Türkiye’nin yakın tarihinde yaşanan katliamları konu alan “Ölüm Ne Yana Düşer Usta” isimli belgesel filmin yönetmeni Gül Büyükbeşe ve belgeselin yapımcısı Sibel Tekin’in, Diyarbakır, Suruç ve Ankara katliamlarını konu alan “Ölüm Ne Yana Düşer Usta: Diyarbakır, Suruç, Ankara Katliamları” kitabı 6 Ekim Cuma günü çıktı. Medyascope’a konuşan Gül Büyükbeşe, kitabın amacının 2015 yılında yaşanan katliamların gündemde kalması, yaşanan acıların unutulmaması olduğunu söyledi. Büyükbeşe, “Ben eğer şarkı söyleyebilseydim şarkı söylerdim, resim yapabilseydim resim yapardım yani neye gücüm yetiyorsa bu olayın hatırlanması için onu yapardım” dedi.
“Şarkı söyleyebilseydim şarkı söylerdim, resim yapabilseydim resim yapardım”
10 Ekim 2015 tarihindeki patlamada olay yerinde bulunduğunu ve o tarihte yaşananları asla kimsenin deneyimlememesi gerektiğini vurgulayan Büyükbeşe, garda yakınlarını kaybeden kişilerin hayatlarının asla aynı kalmadığını söyledi. Ankara Gar katliamı davası hakkında konuşan Büyükbeşe şunları söyledi:
“Dosya üzerine gizlilik kararı kondu. Aileler, avukat arkadaşlarımız süreçten dışlandı. Dava süreci başladığında IŞİD’in şiddetinin dışında başka bir şiddetle daha tanıştık, o da adaletin yerine gelmemesiydi. Bu bir tur sorumluluk, bu olayın anlatılmaması, bilinmemesi düşünülemez. Ben eğer şarkı söyleyebilseydim şarkı söylerdim, resim yapabilseydim resim yapardım yani neye gücüm yetiyorsa bu olayın hatırlanması için onu yapardım. Sözler taştı ve belgeselden sonra bir de kitap yapmak istedik.”
“Ne oldu da bu bombalar bizim başımıza düştü”
Kitabın dört bölümden oluştuğunu ve en zor bölümün ise “Tanıklıklar en sahici kederler” isimli üçüncü bölüm olduğunu belirten Büyükbeşe, kitaba ilişkin şunları söyledi:
“Kitap dört bölümden oluşuyor. İlk bölüm aslında bir arka plan teorisi, yani o büyük kederi anlama gayreti. Ne oldu da bu bombalar bizim başımıza düştü, ne oldu da bizim gibi insanların olduğu yerde IŞİD militanları kendini patlattı. İkinci bölüm ‘Üç büyük katliam üç küçük iddianame’ adını verdiğimiz bölüm. Gerçekten iddianameler son derece özensiz hazırlanmış. Ve eğer hakikat ortaya çıktıysa bu doğrudan doğruya her üç davaya bakan avukatların sonsuz emeği sayesinde oldu. Bu üç katliamın ‘kahramanları’ 2012 yılından beri teknik takipteler. Yani aslında yaşananlar bilerek, görerek olmuş. İddianamelerde bunu gördük. Üçüncü bölüm ise ‘Tanıklıklar en sahici kederler’ adlı bölüm. Kitabın ve de belgeselin en zor bölümü burası. Diyarbakır katliamından Lisa Çalan ve Şerko Kaniwar ile röportaj yaptık. Suruç katliamından ise Dilek Şeker, Sinem Kılıç, Çağla Seven ile röportaj yaptık. Ve Ankara’da Sinan Ok, Mehtap Sakinci Coşgun, Merve Semercioğlu, Hatice Çevik ve İzzettin Çevik ile röportaj yaptık. Dördüncü bölümün adı ise ‘Ya sonra’, bu bölümde psikolog Banu Bülbül ile yaşananların etkisine dair röportaj yaptık.”
“Bedeninde yara olmasa bile ruhu yaralı binlerce insan var”
Kitabın yayın tarihinin özellikle katliamların yıldönümü olarak belirlendiğini söyleyen Büyükbeşe, ekim ayının çok zor bir ay olduğunu ve insanın hem kendini hem sevdiklerini tedavi etmesinin yolunun ise olayla ilgili bir ürün çıkarmak olduğunu söyledi.
