Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

BİM olayı: Erenköy Cemaati ne diyor?

MHP lideri Devlet Bahçeli, 22 Kasım’da partisinin grup toplantısında enflasyon etkisiyle oluşan fahiş fiyatlardan zincir marketleri sorumlu tutarak, sattığı ürünlere zam yapan zincir marketlerin “FETÖ’yle bağının araştırılmasını” istedi.

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da zincir marketleri stokçulukla suçlayıp “Üç harfliler” diyerek hedef aldı, denetimlerin sıklaşacağı mesajını verdi.

Gıda Perakendecileri Derneği Başkanı ve BİM CEO’su Galip Aykaç, 30 Kasım’da Bahçeli’ye yanıt verdi. Aykaç, “FETÖ’ye bizi tehdit eden parti liderlerine söyleyeceklerimiz var. Bu ülkenin insanları sizlerin yalanlarına hiçbir şekilde itibar etmediler. Bre ahlaksızlar, densizler, sizlere bundan sonra sizin tonunuzla cevap vereceğim bunu bilesiniz” diye konuştu.

Şok Marketler’in istifaya davet ettiği, suç örgütü lideri Kürşad Yılmaz’ın “Tuttuğunuz köşe başları mezarınız olur” diye tehdit ettiği Aykaç 4 Aralık’ta Gıda Perakendecileri Derneği Başkanlığı’ndan istifa etti.

Şirketin kurucularından ve Nakşibendi tarikatının Erenköy Cemaati’nde büyük ağırlığı olan Osman Nuri Topbaş, yazılı bir açıklama yaptı. Topbaş açıklamasında tartışmaların bir an önce bitmesini umduğunu belirterek, “Art niyetlilerin ıslahı için dua ettiğimizi saygılarımızla arz ederiz” dedi.

Ruşen Çakır değerlendirdi.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi pazarlar. Türkiye’nin gündeminde tarîkatlar var, cemaatler var, özellikle Nakşibendîlik var. Nakşibendîliğin İsmailağa Cemaati çok gündemde; haklı bir şekilde çok gündemde. Zîra günlerdir Türkiye, 6 yaşındaki bir kız çocuğunun cemaat içerisinde evlendirilmesi hakkındaki dâvâyı konuşuyor. Çok ciddî tartışmalar yaşanıyor. Bu konuda neler düşündüğümü daha önce dile getirdim. Onun için tekrarlamak istemiyorum. Bugün bir başka Nakşibendî tarîkatına, Erenköy Cemaati’ne değinmek istiyorum. Aslında bu sürekli değindiğim bir cemaat. Zîra bu cemaat BİM marketlerinin sâhibi. Daha doğrusu sâhibi cemaat değil de cemaatin önde gelenleri, yani Topbaş Âilesi bu market zincirinin sâhibi ve BİM’e yönelik olarak da, mâlûm, önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ama esas olarak sonradan Devlet Bahçeli’nin ve Büyük Birlik Partisi’nin ve bâzı suç örgütü liderlerinin dâhil olduğu, ülkenin değişik yerlerinde birtakım münferit saldırıların da olduğu ilginç bir olay yaşanıyor. Türkiye’deki hayat pahalılığının bir numaralı sorumlusu olarak zincir marketler, özellikle BİM gündeme getiriliyor. 

Burada BİM olayının Erenköy Cemaati’yle doğrudan bir ilişkisi var. Dolayısıyla bu olayı bağlamında da değerlendirmek gerekir. Nitekim öyle oluyor ve son bir yayında söylediğim gibi, Bahçeli’nin başlattığı BİM’e yönelik bu saldırıların yeni safhası aslında Türkiye’de yıllardır olan ᅳon yıllardır diyelim en hafifindenᅳ milliyetçi-İslâmcı çekişmesinin yeni bir tezâhürü gibi de yaşanıyor. Bu konularla ilgili bir gazeteci olarak, Erenköy Cemaati üzerine de yazıp çizmiş bir gazeteci olarak kendilerine ulaşmaya çalıştım. Cemaatin önde gelen isimleriyle konuşmaya çalıştım; tanıdığım, cemaatle ilişkisi olduğunu bildiğim kişiler aracılığıyla. Olumlu bir cevap gelmedi. Bunun öncelikli bir nedeni, cemaatin başında olan, yani şeyhi olan Osman Nuri Topbaş’ın zâten bir açıklama yapacağını söylediler — ki yaptı, ondan birazdan bahsedeceğim. Bir diğer neden de, çok fazla ortaya çıkmak istemediklerini, yıpranmak istemediklerini söylediler. Bu aslında cemaatlerin, özellikle tarîkatların medyayla ilişkilerde çok başvurdukları bir şey. Özellikle şeyhler, biz dünyevî gazeteci kullarına konuşmazlar, konuşmaktan imtinâ ederler. Aradaki birtakım isimlerle konuşabiliriz. Onların da çok az bir kısmı adlarıyla konuşur. Büyük bir kısmı isimsiz olarak konuşur. Ama şeyhlere ulaşmak gazeteciler için bayağı zordur. Benim bu noktada, bunca yıl içerisinde doğrudan ulaşabildiğim; ama röportaj yapamadığım, en azından ayaküstü sohbet ettiğim bir tek Adıyaman Menzil Dergâhı var. Onun dışındakileri uzaktan görmek ya da onların videolarını izlemek, yazılarını okumakla geçti. Ama aradaki çok kişiyle konuşma imkânı oldu. 

