Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

İngiltere’de monarşinin bilançosu: Neden hâlâ ayakta?

İngiltere’nin en uzun süre tahtta kalan hükümdarı Kraliçe II. Elizabeth’in hayatını kaybetmesinin ardından tahtın varisi Charles, İngiltere’nin yeni kralı oldu. Monarşinin gün geçtikçe değiştiğine şahit olan ve bu süreci bizzat yöneten Elizabeth’in 70 yıllık hükûmranlığı boyunca monarşi kurumu hep sorgulanmıştı. Peki monarşi ülkede nasıl değişti, bu süreç nasıl oldu? Monarşi İngiltere’ye ne kazandırdı, ne kaybettirdi?

İngiltere’nin en uzun süre tahtta kalan hükümdarı Kraliçe II. Elizabeth’in ölümünün ardından tahta III. Charles oturdu. İngiltere’de kimileri Elizabeth’in ölümünün ardından “Kraliçe öldü, yeni kralımız çok yaşa” derken kimileri de monarşinin kaldırılmasını istiyor.

İngiltere’de monarşinin değişim süreci ve Elizabeth’in hükûmranlığı sırasında Kraliyet Ailesi’nde yaşanan skandallar ise monarşi kurumunun daha fazla sorgulanmasına sebep oldu. İngiltere’de geleneksel tabanda monarşi “uyum” yarattığı için desteklenirken bir grup içinse monarşi “çağın dışında” bir yönetim biçimi.

İngiltere’de Kraliyet’i ayakta tutan etmenler neler?

  • Siyasette ve temsiliyette uyum

İngiltere’de monarşinin gücünü zayıflatacak en önemli kurum olarak parlamento. Kurulduğundan beri yaklaşık 300 yıldır monarşinin gücü sürekli azalırken, parlamentonun gücü ise sürekli artıyor.

Günümüzde İngiltere’de kraliyetin ülke yönetimindeki rolünün sembolik olduğu belirtiliyor. Çeşitli adetlerde kraliyetin parlamentoda ve ülke yönetiminde varlığı hissettirilmeye çalışılsa da işleyiş açısından kraliyetin rolü sembolik kalıyor.

Kral’ın veya Kraliçe’nin işlevi önüne getirilen yasaları onaylamaktan ibaret. Ancak kraliyetin sembolik rolü, Kral’ın veya Kraliçe’nin siyasette edilgen olmasını gerektirirken kimi özlenen değerlerin korunması ve temsil edilmesi açısından da kraliyet, son derece etkin bir sembolizmin de taşıyıcısı.

Bu yönüyle kraliyet, İngiltere’de siyasî işleyişin ve değerlerin sembolik anlamda toplumda yer alması açısından dengeli ve uyumlu bir işlev görüyor. Toplumun özlediği geleneksel değerleri düğünler ve türlü çeşit başka törenler vesilesiyle sunduğu vitrinle, bu hissi hem ülke içinde hem de dünyada canlı tutmayı başarıyor. Bu uyum, İngiltere’de siyasetin işleyişinde oluşabilecek karmaşaları da önlüyor.

  • Temsiliyetin devamlılığı

İngiltere’de kraliyet, parlamentoya ve siyasetçilere karşıt olarak “devamlılığın” sembolü. Siyasetçiler, halk tarafından seçildikten sonra görev sürelerinin dolmasıyla birlikte siyasi arenadan çekilirken; Kraliyet, temsiliyet görevinde sürekli bir devamlılık sağlıyor.

Kraliyet’in başa geçen Kral veya Kraliçe’nin kişiliğinden bağımsız olduğunu düşünmemek gerektiğini belirten uzmanlar, Elizabeth döneminde Kraliçe’nin sembolik görevini başarıyla taşımasına rağmen oğlu Charles’ın bunu taşıyamayacağını düşünüyor. Hatta bazı uzmanlar için Charles, Kraliyet’in sonunu getirecek isim olabilir.

Kraliyet kurumu, kendi içinde bir devamlılık yaratsa bile tahta oturanın kişiliğinden bağımsız düşünülemeyeceği için bu sembolik ve temsili görevin devamlılığı konusunda sıkıntı oluşturabilir. Bu durumda Kraliyet, devamlılığın sembolü olduğu kadar istikrarsızlığı ve karmaşayı yaratacak bir kurum olarak da görülüyor.

Kraliyet Ailesi neden eleştiriliyor?

  • Tarihi krizlerle dolu

Kraliyet ailesinde krizlerin tarihi Kral VIII. Edward’ın tahttan çekilişinden Prens Harry ve eşi Meghan’a kadar uzanıyor. 

Kraliyet ailesi ilk büyük krizini Kral VIII. Edward’ın, 1936 yılında tahtından feragat ettiğini açıklaması ile yaşamıştı. 326 gün boyunca tahtta kalan Edward’ın Anglikan Kilisesi’nin reddettiği Wallis Simpson ile evlenebilmek için tahtı bırakması ile ülke büyük bir krizin eşiğine gelmişti. 

