Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Alphan Telek yazdı: Üç strateji – Helalleşme, hesaplaşma, kapatma

Ünlü stratejist, Alman General Carl von Clausewitz 19. yüzyılda kaleme aldığı “Savaş Üzerine” adlı kitabında savaşın siyasetin bir devamı olduğunu söyler ve altını çizer: Savaş da siyaset de karşındakinin iradesini, onayını, rızasını almak için verilir. Sadece yöntemler farklıdır. Seçilen yöntem döneme, toplumsal ve siyasal şartlara göre değişkenlik gösterir. Strateji de buna göre belirlenir. Kısacası, hedef ve yöntem sizin iktidara ulaşmaktaki stratejinizi oluşturur. 

Bu uzun girizgahı yapmamın sebebi son dönemde giderek artan, seçimden sonra iktidar ve iktidar destekçilerine ne olacak sorusuyla ilgili. Bu soruya verilen farklı yanıtlar muhalefette yer alan isimlerin siyasal stratejisi ya da stratejisizliğini de gösteriyor. Bir başka deyişle siyaset fikrine yaklaşım biçimlerini. 

Muhalefet yekpare bir gruptan ve fikirden oluşmuyor. Ancak pekçok insan bu heterojen ve katmanlı yapı içerisinde bir fikrin ve stratejinin daha çok öne çıkmasından ve diğerlerini bastırmasından rahatsız. 

Peki iktidarla ilgili üç strateji nedir? Seçim dönemine damgasını vuracak temel yaklaşım buradan çıkacağı için bu oldukça önemli. 

Helalleşme

AKP’nin 20 yıldır yönetimde olmasından doğan derin toplumsal kutuplaşma, giderek enkaz haline gelen bir ekonomi, güçlü bir siyasal otoriterleşme ve yine bunlara eşlik eden toplumsal bir yozlaşı herkes tarafından görülüyor. Belki de en çok sokaktaki vatandaş bunları hissediyor. Doğal olarak bir enkaz var. Bekir Ağırdır’ın kimliklere dayanan Üç Türkiye’sine karşı – seküler, dindar, Kürt – başka bir Üç Türkiye manzarası ortaya çıkıyor. Derin yoksullar, prekaryalaşan orta sınıflar – ikisi giderek derin bir güvencesizlikte birleşiyorlar – ve iktidar kaynaklarıyla zenginleşmiş bir azınlık. 

Bu manzara karşısında, Kemal Kılıçdaroğlu en çok oyu alan muhalefet partisinin lideri olarak temel bir iktidar stratejisi izliyor. Helalleşme kavramı ile birlikte CHP’nin bugüne kadar asla oy alamadığı ve kendisiyle temas kurmayan başta muhafazakarlar olmak üzere çeşitli kesimlere açılıyor. Elbette bunda toplumsal tabanını genişletme isteği var. Ama esas önemlisi AKP’nin ve Erdoğan’ın kendi tabanındaki ikna gücünün altyapısı giderek kırılganlaşıyor. Kendi tabanının iradesi, onayı, rızası sürekli bir sallantı halinde. Erdoğan’ın söyledikleri ve hayatta gördükleri gerçekler bu tabanın iradesini sallıyor. Helalleşme bu noktada devreye giriyor. O tabanın iradesine, onayına ve rızasına sesleniyor. Temas kuruyor ve toplumsal barışı vaat ediyor. Bu bir genişleme ve iktidar stratejisi. 

Hesaplaşma

Öte yandan, muhalifler arasındaki ikinci bir damar, devr-i sabık yaratılması gerektiğini ve dolayısıyla AKP’lilerin özellikle üst yöneticileri arasında hesaplaşmaya gidilmesi gerektiğini savunuyor ve kamuoyu önünde bunun seslendirilmesini talep ediyor. Yukarıda bahsettiğim ve hepimizin yaşadığı enkazın doğal sorumlularının bağımsız yargı önünde hesap vermesi gerektiği fikri meşru bir talep. Zannediyorum ki Kılıçdaroğlu stratejisi bunu dışlamıyor. Ama söylemde ve aksiyonda bunu birincil planda tutmuyor ve bunu bir kimlik sorunu olarak değil bir sosyo-ekonomik azınlık sorunu olarak görüyor ve üst düzey yöneticileri ya da iktidar zümresini – oligarşiyi – sorumlu tutuyor. 

Kapatma 

Üçüncü bir strateji ise bu hafta Ahmet Şık tarafından seslendirildi: Parti kapatma. Daha doğrusu AKP’nin kapatılması. AKP dönemi muhalifler arasında büyük bir öfke yarattı. Türkiye kubbesi altında her muhalif öyle ya da böyle ya aşağılanmış ya da bilfiil bir iktidar hamlesinin yarattığı aksiyondan zarar görmüştür. Fakat iktidar aksiyonlarından doğan öfke iktidara karşı nasıl kullanılacak ki yeniden bir toplumsal kutuplaşma doğmasın, otoriterleşen iktidarların can suyu olan bu kutuplaşma iktidarın kendi tabanındaki rızayı, iradeyi, onayı yeniden üretmesin? 

Öfkenin toplumsal tabanı geniş fakat karşımızda otoriter bir iktidar var. Toplumsal kutuplaşma ve öfke nöbetleri onun için sadece bir fırsat kapısı oluyor. Çünkü buradan çok besleniyorlar. Öfkenin siyasal stratejiye evrilmiş hali onun kendi tabanındaki etkisini yeniden hissettiriyor. 

Bu açıdan bu üç strateji içinde Kılıçdaroğlu’nun bir yandan “beşli çete”yi hedef gösteren ama aynı zamanda yarının Türkiyesi’ndeki toplumsal barışı ve bunun tabanını işaret eden siyasal dili ve stratejisinin ciddi bir iktidar perspektifi sunduğunu söyleyebiliriz. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.