Cezaevlerinde anneleriyle birlikte özgürlükleri ellerinden alınan çocuklar, Türkiye’nin bir gerçeği. Bu konuyla ilgili devlet tarafından bir adım atılmazken ilgili veriler de paylaşılmıyor. Cezaevlerinde anneleriyle birlikte mahkum edilen çocuklar, oyuncaklarıyla oynayamadan, gerekli besinlerini alamadan ve aile ortamı görmeden büyüyor. Medyascope olarak, “Cezaevinde büyüyen çocukların anneleri anlatıyor” serimizde, anneleriyle birlikte cezaevinde kalan çocukların sorunlarına yer vereceğiz.
Arzu(*) 2019 yılında cezaevine giren yüzlerce kadından sadece biri. Hapse girdiği zaman 34 yaşında olan kadının iki çocuğu var. Cezaevine girdiğinde bir çocuğu yedi yaşında diğer çocuğu da 21 aylık olan Arzu’nun eşi de 2018 yılından beri cezaevinde. Arzu, Eylül 2020’de cezaevinden çıktı fakat cezası bitmedi. Ev hapsine çevrilen cezası, 30 Mart 2021 tarihinde son buldu. Eşinin cezasının bitmesine ise daha 19 ay var. Arzu ve 21 aylık bebeği Onur’un(*) cezaevinde, diğer oğlu Can’ın(*) ise dışarıda yaşadıkları süreci ve bu sürecin psikolojik etkilerini konuştuk.
“Bebek, üç bezle idare etsin”
Arzu, cezaevine girdiği zaman bebeği henüz 21 aylık olduğu için onu yanına alıyor ve cezaevinde birlikte 10 ay geçiriyorlar. Arzu, anne sütüyle beslenmesi gereken yaşta olan çocuğunu yanına aldığı için pişman değil. Büyük çocuğunun da yaşı tutsaydı yanına almayı tercih edeceğini söylüyor. Arzu, çocuğu ile cezaevinde olmanın zorluğunu yaşarken, dışarıda da bir çocuğunun olması ve eşinin de çocuğunun yanında olamamasının üzerinde ayrı bir yük olduğunu söylüyor.
Cezaevindeki anneler, çocuklarını altı yaşına kadar yanlarına alabiliyor. Altı yaşından sonra ise çocukların sorumluluğu, kabul etmeleri halinde, akrabalarına veriliyor. Aksi durumda ise çocuklar, devlet korumasına alınarak Çocuk Esirgeme Kurumu’na gönderiliyor.
Arzu’nun, cezaevindeki ilk zamanlarında karşılaştığı en önemli sorunlar çamaşırların yıkanması ve bebek bezi bulmak oluyor. Bebek bezi için yönetime gittiğinde aldığı cevap karşısında şaşırdığını anlatıyor:
“Cezaevine girdiğimde kış mevsimiydi ve çamaşırlarımızı kendimiz yıkıyorduk. Çocuk da daha yeni yeni yürümeye başlamıştı ve sürekli yere düşüyordu. Yerler de pis olduğu için üstünü değişmem gerekiyordu ve çamaşır dert oluyordu. Yerler eski taşlardandı. Bir gün müdür görüşüne gittim ve çamaşırlarımızın yıkanması için konuştum. Müdüre mağduriyetimi anlattığım zaman bana ‘Kendi çamaşırlarını yıka’ cevabının aldım. Çocuğum da kucağımdaydı. Çocuğumun küçük olduğunu söyledim. Daha sonra çamaşırhaneyi aradı ve ‘Çocuklu bayanların çamaşırlarını yıkayın’ talimatını verdi. Aldığımız cevap çok komikti, ‘Çamaşırhanedeki makine bozuk’ dendi. Geçiştirdiler bizi. Daha sonra sürekli dilekçe yazdım ve dört ay sonra yanıt geldi. Tüm mahkumların çamaşırları alınmaya başlandı. Diğer en büyük sıkıntım bebek bezi oldu. İçerideki kantinde oluyordu ama numarası uymuyordu, dışarıdaki kantine yazıyordum gelmiyordu. Yönetime söylediğimde ise üç tane bez veriyorlardı ve ‘Bununla idare et’ diyorlardı. Bir gün memurlara ‘Yani ben kendim olsam idare ederim ama çocuk nasıl idare etsin?’ dedim. Ben onlara ‘Benim sorunum bu, lütfen çözün’ dediğim zaman memur bana bağırıp ‘Ben ne yapayım?’ dedi. Fakat benim de çocuğumun da o koşullarda bir şey yapması imkansızdı.”
