Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Süleymani suikastı sonrası IŞİD’in geleceği

Kasım Süleymani’nin en fazla nefret edenlerin başında herhalde IŞİD geliyordu. Dolayısıyla öldürülmesinden memnun oldukları açık. Ama bunun da ötesinde suikastın ardından yaşanacak gelişmeler, IŞİD ve benzeri örgütlerin önünü iyice açabilir.

Yayına hazırlayan: Gamze Elvan

Merhaba, iyi günler. Tabii ki yine Kasım Süleymani konuşmaya devam ediyoruz, uzun bir süre bu konuyu konuşacağa benziyoruz. Çünkü cuma sabahı erken saatlerde yapılan bu suikastın ardından, şu âna kadar misilleme anlamında çok büyük bir gelişme yaşanmadı ama bir gerginlik sürüyor. Bugün memleketi Kirman’daki cenazesinde çok büyük bir izdiham oldu, çok sayıda insan hayatını kaybetti. Bu da gösteriyor ki aslında Süleymani’nin öldürülmesi, İranlıları bir anlamda birleştiren bir sembol oldu. Hayattayken bu kadar olduğundan emin değilim, ama bir suikast sonucu öldürülmesi ve öldürenlerin de hiçbir şeyi gizli saklı yapmaması ve bu yaptıkları işten de övünç duymaları, milliyetçilik duygusu çok güçlü olduğunu bildiğimiz İranlılar’da yeni bir hareketliliğe yol açtı. Bu anlamda Trump’ın bu suikast kararı, İran rejimini sarsma ve mümkünse değiştirme konusundaki hedefine çok katkıda bulundu mu? An itibariyle baktığımız zaman çok bulunmuşa benzemiyor. Ama tabii ki zaman içerisinde karşılıklı hamlelerle olayın nasıl seyredeceğini kestirmek şu anda mümkün değil. Ben bugün olayın bir başka boyutunu ele almak istiyorum: IŞİD ve El Kaide –El Kaide hâlâ varlığını sürdürüyor– ve benzeri yapılar. Bu yapılar bu suikasttan nasıl etkilenecekler? Daha önce yaptığım değerlendirmelerde bir şekilde değindim –tekrar olacak ama bunu özel olarak vurgulamak istiyorum– herhalde Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden en çok memnun olan grupların, kişilerin başında IŞİD, El Kaide gibi yapılar geliyordur — özellikle IŞİD geliyordur. Çünkü IŞİD’in tasfiyesinde ya da Irak’ta ve Suriye’de kontrol ettiği topraklardan çıkarılmasında Kasım Süleymani’nin çok önemli bir rolü oldu. Sadece Kasım Süleymani yapmadı tabii ki; ama onun stratejisi, onun danışmanları, onun temin ettiği silahlar IŞİD ve benzeri yapılarla mücadelede Irak ve Suriye rejimlerinin çok işine yaradı. Dolayısıyla Süleymani, bu yapılar tarafından sevilmeyen, en çok nefret edilen insanlardan birisiydi, belki de birincisiydi. Mesela Halep’in muhaliflerin elinden alınması operasyonunda Süleymani birinci derecede rol oynamıştı; hatta onun fotoğrafları, videoları yayınlanmıştı, doğrudan operasyona katılan bir isimdi, askerlerle beraber sivil kıyafetli fotoğraflarını hatırlıyorum. Dolayısıyla bu yapıların Kasım Süleymani’yle kan davaları vardı ve kanlarını diğer düşmanları olan ABD onların adına aldı. Çok ilginç bir durum, gerçekten düşmanının düşmanı olunca burada IŞİD’liler ve El Kaide’ciler bayağı bir memnun oldular. 

