzerine konuşması kadınları iyice rahatsız etti. ‘Başörtülü kadın sigara içmesin’, ‘Ramazanda başörtülü kadın dışarıda yemek yemesin’ gibi yazılar yazıldı. Bunlara itirazlar doğmaya başladı. Her ne kadar ben KADEM’i benimsemesem de, KADEM de AKP tarafından düşmanlaştırılan bir şeye dönüştürüldü.”

Kadınların yıllarca şans verdiği bu iktidara artık tolerans göstermediğini düşünen Ağbayır, “Artık bıçak kemiğe dayandı” diyor.

“İslamcı erkeğin ahlakına çok güveniyorlardı, bu hayal kırıklığı oldu”

Genç aktivist Ağbayır, kadınların bu 17 yıllık AKP iktidarı süresince pek çok kez hayal kırıklığına uğradığını düşünüyor. Ağbayır, bu hayal kırıklıklarından birini de şöyle anlatıyor:

“Kadınlar İslamcı işadamlarına baktıklarında, bu işadamlarının da başörtülü kadınları vitrin arkasına iteklemeye başladıklarını, görünür olmaktan uzaklaştırdıklarını gördüler. ‘Aslında bizden olanlar daha fırsatçıymış’ dediler. Kadınların diğer bir şaşkınlığı ise şu oldu: İslamcı olmayanı Allahsız, kitapsız görüyorlardı, bu sebepten her şeyi yapabileceklerine inanıyorlardı. İslamcı erkeğin ahlakına ise çok fazla güveniyorlardı. Bu noktada ters köşe oldular. İçerideki kirli ilişkiler, açılan ikinci evler, ikinci eşler, parayı bulduktan sonra değişmeler onları ürküttü. Bu durum kadınlarda bezginlik ve güvensiz bir ortamda bulundukları hissini yarattı.”

“İslamcı kadının ‘kadın hareketi’nde yer alması, iktidarı rahatsız ediyor”

Ağbayır, İslamcı kadınların dertleri ve sorunlarından ziyade ülkedeki tüm kadınların dertlerini anlatıyor. İslamcı kadının da bu dertlerin hiçbirinden muaf tutulmadığından, bugün her kadının kadar mücadele alanını koruduğu ve savunduğundan bahsediyor.

Kadınların sosyal hayatı, giyimi hatta oturup kalkması hakkında erkeklerce yapılan yorumlardan da bahseden Ağbayır, “Biz bu ülkede hamile kadına nasıl gezmesi gerektiğini söyleyen insanları izledik televizyonlarda” diyor ve bunun bir ideoloji, görüş fark etmeksizin her kadını rahatsız edeceğini söylüyor.

Erkek egemen toplumda erkek hukukunun, erkek siyasetinin her yerde olduğunu söyleyen Ağbayır, bu durum karşısında İslamcı kadının da tıpkı diğer kadınlar gibi soluğu alanlarda, eylemlerde aldığını, bu eylemlerde artık pek çok başörtülü kadının var olduğunu anlatıyor:

“Geçtiğimiz 8 Mart’ta eyleme ilk kez katılacak kadınlar gelmişti, daha önce AKP’nin kadın teşkilatında çalışmış kadınlardı bunlar. Bırak 8 Mart’ı, hayatında bir eyleme ilk kez katılacak olan kadınlardı bunlar. Biz ‘Müdahale olabilir’ dediğimiz zaman ‘Olsun görmek istiyoruz’ demişlerdi mesela.

Kadınların bir arada olmasının iktidarı son derece rahatsız ettiğini söyleyen Ağbayır, 8 Mart’taki “Ezan ıslıklandı” iddialarını da bu açıdan değerlendiriyor. Ağbayır, bu iddianın İslamcı kadını o alandan çekmenin bir yöntemi olduğunu, fakat etkili olmadığını söylüyor.

İslamcı kadını muhafazakâr iktidar saflarına iten “karşı mahalle” tedirginliği

Ağbayır, pek çok kadının AKP’nin söylemlerine “karşı mahalleden” tedirgin oldukları için suskun kaldığını söylüyor. Şu an susan İslamcı kadınların birçoğunun hâlâ eski korkuları, travmaları olduğunu, “Yarın olur da Kemalist bir hükümet gelirse bizi daha kötü baskılayacak” diye düşündüklerini anlatıyor.

Bunu ara ara kendisinin de düşündüğünü söyleyen Ağbayır, “İktidar onların eline geçse beni de diğerleriyle beraber yargılayıp yine mücadele alanımı daraltacaklar gibi geliyor. 28 Şubat’ta olduğu gibi, sadece kadın meselesi üzerinden bir mücadele vermeme sebep olacaklar gibi geliyor. Hınç politikası, intikam politikası bu sessizliğin sebepleri diye düşünüyorum. Öte yandan AKP içerisinde görünür olan ve bu imtiyazı kaybetmemek için suskun kalan kadınlar da var” diyor.

“AKP’li kadınların bu kadar suskun olduğu bir dönemde onların da gelebilecekleri, tedirgin olmayacakları alanlar açılmalı” diyen Ağbayır, bu noktada kadın örgütlerinin ve muhalefetin daha kapsayıcı söylemler benimsemesi, dışlayıcı davranmaması gerektiğini vurguluyor:

Seçim öncesi pek çok sokak röportajında, pek çok başörtülü kadının AKP’ye oy vermeyeceğini söylediğini izledik. Benim de şahit olduğum, bu şekilde pek çok kadın var. Bu videolara muhalif camiadan ‘Önyargılar yıkılıyor’ minvalinde yorumlar geldi. Acaba neden şimdiye dek yıkılmadı bu önyargılar? Evet, o imtiyazı kabul eden ve bir noktaya kadar da olsa benimseyen bir grup kadın vardı ama muhalefetin söylemleri sebebiyle de AKP’ye itilen kadınlar oldu.”

Hükümetin kadın hakları politikasının sadece İslamcı ya da seküler kadınlara yönelik olmadığını, tüm kadınları etkilediğini söyleyen Ağbayır, bu politikaları “zorbalık” olarak tanımlıyor:

“Kadınlar nafaka hakkı, 6284 sayılı Kanun ve İstanbul Sözleşmesi ile tehdit edildi. Bunlar bir nebze de olsa kadınların güvenliğini sağlayan yasalar ve kadınların kazanımları. Bunlara karşı erkek siyasetinin tutumu tabandan tavana tüm kadınları rahatsız etti ve etmeli.”

“Kadın bir taşı devirdiğinde gerisi geliyor, erkeğin süreci daha yavaş”

Erkeğin daha imtiyazlı bir sınıfta olduğunu söyleyen Ağbayır, sıkışmadığında mücadele etmeyen erkeklerin, mesele ancak bir kimlik sorunu olduğu takdirde, bir noktada mücadele ettiğini söylüyor ve ekliyor:

“Halbuki erkeğin de toplumsal cinsiyet rollerine başkaldırması lazım. Çünkü aslında onun da konfor alanı bozuluyor. Ama kadının konfor alanı zaten yok.”

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.