Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Türkiye, 1 Temmuz’da İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıyor – Berrin Sönmez: “Bu karar AKP için de gerilemedir, AKP kendini daha dar bir kesimin desteğine muhtaç gördü”

Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden yasal olarak çekilmesine yedi gün kaldı. “Türkiye 1 Temmuz’da İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıyor” yazı dizimizin ilk bölümünde, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Yüksek Disiplin Kurulu Üyesi avukat Tuba Torun ile hukuki süreci ve kadınların kazanılmış haklarını, ikinci bölümünde ise Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) Başkanı Canan Güllü ile siyasi iktidarın kadınlara bakışını, İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) neden bir gecede bu sözleşmeden vazgeçtiğini, üçüncü bölümünde Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP) Genel Temsilcisi Dr. Gülsüm Kav ile devlet yetkililerinin kadın hakları ve kadın cinayetleriyle ilgili söylemlerini, İstanbul Sözleşmesi’ne neden imza atıldığını ve o imzadan nasıl vazgeçildiğini konuşmuştuk. Bu bölümde ise feminist-aktivist, Gazete Duvar yazarı, Medyascope yorumcusu Berrin Sönmez ile İstanbul Sözleşmesi’nin Cumhurbaşkanı kararı ile feshedilmesinin gösterdiklerini, Türkiye’deki kadın mücadelesini ve Danıştay sürecini konuştuk. 

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) İstanbul Sözleşmesi’ni imzaladığına ve kadına yönelik şiddet konusunda attığı adımlara değinen Berrin Sözmez ile söyleşimize, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayan ilk ülke konumundan çekilme sürecine nasıl ve neden geldiğini konuşarak başladık. Kadına şiddetle mücadelede kararlı gözükmenin AKP’nin iktidarını güçlendirdiğini söyleyen Sönmez, o dönemi şöyle anlattı:

“AKP iktidarı 2005’te kadına yönelik şiddetin, töre ve namus cinayetlerinin önlenmesi konusunda bir komisyon kurdu. 2006 yılında bu komisyona bağlı olarak bir başbakanlık genelgesi yayımlamıştı. Buradan hareketle AKP iktidarı, kadına yönelik şiddet konusunda kararlı gözüktü. Uygulamanın iyi olduğunu da gördük, inandırıcı da geldi. Ancak şunu görmek lazım o dönem Türkiye, Avrupa Birliği (AB) ile iyi ilişkiler içerisindeydi. AB ile iyi ilişkilerinin olması AKP iktidarının, Türkiye’deki eski döneminin statükosunun gücüne karşı zırhı gibiydi. Dolayısıyla bu noktada kadına yönelik şiddetle mücadele AB standartlarında, insan hakları çerçevesinde AKP iktidarını güçlendiriyordu.” 

“AKP bu karardan siyasi bir çıkar arıyor”

AKP iktidarının o dönemde diğer ülkelerin de İstanbul Sözleşmesi’ni imzalaması için özel çaba harcadığını söyleyen Sönmez artık Cumhur İttifakı’nın, AKP’li olmayanların desteğine ihtiyacı olmadığını düşünüyor. İstanbul Sözleşmesi’nin siyasi bir rant uğruna imzalandığını ve aynı şekilde siyasi çıkarlar doğrultusunda çıkıldığını belirten Sönmez, bu sözleşmeyi devletlerin yapmadığını, uzun mücadeleler sonucunda kadınların kazandığı bir hak olduğunu söylüyor. Berrin Sönmez, kadın haklarının gelişmesiyle patriyarkanın gerilemesi noktasına gelindiğinde ise dünyada 1990’lı yıllarda, Türkiye ise 2010’lu yıllarda başlayan “eril reformasyon” sürecini anlatıyor:

“Ülke içerisinde artık Cumhur İttifakı sayesinde herhangi bir şekilde AKP’li olmayan demokrat, liberal ya da sosyalist grupların desteğine ihtiyaç duymadığı bir dönem geldi. İktidarını pekiştirdiğini düşündüğü bu dönemde de Türkiye, maalesef İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme konusundaki görüşlerini daha değerli bulmaya başladı. Ancak 90’lardan itibaren bütün dünyada eril reformasyon süreci başladı. Kadın haklarının gelişmesiyle patriyarkanın gerilemesi, erkeklik ideolojisinde sorun oluşturdu. Çünkü alanlarını kaybettiler. Karşı devrim niteliğinde patriyarkayı tekrar kurmak için eril reformasyon sürecine girildi ve pek çok ülkede erkek örgütleri ‘erkeklik’ algısını tekrar ortaya çıkarmak için harekete geçtiler. 2010’lardan itibaren Türkiye’de bu eril reformasyon etkisi başladı. Bütün bunların bir araya geldiği ortamda, 2014’te yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi hemen hemen hiç uygulanmadan bu eril reformasyon söylemi yükseldi. Tam da o zaman AB ile ilişkilerin bozulduğu zamanlardı ve müzakereler ilerlemiyordu. Daha sonra iktidarın artık demokratlara ihtiyacı kalmadı. Şu an AKP bundan siyasi bir çıkar arıyor. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının altında siyasi bir çıkar var. İmzalarken de bu çıkar vardı, çıkarken de.”

