Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Kemal Can ile 5 Soru 10 Cevap (53): Suriye gündeminde son durum

Kemal Can, “5 Soru 10 Cevap” programının 53. bölümünde şu sorulara yanıt aradı:

Aylardır sözü edilen operasyonda son durum ne? 
İç siyasi gelişmeler ile Suriye operasyonu ilişkili mi? 
Suriye’de yapılan operasyonlar neden bu kadar açık?
Operasyon Türkiye’yi bölgede nereye taşır?
Operasyonun iç politikaya yansıması nasıl olacak?

Yayına hazırlayan: Uğur Gümüşkaya

Merhaba iyi haftalar. Yeniden bir 5 Soru 10 Cevap’ta birlikteyiz. 

Hafta sonu başlayan hareketliliğin önemli bir safhaya vardığı Suriye gündemiyle girdik. 

Aylardır sözü edilen operasyonda son durum ne? 

Bir süredir sınırda Türk tarafı ve karşıda askeri hareketlilik olduğu konuşuluyordu. Sosyal medyada hafta sonu yoğun biçimde operasyon başladı havasında bir kampanya yürüdü. Önce Erdoğan ile Trump bir telefon görüşmesi yaptılar. Peşinden de Beyaz Saray, Türkiye’nin Fırat’ın doğusunda bir operasyon yapacağını, ABD’nin buna katılmayacağını, desteklemediğin, ancak bölgedeki askeri varlığını geri çekeceğini söyledi. Bu hem operasyonun artık yapılmasının çok yakınlaştığını hem de ABD’nin uzunca bir süredir konuşulduğu gibi bu operasyonu durdurmak için bir hamle yapmayacağı konusunda  bir mutabakat oluştuğunu gösteriyor. Peşinden Cumhurbaşkanlığından da bir açıklama geldi, “biz karşılıklı istişareyi devam ettiriyoruz” şeklinde bir açıklama yaptı. Henüz operasyon başlamış değil. ABD bu operasyonu durdurmak için bir hamle yapacak mı yapmayacak mı sorusu bir tür cevap bulmuş durumda. 

Bu devam eden pek çok soruyu ortadan kaldırmıyor. Kapsamı genişliği ne olacak tartışması hala ortada. Henüz tarafların net bir açıklaması yok. Diğer aktörler tarafından nasıl karşılanacağı, Rusya daha önce ve kısmen Suriye, çok büyük itiraz yaratmayacaklarını göstermişlerdi. Ama operasyon nasıl cereyan edecek, reaksiyonlar nasıl oluşacak konusunda hala soru işaretleri var. Aslında çok genel bir hedef tarif etmekle birlikte Türkiye’nin operasyonla ilgili temel hedefleri de çok net işaret edilmiş değil. Güvenliği sağlamak ve mültecilerin geri gidebileceği güvenli bölgeyi kurmak. Tabi bunlar pek çok soruyla beraber. ABD ile ilişkiler boyutu açısından bir yeni resimle karşı karşıyayız. Kapsamı ve derinliği her ne olacaksa olsun, bu hareketliliğin bir operasyona dönüşeceğini anlamış durumdayız. Bu yeni bir hal elbette, bu haftaya bu gündemle giriyoruz. 

İç siyasi gelişmeler ile Suriye operasyonu ilişkili mi? 

