Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Aydın Selcen yazdı: Suriye’den çekilmek / Sığınmacıları geri göndermek

Anamuhalefet lideri Kılıçdaroğlu CHP’nin Yurtdışı Örgütlenme Çalıştayı’nda yaptığı konuşmada, “Demokrasi için talimat mı almanız lazım? Avrupa Birliği’nde hangi demokratik standartlar varsa oturalım parlamentoda hepsini yapalım. AB’ye diyelim ki, ‘Biz zaten hepsini yaptık, bizde düşünce özgürlüğü var, insana saygı var, demokrasi var. Sizin ülkenizde var olan bütün demokratik kurallar bizim ülkemizde de var” dedi. Kılıçdaroğlu farklı ortam ve bağlamlarda Suriyeli sığınmacıları “davullu-zurnalı” yurtlarına göndermekten ve Esat’la konuşarak çözüm üretmekten de söz ediyor.

Altılı Masa’yı bir arada tutan tutkalın parlamenter sisteme geri dönmek olduğunu biliyoruz. Aslında bu temel yönelim dışında ortak bir söyleme de sanırım pek rastlamıyoruz. Nergis Demirkaya, üç senaryo üzerinde çalışıldığını aktarıyor: 400 ve üzeri milletvekili kazanılırsa doğrudan anayasa değişikliği. 360-400 arası sandalyeyle anayasa değişikliğini referanduma sunma. Ve nihayet (belki en gerçekçisi olarak)  301 ve üzerinde milletvekili çıkarılması durumunda Meclis Başkanlığı seçimi kazanılarak ve komisyonlarda çoğunluk alınarak istenen kanunların rahatlıkla Meclis’ten çıkarılması.

Altılı Masa bir seçim ittifakı. HDP dışarıda olduğuna göre ittifak muhalefetin tamamını kapsamıyor. Demek ki HDP ve HDP’ye eklemlenecek partilerin de birlikte kaç milletvekilliği çıkaracağı önemli. Ardından yapılacak reformlarda onların da katkısını ve desteğini almak işin ideali. İdealin gerçekleşmeyeceğini de korkarım bugünden öngörebiliriz. Ayrıca, hangi senaryo oluşursa oluşsun, bir başkan seçeceğiz.

O yeni başkanın ulusal güvenlik ve dış politika konularındaki sözünün ağırlığı Milli Savunma Bakanı ile Dışişleri Bakanı’ndan fazla olacak. Tabiatıyla Genelkurmay ve MİT başkanlarını da kendi vizyonu ve öncelikleri doğrultusunda o belirleyecek. Onun vereceği siyasal talimat ve cumhurbaşkanlığındaki ekibin diğer ulusal güvenlik ve dış politika sivil-asker bürokratlarıyla kuracağı çalışma ilişkisi de önem kazanacak.

Başlığa aldığım güncel ve gelecek seçimleri hayat pahalılığı ile birlikte en fazla etkileyecek Suriye’deki askeri varlığın ve ülkemizdeki Suriyeli sığınmacıların akıbeti konusu terörle mücadele ve Kürt sorunu dosyalarını kendiliğinden içermiyor. Veya bize öyle anlatılıyor. Oysa bu dosyaların ayrıştıkları yerler olsa da kesiştikleri alanlar daha fazla. Yönelim tutarlı bir bütün olarak belirlenmeli ki uygulamalardan yarar sağlanabilsin.

Üstelik muhalefetin kendi oyununu, “rakibi etüd etmeden” oynaması güç. Nitekim Çavuşoğlu’nun Suriyeli mevkidaşıyla ayaküstü, MİT’in keza Suriyeli muhataplarıyla oldukça düzenli ama kısıtlı konularda ve anlaşıldığı kadarıyla beyhude görüştüğünü öğrendik. Sığınmacıların kalıcı olmayacakları ve özellikle Soçi’deki Erdoğan-Putin görüşmesi sonrasında Esat’la (telefonla da olsa) doğrudan temas kurulmasının olasılık dışı bulunmadığı da anlaşıldı.

Verili durum böyle biçimleniyorsa, başa dönelim. Kılıçdaroğlu boş konuşan bir siyasi lider değil. Dile getirdiği AB standartlarında demokrasi ülküsünün, başta terörün (terörizm suçunun) bizatihi tanımının güncellenmesi olmak üzere, Kürt Sorunu deyince ifade, gösteri yapma, toplanma, örgütlenme özgürlüklerinin sağlanması ve korunması, sığınmacılar deyince yine AB ve BM kriterlerine uygun entegrasyon politikaları benimsenmesi gerekeceği demek olduğunun kuşkusuz bilincindedir.