Bir diğer husus tabii ki sadece intikam meselesi değil; Irak’ta ve Suriye’de bu tür cihadcı örgütler –Irak’ta esas olarak IŞİD, Suriye’de IŞİD ve El Kaide’nin türevi örgütler– hâlâ varlıklarını sürdürüyor. Eskisi kadar etkili olmasalar da yapılan her analizde bu yapıların her an tekrar su yüzüne çıkabileceği vurgulanıyor. Hatta Irak’ta yer yer birtakım saldırıların IŞİD’liler tarafından yapıldığı söyleniyor, Suriye’de de zaten İdlib olayı ortada, bunun dışında IŞİD’lilerin Suriye’de hâlâ varlıklarını sürdürdükleri biliniyor. Süleymani gibi birisinin öldürülmesi ve İran’ın öncelikli düşmanının bölgede tekrardan ABD olması nedeniyle IŞİD ve El Kaide gibi yapılar Irak ve Suriye’de herhalde bayağı bir nefes alacaklar, kendilerine bir müddet dokunulmayacak. Zaten Irak parlamentosunda yabancı güçlerin Irak’tan çıkarılması kararı alındıktan sonra Irak’ta IŞİD’e karşı mücadelede görev alan NATO güçlerinin artık çekilecekleri yolunda haberler de peş peşe gelmeye başladı. IŞİD’le mücadele artık Irak’ın ve Suriye’nin öncelikli meselesi olmayacak, böyle bir durumu da özellikle vurgulamak lâzım. Dolayısıyla bu yapılar üzerlerinde daha az baskı hissedecekler — özellikle IŞİD. Olayın bir diğer boyutu da şu: Özellikle ABD’yle İran arasındaki savaşın esas alanı şu anda Irak olacakmış gibi gözüküyor ve burada iç savaş ihtimalinden ciddi bir şekilde bahsediliyor. İç savaşın esas aktörleri olarak Sünni Araplar’la Şii Araplar arasında çatışmaların tekrar başlaması ihtimali ciddi bir şekilde dile getiriliyor. Sünni Arapları kim destekleyecek? Çoğunluk Şiilerde ve Şiiler aynı zamanda devleti kontrol ediyorlar, devletin imkânları onlarda. Sünniler hep kendilerini dışlanmış hissediyorlar ve –Türkiye ama esas olarak ABD’nin himayesinde– Sünniler belli anlamlarda nefes alabiliyorlar. Alamadıkları andan itibaren ne olacak? Daha önce olduğu gibi Sünniler içerisinde yalnız bırakılmışlık, çoğunluk tarafından dışlanıyor olma duygusu gibi hususlar, zaten var olan Şii karşıtlığını güçlendirmeye yol açacak. Buradan da yine esas olarak IŞİD yararlanacak, böyle bir realite de var. Yani Suriye’de ve Irak’ta Sünnilerin iyice yalnızlaşması ve yalnızlaşmanın sonucunda yeni arayışlara ya da tekrar eski arayışlara yönelmeleri, eğer bu arada IŞİD ve El Kaide –esas olarak IŞİD– akılcı stratejiler geliştirirse, tekrar rahatsız olan Sünnileri kazanmaya yönelik uzun vadeli stratejiler geliştirirse, tekrardan güç kazanmaları hiç şaşırtıcı olmaz. Belki Irak’ta bir Musul’un alınması gibi bir olayı tekrar gerçekleştiremeyebilirler, belki Suriye’de Rakka’da bir devlet ilân edemeyebilirler, ama ABD’nin bu saldırısının ardından bölgede yaşanma ihtimali yüksek olan yeni kaosta IŞİD ve benzeri yapılar genellikle ikinci plana itilecek ve bundan çok ciddi bir şekilde istifade edecekler. 