Açıkçası Erenköy Cemaati gibi Türkiye’deki İslâmî cemaatler içerisinde en çağı yakalamış olduğu varsayılabilecek, esas olarak üst-orta sınıflara hitap eden bir cemaatin bu konularda daha açık olmasını beklerdim. Meselâ Osman Nuri Topbaş’ın Twitter’da bir hesabı var, ben de takip ediyorum. Bir dışa açılma ihtiyâcı da hissediyor. Yayın organları var, yıllardır çıkıyor: Altınoluk. Başka faaliyetleri var, vakıfları var vs.. Cemaatle ilişkili olduğunu bildiğimiz bâzı isimlerin medyayla temasları var; ama en üst düzeydeki isimler genellikle bu tür şeylerden uzak duruyorlar. Bu onlara bir tür esrarengiz bir hava da katıyor olabilir, bir efsun olabilir. Ulaşılabilen olmak istemiyorlar. Ama Erenköy de bunu yapıyorsa diğerleri haydi haydi yapar demek lâzım. Öncelikle onu vurgulayayım. Artık bu çağda bu yöntemle gidebilecekleri çok fazla bir şey yok. Bu son olayda olduğu gibi yalnız kalırlar. Neyse bunu bir kenara bırakalım. 

Osman Nuri Topbaş açıklama yaptı, dedi ki: “Medyada zincir marketler üzerinden dönen tartışmalarda ‘bazı çevreler’ şahsımı, âilemizi ve câmiamızı kasıtlı bir şekilde polemiklere konu ediyorlar”. Şahsı: Kendisi; âilesi; Topbaş Âilesi; câmia: Erenköy Cemaati. Şimdi sizin âile fertleri BİM’in sâhibiyse ve BİM tartışılıyorsa, sizin, âilenizin ve dolayısıyla âilenizin cemaatte çok büyük bir ağırlığı olduğu için de cemaatin konuşulması kaçınılmaz. Bir polemik varsa da bu polemiğe dâhil olması kaçınılmaz. Dolayısıyla burada yapacak çok fazla bir şeyiniz yok. Osman Nuri Topbaş kendisinin tamâmen ticâretten uzak kaldığını söylüyor; “30 yıl önce sonlandırdım” diyor. Tamam, kendisi sonlandırdı; ama âile fertlerinin hepsi için bu söz konusu değil. Baktığımız zaman, sırf BİM’e baktığımız zaman ᅳki başka şirketler de varᅳ âilenin çok ciddî ticârî faaliyetleri olduğunu biliyoruz. Zâten Erenköy Cemaati’nin en önemli özelliği, tüccarlar içerisinde çok güçlü bir cemaat olması. Bunun nedeni de Ramazanoğlu Sami’nin muhâsebecilik yapması ve özellikle orta ölçekli ticâret erbâbı içerisinde müritlerinin olması. Buradan temelleri atılmış ve ticâret dünyasında, iş dünyasında çok güçlü olan bir tarîkat diye. “Bu olaylara bulaştırılmak istemiyoruz. Bunlardan uzak durmak istiyoruz. Artniyetli polemikler… Bu tartışmalar bir an evvel nihâyete ersin. Artniyetlilerin ıslâhı için de duâ ediyoruz” diyor. Olay bu kadar basit değil. Olay çok daha çetrefil bir olay. Olay sâdece dinî bir olay değil; olay aynı zamanda çok ciddî bir şekilde ticârî bir olay tabiî ki. İşin içerisinde para var. Zâten en büyük şikâyet de bu. Bu marketlere yönelik, fâhiş fiyatlarla sattıkları, haksız kazanç elde ettikleri, bu kazançlara el konulması gerektiği şeklinde iddialar var ve olay çok ciddî bir şekilde politik. Daha önceki yayınlarda dile getirmeye çalıştım, bu cemaat aslında öteden beri sağ partileri desteklemiş ᅳANAP’ın ilk kuruluşunda İstanbul İl Başkanı, çok etkili bir isimdi, Eymen Topbaş’tı meselâ yine bu âiledenᅳ hep desteklemiş, Tayyip Erdoğan’ın en büyük destekçilerinden olmuş bir cemaat söz konusu. Ama belli bir târihten îtibâren belli ki Erdoğan yönetimiyle aralarında birtakım sorunlar yaşanıyor ve bu sorunlar nedeniyle, işin ekonomik boyutu da var; yok işte iktidar yanlısı medyaya az reklâm verdi, çok reklâm verdi gibi meseleler de var. Bu tartışmayla birkaç yıldır BİM, iktidar yanlısı medyanın bir kısmının hedefinde. Bunu biliyoruz. Açık açık saldırıldı, hedef gösterildi. Burada BİM’in, daha doğrusu Erenköy