Daha somutlaştırırsak, sınır boylarında Irak ve Suriye topraklarını insansızlaştırıp adı konmamış tampon bölgelere dönüştürme yaklaşımı, içeride de kayyumlar, ikili hukuk vb. uygulamalara son verecek demektir. “Siyaset üstüdür” gerekçesiyle, alanda ulusal güvenlik bürokratına cezasızlık, salonda dış politika bürokratına hesapvermezlik ayrıcalıkları artık tanınmayacak diye anlaşılmalıdır. Herhalde Kılıçdaroğlu sözlerinin altını dolduracak doğrultuda kadroları belirleme, politikaları oluşturma, yasa değişiklilerini hazırlama adımlarını şimdiden atmış olmaya başlamış olsa gerektir.    

Erdoğan’ın Soçi ziyaretinden çıkan sonucun Suriye’den çekilme pazarlığını içerdiğini ileri sürmek hem yanlış hem erken olur. Putin’in dayatmasının, Erdoğan tarafından Esat’la konuşarak onu Sünni Arap aşiret ve BAE gibi bazı Arap ülkelerinden destekli harekâta göz yumması için zemin yoklamaya razı olma biçiminde yorumlandığı belirtilebilir. Karşılığında beklenti Putin’in hem kesenin ağzını açıp TCMB bilançosunun makyajlanmasına olanak sağlaması hem olası Suriye harekâtıyla gaza gelecek halkımızın yirmi yılın ardından “beş yıl daha Erdoğan” demesi.

Öte yandan Erdoğan seçime hazırlanırken, sanki ulusal güvenlik bürokrasisi de seçim sonrasına hazırlanıyor. Bu bağlamda gelecek yani olası Erdoğan sonrası dönemin yapıtaşlarını döşemek ve o arada çözülemeyecek bazı kör düğümler atmak peşinde oldukları izlenimi oluşuyor. Genelkurmay Başkanı Org. Güler’in zorunlu emekliliğin 72 yaşına uzatılması gibi, Suriye’ye en dar kapsamlı (Tel Rifat) bir mini-harekât için bile Putin’e “ne istediyse vermeye” razı olmak gibi, Zaho “kazası” gibi. Kendi kendini besleyen bir kısır döngüyü ya da hep baştan yaşanan aynı günü (“groundhog day”) çağrıştırıyor bu durum.

Altılı Masa dış politikada esasen büyük ölçüde sessiz. Ekonomi, sığınmacılar ve terörle mücadele alanlarında ise Erdoğan haliyle sabit durup, onları beklemiyor. Buna karşılık Erdoğan Madrid’de altına imza atılan on yıllık NATO Strateji Kavramı Belgesi’ne karşıt biçimde Soçi’de Putin’le alışverişe girişirken, dünya da Ankara’nın çevresinde dönmüyor. O düzeyde bir “jeopolitik önem” jokerine yerkürede hiçbir ülke sahip değil. Bu bakımdan, gidişata göre ama uzak olmayan gelecekte yani seçimden önce diplomatik manevra alanının kenarlarını kalın çizecek kısıtlamalarla karşılaşmak olası.

Altılı Masa’nın bir yandan “rakibi etüd edip” oyun planını buna göre uyarlarken, diğer yandan da Şark kurnazlığıyla diplomatik aklı birbirine karıştıran güncel politikaların karşısına bütüncül ve tutarlı bir vizyon koyması bence yerinde olur. O vizyonun somut unsurlarını Kılıçdaroğlu’nun taahhüt ettiği “AB standartlarında demokrasi” ülküsünün altını dolduracak somut politikalar ve S-400’den kurtulup F-35 programına geri dönmek gibi adımlar oluşturmalı. CHP Yurtdışı Örgütlenme Çalıştayı’nın Batı’ya muhalefetin iktidardan ayrıldığı temel ulusal güvenlik ve dış politika konularının ikna edici ve sürekli biçimde anlatılması gereğinin ya da eksiğini ayırdına varıldığını gösterdiğini umalım.  

Gerçekçi olmak gerekirse, “Esat’la konuşmak” her derde deva bir “gümüş kurşun” olmayacak. Ülkemizdeki Suriyeli sığınmacıların büyük bölümünün kalıcı olacağı ortada. Suriye’den çekilmek eninde sonunda bir zorunluluksa da, çekilmenin modalitelerinin Idlip, Afrin, Bab ve Fırat’ın Doğusu cepleri için farklı mekanizmalarla, farklı muhatapları paydaş kılarak, farklı zaman dilimlerinde yapılabileceği de belli. Tekrara düşmek pahasına yineleyeceğim: Siyasi talimat yani önce ne yapacağını bilmek, liyakattan yani neyi, nasıl, kiminle yapacağını bilmekten bence önce gelir. Devleti kurtarmakla, yeniden kurmak da sanırım farklı etkinliklerdir.        

*Dileyen okur tamamlayıcı anlamda şu yazıma da göz atabilir.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.