Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Külliye’deki CHP’li olayı: Yepyeni Türkiye, epeski muhalefet

Sözcü yazarı Rahmi Turan’ın yazdığı “Külliye’deki CHP’li” iddiası birçok kanal tarafından tekzip edildi ama ülkeyi karıştırmaya devam ediyor. Bu olay CHP’nin 31 Mart/23 Haziran’da yakalamış olduğu fırsatı değerlendirmekte hayli zorlandığını da gözler önüne seriyor.

Yayına hazırlayan: Gamze Elvan

Merhaba, iyi günler, iyi haftalar. Türkiye CHP’yi konuşuyor –aslında CHP’yi mi konuştuğu da tam belli değil ama–, Sözcü gazetesi yazarı Rahmi Turan’ın yazdığı –yalan haber, birçok kanaldan yalanlandı– yazıyla beraber Türkiye ilginç bir yere doğru savruldu ve oklar CHP’ye yöneldi. Bugün iktidar yanlısı gazeteler aynı manşetlerle çıktılar. Manşetlerin malzemesini veren Muharrem İnce. İnce, basın toplantısıyla CHP yönetimini topa tuttu ve bu basın toplantısı tabii ki en çok da iktidar yanlıları tarafından kullanıldı, A Haber bile canlı vermiş. Muharrem İnce’nin “CHP bu pisliği temizlemeli” sözleri gazetelerde manşetlerdeydi. Belli ki birçok konuda tek manşetle çıkma özelliği var; ama bunlar genellikle Erdoğan’ın sözleri olurdu, belki de ilk defa bir CHP’linin sözleri aynı şekilde manşete çıkıyor. Muharrem İnce’nin cumhurbaşkanı adayı olduğu zaman herhangi bir şekilde ağzından çıkan sözler bu medyada haber olarak verilmiş miydi? Çok emin değilim. Tabii ki burada düşünülen şu: “CHP karıştı, bunu teşvik etmek lâzım ve buradan hareketle de dikkatleri başka yerlere çekmek lâzım”. Neden dikkatleri başka yerlere çekmek lâzım? Çünkü Türkiye çok ciddi birçok krizi aynı anda yaşayan bir ülke –özellikle de ekonomik kriz–, dış politikada, içeride çok ciddi sorunlar var, iktidarın geleceği belli değil, bir sonraki seçimde yüzde 50+1 oy alabilme şansı giderek azalıyor… Tabii bütün bunların işaretçisi en son yapılan 31 Mart ve 23 Haziran yerel seçimleri. Aslında bunun ilk işareti 7 Haziran 2015 genel seçimiydi, Erdoğan bir şekilde lehine çevirmeyi bildi –o “şekilde”nin nasıl olduğunu biliyorsunuz–, ama daha fazla uzatamadı. Yerel seçimlerde büyük şehirlerin önde gelen –neredeyse hepsinin– belediyelerini CHP’ye kaybetti iktidar ortakları. “İktidar ortakları” diyorum, çünkü Adana ve Mersin’i kaybeden MHP, diğerlerini kaybeden AKP. 

