Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Paris İklim Anlaşması TBMM’de: Kaynaklar inşaata mı iklime mi ayrılacak?

Türkiye’nin 2016’da imzaladığı ancak beş buçuk yıldır onaylamaktan imtina ettiği Paris İklim Anlaşması, komisyonda görüşülmek üzere Meclis’e geldi. Artıştan azaltım taahhüdüyle aslında hiçbir iklim eyleminde bulunmadan iklim değişikliğiyle mücadele niyeti beyan eden, iklim değişikliğiyle mücadele için inşaat projeleri geliştiren Türkiye, Medyascope’un görüştüğü Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Yeşiller ve Avrupa İklim Eylem Ağı temsilcilerine göre ciddiye alınmak istiyorsa, vakit geçirmeden somut iklim hedefleri açıklamalı ve uygulamaya başlamalı.

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (BMİDÇS) ortaya çıktığı 1992’den beri fonlara erişim ve Ek-1, Ek-2 tartışmaları nedeniyle etkin bir iklim siyaseti ortaya koymamayı tercih eden Türkiye, imzaladığı Paris İklim Anlaşması’nı yaklaşık beş buçuk yıl sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) onaylamak üzere.

Bugün TBMM Çevre Komisyonu’nda görüşülecek olan “Paris Anlaşması’nın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi”nin, kısa sürede komisyondan geçip TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilmesi ve cumhurbaşkanlığı kararıyla onaylanması bekleniyor.

Paris Anlaşması TBMM Çevre Komisyonu’nda görüşülüyor (Kaynak: Ali Öztunç)

BMİDÇS kapsamında ortaya çıkan Kyoto Sözleşmesi’ne kıyasla daha az yaptırım içerse de Paris İklim Anlaşması, şimdiye kadar dünyanın iklim değişikliğiyle ortak mücadele konusunda varabildiği en büyük uzlaşı. Küresel sıcaklık artışını 1,5°C ve 2°C seviyelerinin üstüne çıkmasını önlemek için ortaya çıkarılan Paris İklim Anlaşması, taraf ülkelerin sera gazı azaltım planlarını Birleşmiş Milletler’e (BM) sunması ve uygulama süreçlerinin ortak panel tarafından denetlenmesine dayanıyor. Tüm taraflar küresel sıcaklık artışını 1,5°C ve 2°C seviyelerinin altında tutabilecek kadar sera gazı azaltım taahhüdünde bulunur ve bunu gerçekten uygulayabilirse, BM’ye bağlı Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’ne (IPCC) göre, iklim değişikliğinin dönüşü olmayan yıkıcı etkileri nispeten önlenebilecek.

Ancak bunun için küresel işbirliği gerekiyor.

Paris İklim Anlaşması 197 ülke tarafından imzalandı ama bu ülkelerin altısı, anlaşmayı ulusal parlamentolarında onaylamadı. Anlaşmayı onaylamayan ülkeler Ertire, İran, Irak, Libya, Yemen ve Türkiye.

Medyascope’un görüştüğü Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN Europe) Türkiye İklim ve Enerji Politikaları Koordinatörü Özlem Katısöz, CHP Doğa Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ali Öztunç ve Yeşiller Partisi Eşsözcüsü Koray Doğan Urbarlı, Paris İklim Anlaşması’nı imzalamanın bir başlangıç olduğu konusunda birleşiyor. Asıl sorun, şimdiye kadar iklim değişikliğiyle mücadele politikalarını görmezden gelen Türkiye’nin, uygulamada ne kadar samimi ve şeffaf davranacağı.

Katısöz: “Paris Anlaşması’nı onaylamak sadece ilk adım”

Avrupa İklim Eylem Ağından Özlem Katısöz, geç kalmış olsa da Türkiye’nin Paris İklim Anlaşması’nı imzalayarak rekabetçiliğini artırabilecek ve büyümesini sağlıklı hale getirebilecek bir patikaya girebileceğini belirtiyor. Katısöz, aynı zamanda anlaşmanın onaylanmasının sadece bir başlangıç olduğu uyarısında bulunuyor: “Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Çin, Japonya, Güney Kore gibi pek çok ülke iklim hedefleri açıklıyor. Özetle karbonsuz yeni bir düzen kuruluyor. Türkiye, bugüne kadar Paris Anlaşması’nı onaylamayarak bu düzenin dışında kalıyordu. Şimdi ise bir yandan iklim değişikliğinin giderek artan tahribatından korunmak, bir yandan da daha adil daha sağlıklı refah toplumu yaratmak için küresel iklim tartışmalarının bir parçası olma fırsatını yakaladı. İddialı bir iklim eylemi ile Türkiye, milli gelirini yüzde 7’ye kadar artırabilir, kömür gibi fosil yakıtlara dayalı bir sisteme göre daha fazla istihdam yaratabilir, sanayideki değer zincirini büyütebilir. Paris’in onaylanması, Türkiye’nin iklim eylemi açısından kritik derecede önemli bir adım. Diğer yandan bu, sadece ilk adım.”