Firari sanıklara yönelik açılan dava hakkında konuşan Büyükbeşe, “Biz de altıncı yıl dönümünde böyle bir ürün çıkarmak istedik. Ankara Gar katliamı davası esas yönünden bitti ancak çok önemli bir konu var ki firari sanıklardan Erman Ekici hakkında savcılık insanlığa karşı işlenen suçtan hakkında iddianame düzenledi ve mahkeme tarafından kabul edildikten sonra Erman Ekici dosyası ile firari sanıkların dosyaları birleştirildi. Muhtemelen Erman Ekici hakkında bir hüküm verilecek ve dosya tefrik ettirilecek firariler açısından olan duruşmada zaman yayılacak. Yani yılda bir ya da iki duruşma yapılacak ve zamana yayılacak. Sonra ise zaman aşımına uğrayacak. Bedeninde yara olmasa bile ruhunda yara olan binlerce insan var. Bütün bunların bilinmesi unutturulmaması için eli kalem tutan, kamera kullanan, medyaya ulaşan herkesin bir şeyler yapması lazım” dedi.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Lisa Çalan: “Diyarbakır katliamı ayaklarımı aldı benden, Sur ablukası ise ayak izlerimi”
“Bizi dayanışma kurtarır, bizim öfkemiz üretkendir, yakıcı ve yıkıcı değildir” diyen Büyükbeşe, şöyle devam etti:
“Bizim öfkemiz kırıp dökmeye dönük bir öfke değildir. Bizim öfkemiz birbirimize benzeyen insanlarla yan yana durup üretken bir sonuç üretmeye yöneliktir. Suruç katliamında her iki bacağını kaybeden Lisa Çalan, 2015 karanlığını en iyi anlatan cümlelerden birini kurdu. Lisa şöyle diyor: ‘Diyarbakır katliamı ayaklarımı aldı benden, Sur ablukası ise ayak izlerimi.’”
“Ankara katliamının olacağını söyleyen bir istihbarat notu 14 Eylül 2015 tarihinde Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne gitmiş”
2015 yılında yaşanan katliamlara ilişkin konuşan Büyükbeşe, faillerin 2012 yılından beri teknik takipte olduklarını ancak haklarında herhangi bir operasyon yapılmadığını vurguladı. Büyükbeşe şöyle konuştu:
“Bir dizi büyük olayın, insan canına kasteden olayların failleri 2012’den beri teknik takip altında ama nasıl oluyorsa operasyon yapılmıyor ve bu insanlar göz altına alınmıyorlar. Ankara Garı’nda ve Suruç’ta kendilerini patlatan iki kardeşti, Alagöz kardeşler. Avukat arkadaşlarımızın ısrarla vurguladığı nokta, eğer Diyarbakır katliamına ilişkin doğru dürüst soruşturma yapılsaydı Suruç katliamı olmayacaktı. Ve şüphesiz ki Suruç katliamına ilişkin doğru düzgün bir soruşturma yapılsaydı Ankara Gar katliamı olmayacaktı. Ankara katliamını olacağını söyleyen bir istihbarat notu 14 Eylül 2015 tarihinde Ankara emniyet müdürlüğüne gidiyor. Ankara emniyetinde işleme konulmayan bir istihbarat notundan bahsediyoruz. Ve Ankara’ya girişteki yol aramaları katliamdan bir gün önce durduruluyor. Bu nedenle Yusuf Şahin’in önden gittiği ve arkasından iki canlı bombayı taşıyan araç Ankara’ya giriyor. Şu an firari olan ve yaşayıp yaşamadığını bilmediğimiz ve Gaziantep hücresinin önde gelen isimlerinden olan Ahmet Güneş’in, bir yol aramasında arabası çevriliyor ve arabada IŞİD propagandasına ilişkin malzemelerin olduğu tespit ediliyor. Güneş, cebinde bulunan USB belleği çalılıkların arasına atıyor. Polislerden birisi fark ediyor. USB belleğe bakılınca kafa kesme görüntülerini buluyorlar ve bu infazların emrini veren Ahmet Güneş. Ancak, Güneş altı ay yattıktan sonra serbest kalıyor. Ve bu kişinin canlı bomba yeleklerinde parmak izleri var. Yani bunlar küçük ama ziyadesiyle önemli ve mutlaka araştırılması gereken meseleler.”