Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Serhat Güvenç yazdı: Nükleer bir ittifaka üyelik

NATO, 1950’li yılların ortalarından beri nükleer bir ittifaktır. Dönüm noktası 1957’den itibaren NATO’nun Avrupalı müttefikleri Amerikan nükleer silahlarının topraklarında konuşlanmasıdır. Bu sayede NATO’nun caydırıcılık misyonu nükleer karakter kazanmıştır. O dönem topraklarında Amerikan nükleer silahlarının konuşlanmasına gönüllü üyeler arasında Türkiye de bulunuyordu. Rahmetli Başbakan Adnan Menderes, nükleer silahlara ev sahipliği yapmanın Türkiye’nin NATO içerisindeki konumunu güçlendireceği ve Washington’un gözündeki değerini artıracağı düşünmüştür. 

NATO’nun nükleer bir ittifaka dönüşmesi Sovyetler Birliği’nin konvansiyonel silahlardaki üstünlüğünü telafi etmeyi hedefliyordu. O zamandan beri nükleer silahlar NATO’nun caydırıcılık misyonun ayrılmaz unsurlarıdır. Soğuk Savaş bitince, NATO uzunca süre nükleer caydırıcılık kavramını eskisi kadar öne çıkarmadı. Ancak 2014’den sonra bu kavramı yeniden anımsandı. Artık NATO’nun nükleer bir ittifak olduğu nerdeyse her fırsatta vurgulanıyor.  Resmi açıklamalara göre: “Nükleer silahlar var oldukça NATO da bir nükleer ittifak olarak kalacak”

İki hafta önce sona eren NATO’nun nükleer caydırıcılık tatbikatı Steadfast Noon için de bu klişe aynen kullanıldı. Bu yılki tatbikata 14 üye ülkeden, 60 uçak katıldı. 14 üye arasında Türkiye de vardı. Tatbikat süresince Almanya’daki Ramstein hava üssüne konuşlandırılan 3 adet F-16C Block 50 ve bir adet KC-135R tanker uçağı görev yaptı. NATO’nun sosyal medya hesaplarında paylaştığı tatbikat fotolarından birisi Türkiye’de bir hayli dikkat çekti. Fotoğrafta ay yıldız işlenmiş kasklı bir Türk F-16 pilotunun özçekiminde iki Türk F-16’sı ile KC-135R tanker uçağı da görülüyordu.  

Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi sonrası NATO bu tür planlı tatbikatları askıya almamıştı. NATO’nun 30 üyesi olduğu düşünüldüğünde tatbikata katılımın sınırlı olduğu söylenebilir. Üyelerin yarısından fazlası ya tercih etmedikleri ya da gerekli yeteneklere sahip olmadıklarından tatbikatta yer almadılar. Aslında Rusya’nın Ukrayna işgali bağlamında nükleer tehdide hatta şantaja başvurması nedeniyle tatbikatın ertelenme ya da iptal edilme olasılığı konuşuldu. Gerilimi tırmandırmamak için NATO’nun böyle bir adım atabileceğini ifade edenler olduysa da, tatbikat planlandığı şekilde icra edildi. Aynı sıralarda Rusya da kendi nükleer caydırıcılık tatbikatını gerçekleştirdi. 

Ukrayna Savaşı’nda askeri açıdan zora giren Rusya, kış gelmeden stratejik insiyatifi elde tutabilmek için nükleer dahil her türlü seçeneği değerlendiriyor. Bu arada Ukrayna kentlerine ve özellikle enerji altyapısına yönelik İHA ve füze saldırıları yoğunlaştı. Bunların amacı halkın azmini kırmak. Tarihsel örnekler bu tür cezalandırma stratejisi (punishment strategy) uygulamalarının pek de sonuç getirmediğini gösteriyor. NATO’nun Kosova hava harekatı bu açıdan bir istisnai bir örnek gibi duruyor.

Bu arada Ruslar, Batılı muhataplarını Dışişleri Bakanı Lavrov kanalıyla uyardılar. Ruslar’a göre Ukrayna “kirli bomba” kullanma hazırlığındaymış. Kirli bomba, konvansiyonel bir bombanın radyoaktif malzeme veya artıklarla birleştirilmesiyle elde ediliyor. Patlama sonucu özellikle kentsel alanlar radyoaktif kirlenme nedeniyle uzun yıllar yaşanmaz hale gelebiliyor. Kirli bombalar, uzun zamandır devlet dışı aktörlerin terör eylemlerinde kullanabilecekleri silahlar olarak değerlendiriliyordu. Ukrayna’nın savaşta bu tür bir silahı kullanması için siyasi ya da askeri bir neden ortada görünmüyor. Lavrov’a göre zaten Ukrayna’nın amacı Rusya’yı provoke etmek. Ukrayna ise bunu yalanladı. İster Rusya nükleer silah kullanmak için bahane arıyor diye düşünün ister Ukrayna Rusya’yı nükleer silah kullanmaya provoke etmeye çalışıyor diye düşünün fark etmez. Ekim ayı nükleer eşiğin geçilmesine bir adım daha yaklaşıldığı bir evre oldu. 