Yeşiller Partisi Eşsözcüsü Koray Doğan Urbarlı, Paris İklim Anlaşması’nın TBMM’ye gelişi hakkında Medyascope’a yaptığı değerlendirmesinde daha kuşkucu. Urbarlı, iktidarın iklim değişikliğiyle samimi bir mücadele yürütebileceğinden pek emin değil.

Urbarlı, Paris İklim Anlaşması’nın imzalanması ile onaylanması için girişim başlatılması arasında geçen altı yılın bile, hükümetin önceliğinin iklim olmadığını gösterdiği görüşünde: “Öncelik iklim değişikliği olsa, Türkiye anlaşmayı onaylamayan son altı ülke arasına kalmazdı. Anlaşmanın onaylanması sihirli bir dönüşüm demek değil. Türkiye, birçok yaptırım içeren Kyoto Sözleşmesi’ni de onaylamıştı ama politikalarını değiştirmemiş, kirletici bir ülke olmayı sürdürmüştü. Paris İklim Anlaşması’nın onaylanması bir sonuç değil, bu aslında başlangıcın da başlangıcı. İktidar muhtemelen, ‘Anlaşmayı onayladık, üstümüze düşeni yaptık’ diyecektir ama Paris İklim Anlaşması’nın onaylanması sadece bir şeylere niyet etmek demektir.”

CHP’li Öztunç: “İklim tamam ama inşaat sevgisi ne olacak?”

Urbarlı gibi CHP Doğa Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ali Öztunç da AKP hükümetinin şimdiye kadarki eylemlerinin, iklim değişikliğiyle mücadele konusunda büyük şüphelere yol açtığını düşünüyor. Medyascope’a konuşan Öztunç, hükümetin iklim değişikliği konusundaki söylemleri ile eylemleri arasındaki çelişkiyi şöyle açıklıyor:

“Hükümet iklim değişikliği dendiğinde, kentsel dönüşümden ve millet bahçelerinden bahsediyor. İklim kriziyle inşaat yoluyla mı mücadele edeceksiniz? İktidarın asıl derdi iklim mi yoksa iklim fonları mı? Bunu yakında göreceğiz. 2008’den 2020’ye kadarki dönemde her yıl ortalama 40 bin hektarlık orman yangınıyla karşılaşan Türkiye, 2021’de 170 bin hektarlık orman alanını yitirdi. İklim değişiklinin yol açtığı aşırı olaylar gittikçe daha ağır biçimde ortaya çıkıyor ama AK Parti iklim krizini değil, yandaş şirketleri önemsiyor. İklim krizini beşli çete ve iktidarın inşaat sevdası beslemiyor mu? Paris İklim Anlaşması’nı onaylanınca Türkiye’ye gelmesi hesap edilen mali kaynaklar yine inşaat şirketlerine akıtılırsa, anlaşmanın imzalanması için yıllardır çaba gösterenlerin tüm emekleri heba olacak.”

İnşaat konusunda Yeşiller Partisi’nden Urbarlı’nın güncel bir uyarısı var: “Marketlerdeki fiyat artışları tartışıldığında bile hükümetin çözümü bin tane market açmak. Yine inşaat!”

Urbarlı, inşaat ile iklim değişikliği arasındaki ilişkiyi idareye, “Çanakkale Köprüsü, Kuzey Anadolu Otoyolu, Kanal İstanbul, dev havalimanları gibi arazi kullanımını değiştiren, nüfus yoğunluğunu artıran, ormansızlaşmaya yol açarak yutak alanlarını yok edecek projeler, iklim değişikliğini farklı yollarla derinleştiriyor” sözleriyle anımsatıyor.

İktidar atıklar, inşaat ve fidandan bahsediyor: Gerçek dönüşüm neleri içermeli?