Cezaevine dışarıdan bez getirilmesi de yasak. Sadece ilk girdiği zaman kendisine dört paket bez verilen Arzu, bez için başgardiyan ile görüşüyor, psikoloğa derdini anlatıyor fakat olumlu bir yanıt alamıyor. Bez, dış kantinden istendiği zaman ise anneye ulaşması 15 günü buluyor. Arzu bu sebeple çok zorlandıklarını anlatıyor: “Poşeti kapalı getiriyorlar, aileden alınmaması çok saçma. Gerekirse tek tek baksınlar ama bunların hepsini birer iş yükü olarak görüyorlar. Çok zor zamanlar geçirdik.”
“Oyuncak çok büyük bir sıkıntıydı, oğlum boncuklarla oynuyordu”
Çocukların zihinsel ve fiziksel gelişimleri için oyuncaklarla oynamaları çok önemli. Cezaevlerinde ise bu da sınırlı. Bazı cezaevlerinde, çocuklara hiç oyuncak verilmezken bazı cezaevlerinde ise kısıtlı sayıda oyuncak veriliyor. Arzu da bu sıkıntıyı yaşayan annelerden biri. Tek bir peluş oyuncak için defalarca dilekçe veriyor, aileden gelen oyuncaklar ise ilk seferde alınmıyor. İkinci seferde ise ancak iki oyuncağa izin veriliyor:
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
“Oyuncak büyük bir sıkıntıydı. Biz içeri girdiğimiz zaman çocuk oradaki mahkumların yaptıkları boncuklarla oynuyordu. Aileme evden birkaç tane plastik oyuncak getirmelerini söyledim. Emanet eşyadaki memur ‘Bunlar olmaz’ diyerek geri gönderdi. İkinci seferde de ailem bir poşet dolusu oyuncak getirmiş içinden iki tane seçip verdiler. Ben de psikoloğa gittim ve ‘Çocuğumun oyuncağa ihtiyacı var’ dedim, bana çözeceklerini söylediler. Oğluma gönderdikleri oyuncak ne idi biliyor musunuz? Peluş bir tane oyuncak. Bari ailenin getirdikleri oyuncakları alın.”
Cezaevlerinde çocukların beslenmesi de büyük sorun çünkü çocuklara göre farklı bir menü çıkmıyor. Arzu’nun kaldığı cezaevinde de kahvaltıda çocuk için iki paket süt ve iki haşlanmış yumurta veriliyor. Diğer öğünlerde de bebekler ya yetişkin yemeklerinden yiyor ya da annelerinin kantinden aldığı yemeklerle besleniyor.
“Bebeğimin bezine kadar açıp arıyorlardı”
Cezaevlerinde anneleriyle birlikte kalan çocuklara da birer mahkum gibi davranılıyor. Çocukların üstleri aranıyor, hatta bebeklerin bezine bile herkesin içinde bakılıyor. Arzu’nun çocuğu da bir gün uykusundan uyandırılarak bezi aranıyor:
“Biz eşimi görmeye gittiğimizde de, aile görüşlerine çıktığımızda da, her seferinde çocuğu yatırıp altını açıp arıyorlardı. Çocuk bir gün uyuyordu ve ‘Lütfen çok yoruldu, uyandırmayın kenarından göstereyim’ dedim ama aldığım cevap olumsuzdu. Çocuğu yatırıp bezini açmam istendi. Bir tane küçük oda var girişlerde, çocuklu anneler oraya girip bebeklerinin altını açıyor. Dört, beş kişi girip, herkesin içinde bebeğin altını açtırıyorlar.”
“Banyoya girdiğim zaman biz bile korkuyorduk, çocuk nasıl korkmasın”
Arzu, cezaevinde nispeten şanslı olduğunu çünkü diğer mahkumların kendisine iyi davrandığını anlatıyor. Cezaevlerinde günlük işler nöbetleşe yapılmasına rağmen diğer mahkumlar Arzu’nun çocuğu olduğu için ona iş yaptırmıyor. Yine de diğer mahkumların kendisine yardımcı olmaya çalışması, annenin sorunlarını çözmüyor. Bu sorunların başında ise çocuğa banyo yaptırmak geliyor:
“Duş aldığınız zaman ekstra bir leğen verilmiyordu. Kantinden almak isterseniz alabilirsiniz ama o leğenler de çocuk yıkamak için uygun değildi. Duş aldırmak çok zordu, oraya giderken çok ağlıyordu. Öyle bir banyo ki biz bile girdiğimiz zaman korkuyorduk. Yukardan su harıl harıl akıyor, çocuk nasıl korkmasın. Yanıma oyuncak alıyordum korkmasın diye ama daha 21 aylıktı. Birden çok farklı bir ortama geldi.”
