Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Serhat Güvenç yazdı: Bilişsel üstünlük

Geçtiğimiz hafta Brüksel’de katıldığım bir toplantıda duydum ilk kez “bilişsel üstünlük” kavramını. İngilizcesi “cognitive superiority.” NATO’nun dönüşümü bağlamında bu kavram dile getirildi. Aslında NATO geçtiğimiz 30 yıl içerisinde, varlığını gerekçelendirebilmek için bir dizi kavram üretti. Birçoğu kısa ömürlü oldu. Bir dönem çok revaçta olan “akıllı savunma” (smart defense), irtibatlı kuvvetler (connected forces) ve nihayet “kapsamlı yaklaşım” (comprehensive approach) gibi kavramlar giderek daha az duyuluyor.  Ardı ardına üretilen kavramlar, değişen stratejik ortamı, sınamaları ve bunlara yanıt çabalarını yansıtıyor.

Bilişsel üstünlüğün iki boyutu olduğu ifade ediliyor: durumsal farkındalık (situational awareness) ve hasmı/muhatabı anlamak (understanding the adversary). Durumsal farkındalık, fiziki ortamı, içerdiği risk ve fırsatları tanımlama ve kavrama becerisi anlamına gelmektedir. NATO’nun ve üyelerinin elindeki bilgi ve istihbarat toplama ve kıymetlendirme yetenekleri onun kara, hava, deniz, uzay ve siber harekat ortamlarındaki (operational domains) durumsal farkındalığını sürekli üst düzeyde tutmaya yöneliktir. Bu işin nispeten kolay yönüdür. Asıl zor olan muhatabın/hasmın herhangi bir hamlesinin ya da eyleminin anlamlandırılmasıdır. Bilişsel üstünlüğün bu boyutu sadece maddi/fiziksel imkanlara dayanmaz. Karşı tarafı, niyetlerini okuyabilecek kadar iyi tanımayı gerektirir. Katıldığım toplantı sırasında NATO, daha doğru bir ifadeyle Batı’nın bilişsel üstünlük iddiası ciddi bir sınavdan geçti. 

Toplantının açılışı yapıldıktan kısa süre sonra, Polonya topraklarına iki Rus füzesinin isabet ettiği ve can kayıpları olduğu bilgisi ulaştı. Katılımcılar haberi önce en kötüye yordular. Bunun Rusya tarafından önceden tasarlanmış bir saldırı olduğu düşüncesi hakimdi özellikle Kuzey ve Doğu Avrupa’dan gelen katılımcılarda. Çok geçmeden bir dizi NATO üyesi lideri sırayla (çoğunlukla Baltık ülkelerinden) Rusya’yı açık bir dille suçlayan ve Polonya’nın yanında olduklarını belirten sosyal medya paylaşımları yaptılar. Olay çok çok ciddi sonuçlar doğurmaya adaydı. 

Zira Polonya bir NATO üyesiydi ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişiminin en başından beri bir NATO ülkesine saldırmanın sonuçları konusunda muhataplar net biçimde uyarılmıştı. Böyle bir durumda, NATO kurucu antlaşmasının 5. maddesinde öngörülen dayanışma mekanizmasını işletilebilirdi. Bu maddeye göre üyelerden herhangi birinin topraklarına yönelik bir saldırı, tüm üyelere yapılmış sayılır. Dolayısıyla tüm üyeler saldırgana karşı ortak savunma ilkesiyle birlikte hareket eder.  Bu maddenin özünü “birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” anlayışı oluşturur.

NATO, Ukrayna’daki savaşın doğrudan taraf değildi. İşgalin daha en başında Rusya nükleer seçeneği, adeta bir şantaj unsuru olarak masaya koymuştu. Bu sayede NATO üyelerinin Ukrayna’ya desteğini sınırlamayı başarmıştı. Buna karşılık Rusya da savaşı Ukrayna’ya komşu NATO üyelerine taşımamıştı. Bu ülkeler aslında Ukrayna’ya yapılan askeri yardımların ya kaynağı ya da geçiş noktaları olmalarına rağmen hem de. İki taraf da niyetlerini ve kırmızı çizgilerini karşı tarafa net biçimde anlatabilmişti. Ortada savaşı topyekün Rusya-NATO çatışmasına dönüştürmemek için zımni bir uzlaşı mevcuttu.

15 Kasım 2022 gecesi bu zimni uzlaşının bozulduğunu düşündüren haberler hızla yayılmaya başladı. Katıldığım toplantı iletişim üzerineydi. Bu olay kaçınılmaz olarak toplantının gündemine damgasını vurdu. Bu tür krizlerde insanların bilgi için geleneksel mecralara yönelme eğiliminde olduğu ifade edildi. Bu yüzden TV kanalları dikkatlerin yoğunlaştığı mecralar olarak öne çıkmıştı. Aniden artan izlenme oranlarının etkisiyle ve ilgiyi sıcak tutmak amacıyla özellikle Baltık ve Doğu Avrupa kanallarında “korku”yu körükleyen yayınlar yapıldığı aktarıldı. Halbuki olaydan yaklaşık iki saat sonra Ukrayna tarafından düşen füzelerin kendilerine ait olabileceği açıklaması sosyal medya üzerinden yapılmıştı bile. 