Cemaati’nin direksiyonu Erdoğan’dan muhâlefete doğru kırdığı iddiaları da etkili oldu — öyle olduğu söylendi en azından. Sâdece AKP’den kopan Gelecek ve DEVA gibi partiler değil; aynı zamanda CHP ile de birtakım ilişkiler kurduğu yolunda rivâyetler dolaştı; hattâ bâzı çok satan iktidar yanlısı gazeteler bu konuda bayağı ciddî yayınlar yaptılar, fotoğraflar bastılar, “Esrarengiz buluşma” filan gibi başlıklarla hedef gösterdiler. Şimdi işin içerisinde çok ciddî bir siyâsî boyut var. Bu Erdoğan’la olan bir mesele; bir diğer boyut da tabiî Bahçeli’yle olan mesele. Bahçeli’yle olan mesele de aslında Türkiye’deki milliyetçi sağın içerisinde Erdoğan’la ittifak yapmakla berâber, İslâmcılar’la hesaplaşma arayışı hep var. Burada da bir fırsat yakalanmışa benziyor ve BİM üzerinden Türkiye’nin güçlü bir cemaati iyice yıpratılmak isteniyor, etkisizleştirilmek isteniyor. FETÖ’ye benzetti biliyorsunuz Bahçeli bunları. Bu FETÖ’ye benzetmek hiç de iyi bir şey değil; tam anlamıyla topyekûn tasfiyesini istemek gibi bir şey. Olayın bir de böyle bir boyutu var. 

Osman Nuri Topbaş ile görüşemedim; ama cemaatle ilişkili, cemaatten bilgi alabilen farklı kişilerle sohbetlerim oldu — ne olup bittiğini anlamak için, cemaatin bu işe nasıl baktığını anlamak için. Baktığınız zaman, Osman Nuri Topbaş’ın bu bir sayfalık açıklamasında BİM olayıyla ilgili açıkça söylenen hiçbir şey yok. Meselâ Galip Aykaç o açıklamayı yaparken âileden onay aldı mı? Bunu görmüyoruz. Galip Aykaç yanlış mı yaptı? Ne yaptı? Çok açık bir şekilde hedef aldı saldıranları. Adını vermeden MHP’yi de hedef aldı. Bunları görmüyoruz. Bunlar sanki hiç olmamış gibi yapılan bir açıklama. Yani durup dururken bir polemik çıkmış gibi. Halbuki BİM’e yönelik saldırılar var. BİM’in üst düzey yöneticisi artık dayanamayıp, ama hazırlıklı bir şekilde, medyaya da haber vererek zehir zemberek açıklamalar yapıyor. Onun üzerine saldırılar iyice artıyor, tehditler iyice artıyor. Bunları Topbaş’ın açıklamasında göremiyoruz. Ben sorduğumda şunu öğrendim: Galip Aykaç’ın sözlerine cemaatten kimsenin bir îtirâzı yok. Onun son derece haklı olduğuna inanıyorlar, söylediklerinin doğru olduğuna inanıyorlar. Onun hedefinin troller olduğunu düşünüyorlar, yani daha olayı köpürtenler. Yani Erdoğan’a pek dokunmak istemiyor cemaat, Erdoğan’ı karşısına almak istemiyor. Fakat buna rağmen şimdi biliyorsunuz bir BİM’i hedef alanlar var, Erenköy Cemaati’ni hedef alanlar var; bir de Galip Aykaç’ı özel olarak hedef alanlar var. Galip Aykaç’ı cemaat kurban eder mi? Böyle bir soru var ortada. Şimdi, daha önce Ahmet Taşgetiren’in –ki Karar gazetesinde yazıyor, Türkiye’de İslâmcı hareket denince ilk akla gelen yazarlardan birisiᅳ, yıllarca Altınoluk dergisinin yöneticiliğini yapmış birisinin Altınoluk dergisinden bağını koparttılar. Bu kadar kendilerine sâdık, orayı yoktan var etmiş birisini, Erdoğan’ın Ahmet Taşgetiren’in yazılarından, yorumlarından rahatsız olması nedeniyle ᅳçok açık söyleyelim yaniᅳ kurban ettiler. Ahmet Bey’e olabildiğince saygılı bir şekilde konuşmaya çalışıyorum. Yaptıklarını çok daha ağır kelimelerle ifâde edebiliriz. Çok yanlış bir şey yaptılar. O zâten bu cemaatlerde çok karşımıza çıkan bir şeydir. Hem bir şeyleri söylerler; ama hayâtın gerçekleri karşısında çok kolay tavır değiştirebilirler. Taşgetiren olayı böyleydi. Dolayısıyla yarın öbür gün Galip Aykaç’ın da bir şekilde sağlık nedeniyle vs. emekliye ayrılması gibi bir haberi de pekâlâ çıkabilir. 