Kraliçe II. Elizabeth’in kız kardeşi olan ve İngiltere kamuoyu tarafından “dik başlı prenses” olarak anılan Prenses Margaret de davranışları ile saray içinde pek çok krize sebebiyet vermişti. Hava Kuvvetleri Subayı Peter Townsend’e olan büyük aşkından, kraliyete olan görevini yerine getirmek adına vazgeçen Margaret, 1960 yılında fotoğrafçı Anthony Armstrong-Jones ile evlenmiş fakat çift geçinememiş ve basında çıkan aldatma haberlerinin ardından 1978 yılında boşanmışlardı.

1992 yılı kraliyet ailesi için “annulus horribilis (korkunç)” bir yıl olmuştu. Elizabeth ve Philipp’in dört çocuğunun üçünün zorlu evlilikler gerçekleştirmeleri ve akabinde boşanmaları, aileyi bir hayli sarsmıştı. Öncelikle Kraliçe’nin tek kızı Prenses Anne, eşinden ayrı yaşamaya başlamış ve 1989 yılında boşanma kararı aldığını kamuoyuna duyurmuştu. 1992’den itibaren ayrı yaşamaya başlayan Prens Charles-Prenses Diana çifti, 1996 yılında boşanmış ve sonrasında ise Prens Andrew da eşinden ayrılmıştı.

1997 yılında Paris’te bir trafik kazasında hayatını kaybeden “Halkın Prensesi” Diana, milyonları gözyaşlarına boğmuştu. Kraliçe ve Prens Charles’ın İskoçya’daki Balmoral Malikanesi’ne kapanmaları ve sessizliklerini bozmamaları, halk nezdinde eleştirilerin odağı olmuştu.

Adı cinsel taciz skandallarına karışan ve hapishanede kendini asarak intihar eden ABD’li iş insanı Jeffrey Epstein’in Prens Andrew ile kurduğu arkadaşlık, ailede bir başka krizin tetiklenmesine sebep olmuştu. Prens Andrew, Epstein’in ölümünden sonra ağır suçlamalarla karşı karşıya kalmıştı. Olayların ardından BBC’ye bir röportaj vererek kendisini savunan Prens Andrew’ın söyledikleri halk tarafından inandırıcı bulunmamıştı.

Kraliyet ailesinin yaşadığı en son kriz ise Prens Harry ve eşi Meghan’ın kraliyet ailesindeki haklarından feragat etmeleri ve aile ile olan tüm bağlarını sonlandırma kararı almasıydı.

  • Bir ilke ve kavram olarak Kraliyet

Guardian’ın köşe yazarlarından Polly Toynbee bir yazısında Kraliyet kavramı hakkında “Taç ve anayasa artık soyut tartışmalar değil” demişti. İngiltere’de skandalların ardından sosyal medyada monarşinin kaldırılmasını savunanların birçoğu bir ilke olarak monarşiye karşı çıkıyor. İngiltere’de monarşi karşıtları, demokratik bir toplumda akraba bağıyla “soyut” bir temsiliyet hakkının olamayacağını savunuyor.

Time’da yer alan bir habere göre ise Kraliyet, “İngiltere’nin çürümüş anayasasının merkezinde” yer alıyor. Kraliyet, İngiltere toplumuna bağımsızlığı veya amacı olmayan, yalnızca başbakan tarafından söyleneni yapan bir temsilî devlet başkanı veriyor.

Toynbee’ye göre her yeni nesil monarşiye karşı fikirlerle büyüyor. Demokrasideki yönetim sıkıntılarını Kraliyet’in süslü yapısının sakladığını iddia eden Toynbee’ye göre nasıl temsil edileceğine ve nasıl yönetileceğine halkın tercih etme hakkı olduğunu iddia ediyor.

  • Monarşinin değişen izlenimleri

Time’ın bir haberine göre monarşinin halkta uyandırdığı izlenimler büyük değişiklik gördü. Daha önceleri zengin, lüks, görkemli ve şatafatlı olarak görülürken şimdi ise bir dedikodu kaynağı olarak görülüyor. Skandalların gölgesinde krizlerle ilerleyen monarşi, değişen toplum yapısıyla birlikte kendisi de değişiyor ve bu monarşinin geleneksel izlenimlerini yok ediyor.

Bu krizden çıkmak için ise düğünlerini ve çeşitli kutlamalarını vergi mükelleflerinden kazandıkları paraları harcayarak yapan Kraliyet Ailesi’nin kullandığı paralar da soru işaretlerine sebep oluyor. Time’a göre bu durum halkın, “Kraliyet Ailesi neden vergi mükelleflerinin paralarını kullanarak bu tür harcamalar yapsın” diye sormalarına neden oluyor. Time’ın düzenlediği bir ankete göre İngiltere halkının yüzde 57’si paralarının Kraliyet düğünlerine değil ancak güvenlik sektörüne harcanması gerektiğini savunuyor.