Son bir husus — daha önceki bir yayında dile getirdim: İran pekâlâ ABD’den ve onun müttefiklerinden –özellikle ABD’den– intikamını alırken IŞİD ve benzeri yapıları kullanmak isteyebilir. Ne yapar? Önlerini açar, birtakım destekler verir, dolaylı destekler verir, istihbarat sağlayabilir, birtakım imkânlar sağlayabilir; onlara dokunmaz, onların örgütlenmesini engellemez, özellikle Batı’ya yöneliklik saldırılarını –ABD başta olmak üzere– garantiye almak kaydıyla önlerini açabilir. Geçmişte El Kaide’yle İran’ın ilişkisi konusunda çok spekülasyon yapıldı; ABD’nin değişik istihbarat birimleri, El Kaide’yle İran arasında çok yoğun ilişkiler ve işbirlikleri olduğunu düşündü, iddia etti; ama bunu kanıtlama konusunda çok da inandırıcı olamadılar, bu ihtimal hep söz konusu oldu. Bunun en önemli göstergelerinden birisi El Kaide’nin bazı önde gelen isimlerinin değişik dönemlerde İran’da yaşamış olmaları ve de El Kaide’nin Ortadoğu’ya gidişinde transit olarak İran’ı sık sık kullanmış olmaları ve İran’ın buna da büyük ölçüde göz yumması gibi olaylar hep söylenirdi. Burada tabii ne oluyordu? İran’a doğrudan El Kaide tarafından saldırı yapılmadı, IŞİD bu kuralı bozdu, IŞİD İran’da çarpıcı saldırılara da imza atabildi; ama kendisine saldırılmaması durumunda İran, birtakım terör örgütlerinin önünü pekâlâ açabilir. Bu konularda pazarlık konusunda İran’ın çok geniş bir tecrübesi var ve işin ilginç tarafı pazarlık konusunda geçmişte en öne çıkan isimlerden birisi Kasım Süleymani’ydi. Şimdi, bir zamanlar 11 Eylül saldırısından sonra ABD Afganistan’a saldırma kararı aldığı zaman oradaki en önemli örtülü müttefiki İran’dı. Çünkü orada ortak düşman vardı: El Kaide ve Taliban. İran bunu çok iyi bir fırsat olarak kullandı ve ABD’yle işbirliği içerisinde Taliban yönetiminin devrilmesi ve El Kaide’nin iyice marjinalleştirilmesi konusunda birlikte hareket ettiler. İran burada çok ciddi bir şekilde kazanım elde etti, en azından kendisine yakın kesimleri koruma altına almış oldu ve Afganistan’da hoşuna gitmeyen bir rejimi etkisizleştirmesini sağladı. Bunu yaparken az verip çok aldı, böyle bir işbirliği geçmişte vardır. Bu konuda çok ilginç çalışmalar, tanıklıklar yayınlandı, Afganistan’da İran’la ABD’nin ilişkisi konusunda. Burada da Kasım Süleymani önemli bir rol oynamıştı. Irak’ta benzeri bir şey yapıldı; yine Kasım Süleymani’nin aktörü olduğu, Musul’un IŞİD’in elinden geri alınması ve diğer Sünni bölgelerde IŞİD’in belinin kırılması noktasında yine ortak düşmanda birleştiler ve IŞİD’e karşı birlikte mücadele ettiler. Bütün bu süreçte İran genellikle hep aynısını yaptı; az verip çok aldı. Yani ABD’yle adı konulmayan işbirliklerinden İran genellikle hep kârlı çıktı. Şimdi İran’ın yapması söz konusu olan yeni bir örtülü işbirliği söz konusu olabilir. Dün ABD’yle IŞİD’e karşıyken, bu sefer tersi olabilir. Bu biraz daha zor olacaktır muhakkak, ama pekâlâ olabilir; çünkü ABD’nin Kasım Süleymani’ye yönelik suikastı uzun vadeli bir stratejinin önemli bir etabı olarak gözüküyor. Yani burada bu saldırının ardından İran’ın ABD’yle, Trump yönetimiyle bir ortak aklı yeniden oluşturması ihtimali çok söz konusu olacak gibi gözükmüyor. Çünkü bu gözdağı değil, bu bir savaş ilanı aslında. Dolayısıyla İran bunu bir savaş olarak kabul edip savaşın gereğini ve tabii ki dünyanın yeni halindeki savaş tekniklerini de düşünerek asimetrik anlamda sürdürme konusunda birçok yol deneyecek. Bu anlamda çokuluslu küresel terör örgütleri ilk akla gelen yerlerden birisi olacak. Bunun dışında tabii ki kendisine bağlı birtakım militer güçlerin dünyanın değişik yerlerinde saldırıları olabilir, doğrudan İranlıların karışacağı birtakım operasyonlar olabilir. Ama belki de en kolayı ABD’yi zaten düşman olarak bellemiş ve ona ve onun müttefiklerine saldırmak için her türlü fırsatı kollayan birtakım yapılara fazladan destek çıkabilir. 