Cumhurbaşkanı ve iktidar sözcüleri yoğunlukla güvenlik meselesini öne çıkartarak Suriye operasyonundan bahsederken, bir süredir oradaki güvenli bölgenin Türkiye’deki mültecilerin  ülkelerine dönmesinin imkanı olarak kullanılacağı şeklindeki temayı kullanmaya başladılar. Bu da iç politik gündeminde Suriyeliler meselesinin öneminin giderek büyüyor olması ve sadece muhalefet çevrelerinde değil iktidar tabanında da yukarı sıralara tırmanmasıyla çok bağlantılı. Bir başka bağlantı da, yerel seçim sonrasında oluşan siyasi atmosfer. Hem AKP içinden yeni parti girişimlerinin ortaya çıkması hem ekonomik kriz tablosunun -bütün rakamsala iyileştirmelere rağmen- hala önemli bir sıkıntı başlığı olarak devam ediyor olması gibi konular etrafında iç politikadaki sıkışmışlığı bir dış gündem atağıyla çözme ihtiyacı var. Bazı yorumlar Suriye’deki operasyonun iktidar tarafından böyle kullanılacağı şeklinde. Bunu daha uç seviyedeki yorumlara götüren de var daha yumuşak yorumlar da var. Yumuşak dediğim gündem değiştirme atağı, daha sertleştirenler ise bu vesileyle seçimli demokratik alanın da tahrip edilerek tamamen baskıcı bir rejimin gündeme gelebileceği iddiaları.

Gündeme geldiği andan itibaren Suriye mesele iç politik gündemden hiçbir zaman ayrılmadı. Bu ilişki de pek saklanan bir ilişki olmadı. Yani bunun mezhepçilik boyutu, Suriye rejimi ile kurulan ilişki, diğer aktörlerle kurulan ilişki, oradaki Kürt varlığı ile ilişki, Türkiye’nin Kürt meselesiyle konunun bağlanması ve son olarak işte bu yerel seçimden sonra HDP etrafında oluşturulan yeni kriminalizasyon dalgası, bunların hepsi aslında bu genel başlığın çeşitli veçheleriyle ilişkili. İktidarın sıkışıklık dolayısıyla bunu tekrar öne çıkardığını söylemek için  çok temel bir değişiklik yok. Suriye meselesi ısındığından beri bu meselenin her zaman dış politika değil iç politika meselesi olarak Türkiye’de karşılığı oldu, böyle kullanıldı. Bir süredir Suriye meselesiyle Türkiye’nin ilişki kurmada önüne koyduğu hedefler açısından, zafer beklentisinin değil genellikle bir güvenlik endişesi ve büyük ölçüde de muhalefet kesimlerinin suskunluğunun sağlanması için kullanıldığını da söylemeliyiz. Bunun ne kadar başarılı olduğu tartışmalı. Çeşitli politik kriz anlarında Suriye’de bazı hamleler yaptı ve bunların iç politikada yansıması olması beklendi, hatta çeşitli oranlarda bu etkinin gerçekleştiğine ilişkin yorumlar da izledik. Ama bu etkinin iç politik etkilerinin zaman içinde zayıfladığını da düşünebiliriz. Mesela Afrin hadisesi bunlardan biri. 

Suriye’de yapılan operasyonlar neden bu kadar açık?

Aslında sadece iç politikadaki durumdan değil bu açıklık. Her şeyin dilde olması, her yapılacak eylemin söylene söylene yapılıyor olması, iç politika meselesiyle ilgili değil. Bölgedeki güç dengelerinden dolayı, diğer aktörler açısından da mesele böyle yaşanıyor. Yapılan eylemler, hamleler kadar, bunların önünde ve arkasında yapılan tartışmalar, zorlamalar, bazen geri adımlar, güç gösterileri uluslararası alanda politik sonuçlar veriyor. Bu sonuçların bazen ekonomik karşılıkları da oluyor. Bu bağlamda silah alımlarıyla ilgili çok ciddi meseleler yaşandı. Bu savaş dolayısıyla mülteci sorununun iktisadi pazarlık meselesine dönüştüğü görülüyor. Her türlü askeri hamlenin de bu yüzden “bir gece ansızın” değil böyle pişirile pişirile, sürekli siyasi zeminle ilişkilendirilerek yürüdüğünü görüyoruz. Suriye’nin sadece iç politikada değil dış politikada da kullanılma biçimi -üstelik de sadece Türkiye tarafından değil- açıklıktan daha fazla biraz pornografik bir teşhircilik de içeriyor. Her türlü talebin, gücün, iddianın, pazarlığın biraz fazla aşikar ve ortalıkta yapıldığı, her tarafın da böyle olmasından memnuniyet duyduğunu görüyoruz. Bu mevcut meselenin kendi özelliklerinden dolayı da böyle.