O gece Ukrayna, Rusya’nın en yoğun füze saldırılarından birisine hedef olmuştu. Rus füzelerini önlemek amacıyla Ukrayna tarafından da çok sayıda hava savunma füzesi ateşlenmişti. Bu füzelerden bir ya da iki tanesi hedeflerini vuramayıp Polonya topraklarına düşmüş olabilirdi. TV kanallarına bel bağlamış olanlar bu açıklamayı her nedense kaçırdı ve neredeyse bütün geceyi uykusuz geçirdi. Muhtemelen Rusya karşıtı önyargıları, Baltıklı ve Doğu Avrupalı gözlemcilerin en kötü olasılıkta ısrar etmesine yol açtı. 

Rusya’nın bu saldırı ile neyi hedeflediği konusunda bir görüş birliği yoktu. Kimilerine göre Rusya, sadece Polonya ve NATO hava savunma sistemlerinin reaksiyon yeteneğini sınamayı amaçlıyor olabilirdi. Günün birinde gerçekten Polonya’yı füzelerle vurmaya kalkarsa, nasıl bir savunmayla karşılaşacağını öğrenmiş olacaktı. Bir diğer yoruma göre ise sınanan hava savunma yeteneği değil, NATO’nun caydırıcılık konusundaki ciddiyetiydi. Rusya, NATO’nun yumuşak karnını arıyordu. Müttefikleri yeterince güçlü tepki vermez ise Rusya, savaşı Polonya’ya taşımakta bir sakınca görmeyecekti. Özetle Rusya, ya NATO’nun askeri yeteneklerini ya da siyasi kararlığını sınamak için bu yola başvurmuş olabilirdi. Madalyonun diğer yüzünde ise Rusya’nın işgalini Rus anlatısı üzerinden anlamlandırmaya çalışalanlar vardı. Bu yorum için sosyal medyaya bakmak yeterliydi. Bu hikayenin NATO’yu Rusya ile savaşa sokmak üzere tezgahlanan bir komplo olduğu kaygısı dile getiriliyordu.  

Nükleer savaş eşiğinde cereyan eden uluslararası krizlerde, bu tür bir olayın nedenlerinin tespiti doğru tepki vermek için yaşamsal önemdedir. Aksi takdirde tepki aşırı ya da zayıf kalabilir. Her iki olasılıkta da muhataplarda yanlış izlenim yaratılacağı için tarafların kendilerini niyet etmedikleri bir savaşta bulmaları işten değildir. 

Rusya’ya ilişkin kuşkuları güçlendiren gelişme, saldırının Rus Dışişleri Bakanı Lavrov, G-20 zirvesi için geldiği Bali’dan uçakla ayrıldıktan kısa süre gerçekleşmiş olmasıydı. Hala Bali’de bulunan NATO liderleri Rusya’nın Polonya’yı hedef alma olasılığına karşı kriz yönetimi başlattı. ABD, Kanada, Fransa, İngiltere, Almanya, İtalya, Hollanda ve İspanya gibi NATO üyelerinin yanısıra Japonya ve AB temsicilerinin katıldığı bir acil toplantıda durumu değerlendirdiler. G7 ve NATO üyelerinin ortak toplantıda, aynı kesişim kümesinde yer alan Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan yoktu. Toplantıya davet edilmediği ya da yapılan daveti kabul etmediği gibi iki ayrı olasılık dillendiriliyor. 

Toplantıya katılan liderler yaptıkları ortak açıklamada Polonya’ya yönelik doğrudan bir Rus saldırısının söz konusu olmadığını ifade ettiler. Olayın Ukrayna’nın Rus füzelerini önlemek için fırlattığı S-300 füzelerinden bazılarının Polonya’ya düşmesinden kaynaklandığı anlaşılmıştı. 

Bu olaydan Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimine dair bir kaç sonuç çıkarılabilir. İlki ne Rusya’nın ne de ABD’de (dolayısıyla NATO’da) aralarındaki gerginliği sıcak bir çatıştırma dönüştürme niyetinin en azından şimdilik olmadığıdır. Savaş, iki tarafın birbirleri için çizdikleri coğrafi sınırlar dahilinde Ukrayna içerisinde bütün yıkıcılığıyla sürmeye devam edecektir. Örneğin, Rusya’nın olayla ilgili açıklaması bunu adeta teyid etti. Füzeyle vurulan Ukrayna hedeflerinden Polonya’ya en yakın olanı sınırdan 35 km uzaktaydı. 

Bir diğer sonuç savaşın algılanma biçiminin Batı ve Batı dışı coğrafyalarda neredeyse tabana tabana zıt kalmaya devam etmesiydi. Küresel güneyde savaşa dair görüşler büyük ölçüde Rusya’nın anlatısıyla şekilleniyor. Batılı mecraların ve anlatıların, savaşın bilgi cephesindeki etkisi Batı kamuoyları ile sınırlı. Batı’nın, dünyanın diğer yerlerindeki uzak ve yakın tarihsel mirası, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimine dair mesajını fena halde gölgeliyor. Bu tarihsel mirasın uzak geçmişinde Avrupa sömürgeciliği, yakın geçmişinde ise ABD’nin özellikle Ortadoğu’daki fütursuzca izlediği politikalar bulunuyor. Abu Ghraib ve Guantanamo rezaletlerinin ayyuka çıktığı sırada, Amerikalı bir tarihçi PBS’de “Tarih bizi hiç iyi anmayacak” demişti. Haklı çıktı. Batı’nın bilgi cephesindeki en büyük kamburu geçmişi. Bununla yüzleşmeden bilişsel üstünlük nafile bir çaba olarak kalmaya mahkum.    

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.