İdareciler şimdiye dek iklim değişikliği konusunda kendisinin de ciddiye alınması gereken bir aktör olduğunu vurgulamak istediği dönemlerde –özellikle Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantılarında–, fidan dikme kampanyalarından ve millet bahçesi inşaatlarından, Sıfır Atık Projesi’nden ve kentsel dönüşüm seferberliğinden bahsetti.

Fidan dikme kampanyaları ve millet bahçelerinin yeşil alanları artıracağı, Sıfır Atık Projesi’nin atık geri kazanımı yoluyla döngüsel bir ekonomi kuracağı ileri sürüldü. Ancak ne fidan dikme kampanyaları ve millet bahçeleri ormanların karbon yutağı işlevini üstlenebiliyor ne de Sıfır Atık Projesi tüketim örüntülerini değiştirip iklim değişikliğinin temel iticisi sera gazlarının bir numaralı faili fosil yakıtlar ile insan faaliyetleri arasındaki bağlantıyı koparabiliyor. Örneğin Koray Doğan Urbarlı, Sıfır Atık Projesi’nin Türkiye’nin temel iklim eylemleri arasında sayılmasını, “İklim eylemini atıkla mücadeleden başlatıyorlar. Ama bu tüketim şeklini değiştirmediği gibi tüketimi azaltmıyor da. Bu işi hafife aldıkları anlaşılıyor” diyerek eleştiriyor.

AKP iktidarları dönemindeki kentsel dönüşüm projeleriyse düşük sera gazı emisyonuna ilişkin öncelikler içermiyor.

Avrupa İklim Eylem Ağından Özlem Katısöz, Türkiye’nin iklim eylemi konusundaki önceliğini kömüre vermesi gerektiğini söylüyor: “Türkiye’nin 2030’a kadar daha önemli adımlar atması gerekiyor. En kolay ve ilk adım, yeni kömür yatırımlarını durduracağını duyurmak, mevcut kömür santrallerini kapatma tarihini belirlemek, diğer fosil yakıtlardan çıkış planlarına bir an önce başlamak olur.”

Türkiye’yi alay konusu yapan artıştan azaltım dönemi kapanmalı

Yeşiller Partisi’nden Urbarlı, Türkiye’nin Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında şimdiye kadarki performansını, “Türkiye’nin çok trajikomik bir niyet edilen ulusal katkı beyanı var” diye özetliyor.

Türkiye’nin BM’ye sunduğu iklim eylemi “artıştan azaltım” diye tabir ediliyor.

Bu ifadenin anlamı şu: Türkiye, hiçbir iklim değişikliği eyleminde bulunmadığı takdirde, 2030 yılında ekonomisinin büyüme oranına dair bir tahmin ortaya koydu, sonra bu büyümeyle paralel artacak sera gazı emisyonlarını hesapladı ve nihayetinde ortaya çıkan sera gazı emisyonu artışı tahmininin yüzde 21 altındaki bir miktarda sera gazı açığa çıkaracağını açıkladı.

Yani 2015 itibarıyla Türkiye’nin sera gazı emisyonları 100 birimse, ekonomik büyümeyle birlikte 200 birime çıkacağı tahmin edilen 2030 emisyonları, BM’ye verilen bu taahhütle yüzde 21 azaltılacak ve 158 birime indirilecekti. Bir başka deyişle, Türkiye sera gazı emisyonlarını artırarak büyümeye devam etmeyi planladı. Üstelik Türkiye bu tahminleri yaparken büyüme oranlarını şişkin açıkladı, yani hiçbir feragatte bulunmadan bir iklim eylemi taahhütü ortaya koydu.

Artıştan azaltım hedefinin şişirilmiş büyüme tahminleriyle birlikte sunulması, uzun süredir Türkiye’nin iklim eylemi söylemlerinin ciddiye alınmasını önledi.

Türkiye karbon-nötr hedefini ortaya koymalı. İnandırıcı bir şekilde ortaya koymalı” diyen Urbarlı gibi Katısöz de Türkiye’nin gerçek bir iklim eylemi taahhütünde bulunması gerektiğini söylüyor: “Türkiye bir an önce ulusal katkı beyanını gerçekçi ve iddialı bir orana getirerek iklim hedeflerini yenilemeli. Adil bir dönüşüm perspektifiyle, ekonominin ve tüm toplumsal yaşamın karbonsuzlaşma süreci için somut planlarını ortaya koymalı.”