Bunun iç politikaya yansıması, dil düzeyinde başka bir şeyi canlı tutuyor. Suriye meselesinde bazı hamleler yaparak iktidarın oyunu konsolide etmeye ya da oyu artırmaya, hep örnek verilen 7 Haziran 1 Kasım arasındaki gibi bir etki yaratmaya yöneldiği şeklinde çok yorum yapılıyor ama genellikle uzunca bir süredir -son 3 seçimdir- bu etkiyi görmüyoruz aslında. Bu tür hamlelerle iktidarın büyük oy artışları sağlayabildiğini görmüyoruz ama tersini görüyoruz. Kendisine yönelebilecek muhalefetin hareketlendiği alanlarda gündemi sıkıştırabildiğini, yani  pozitif sonuçlar doğuran etkilerden çok bu gündemi kullanarak negatif etkileri azaltmaya çalıştığını görüyoruz. Tabi bu operasyon sonrasında nasıl gelişmeler olacak bunu göreceğiz. Bir süredir iç politikada HDP ve artık Bahçeli’nin  son açıklamasından sonra CHP’yi de kriminalize etmeye yönelik baskının bu gelişmeyle ilişkilendirilmesi küçük olasılık değil. Ama bunun sadece bu nedenle sadece gündem değişikliğiyle iktidarın sertleşme imkanını artırarak mevcut durumunu düzelteceği ya da destek sağlayacağı konusundaki yorumları erken bulduğumu söylemek zorundayım. 

Operasyon Türkiye’yi bölgede nereye taşır?

Son dönemde güvenlik kaygısı etrafında kurulan Suriye söylemine yeni bir şey daha eklendi: Daha fazla öne çıkmaya başlıyor; mülteciler meselesi. Mültecilerin bir kısmının geri gönderilmesi meselesi  bu operasyonun gerekçeleri arasında daha öncelikli hale geliyor. Erdoğan bunu politik vaade de dönüştürdü. Hatta metrekaresine kadar konutlar yapmaktan söz etti, detaylara girdi. Bu sefer tabi ki oradaki “düşman unsurların” sınırdan uzaklaştırılması  gibi temaları kullanmaya devam edecek yavaş yavaş bölge hakimiyetinin Türkiye’nin bazı sorunlarını da çözmeye yarayacağı rasyonel bir şey olduğu fikrini kamuoyunda yaratmaya dönük bir yaklaşımın artığını görüyoruz. Sadece hamaset değil, rasyonel bir gerekçeye bindirilmiş bir fırsat hikayesi de kurulmaya başlandı. Biraz abartırsak başkasının toprağında, başkasının parasıyla inşaat sektörünü canlandırma vaadi biçiminde tarif edilebilir. Suriye toprağında AB ve diğer ülkelerden alınacak kaynaklarla krizde olan inşaat sektörüne bir açılım fırsatının probleme eklemlendiğini görüyoruz. Sadece milliyetçi hezeyanlara değil rasyonel olanlara da bir şey söyleme ihtiyacı bu operasyonda var. 