“Oğlum gözümün önünde iki kere ranzadan düştü”
Türkiye’deki cezaevleri yetişkinlere göre tasarlanmış. Cezaevinde kalan annelere, çocukları için ayrı bir yatak verilmiyor. Çocukların anneleriyle birlikte ranzada yatmaları bekleniyor. Ranzalarda uyumak ise çocuklar için tehlikeli. Arzu’nun da 21 aylık çocuğu Onur, iki kere ranzadan düşmüş:
“Benim oğlum da gözümün önünde iki defa ranzadan düştü. Altta yatıyorduk biz. Allah razı olsun diğer mahkumlar buna izin vermişti. Bir keresinden çıkmaya çalışırken düştü, diğerinde de oturuyordu kafasının üstüne düştü. Düşünün yerler taş. Ben de memurları çağırdım, düştüğünü söyledim. Olay hafta sonu olmuştu. Bana 15 gün karantinada kalmam gerektiği söylendi ve revire göndermediler. Öneri olarak da bir gün boyunca çocuğumu izlememi ve uyutmamamı söylediler.”
“Saç dipleri sıcaktan yara olmuştu”
Arzu cezaevine girdiğinde kış olduğu için yanında çocuğu için yazlık kıyafetler götürmemiş. Koronavirüs salgınıyla birlikte, kıyafet sıkıntısı da giderek artıyor. İçeriye kıyafet dışında başka eşyaların alınmasına isyan eden anne, kendince çözüm buluyor ve çocuğunun kışlık kıyafetlerini yazlığa dönüştürüyor:
“Yaz geldi ve havalar bir anda ısındı. Salgın olduğu için görüşler birden yasaklandı ve eşya alışverişi kesildi. Benim de yanımda hep kışlık kıyafetleri vardı. Ben de memurlarla görüştüm ve durumu anlattım. Çocuğumun kıyafetlerini avukatımın getirmesini istediğimi söyledim, memurlar da ‘Tamam’ dedi. Avukat getirmiş eşyaları fakat eşyalar alınmadı. Çok zor zamanlar geçirdik, gerçekten giyilecek kıyafeti yoktu. Atlet giydiriyordum, altına giydirdiğim eşofmanları kestim şort yapmaya çalıştım. Terlik filan zaten yoktu. Görseniz çocuğum perişan bir haldeydi. Avukatım daha sonra kargoya verdi. Kargoda 15 gün bekletildikten sonra bize verildi. Yani kargo bana gelene kadar üç hafta geçti. Alsalar ne olcak? Dışarıdan mektup geliyor, manav geliyor. Kıyafet gelse ne olacak? O kadar sıcaktı ki çocuğumu günde iki kez yıkıyordum. Çocuğun derisi, saç dipleri kıpkırmızı oldu. Saçları da uzadı çünkü koronavirüs salgınından dolayı berber de gelemiyordu, saç dipleri hep yara oldu.”
“Anne buraya seni kim koydu? Onlar hiç gülmesin, onlar da çocuklarından ayrı kalsınlar”
Hem içerideki çocuğunun hem dışarıdaki çocuğunun durumunu düşünen ve cezaevi koşullarını oğlu için iyileştirmeye çalışan annenin psikolojisi de bozuluyor. Arzu, eşi tutuklandığı zaman büyük oğlunun da psikolojisinin bozulmaya başladığını söylüyor. Annesinin de babası gibi, kardeşi ile birlikte cezaevine girmesi, yedi yaşında olan çocuğun korkularını daha da görünür kılıyor:
“Çok zor bir dönemdi. Zaten eşim tutuklandığı zaman küçük çocuğum daha sekiz günlüktü. Daha sonra benim mahkeme sürecim başladı ve hiç beklemediğim zaman ben tutuklandım. Büyük oğlum ben dışardayken bana babasının ne zaman geleceğini soruyordu. Ardından ben de ansızın gidince çok yaralandı. Benim gitmemin onun ruhunda derin yaralar bıraktığını düşünüyorum ve görüyorum. Küçük oğlum kötü bir ortamda da olsa benim kokumla büyüyordu ama büyük tek başınaydı. Babaannesi ve dedesi çok iyi baktı ama biz yoktuk. Zaten çok içine kapanık bir çocuk. Yanımdakinin koşullarını iyileştirmeye çalışıyordum, onunla oyunlar oynuyordum, bahçede koşuşturuyorduk. Yaşadığı sıkıntıyı unutturmaya çalışıyordum. Fakat son zamanlar ben de çok yıpranmıştım. Oğlum görüşlere geldiği zaman bizim ne zaman çıkacağımızı soruyordu, kardeşini çok özlediğini söylüyordu. İlk görüşte bana ‘Anne buraya seni kim koydu? Babamı koyanlar mı seni buraya koydu. Onlar hiç gülmesin, onlar da çocuklarından ayrı kalsınlar’ dedi. Şimdi psikolojik destek alıyor, daha iyi durumu. ‘Sen gittin geldin, babam neden gelmedi?’ diyor. Psikolojik olarak o kadar kötüyüm ki. Çok uzun süredir dışarıya çıkmadığım için sokakta yürüdüğüm zaman insanlardan korkuyorum. Sanki insanlar bana zarar verecek, hastalık etrafımı saracakmış gibi geliyor. Araçlar üstüme üstüme geliyor.”