Burada sorun şu: Bütün bu saldırılarda Erdoğan’ın ne derece dahli var? Kimileri artık Erdoğan’ın Bahçeli’yle olan ittifâkının bir birliktelik olduğunu ve Bahçeli’nin yaptıklarından Erdoğan’ın da bir şekilde sorumlu tutulması gerektiğini düşünüyorlar. Ama kimileri “ummak istiyor ki“ diyelim ᅳhani o meşhur lâflaᅳ bunu Bahçeli Erdoğan’dan bağımsız yapıyor olsun, Erdoğan’a rağmen yapıyor olsun. Ben buna çok katılmıyorum. Erdoğan istemezse bu kadar ileri gidemezlerdi ya da şöyle diyelim; Erdoğan istese bunu pekâlâ durdurur. Bunun birçok yolu, yöntemi var. Bunlardan herhangi birisini yapabilir. Bunları yapmadı. Kendisi Bahçeli’ye, “Bunu böyle yapın” dememiştir; ama Bahçeli ilk grup konuşmasında bunu dile getirdiği zaman da kalkıp, “Ya, bir dakika! O kadar da değil!” de demedi. Dolayısıyla buraya gelmesinde bir şekilde Erdoğan faktörünün olduğunu hiç akıldan çıkartmamak lâzım. 

Şimdi şunu görüyorum — ilginç: Bâzı kişiler buradan yeni bir 28 Şubat çıkarma derdinde; yani bu cemaatlere, BİM’e yapılan saldırı konusunda. 28 Şubat’ta İslâmcı birtakım yerlere bu denli etkili saldırı yapılmamıştı. Boykot çağrıları vardı, hedef göstermeler vardı; ama bu derece hedef gösteren, açık açık ismini veren, hattâ bâzı dükkânlara, marketlere yapıldığı gibi saldırı yapan, bâzı belediyelerin kapattığı marketler ᅳbiliyorsunuz Ağrı’da vs. bâzı zincir marketler kapatılıyorᅳ böyle şeyler olmamıştı. Buradan bir 28 Şubat çıkarmayı düşünenler, Bahçeli ve çevresini ve onunla bir şekilde ilişkili olan, ona saygı duyan birtakım suç örgütlerinin de devreye girmesiyle yeni bir tür 28 Şubat bekleyenler var. Yani fiilen yaşanan bunu andırıyor olabilir; ama Erdoğan yönetiminde bunun olması pek akıl kârı değil. Fakat gerçekten bir şeyler oluyor. Kaderi bu kadar uzun bir süre Erdoğan’la birlikte olmuş bir hareket, şu anda Erdoğan’ın yönetimi altında çok zor günler yaşıyor. Bu olayın nerede sonuçlanacağını kestirmek mümkün değil. Devam edebilir, belli bir yerde durabilir, bilemiyorum. Bir de üstüne İsmailağa’nın bu olayı eklenince, yani 6 yaşındaki kız çocuğu dâvâsı eklenince, işler toplu bir biçimde, tarîkatlara, özellikle Nakşî tarîkatlara yönelik faaliyetlere geliyor ve bir yerde İsmailağa Cemaati’ne atfedilen bir olay, çok vahim bir olay, dâvâ söz konusu: 6 yaşında evlendirildiğini söyleyen bir kadın var – ki çok yüksek cezâlar isteniyor biliyorsunuz. Böyle bir ortamda, “Biz İsmailağa değiliz, biz Erenköy Cemaati’ndeniz” deme şansları da yok. Çünkü yıllarca aynı torbanın içerisinde yer aldılar. Birinin başına gelen, diğerinin de başına gelebiliyor. Sonuçta böyle bir görüntü de ortaya çıkabiliyor. Burada yeni bir 28 Şubat olmasa da, geçmişteki 28 Şubat’tan daha sert sonuçları olan bir süreç söz konusu olabilir. 