“Yepyeni Türkiye” demiştim, o laf da üzerime kaldı. O zamandan beri de yaşananlara bakıp izleyiciler/okuyucular bana bunu hatırlıyorlar, “Hâlâ aynı iddiada mısınız?” diye. Ben de kendi kendime bunu hatırlatıyorum, şöyle bir husus var: Ülke yepyeni bir Türkiye’ye doğru gitmek için her türlü şartı haiz, ama özellikle muhalefetin hâlâ eski olması bir sorun. Bir şekilde “yepyeni”nin dengi olarak “epeski”yi kullandım, muhalefet “epeski”. Burada bakıyoruz, başta bir haber çıkıyor, haberi yapan epeski bir “gazeteci”. Rahmi Turan için geçen yayında da söylemiştim, aynı mesleği yaptığımızı düşünmediğim birisi; ama ona da benim gibi arkadaşlara da gazeteci diyorlar — her neyse. Rahmi Turan’ın ve gazetesi Sözcü’de –Sözcü de kötü bir gazete, iyi olma şansı olmayan bir gazete– çıkan bir dedikodu-haber karışımı olayla beraber her şey karıştı. Orada tabii şu husus özellikle önemli — hepimiz burada aldandık diyelim: Rahmi Turan, saraydan bir kaynak söylemişti, yani “Beştepe’den bir kaynak” demişti, bu tabii ki işi ilginç kıldı. Ama sonra baktık ki kendisinden yaşça küçük Ankaralı “gazeteci”ymiş. Eğer baştan “Ankara’daki bir gazeteci arkadaşım bana dedi ki” diye yazsaydı, herhalde bunu kimse ciddiye almazdı. Ankaralı gazeteci arkadaşının verdiği şeyi, saraydaki kaynak olarak aktardığında ortalığı karıştırdı. Sonuçta bu ismin Muharrem İnce olduğunu açıklayınca işler bu sefer daha fazla karıştı. Muharrem İnce, adı verilmeden önce de zaten bu konuda çok sert tepki göstermişti, sonra bayağı bir çıkışlar yaptı, basın toplantısıyla beraber iyice verdi veriştirdi diyelim. 

Şimdi burada komplo olduğu söyleniyor, bunun komplo olduğunu ben de düşünüyorum, ama açıkçası kimin kime neden yaptığı konusu tam netleşmiş değil. Şu günlerde herkes merhum Mahir Kaynak’ın lafını ortaya atıyor. O ne derdi? “Kim kazançlı çıkıyorsa o yapmıştır” derdi. Benim zamanında o hayattayken kendisiyle tartışma imkânım olmuştu. Çok emin değilim; komplolar her zaman için ondan kârlı çıkanların yaptığı şeyler olmayabilir. Bazıları “komplo yapıyorum” diye ellerine yüzlerine bulaştırıp, pekâlâ beklediklerinin tam tersi sonuçlara da yol açabiliyorlar, dünyada ve Türkiye’de bunun örnekleri var. Burada da kimin kârlı çıktığına bakarak bunu anlamanın pek fazla imkânı yok. Bir de zaten kimin kârlı çıktığını anlamak da çok mümkün değil. İlk bakışta şöyle bir kâr hesabı yapabilir: İktidar bundan istifade etti, Erdoğan mağdur oldu, kendisine bir iftira atıldı, gündem CHP oldu, CHP içerisinde karışıklıklar –ki donmuş gibiydi– tekrar başladı vs.. Buna çok emin değilim, şu anda böyle bir görüntü olabilir ama bunun kalıcı bir kazanç olacağı konusunda emin değilim. Buradan Kemal Kılıçdaroğlu mu kârlı çıktı, Muharrem İnce mi kârlı çıktı? Açıkçası sanmıyorum. Muharrem İnce böyle bir iftirayla da olsa tekrar gündeme gelmesinden çok şikâyetçi gibi gözükmüyor, ama onun da buradan bir kazanç elde edebileceğini açıkçası sanmıyorum, Kılıçdaroğlu’nun da keza öyle. Garip bir durum, ama bu bize şunu gösterdi: İktidar yanlısı ya da iktidar karşıtı gazetecisiyle Türkiye iyice eskimiş durumda, Türkiye önüne bakamıyor, Türkiye gerçek sorunlarla uğraşamıyor, Türkiye kendini aşamıyor…