Diyelim ki İran böyle bir şeye gitmedi, hiçbir şekilde ne olursa olsun IŞİD’le bir işbirliği, onun önünü açma, onu teşvik etme gibi bir yola gitmeyecek olsa bile, şu haliyle Kasım Süleymani olayı, ilk saydığım hususlar nedeniyle, yani:

1) IŞİD’in ve El Kaide’nin intikamının alınması,

2) Bölgede artık bu tür yapılarla mücadelenin öncelik olmaktan çıkması, 

3) Yeni dönemde Irak ve Suriye başta olmak üzere Sünnilerin iyice kendilerini yalnız hissedip tekrardan cihadcı örgütlere yeniden güçlü bir şekilde bel bağlama ihtimalleri

gibi nedenlerle, bu olaydan bu tür cihadcı örgütlenmeler son derece memnunlar. 

ABD’nin, Trump’ın bunu yaparken bunu düşünmemiş olması herhalde söz konusu değildir. Komplo teorileri yapmaya gerek yok, bunu neden yaparlar? Kâr-zarar hesabı yapıp, “Nasıl olsa IŞİD’in belini büyük ölçüde kırdık, bir daha kolay kolay toparlanması mümkün değil. Biz en iyisi şu anda bizim için en tehlikeli olan İran’ı hizaya sokalım ve İran’ın da en önemli ismi olan Kasım Süleymani’yi ortadan kaldırarak işe başlayalım” demiş olabilirler. ABD yakın zamanda Ebubekir El Bağdadi’yi öldürdü, nasıl olursa olsun yıllar sonra bu bir başarıydı; şimdi Kasım Süleymani’yi öldürdü, baktığımız zaman bu da bir başarı. Sonuçta Kasım Süleymani sürekli kendisine saldırı yapılacağını düşünerek yaşayan bir insan ve şu âna kadar bunları atlatmış birisi. ABD, bir şekilde bunu gerçekleştirdi ama peş peşe yaptığı bu saldırılar –önce IŞİD’i ardından İran’ı etkisizleştirmek– sonucuna yol açmayabilir; tam tersine IŞİD’e ve İran’a yapılan bu saldırılar hem IŞİD’i hem İran’ı ABD’ye karşı daha fazla bileyip ABD’nin çıkarlarına bölgede ve dünyada daha fazla zarar verir hale getirebilir. Trump riskli bir oyun oynuyor, bu riskler şu anda o fırsatlara odaklanmış durumda ve işin keyfini çıkarıyor. Pekâlâ bu attığı adımlar, özellikle son adım –tek başına Bağdadi’nin öldürülmesi belki kendileri aleyhine çok sonuçlara yol açmayabilirdi, ama Kasım Süleymani’nin öldürülmesi– ABD’ye ve onun müttefiklerinin önüne beklemedikleri birtakım faturaları çıkarabilir. Bütün bunlar çok aktörlü; kimin kimle beraber, kime karşı hareket ettiğinin sürekli değiştiği bir coğrafyada işin rengi bambaşka olabilir. Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.