“Biz mutlaka tekrar kazanacağız”

İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddeti “insan hakkı ihlali” sayan tek sözleşme. Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını eleştiren Sönmez, sözleşme feshedilirken AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kadın örgütlerini çağırmadığına, kamuoyuna bir açıklama yapmadığına değindi ve “Biz mutlaka tekrar kazanacağız” dedi:

“Bu kadar önemli bir sözleşmeden çıkarken Cumhurbaşkanı Erdoğan, kamuoyunun karşısına geçip bir açıklama yapmadı, kadın örgütleri çağırmadı. Biz gece yarısı bu kararı öğrendik. Hiçbir şey yokken kadınlar bu metinleri oluşturdu. Şu anda büyük bir kayıp ve geri gidiş aşamasındayız. Ancak suyun gidiş yönü, kadın mücadelesini destekleyen yönde. Biz mutlaka tekrar kazanacağız. Buna şüpheniz olmasın.”

“Bu karar AKP içinde bir gerilemedir”

İstanbul Sözleşmesi her zaman siyasetin gündemindeydi ancak 2 Temmuz 2020 tarihinde AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş’un sözleriyle tartışmalar tekrar başladı. Kurtulmuş, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi‘nden çıkabileceğinin sinyalini vererek, “Nasıl usulünü yerine getirerek bu sözleşme imzalanmışsa, aynı şekilde usulü yerine getirilerek bu sözleşmeden çıkılır” dedi. Kurtulmuş, 30 yerel televizyonun ortak canlı yayınında, “Sözleşme iptal edilir mi?” sorusuna, “Bu metnin içinde iki tane önemli husus var dikkat çekmemiz gereken ve bizimle asla uyuşmayan. Bunlardan birisi toplumsal cinsiyet meselesi, bir de cinsel yönelim tercihi. Şimdi bunlar ve başka şeyler de var ama bu iki meselenin demin konuştuğumuz çerçevede tam da bu LGBT vesaire gibi unsurların, marjinal unsurların ekmeğine yağ sürecek kavramlar olduğu ya da onların arkasına sığınarak faaliyet yapabilecekleri alanlar olduğu görülüyor. Halkımızda böyle büyük bir beklenti varken AK Parti olarak biz buna bigâne kalmayız.” cevabını vermişti. Bu sözleri hatırlatan Sönmez, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konuda attığı adımları anlattı: 

“Bu tartışmalar büyüdüğü zaman hemen hemen her kanalda İstanbul Sözleşmesi tartışılmaya başlandı. Araştırmalarda, Temmuz 2020 tarihinde, ‘İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmalı’ diyenlerin oranı yüzde 17 idi. Biz o dönemde Türkiye’de pek olmayan serbest tartışma ortamı yaşadık. Televizyonlarda farklı görüşlerde insanların bir araya geldiği tartışma ortamları oldu. Ağustos ayında ise bu oran 10 puan düştü ve yüzde yediye indi. Bu bir ayda İstanbul Sözleşmesi’nin öneminin kavranmasına sebep oldu. Cumhurbaşkanı bu etkiyi kesmek için devreye girdi. AKP’nin 19. kuruluş yıl dönümünde Cumhurbaşkanı Erdoğan sözleşmenin adını söylemeden, ima ederek, ‘Bu tartışmalara nokta konulması gerektiğini düşünüyorum’ dedi. Toplumu çok iyi okuyan bir politikacı olarak gidişatı gördü ve bu söylemi aktardı. Ben o zaman da demiştim bunun bir nokta değil, noktalı virgül olduğunu. Arkasında çalışılıyordu. Zaman içinde bunu gördük.”

Sözleşmeden çekilmenin “siyasi rant” olduğunu yineleyen Sönmez, “Sözleşmeden çekilmeyi bir siyasi rant olarak gördüler. Burada AKP’nin demokratların desteğini kaybetmesi üzerine geleneksel din yorumlarıyla, kadını ikincil gören din yorumlarına sığınmak zorunda kaldı. Bu karar, Türkiye için bir gerileme olmakla beraber, AKP için de bir gerilemedir. AKP kendisini daha dar bir kesimin desteğine muhtaç gördü ve o dar kesimin desteğine tutunmaya çalıştı” dedi. 

“Danıştay bilerek ve isteyerek bu süreci uzatıyor”

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Sözleşmesi’nden ayrılma kararını, 15 Temmuz 2018’de yürürlüğe giren 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 3. maddesiyle kendisine tanınan yetki doğrultusunda verdi:

“MADDE 3- (1) Milletlerarası andlaşmaların onaylanması, bunların feshini ihbar etmemek suretiyle yürürlük süresini uzatma, Türkiye Cumhuriyetini bağlayan bir milletlerarası andlaşmanın belli hükümlerinin yürürlüğe konulması için gerekli bildirileri yapma, milletlerarası andlaşmaların uygulama alanının değiştiğini tespit etme, bunların hükümlerinin uygulanmasını durdurma ve bunları sona erdirme, Cumhurbaşkanı kararı ile olur.”

Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) gönüllüleri bugün (24 Haziran) Ankara’da, Danıştay binasının önünde bir açıklamada bulunmak istedi ve Danıştay’ın İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının yürütmesini derhal durdurulması ve anayasal dayanaktan yoksun ve hukuken yok hükmündeki Cumhurbaşkanı kararlarının iptali için ek dilekçe verdi. Ancak polis sadece dilekçe verecek kişilerin içeri girebileceğini söyleyerek açıklamaya izin vermedi. Danıştay sürecinde yaşanan aksilikleri anlatan Sönmez, Danıştay’ın bilerek ve isteyerek bu süreci uzattığını örnek bir dava ile açıkladı:

“İstanbul Sözleşmesi kararının ardından kadın örgütleri, avukatlar, siyasi partiler Danıştay’a yürütmeyi durdurması yönünde dava açtılar. Çünkü bu karar Anayasa’ya aykırıydı. Bu karar 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 3. maddesine dayanarak verildi. Ancak o 3. madde karar yetkisi tanımıyor. Böyle bir durumunda da bu karar iç hukuka tamamıyla aykırı. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle getirilmiş kararname düzeninde bile bu kararın cumhurbaşkanında olduğuna dair yasal boşluk var. Dolayısıyla ardından davalar açıldı. 23 Mart günü bir avukat arkadaşımız dava açtı. 25 Mart günü Danıştay 10. Dairede görüşüldü ve bu Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi’nde (UYAP) görüldü. Fakat görüşmenin cevabı bir ay sonra geldi. Bu kararda da ‘Bütün belge ve dosyalarla birlikte idareden savunma isteyeceğiz’ dediler. Bu ara karar verildi. Bu aşamada yürütmeyi durdurma kararı verebilirlerdi. Danıştay burada bilerek ve isteyerek konuyu erteledi. Ardından bu ara kararın idareye tebliğ edilmesi için tam bir ay beklendi. Üzerine, tebligata çıkarılan bu savunma talebi çağrısının, 2 Haziran 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı’nın elinde olduğu varsayıldı. Danıştay idareden gelecek süreyi 15 gün ile sınırlandırabilirdi ve onu da yapmadı. İdarenin savunmayı vereceği günün son günü, 2 Temmuz 2021 tarihi olarak gözüküyor ve biz 1 Temmuz’da sözleşmeden çıkmış olacağız. Dolayısıyla dava açanlar tekrar dilekçesi verdiler. 21 Haziran’da elden verilen bir tekrar dilekçesi de var. O günden beri Danıştay’dan yine bir ses çıkmadı.”

“Birçok kadın örgütü Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne çağrıldı”

Berrin Sönmez, 21 Haziran gecesi birçok kadın ve kadın örgütlerine telefon geldiğini ve aranan kişilerin Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne çağrıldığını belirtti. Bazı kadın örgütlerinin bu toplantıya katıldığı söyleyen Sönmez, “Cumhurbaşkanı kadına yönelik şiddetle ilgili bir adım atmak istiyorsa önce fesih bildirimini geri çekmeli” dedi. 

“Pazartesi günü, geceye doğru külliyeden pek çok kadına, kadın örgütüne telefon geldi ve külliyeye çağrıldılar. Toplantının perşembe günü olmasını istediler ve konuyla ilgili bir bilgi verilmedi. Kim olduğu bile anlaşılmadı, sahte mi gerçek mi o bile muğlakta idi. Konu ve başka katılımcılar hakkında da açıklama yapılmadı. Aranan kişiler, tekrar o numarayı arayıp konu hakkında ısrarcı oldular ve o zaman konunun kadına yönelik şiddet olduğu söylendi. 

Keşke bu önceden yapılsaydı. Cumhurbaşkanı, kadına yönelik şiddetle ilgili bir adım atmak istiyorsa ve bunu tüm kadın örgütleriyle birlikte yapmak istiyorsa önce fesih bildirimini geri çekmeli.”

“Hiçbir kadına bunu kabul ettiremezsiniz”

Berrin Sönmez ile söyleşimizi umut veren sözlerle bitiriyoruz. Kadınların kazanılmış haklarını geri alacağını belirten Sönmez, “İtirazlarımız çok yüksek” diyor:

“Her ne olursa olsun Türkiye’de sosyolojik doku, kadın eşitliği, kadın hakları yönünde şekillenmiş ve gelişmiştir. Bundan 10 sene önceki gibi değildir. İtirazlarımız çok yüksek. Dolayısıyla kadınların tekrar 7. yüzyıl şartlarında yaşatılmasına itiraz var. İktidar geleneksel din yorumcuları gibi erkeklerin 21. yüzyılda, kadınların 7. yüzyılda yaşadığı bir toplum hayaline gömülmüş görünüyor. Ancak bunu hiçbir kadına kabul ettirmeniz mümkün değil.”

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.