Şimdi şöyle bir hatırlayalım: Kemal Kılıçdaroğlu referandum döneminde bir geniş cephe siyaseti izledi ve epey etkili oldu. Partisinin adını, amblemlerini ortaya çıkarmadan –Adalet Yürüyüşü’nde de böyle oldu– yaptı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde başka bir planı vardı, ama bu planı hayata geçiremedi ve Muharrem İnce’nin adaylığına mecbur kaldı ve bariz bir yenilgi yaşandı. Bu yenilgi Muharrem İnce’nin ve CHP’nin, Kılıçdaroğlu’nun yenilgisiydi. Fakat Kemal Kılıçdaroğlu yerel seçimlerde, referandum dönemindeki ve Adalet Yürüyüşü’ndeki çizgisini koruyarak, geliştirerek gerçekten partisini başarılı kıldı ve hakikaten CHP’nin ilk defa önünün açık olduğunu gördük. O günden bugüne CHP, yakaladığı yepyeni Türkiye ruhunu hayata geçirmede çok başarılı olamadı; ne belediye başkanları, bir bütün olarak bakıldığında, ne de CHP’nin kendisi. Barış Pınarı Harekâtı’nda iktidarın peşine takılıp aynı hizada yer alarak, kayıtsız şartsız bir şekilde destekleyerek zaten hâlâ Erdoğan’ı esas aktör gördüklerini bir kere daha tekrarlamış oldular. Halbuki CHP’nin yerel seçimleri kazanmasının anahtarı, Erdoğan’ın artık Türkiye’nin oyun kurucusu olmadığını kabul etmeleriydi ve bunu çok da fazla sürdüremediler. Şimdi bakıyoruz; tekrar CHP içerisinde –zaten kongre süreci de başlıyor– Muharrem İnce ismi tekrar ortaya atılıyor ya da kendisi gündeme geliyor. Muharrem İnce hakkında çok fazla konuşmak istemiyorum, zamanında adayken de konuştum ve başıma gelmeyen kalmamıştı. Muharrem İnce’yle bu CHP’nin çok fazla gidebileceği yol olduğu kanısında değilim, seçimlerde de bunu gördüğümüzü biliyoruz. Ama şunu özellikle vurgulamak lâzım — bunu o zaman da söylemiştim: Eğer 24 Haziran gecesi Muharrem İnce kameraların karşısına çıkıp, “Kaybettik, ama aslında kazandık ve artık yepyeni bir Türkiye için 25 Haziran sabahından itibaren yola koyuluyoruz” demiş olsaydı, Kemal Kılıçdaroğlu o koltukta kalamazdı ve büyük bir ihtimalle İnce CHP’nin genel başkanı olurdu. O zaman bunu yapamadı; ne olduğu, ne bittiği hakkında değişik spekülasyonlar var, kendisinden hâlâ tatminkâr bir açıklama gelmedi, 25 Haziran’da yaptığı açıklamada da çok fazla bizi ikna etmemişti, bu konuda bilgi vermemişti. Muharrem İnce o tarihte kaçırmış olduğu genel başkanlığı şimdi yakalayabilir mi? Açıkçası çok emin değilim, pek bir şansı olduğunu birçok açıdan düşünmüyorum. Ama şu krizde –ki aslında bu bir kriz değildi, krize dönüştü– CHP’yi yönetenlerin gösterdikleri performans da onların “yepyeni Türkiye” konusunda hâlâ çok yetersiz olduklarını bize gösterdi. Eğer Kılıçdaroğlu daha ilk gün FOX TV’de kendisine sorulduğu zaman, “Hiçbir arkadaşımızın böyle bir şeyi yapmış olabileceğini sanmam” gibi bir cevap vermiş olsaydı, bu krizin kesinlikle tek kazananı olurdu. Her ne kadar “Saraya birisinin gittiğini biliyorum” dememiş olsa da –ki bugün İsmail Saymaz Hürriyet’te kendisiyle konuşmuş, orada görüyoruz–, kendisi, ülkeyi yönetenlerin, Erdoğan’ın CHP’ye yönelik birtakım projeleri olduğunu, bu konuda çalışmalar yaptığını söylemiş. Bu aslında çok şaşırtıcı bir şey değil; Erdoğan’ın öncelikle Millet İttifakı’nı ondan sonra da Millet İttifakı’nın tüm unsurlarını ayrı ayrı parçalamak istediğini biliyoruz, bu çok da şaşırtıcı bir şey değil. Bir diğer husus da tabii kendisinden ayrılan Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ın parti kurmalarını engellemek ya da kurulacaksa da bu partilerin etkisiz olmasını sağlamak gibi dertleri var. Erdoğan’ın şu anda çok derdi var; çünkü kendi sorununu kendisi çözemediği için rakiplerini sorunlara boğmaya çalışıyor ve bu olayda bir ölçüde başarılı olmuş gibi gözüküyor. Halbuki bunu pekâlâ –demin de dediğim gibi– muhalefet –daha doğrusu CHP ve yöneticileri– boşa çıkarabilirlerdi. 

