Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Roj Girasun yazdı: Yine de miting deyip geçmemek gerek…

1930 genç Türkiye Cumhuriyeti için kritik bir yıldı. 29 ekonomik krizi Türkiye kıyılarına da vurmuştu. Toplumdan yükselen tepkilere karşı Mustafa Kemal bir muhalefet partisi kurdurttu.

Ali Fethi Okyar’a kurdurduğu Serbest Cumhuriyet Fırkası (SCF), kimsenin öngöremeyeceği kadar halkın ilgisini çekti. Hala daha Serbest Fırka denince herkesin aklına bir miting geliyor: İzmir mitingi. Aslında Okyar’ın ekonomik krizin en çok vurduğu dünyayla entegre liman şehri İzmir’de miting yapması o kadar kolay olmadı. Mustafa Kemal, bizzat Ali Fethi Okyar’a telgraf çekerek miting haklarının güvencede olduğunu beyan etmesine rağmen başta vali olmak üzere birçok devlet görevlisi Ali Fethi Okyar ve partisine İzmir’de her türlü zorluğu çıkarmıştı. 4 Eylül günü Okyar, vapurla geldiği İzmir’de büyük bir kalabalık tarafından karşılaştı. Öfkeli topluluk CHP’nin il binasını taşladı, taşlayarak jandarmayla karşı karşıya dahi geldi. Olaylar sırasında şehrin eşrafından bir kişinin on dört yaşındaki oğlu polis tarafından öldürüldü.

Çocuğun babası ile Ali Fethi Okyar arasında ise Serbest Fırka kurucularında Ahmet Ağaoğlu’nun anlatımına göre epik bir an yaşandı:

“Kalabalığın ortasında bir adamcağız kucağında taşıdığı bir çocuğu birdenbire Fethi Bey’in ayaklarının dibine atarak: ‘İşte size bir kurban, başkalarını da veririz. Yalnız sen bizi kurtar’ dedi ve ağlayarak Fethi Bey’in ellerine sarıldı”.

Bu olaylı miting sonrası SCF’nin ömrü de çok uzun olmadı. Parti 1931 yerel seçimlerde elde ettiği başarıdan sonra Menemen Olayları bahane edilerek Mustafa Kemal’in isteğiyle kendini feshetmek zorunda kaldı. Mustafa Kemal’in bizzat CHP’nin başında olduğu bir zamanda bizzat onun isteğiyle kurulan bir muhalefet partisinin böylesine dikkat çeken bir miting gerçekleştirmesi ise akıllarda kaldı.

SCF faaliyetlerine devam edebilse ve özgürce siyaset yapabilse 4 Eylül mitingini Cumhuriyet Halk Fırkası (CHF) için sonun başlangıcı sayabilir miydik? Bu sorunun cevabını vermek pek kolay değil.

Daha genel bir soru sormak gerekebilir; güçlü mitingler bir siyasi partinin ya da siyasi liderin müstakbel zaferini gösterir mi?

Türkiye sol siyasetinde öncü ve belirleyici bir yeri olan TİP, 60’lı yılların sonunda adından çokça söz ettirmişti. 1965 seçimlerinde parti büyük bir başarıyla Meclis’e girdi. TİP’in 65 seçimlerinden sonraki en büyük siyasi gösterisi ise 1967’de Silvan, Diyarbakır, Siverek, Batman, Tunceli, Ağrı ve Erzurum’da düzenlediği Doğu Mitingleri’ydi.

1971’de kapatılacağı zaman Doğu Mitingleri sebep olarak gösterilecekti. Ancak TİP’in kapatılmasına gerekçe olarak gösterilecek önemdeki Doğu Mitingleri, TİP’in seçimlerde alacağı oy oranına etki etmedi. TİP, 1969’da gerçekleşen seçimlerde oylarını düşürdü. Doğu Mitingleri TİP’in seçimlerde alacağı oydan çok Kürtler’in demokratik gösterilerle ilk defa görünür olmasını sağlamıştı.

1977 yılında CHP’nin tarihinde gördüğü en görkemli mitinglerinden birisi gerçekleşti. Bülent Ecevit’in CHP’nin genel başkanlığını yürüttüğü ve “ortanın solu” doktriniyle CHP’ye sol ve sosyal demokrat bir görünüm kazandırdığı bir yıldı 1977.

Sokak olaylarının yükseldiği ve sağ-sol çatışmaları nedeniyle kanların döküldüğü bu dönem CHP’nin en yüksek oy oranlarına ulaştığı bir dönem oldu. 77 Haziran’ında gerçekleşecek erken seçim için hazırlanan Ecevit, Anadolu’da gerçekleştirdiği seçim çalışmalarında birçok saldırıyla karşılaşmıştı. Taksim’de gerçekleştirmeyi düşündüğü final mitingi öncesi ise kendisine yönelik tertiplenen bir suikast girişiminden dönemin başbakanı Demirel sayesinde haberdar olmuştu. 3 Haziran günü Taksim Meydanı’nda yapılacak miting için bütün hazırlıklar tamamlanmıştı. 2 Haziran akşamı CHP lideri Ecevit’in TRT’nin ana haber bültenlerinde önemli bir açıklama yapacağı duyuruldu. Akşam saat 19.00 bültenlerinde Ecevit şu açıklamayı yaptı:

“Bugün Başbakan Demirel bana telefon ederek yarınki Taksim mitingimizi iptal etmemizi istedi. Çünkü aldığı istihbarata göre miting sırasında bana Sheraton Oteli üzerinden uzun namlulu silahla ateş edileceğini öğrendiğini söyledi. Bu koşullarda hiç kimseden yarınki mitingimize gelmesini isteyemem. Ancak eşim ve ben yarın miting saatinde Taksim Meydanı’nda olacağız.”