Bir diğer ilginç nokta — bunu da söylemem gerekiyor: Erenköy Cemaati içerisinde yer alıp, bu olaylardan çok da rahatsız olmayanlar olduğunu duydum. Bu da çok ilginç. Sonuçta bu kavga Bahçeli-Erenköy Cemaati kavgası gibi gözüküyor; ama aslında Erdoğan’la Topbaş Âilesi arasındaki bir sorun. Bunu böyle görmek lâzım. Burada tercihlerini Erdoğan’dan yana yapanlar olduğunu duyuyorum — ki bu beni çok şaşırtmıyor. Şundan çok şaşırtmıyor, bir örnek vereyim: Yıllar önce Anadolu’da bir yerde, o târihte İskenderpaşa Cemaati —bir başka Nakşî cemaati— lideri Mahmud Esad Coşan, Necmettin Erbakan’a tavır almıştı ve Refah Partisi’nden her türlü desteğini çekmişti; hattâ kendisi parti kuracağını îlân etmişti. Diğer cemaatlere de çağrı yapmıştı, “Gelin berâber parti kuralım” diye. Çok büyük bir kopuş yaşanmıştı ve bâzı isimler partide kaldı, bâzı isimler cemaati tercih etti. Çok kritik isimler çok zor durumda, ama bir tercih yapmak zorunda kaldılar. İşte, Anadolu’da, cemaatin vakfı, Hakyol Vakfı’ydı, öyle olması lâzım, onun temsilcisi olan birisiyle ᅳAllah rahmet eylesin, artık yaşamıyorᅳ, çok ilginç birisiydi, bir sohbetimizi hatırlıyorum. Kendisi aynı zamanda acayip bir Erbakancıydı. Ben dedim ki: “Ya, nasıl yapıyorsunuz? Hem Hakyol Vakfı’nın temsilcisisiniz, hem de Erbakancısınız. Nasıl oluyor?” Bana şu cevâbı vermişti: “Ruşen Bey, vallahi ben de bilmiyorum. Çok da fazla kurcalamayın. Böyle gidiyoruz işte” demişti. O olay bana, pekâlâ bizim uzaktan baktığımız, yol ayrımları, orası ya da burası, şu ya da bu olayın hayatta tam böyle yaşanmayabileceğini gösteriyordu. Burada da birileri hem cemaatte Osman Nuri Topbaş’ın derslerine katılıp, zikirlerine ve sohbetlerine katılıp; ama aynı zamanda, “Ya, BİM de hakîkaten yanlış yapıyor. Fiyatları biraz indirse iyi olur” diyen insanlar pekâlâ olabilir.

Bu bize aynı zamanda şunu gösteriyor; Erdoğan’ın bâzı dindar insanlarla cemaatler üstü ilişki kurabildiğini, hâlâ kurabildiğini gösteriyor. Bunu da özel olarak not etmek lâzım. Ne anlamı var bilmiyorum; ama benim için çok ilginç bir ayrıntı. Bunu herhalde Osman Nuri Topbaş ve Topbaş Âilesi’nin diğer fertleri benden daha fazla biliyordur. Onların da bunu kendilerine sorması lâzım. Böyle kritik anlarda en çok güveneceklerini düşündükleri insanların bile tercihlerini diğer taraftan yana yapma ihtimalini herhalde görüyorlardır. Sonuçta orada da paranın olduğu, siyâsî iktidârın olduğu, İslâm’ın ve milliyetçiliğin olduğu çok garip, genellikle üstü kapalı giden; ama bir yerde bâzılarının sonuna kadar gaza bastığı, bâzılarının mümkün olduğu kadar frene bastığı garip bir savaşı yaşıyoruz ve şahsen ben bunu uzaktan da olsa ilgiyle izlemeye ve anlayabildiğim kadarıyla da size aktarmaya çalışıyorum ve devam edeceğim. Evet, tekrar iyi pazarlar diliyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.