Peki bu olay nedir? Bu olayın içerisinde çok sayıda yanlış var, çok sayıda kötü niyet var bana göre. Bunun bir tezgâh olduğu muhakkak. Burada adı geçen kişi –çok şükür kendisiyle tanışma imkânım, fırsatım ya da talihsizliğim olmadı–, Ankaralı “gazeteci”nin kotardığı bir olay, böyle gözüküyor: Elindeki çok büyük bir iddiayı, doğruluğundan yüzde yüz emin olduğu bir haberi nedense başkalarına yayınlatmaya çalışan birisi var — bu zaten başlı başına ilginç bir olay. Bu kişinin daha önce CHP’ye ve başka konularda yaptığı işler de olayı bir kere baştan karışık hale getiriyor. Rahmi Turan da zaten Türkiye’nin gazetecilik ahlakı, ilkeleri konusunda herhalde en son referans alacağı isimlerden birisi. Böyle bir olayla başlayan bir olay var, beceriksizlikler var; ama şurası muhakkak ki bu işin içerisinde CHP’den kesinlikle birileri var. Bunu kim, nasıl yaptı? Devlet mi yaptı, iktidar mı yaptı, iktidar mı yaptırdı? vs.. Bunların hepsi mümkün olabilir, ama bunun bir ucunun CHP’de olma ihtimali bence kuvvetle muhtemel. Muhtemelen böyle bir şey varsa Kılıçdaroğlu da bunları biliyordur. Açıklar mı? Çok emin değilim; ama CHP’nin geçmişten taşımakta olduğu çok sayıda hastalığı var. Son dönemlerde bunlardan arınıyormuş gibi bir görüntü veriyordu; ancak bu son olay da bize gösterdi ki CHP’nin işi hâlâ çok ama çok zor. Bakalım kimler çıkacak ya da bu kişiler ortaya çıkacak mı? Muharrem İnce’yi mi yoksa Kemal Kılıçdaroğlu’nu mu, CHP’yi mi yıpratmak istiyorlardı? Her ne amaçla olursa olsun, ama artniyetli bir şekilde birilerine yönelik bir komplo amacıyla bu olayın içerisine dahil oldukları kanısındayım. Bunun içerisinde devlet var mıdır? Türkiye Cumhuriyeti devletinin geleneğini biliyoruz zaten, bu anlamda her şeyi dizayn etmeyi çok seven devletimiz var, bunu biliyoruz, bu anlamda hiçbirimiz şaşırmayız herhalde. Ama bence en önemli husus devlet var mı, yok mu sorusundan ziyade, bunun CHP içerisinde uzantısı var mı, yok mu? Bence var. O zaman kim bu uzantı/lar ya da kişi/ler? Amaç/ları ne? Bunların sorgulanması gerektiği kanısındayım. Sonuçta 31 Mart ve 23 Haziran’la beraber yakalanmış bir fırsatı Türkiye pekâlâ kaçırıyor olabilir. Bunun vebali de şu ya da bu amaçla bu tür karanlık, şeffaf olmayan, gayrimeşru işlere, ilişkilere girenlerdedir. Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.