“Monarşi nedeniyle İngiltere’ye 70 milyona yakın turist geliyor”

Medyascope’a konuşan Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi, Bilim Akademisi üyesi ve siyasetbilimci Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu, The Economist’in 10 sene önce monarşi kaldırılıp kaldırılmaması üzerine bir makale yayımladığı belirterek şunları söyledi:

“Rakamları şu an tam hatırlayamıyorum ancak monarşi nedeniyle İngiltere’ye 70 milyona yakın turist geliyormuş. The Economist, monarşinin turizm gelirlerine muazzam bir katkısı olduğunu söyleyerek monarşiyi ülkede tutmakta yarar vardır diyor. Makale, siyasi bir sebep söylemiyor. Öte yandan Kraliyet’in İngiltere üzerinde bir zararı olduğunu gösteren bir veri de yok.”

Ersin Kalaycıoğlu

İngiltere’deki monarşinin 17 ve 18. yüzyıllarda mutlak monarşiden meşruti monarşiye dönüştüğünün altını çizen Kalaycıoğlu, Kral’ın ve Kraliçe’nin yetkilerinin büyük çoğunluğunun parlamentoya geçtiğini söyledi. Kalaycıoğlu, “Artık Kral veya Kraliçe, çok küçük temsili görevlerde yer alıyor ve haftada bir kez başbakan ile görüşüyor” diyerek İngiltere’de Kraliyet’in siyasî görevinin de sembolik bir temsiliyet kazandığını belirtti.

“Başbakanı seçme hakkı yine de Kral veya Kraliçe’de”

Başbakan ile ne görüştüklerini bilmediğimizi belirten Kalaycıoğlu, “Bu görüşmede Kral veya Kraliçe, isteklerini ve düşüncelerinin başbakana belirtme hakkı var ancak yazılı olmayan anayasada başbakanın bunları uygulayıp uygulamayacağı konusunda net bir ifade yok” dedi. 

Başbakanı seçme yetkisinin Kral veya Kraliçe’nin olduğunu söyleyen Kalaycıoğlu, İngiltere’de buna benzer olaylar görüldüğünün altını çizdi. Kral’ın veya Kraliçe’nin yanlış atama yapması durumunda neler olacağını da anlatan Kalaycıoğlu, şunları söyledi:

“Bir devrim olmaz tabii ama çeşitli baskılara maruz kalabilir. Kral veya Kraliçe sıkça eleştirilebilir. Bu durumda ne olur bilemeyiz. Belki istifa edebilir. Tabii, kendisi başbakanı atarken yanında danıştığı tonlarca Kraliyet mensubu da var. Danışmanları var mesela. Zaten onlar seçiyordur böyle bir durumda, Kral’a veya Kraliçe’ye sadece onaylamak düşüyordur.”

“Elizabeth, son nefesini verene kadar birleştirici üslubundan taviz vermedi”

Elizabeth’in hüküm sürdüğü 70 yılı dikkate alarak konuşan Kalaycı, Elizabeth’in hükûmranlığında çok birleştirici ve çatı görevi gören bir devlet başkanı gibi davrandığının altını çizdi. Elizabeth’in bu davranışının önemli olduğunun altını çizen Kalaycıoğlu, Elizabeth’in son nefesini verirken bile birleştirici üslubundan ve birleştirici tavrından feragat etmediğini söyledi. Kalaycıoğlu, Elizabeth’in yerine gelen oğlu III. Charles’ın ise ilk halka seslenişinde Elizabeth ile aynı birleştirici üslubu kullandığına da dikkat çekti.

“Toplum değişiyor, Kraliyet Ailesi de bundan nasibini alıyor”

İngiltere toplumunun gittikçe laikleştiğini, azınlıklar konusunda çeşitlendiğini ve çok kültürlülüğe yaklaştığını belirten Kalaycıoğlu, Kraliyet Ailesi’nin de değişimlerden nasibini aldığını ve bu değişimlerin ses getirmeye başladığını belirtiyor. 

Kalaycıoğlu, III. Charles’ın Diana’nın ardından boşanmış bir kadınla evlenen bir Kral olduğunu ve bu değişikliklerin de artık İngiltere toplumunda çok da ses getirmeyebileceğini söylüyor. Kraliyet Aileleri’ndeki skandalların monarşilerin hepsinde doğal olarak görülebileceğini belirten Kalaycıoğlu, İngiltere’deki Kraliyet Ailesi’nin bu sorunları iyi idare ettiğini belirtiyor. Bu tarz skandalların bir süre daha gündemde kalabileceğini düşünen Kalaycıoğlu, toplumdaki değişimlerin etkisiyle de bunların, büyük bir sorun yaratmayacağını ifade ediyor.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.