Çevre Bakanlığı “iklim” diyor, Enerji Bakanlığı “yerli kömür”

Paris İklim Anlaşması’nın onay için TBMM’ye geleceği duyurulunca, Türkiye’de gözlerin çevrildiği ilk sektör enerji oldu. Sera gazı emisyonlarının birinci faili fosil yakıtların, Türkiye’nin enerji sektöründeki başta gelen temsilcisi kömüre dayalı termik santraller.

Türkiye’de inşaatı süren EMBA Hunutlu Termik Santrali gibi kömüre dayalı termik santral projelerini dünyaya ihraç eden Çin, BM Genel Kurulu’nda dünyadaki kömür projelerine destek vermeyi durduracağını açıkladı.

Ancak Paris İklim Anlaşması’nın onay için TBMM’ye gönderileceğini Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum coşkuyla duyururken, idarenin başka birimlerinin aynı heyecanı paylaşmadığı anlaşılıyor.

Bakan Kurum’un 22 Eylül tarihli “Paris İklim Anlaşması’nı ekim ayında Gazi Meclisimiz’in onayına sunuyoruz. Hayırlı uğurlu olsun” açıklamasından bir hafta sonra, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın Twitter adresinden “Yerli kömür, yerli enerji, yerli kaynak” ifadelerinin yer aldığı bir başka tweet paylaşıldı.

Bir süredir Paris İklim Anlaşması’nın Türkiye’deki tek muhatabı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ymış gibi bir anlayışın iktidarda egemen olduğu eleştirileri yapılıyor. Yeşiller Partisi Eşsözcüsü Koray Doğan Urbarlı, iklim politikalarının belli başlı idari birimlerin sorumluluğuna teslim edilemeyeceğini söylüyor:

“Paris İklim Anlaşması’nın tek bir bakanlığın sorunu olmadığını, tüm devletin iş yapış biçimini değiştireceğini iktidarın anlaması gerekiyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı sevinç çığlıkları atarken Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yerli kömürü övemez. Mesela Kanal İstanbul ve Paris Anlaşması aynı anda olmaz. Ulaşım sektörünün tamamen asfalt ve uçağa dayandığı bir düzende iklim anlaşması olmaz.”

CHP’li Öztunç da kömüre dayalı enerji sektörü ile iktidar arsındaki bağların endişe yarattığını düşünüyor.

Aynı zamanda CHP Kahramanmaraş Milletvekili olan Ali Öztunç, aralarında Kahramanmaraş’taki Afşin-Elbistan Termik Santrali’nin de bulunduğu, 2014’te özelleştirilen kömürlü termik santralleri yakından takip eden isimlerden. Öztunç, yasal yükümlülüklerini yerine getirmedikleri için faaliyetleri 1 Ocak 2020’de durdurulan bu santraller için son ana dek yatırımcılara teşvikler verildiğini, hatta yatırımcıların bu santrallerin kapatılmayacağına inandırıldığını aktarıyor. Öztunç kömürle ilgili açık bir plan yapılması gerektiğini söylüyor: “İktidar kömürden çıkış için tarih verecek mi? Kapatılan termik santraller tekrar açılmaya çalışılıyor. Hatta Muğla’da İkizköy sakinlerinin kurtarmaya çalıştığı orman ve zeytinlikleri Yeniköy Termik Santrali’ne linyit sağlayacak madene dahil edebilmek için, zeytinliklerin kesilmesine yol verecek kanun teklifi hazırlığı yapıldığını da duyuyoruz.”

Sayıştay’ın Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’yla ilgili denetim raporlarında, Sera Gazı Emisyonlarının Takibi Hakkında Yönetmelik kapsamında idareye veri sunması gereken şirketlerin denetlenmediği görülüyor. Daha birçok şirketin ne kadar sera gazı emisyonuna yol açtığı bilinmiyor ve bu şirketlere idari yaptırım uygulanmıyor. Yurtiçi havayolu seyahatlerinde KDV oranı yüzde 18’den yüzde 1’e düşürülüyor. İktidar sürekli madencilik sektörünü kurtarmaktan söz ediyor. İklim kriziyle böyle mücadele edilir mi? İktidar gerçekten samimiyse yenilenebilir enerjinin önüne koyduğu engelleri kaldırsın, fosil yakıta dayalı ulaşım yatırımlarından vazgeçsin. İklim fonları da yandaş firmaların projelerinde mi kullanılacak? İktidarın sicili böyleyken iklim fonlarının şeffaf biçimde ve gerçekten iklim eylemi için kullanıldığından nasıl emin olacağız?

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.