Açıklamanın ardından ertesi gün Taksim’de görkemli bir kalabalık toplandı. CHP, o zamana kadar öyle büyük ve coşkulu bir kalabalığı alanlarda toplayamamıştı. Ecevit, o görkemli mitingin de coşkusunu arkasına alarak seçimden tek başına iktidar olarak çıkmayı arzuluyordu. ancak CHP, yüzde 42 ile tarihinin en yüksek oy oranına ulaşmasına rağmen istediğini elde edemedi. CHP lideri Ecevit hayal kırıklığına uğradı.

1980’de Erbakan liderliğindeki Milli Selamet Partisi’nin (MSP) Konya’daki mitingi Türk siyasetinin unutulmaz mitingleri arasına girdi. İsrail Parlamentosu’nun Kudüs’ü ebedi başkent olarak ilan etme kararının ardından harekete geçen MSP, Konya’da “Kudüs’ü Kurtarma Mitingi” gerçekleştirdi. Yüz binden fazla insanın toplandığı miting artık sadece Kudüs’ü kurtarma mitingi değildi. Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren yasakla karşılaşan İslami söylem, MSP’nin Konya mitingiyle alanlara taşmaya başladı. Bu mitinginden sonra herhangi bir seçim gerçekleşmediği için MSP’nin oy oranına ne ölçüde etkisi olduğunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Ancak Kenan Evren,12 Eylül’ün gerçekleştirilmesi için bardağı taşıran son damlanın MSP’nin Konya mitingi olduğunu söylediği için, mitingin siyasi bir başarı olmaktan çok dönemin askeri elitlerini rahatsız ettiğini anlıyoruz.

12 Eylül’ün ardından Türkiye siyaseti uzunca bir süre sekteye uğradı. Sekteye uğrayan bu dönemde, 12 Eylül darbesinin lideri Kenan Evren, devletin kurtarıcısı rolüyle TRT ekranlarında, basın karşısında ve en önemlisi neredeyse her şehirde gerçekleştirdiği mitinglerle kamuoyunun karşısına çıktı. Gerçekleştirdiği mitinglere katılım hiç de az olmuyordu. Ama 1982 seçimlerinde sandık ortaya konunca o kalabalıklar Evren’in işaret ettiği partiye değil, Özal’ın ANAP’ına oy verdiler.

1990’lı yıllarda ise Türkiye siyaseti yeniden mitinglerle canlandı. Kürt illerinde gerçekleştirilmeye başlanan Newroz mitingleri, İstanbul’da Susurluk sonrası gerçekleşen demokrasi mitingleri ve Taksim’de yapılmak için uğraşılan 1 Mayıs mitingleri…

AK Parti’nin yönetimindeki 2000’li yıllarda ise Türkiye’de mitingler daha kalabalık hale geldi ama eski sembolik değerlerini yitirdi. Ama 2013-2014 yıllarında krizler yaşayan Erdoğan, bu kriz anlarını düzenlediği büyük mitinglerle aşmaya çalıştı ve başarılı oldu.

Diyarbakır’daki kalabalık Newroz mitingleri, 2007’de ulusalcıların gerçekleştirdiği kalabalık Cumhuriyet mitingleri, 2010 ile 2013 arasında Taksim’de sendikaların, sosyalist partilerin gerçekleştirdiği kalabalık 1 Mayıs mitingleri de muhalefetin farklı odaklarının gücünü gösteriyordu.

Ama bu büyük kalabalık mitingler siyaseten istenen sonuçları vermedi.

Bunun son örneği 2018 Cumhurbaşkanlığı adaylığı sırasında son derece kalabalık mitinglerle güçlü bir lider imajı veren Muharrem İnce’nin aldığı sonuç.

2019 yerel seçimlerini Ekrem İmamoğlu, neredeyse çarşı-pazar İstanbul’u gezerek kazandı.

Mitinglerde, meydanlarda tek bir vücut olan kitlelerin siyasete yön verdiği bir zamanda değiliz artık. Elbette, bu mitinglerin artık eskisi kadar önemli olmadığını ve gereksizleştiğini göstermiyor.

Sonuçta siyasi partiler ısrarla mitingler yapmaya devam ediyor ve üstelik kitleler de bu mitinglere katılıyor. Sadece mitingler ve meydanlar yirminci yüzyılda olduğu kadar belirleyici ve sembolik değerler taşıyan olgular değil.

Mitinglerde toplanan kitleler seçim sonuçlarını yansıtma konusunda başarılı bir gösterge olamıyor. Ama özellikle taşrada hala kalabalık mitingler kararsızlar üzerinde yönlendirici bir etkiye sahip.

CHP’nin Mersin mitingi üzerinden Kılıçdaroğlu ve Erdoğan arasında başlayan mitinge katılım tartışması ve Erdoğan- Demirtaş arasında uzun zaman sonra beliren ilk atışmanın yine mitingler üzerinden olması Türkiye siyasi tarihinde mitingin ihmal edilmez önemini gösteriyor.

Roj Girasun’un önceki yazıları:

Yine mi Abdullah Gül?

Türkiye’nin stratejik konumu o kadar önemli mi?

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.