Alanda etkinlik kurarak kendi meselelerini çözme konusunda başka tür bir akıl yürütmeye yöneldiğini gösteriyor iktidarın. Çünkü Türkiye’nin geleneksel dış politikası beladan uzak durma üzerine. “Yurtta sulh dünyada sulh” meselesinin özeti  belalardan uzak duralım. Bir süredir Suriye meselesiyle birlikte belalardan fırsat üretme, belaların içine girme meselesi gündemde. Bu operasyona eklemlenen rasyonel iddiaların hepsi de aslında sorunu daha çapraşık hale getirmeye aday. Bahse konu operasyon iddia ettiği o hedeflerin bir kısmına doğru yönelirse orada demografik bit takım değişiklikleri de kapsamına alıyor demektir. Kürtlerin yoğun olduğu bölgelere Arapları yerleştirmek… Daha önemlisi Beyaz Saray’ın açıklamasında olduğu gibi, oradaki IŞİD’li mahkumları da, bütün oradaki problemleri de Türkiye’nin sorumluluğuna bırakıyoruz iması, bütün belaların da daha derinine ilerlemesi anlamına geliyor. Bunun yaratacağı dış politik komplikasyonların mutlaka içeriye de yansımaları olacaktır. Bu fırsatçı ataklık, kısa vadede bazı kazanç ya da güçlü çıkma sonuçları doğursa bile mevcut  problemlerle daha derinden ilişkilenerek devam ettirmenin yeni bir kapısı olacak.

Operasyonun iç politikaya yansıması nasıl olacak?

Bu operasyon işlemeye başlarsa boşlukta olan bazı sorular cevap bulacak. İki ana seçenek var.  Afrin operasyonunda da görüldüğü gibi çatışmasız biçimde bir süre devam etme olasılığı var.  ABD ‘nin bir direnç göstermeyeceğini anladık ama diğer aktörler açısından henüz bazı cevapları bilmiyoruz, alanda nasıl realize olacağını bilmiyoruz. Afrin’de yaşanana benzer bir resimle karşılaşabiliriz yakın vadede ya da daha sert çatışmalı bir süreçle karşılaşabiliriz. Bu ikisinin siyasi sonuçları ayrı olacak tabi ama muhtemelen her iki seçenek için de içeriye yansıması şimdiye kadar Suriye meselesinin üretebildiği etkiden daha dramatik değişiklikler yaratmaya aday gibi görünmüyor. Söylemleri etkileyebilir ama çok ciddi politik tavır değişikliğine neden olacak bir çalkantı zor. Çok sert bir çatışma atmosferine girilmezse. Suriye meselesinin söz düzeyinden eylem düzeyine geçecek olması, iktidarın yerel seçimden hemen sonra yapılan yorumlarda olduğu gibi kriz başlıklarını ya da meselelerini önüne koyup onlara ilişkin bazı çözümler yaratma tezini çok doğrulamıyor. 

İktidarın meseleleri sadeleştirerek, azaltarak geçmek yerine sorunlarını kontrol ederek çözme niyetinin belirginleştirmeye başladığını söyleyebiliriz. Yani sorunlara ilişkin çözüm üretelim değil yeni meselelerle bunu dengelemeye çalışalım, oradan yeni fırsatlar üretmeye çalışalım niyetinin biraz daha ağırlık kazandığını, bu konuda adım atmaya niyetlendiğini görüyoruz. İlk önce iç politikada kayyum hamlesiyle bir atak yaptı şimdi de Suriye hamlesiyle dış politikayı da içerecek ikinci bir adım daha atıyor. Buradan anladığımız akdarıyla iktidarın bir tür saldırgan savunma stratejisine doğru kendisini hazırladığını ve özellikle ekonomiyle ilgili sıkışmışlığını da -hem gündem anlamında hem tabandan gelen baskı anlamında hem de fırsatlarını artırma anlamında- böyle geçiştirmeyi düşündüğünü görüyoruz. Dolayısıyla iç politikaya yansımasının pozitif olması pek beklenir bir şey değil. “Türkiye zorlu mücadeleye giriyor, içeride birlik dayanışma lüzumlu” diye buna uygun bir yaklaşım beklemek çok gerçekçi değil. Tersine bu meselenin nasıl gelişeceğiyle ilgili farklı seçenekler söz konusu olabilir ama pozitif olarak yansımasının çok gerçekçi olacağını düşünmüyorum. 

Bu çok taze bir gelişme. Daha bir çok veçhesi netleşmiş değil. Süreç geliştikçe değişmeye açık. Onlar oldukça bu meseleyi daha ayrıntılı konuşmamız gerekecek. 

Şimdilik iyi haftalar. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.