“Çocuğum dışarı çıktığı zaman köpek gördüğünde ağladı”
Onur 21 aylıkken girdiği cezaevinden 31 aylıkken çıkıyor. Artık, ilk adımları cezaevinde atan çocuk için yeni ve farklı bir yaşam başlıyor. Hiç alışkın olmadığı dış dünyaya adapte olması uzun zaman alıyor. Arzu, oğlunun ilk kez köpek gördüğü zaman ağladığını, evde annesinin yanından ayrılmadığını, bir odadan diğer bir odaya geçmeye bile korktuğunu anlatıyor:
“Biz dışarı çıktığımız zaman gece yarısıydı. Cezaevinin önünde köpek gördü. Boynuma öyle bir sarılıp ağladı ki anlatamam. Ben onu telkin etmeye çalışıyorum o ağlıyor. Eve girdiğimiz zaman da yanımdan hiç ayrılmadı. Abisi oyuncakları verdi, onlara bile gitmedi. Ben götürünce oynamaya başladı. Ertesi gün sabah abisi balkona çıktı. Küçük çocuğum da balkonun kapısında ağlamaya başladı. ‘Gel, oraya gitme’ diyerek ağlıyordu. Uzun süre bir odadan diğer odaya gidemiyordu.”
“Evden çocuklar için 15 dakika çıkmama dahi izin vermediler”
Arzu’yu cezaevinden çıktıktan sonra başka bir süreç bekliyordu: Ev hapsi. Arzu, ev hapsinde olduğu için şükrettiğini söylüyor:
“Benim durumumu yaşayan o kadar çok kadın var ki. Ev hapsindeyken bile içerideki anneleri düşünüp bir kere bile şikayet etmedim. Yine de özgürlük kısıtlaması mı? Evet. Fakat çocuklarım yanımdaydı. Bir kere çocuklar evde durmadı, ben de izleme merkezini aradım ve çocukların evde durmadığını söyledim. 15 dakika gidip geleceğimi söyledim. Bana ‘Sizin 24 saat ev hapsiniz var, dışarıya çıkarsanız işlem başlatmak zorundayız’ dediler. O kadar kötü oldum ki.”
“İçeride tuttuğu kişilere zulüm içinde zulüm yaşatmaya çalışıyorlar”
Arzu’yla söyleşimizi, devletin cezaevlerinde çocuklarıyla birlikte kalan annelerle ilgili yaptığı düzenlemeleri konuşarak bitiriyoruz. Arzu, annelerin içerde olmasıyla ilgili devletin bir önlem almadığını düşünüyor ve isyan ediyor:
“Bence içeride tuttukları kişilere zulüm içinde zulüm yaşatmaya çalışıyorlar. Elhamdülillah ben çıktım ama içeride benim çocuğumdan bir yaş, iki yaş büyük çocukları olan ve sekiz yıl, dokuz yıl mahkumiyet almış anneler var. Onların da durumları benim gibi. Suçu sabitlenmeden bir annenin içeride olması kadar adaletsiz bir durum yok. Ev hapsi verin bu annelere, en azından çocuklarının yanında olsun. Ne yapmış olabilir? Bir hırs için bunu yapmayın. Ahiret inancı olan biri olarak söylüyorum, hiçbir şey olmasa bile bu çocukların gözyaşları yeter. Yaşadıklarım o kadar zordu ki. Evime iki kere polis araması yapıldı ve suç sayılabilecek hiçbir unsur bulunamadı. Ne yaptım da ben iki yaşını doldurmamış çocukla beni oraya attınız? Bu kadar mı vicdanınız köreldi, bu kadar mı hukuku kulak arkası ettiniz? Bir insan da çıkıp ‘Bu kadar çocuğun cezaevinde ne işi var?’ demiyor. İçeride resmen bir beyin ölümü gerçekleşiyor. Öğretmenler, doktorlar, hakimler vardı. Çocuklar bu psikolojiyi nasıl kaldıracaklar?”
*Anne ve çocukların isimleri değiştirilmiştir. Olayların yaşandığı cezaevinin ismi anne ve çocuğu korumak için verilmemiştir. Fotoğraflar, Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı’nın hazırladığı Umutları Ertelenen Çocuklar kitabından alınmıştır.