İşte tam bu evrede Türkiye, Rusya ile gözettiği “denge”ye rağmen, NATO’nun “Steadfast Noon” nükleer caydırıcılık tatbikatına yüksek profilli bir katkı yapmaktan da geri durmadı. Ankara neyi hedefledi diye sorulacak olursa, aynı anda farklı muhataplara farklı mesajlar aktarıldı yanıtı verilebilir.

Mesajlardan ilki Putin’e yönelikti. Nükleer silah kullanma eşiği geçilmediği sürece, Türkiye, Rusya ile ilişkilerini öyle ya da böyle diğer NATO üyelerinden farklı bir zeminde yürütmeye devam edecek. Kremlin de bunu görüyor. Zaten tahıl anlaşmasına geri dönme kararı da muhtemelen bu etmen de etkili oldu. Öte yandan nükleer eşik geçilirse Ankara’nın tek başına siyaset ve strateji belirleme imkanı neredeyse hiç kalmayacak. Nükleer bir krizin dinamikleri Ankara’yı NATO ile daha sıkı işbirliği içerisinde hareket etmek zorunda bırakabilir. Yani Rusya’nın herhangi bir gerekçeyle nükleer silaha başvurması, Türkiye’nin seçeneklerini mevcut duruma oranla bir hayli daraltır. 

İkinci mesaj NATO ve ABD’ye. Türkiye, ittifakın nükleer silahlara en uzun süredir ev sahipliği yapan üyelerinden birisi. Hatta topraklarında hala Amerikan nükleer başlıkları bulunan nadir müttefikler arasında. İddialara göre İncirlik Hava Üssü’nde 50 civarında B61 nükleer bomba depolanmış durumda. 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrası bunların Romanya’daki Amerikan üslerine kaydırıldığı iddia edildiyse de bu iddialar henüz teyid edilmedi. Türk Hava Kuvvetleri de Soğuk Savaş dönemindeki kadar olmasa da nükleer harekat yeteneğini koruyor. Steadfast Noon tatbikatına katılım, bu yeteneğin hala ciddiye alındığını bir kez daha gösterdi.

F-35 programından çıkarılmasaydı, Türkiye’nin alacağı F-35’ler nükleer darbe (nuclear strike) yeteneğine sahip olacaklardı. Bu sayede Türk Hava Kuvvetleri’nin nükleer yetenekleri de modernize edilecekti. Rusya’nın nükleer şantaja başvurduğu dünyada, NATO üyesi Türkiye’nin bu yeteneklerinin geliştirilmesi acil bir ihtiyaç. F-16V bu ihtiyacı karşılamak açısından da uygun bir ara çözüm oluşturabilir. Bu tatbikatla bu mesajın da muhataplara aktarıldığı düşünülebilir. Zaten önümüzdeki birkaç ay içerisinde Türkiye’ye F-16V satışının kesinleşeceği anlaşılıyor. Yönetim ve Pentagon, Kongre engelini aşmak için yeni ve sağlam gerekçelere sahip. 

Bu satışın dolaylı da olsa bağlantılı olduğu diğer konu İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği. Yine iki hafta önce Macaristan parlamento onay sürecini Aralık ayı ortasına dek sonuçlandıracağını ilan etti. Bugünden bakıldığında Türkiye bu konuda NATO içinde yalnız kalmaya aday duruyor. İki gün önce İstanbul’da Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile görüşmesi sonrasında NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, “İsveç ve Finlandiya’nın NATO’a alınma zamanının geldiğini” açıkça ifade etti. Deneyimli Türk diplomatların bu çetin konuyu yönetme becerisi nedeniyle hakkını teslim ettiği Stoltenberg’in bile sabrı tükenmiş olabilir. Her ne kadar PKK ve terörle ilintili çekinceler dile getiriliyorsa da Ankara’da gözlerin Washington’da ve F-16V’lerin akıbetinde olduğu belli. Yıl bitmeden bu iki konuda hızlı ve olumlu gelişmelerin yaşanması şaşırtıcı olmayacaktır. 

Türkiye’nin üyeliklerine itirazları, İsveç ve Finlandiya’yı bambaşka bir konuda NATO karşısında bir hayli çaresiz bıraktı. NATO üyeliği bu iki ülkenin geleneksel tarafsızlıklarını bitirecek. En az o kadar önemli bir başka konu ise nükleer silahlar. Nükleer silah karşıtlığının siyasi ve toplumsal açılardan güçlü olduğu bu iki ülke bu tutumundan vazgeçiyor. Tünelin ucunda üyelik ışığı yakınlaştıkça, İsveç ve Finlandiya’nın nükleer silahların topraklarında konuşlandırılmasına ilişkin herhangi bir çekince ya da önkoşul ileri sürmeyecekleri ortaya çıkıyor. Bu niyet edilmemiş bir sonuç ama NATO Nükleer Planlama Grubu’nun hayatını kolaylaştıracağı açık. Stoltenberg aslında “İsveç ve Finlandiya’ya NATO’ya ‘hoşgeldiniz’ deme zamanı geldi” demişti. Bu iki ülkeye “Nükleer bir ittifaka hoşgeldiniz” demek daha doğru olacak herhalde, önümüzdeki bir kaç ay içerisinde üyelikleri onaylandığı takdirde.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.