Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’nin “Faili Meçhul” panellerinin üçüncüsü yapıldı – “Acının dili, direncin dili aynı”

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’nin (MLSA), dün akşamki (17 Aralık) “Faili Meçhul” panel serisinin üçüncü oturumunda “cezasızlıkla mücadele” konusu ele alındı. Panelin üçüncü oturumunun moderatörlüğünü Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı üstlendi.

“Faili meçhul” panelleri aile fertlerini siyasi cinayetlerde kaybedenler ile adalet mücadelesi veren kişileri bir araya getiriyor. Panele, Çeçen insan hakları savunucusu ve gazeteci Natalya Estemirova’nın kızı Lana Estemirova, Azadiya Welat gazetesinin öldürülen dağıtımcısı Kadri Bağdu’nun eşi Şemsiye Bağdu, Cumartesi Anneleri adına İnsan Hakları Derneği’nden (İHD) Sebla Arcan ve Hafıza Merkezi‘nin kurucularından Emel Ataktürk katıldı.

Panelde “Faili meçhul cinayetlerin cezasızlığıyla toplum olarak nasıl mücadele ederiz?”, “Gazetecilerin, sivil toplum liderlerinin, akademisyenlerin ve aktivistlerin adalet talebinde ve ailelerle dayanışmada rolleri nedir?”, “Hayatını kaybedenlerin anılarını nasıl yaşatırız?” ve “Bu suikastleri durdurmak için ne yapabiliriz?” soruları tartışıldı.

“Savaştan kötüsü olamaz sanmıştık, varmış…”

TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı, giriş konuşmasının ardından sözü Lana Estemirova’ya bıraktı. Estemirova konuşmasına, “Sözlerime annemin ölümünden mi yoksa hayatından mı başlamalıyım? Bilmiyorum” diyerek başladı. Estemirova, gazeteci olan ve Rus ordusunun insan hakları ihlallerini araştıran annesi Natalya Estemirova’nın 2009 yılında öldürüldüğünü, katillerinin hâlâ cezasız bırakıldığını söyledi. “İnsan haklarının önemi ve kırılganlığıyla çocukken tanıştım” diyen Estemirova, annesinin öldürülmesinin ardından yoğun tepki alan Çeçenistan devlet yöneticilerinin, demokrasi yanlısı kişilere yaptırımlarını yumuşatabileceğini düşündüğünü ancak bu konuda yanıldığını söyledi. Estemirova “Her şey daha da kötüye gitti. Bu önemli bir dersti, işler her zaman daha kötüye gidebilirdi” dedi. 

Annesinin öldürülmesinin “tarihi önem taşıyan bir olay” olduğunu belirten Estemirova, “Savaştan kötüsü olamaz sanmıştık, varmış. Haysiyetini kaybetmek. Annem hiç haysiyetini kaybetmedi ama diktatörlük, halka bunu yaptırmaya çalıştı” diye konuştu.

Annesinin katilinin hâlâ dışarıda olduğu düşüncesiyle her gün yüzleşmek zorunda kalan Estemirova, yine de kendini yalnız hissetmediğini vurguladı. Annesinin başladığı mücadeleyi başkalarının da devam ettirdiğini, ortaklarından birinin bu sebeple temelsiz suçlamaların gölgesinde hapis yattığını anlatan Estemirova, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bizim için iş arkadaşları sadece ofis paylaştığınız insanlar değil, birer yoldaş ve sizler için canlarını vermeye hazır kişiler.”

“Katili itiraf etti, deliller var ama ceza yok”

Estemirova’nın ardından Şemsiye Bağdu söz aldı. Bağdu, eşi Kadri Bağdu’nun nasıl öldürüldüğünü anlattı. İHD üyesi ve Azadiye Welat gazetesi çalışanı Kadri Bağdu, 2014 yılında bisikletiyle gazete sattığı sırada sigara içmek üzere otururken kafasından altı kez vurularak öldürülmüştü. Olaydan dört yıl sonra bir IŞİD üyesi, cinayeti planlayanların ve işleyenlerin isimlerini bir video kaydında itiraf edip Bağdu’nun oğlu ile Facebook üzerinden paylaşmıştı. Videoda adı geçen kişiler ise ifadeleri alındıktan sonra salıverilmişti.

Eşinin öldürülmesinin Kobani olaylarıyla bağlantılı olduğunu anlatan Şemsiye Bağdu, “Adana’daki protestolardan eşim sorumlu tutuldu. Öldürülmeden bir hafta önce takip edildiğini, çok endişeli olduğunu söylüyordu. Bir hafta sonra da katledildi” dedi.  

Bağdu, eşinin katilinin itirafının üzerinden yedi yıl geçtiğini söyledi, eşi Kürt olduğu için hâlâ düzgün bir soruşturma yürütülmediğini ve bu durumda başka kişilerin de olduğunu sözlerine ekledi.

“Acının dili, direncin dili aynı”

İHD Kayıplara Karşı Komisyon Üyesi Sebla Arcan, panelde İngilizce konuşan Estemirova ve Kürtçe konuşan Bağdu’nun ardından “Lana ve Şemsiye’yi dinleyince tekrar anladım, acının dili, direncin dili aynı” dedi. Arcan, gözaltında kaybetmenin, Osmanlı’dan cumhuriyete Türkiye’nin bir gerçeği olduğunu vurguladı. 1990’lı yıllarda gözaltında kaybetme politikasının sistematik hale geldiğini ve bu konuda görünürlüğün arttığını ifade eden Arcan, bu uygulamanın hedefinde sadece kaybedilen kişinin değil, toplumun olduğunu söyledi.

Arcan, 1995 yılında gözaltına alınıp işkence ile öldürülen ve cansız bedeni 58 gün sonra İstanbul Altınşehir Kimsesizler Mezarlığı’nda bulunan Hasan Ocak’ın hikayesinden başlayarak Cumartesi Anneleri’ni anlattı. Cumartesi Anneleri’nin karşılaştığı zorluk ve eziyetlere değinen Arcan, mevcut delillere rağmen suçluların cezasız kalmasına ilişkin “Bunun hukuksal bir açıklaması olamaz” diye konuştu. Arcan, devletin faili olduğu şiddet için toplumda rıza üretmeye çalıştığını, Cumartesi Anneleri’nin ise “rızamız yok” deme yolu olduğunu belirtti.

“Hükümetten hükümete titizlikle aktarılan bir pratik”

Hafıza Merkezi kurucularından Emel Ataktürk, otoriter-totaliter devletlerin, güvenlik kuvvetleri ve paramiliter örgütler üzerinden uyguladıkları “kaybetme pratiklerinin” birbirlerine çok benzediğini söyledi. Ataktürk bu uygulamaların bir anda hayata geçmediğini, keyfi gözaltılarla ve muhalefetin kriminalizasyonu ile başladığını ve infaza kadar varabildiğini anlattı. İnkâr politikalarına da değinen Ataktürk, ortaya çıkan işkence ve gözaltında kayıp vakalarında, devletin bunu sistematik bir şekilde reddettiğini ve kendisinden bağımsız aktörlerce işlenmiş münferit suçlar gibi göstermeye çalıştığını vurguladı. Ataktürk, “Oysaki bu suçların hem işlenmesinde hem de örtbas edilmesinde devlet eli var. Gözaltında kaybedilmeye sebep olan uygulamalar, hükümetten hükümete titizlikle aktarılan bir pratik” diye konuştu.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.