Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Edgar Şar yazdı: Sahi şu adaylık düğümü nasıl çözülecek?

Altılı Masa bugüne kadar adaylıkla ilgili kamuoyundan gelen sorulara ısrarlı bir şekilde, “Önce kuralları belirleyelim, adayı öyle konuşacağız” diyerek cevap verdi. Birçokları bu yaklaşımın isabetli olmadığını düşünse de belli ki bu masada ortaya çıkan ortak yaklaşım buydu.

Kurallar üzerine Ekim 2022’den beri çalışan masa, 5 Ocak’ta yapılan toplantının ardından bu “kurallar” üzerine bir mutabakata vardığını ve bunu 30 Ocak’ta kamuoyuna açıklayacaklarını duyurdu. Bunun üzerine en azından benim açımdan “Mutabakat varsa neden açıklamak için üç buçuk hafta bekleniyor?” gibi bir soru ortaya çıktı. Eğer 30 Ocak’ta kurallarla birlikte ortak adayın da açıklanması en azından bir ihtimal olarak düşünüldüyse bu karar kısmen anlaşılabilirdi. Ancak bir haftadır liderlerin verdikleri mülakatlarda 30 Ocak’ta aday çıkmayacağının neredeyse kesin olduğunu söylediklerini görüyoruz. Dolayısıyla bu beklentiyi rafa kaldırmakta fayda var.

Bu durumda, yine en azından benim açımdan, “Mutabakat varsa neden açıklamak için üç buçuk hafta bekleniyor?” sorusu tekrar gündeme geliyor. Acaba geçiş sürecinin kuralları konusunda düşündüğümüz kadar net bir mutabakat yok mu? Ben açıkçası masanın ortak bildirisine inanmaya eğilimli biri olarak buna pek ihtimal vermedim çünkü liderler şu anda sadece yol haritasının redaksiyonunun yapıldığını söylediler. Yani ortada 30 Ocak’ta açıklanmayı bekleyen bir mutabakat var. Nitekim, gazeteci İsmail Saymaz’ın konuyla ilgili yazısına göre Altılı Masa seçimleri kazanması durumunda çıkacak ilk Cumhurbaşkanı Kararnamesi üzerinde bile mutabakat sağlamış ve Ahmet Davutoğlu’nun 5 Ocak’taki toplantının hemen ertesi günü Halk TV’de İsmail Küçükkaya’ya verdiği mülakatta yaptığı, tüm liderlerin aynı imza yetkisine sahip olacağına ilişkin açıklamanın yarattığı “yanlış anlaşılma” da düzeltilmişti. 

Ancak buna rağmen tartışma bitmedi. Liderlerin verdikleri farklı mülakatlarda, güya üzerinde mutabık kaldıkları bir konu hakkında farklı ifadeler kullanarak konuşmaları, aslında konuyu açıklığa kavuşturma amacıyla söylenen sözlerin kafaların daha da karışmasına sebep olmuşa benziyor. Bu kafa karışıklığı, en azından benim açımdan, gazeteci Muharrem Sarıkaya’nın dünkü yazısıyla daha da arttı. Sarıkaya, yazısında liderlerin tartışılan konularda yaptıkları son toplantıda bir mutabakata varamadığını ve bu konudaki mutabakatın 26 Ocak’taki toplantıya bırakıldığını yazıyor. Artık bu yazılan, söylenenlerden hangisi doğru bilemiyorum. Ancak şurası net ki liderlerin tam olarak mutabakat sağlamadıkları, üstelik çok da tartışmalı bir konuyu kamuoyu önünde tartışmaları hiçbir fayda sağlamıyor. Eğer kamuoyunun merakını gidermek istiyorlarsa bence önce tam mutabakatın sağlanmasını beklemeleri ve zaman da artık bir süredir muhalefetin lehine işlemediğine göre bu mutabakata da artık bir an önce varmaları muhalefet açısından en doğru yol gibi duruyor.        

Şimdi gelelim adaylık meselesine. Yazının başında da söylediğim gibi, “Önce kuralları koyalım, adayı öyle konuşalım” yaklaşımına göre artık aday konuşulmaya başlayabilir. Gerçi kurallar konusunda da tablo düşündüğümüz kadar net olmadığına göre, 26 Ocak’taki toplantıda adaylık meselesinde ne kadar ilerleme sağlanabilir göreceğiz. Ancak herhalde bu toplantıda nihayet isimler üzerinden bir tartışma başlayacak. Kamuoyu bu tartışmaya ilişkin bilgileri toplantı sonrasında yapılacak olan ortak açıklamadan ziyade, muhtemelen yine kulis haberlerinden öğrenmeye çalışacak. Umarım bu zorlu konularda masa, bugüne kadar en zayıf noktası olan iletişim alanındaki eksiklerden kaynaklanan yeni gereksiz krizlerden kaçınabilir. 

Adaylık meselesine bir “düğüm” olarak bakmamın sebebi ise şu: Altılı Masa bugüne kadar beklentilerin aksine dağılmamakla kalmadı aynı zamanda birçok konuda mutabakat sağlayabildi. Bunların çoğunun seçim sonrasıyla ilgili olduğu ve seçimlerin kazanılması için ele alınması gereken konuların üzerinde yeterince durulmadığına ilişkin benim de kısmen katıldığım eleştirilere rağmen, bu mutabakatların önemli ve değerli olduğunu düşünüyorum. Ancak adayın kim olacağı konusunda masada benzer bir mutabakatın olmadığını görüyoruz. Benzer şekilde, parlamento çoğunluğunu kazanmak hedefine yönelik ortak listelerle ilgili pazarlıklar da öyle kolay geçecek gibi durmuyor. 

Ortak liste pazarlıklarıyla ilgili elde somut bir bilgi yok ancak kamuoyunda giderek yaygınlaşan varsayım, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun adaylığına gösterecekleri rıza karşılığında Kemal Bey’in masadaki partilere, partisinin listelerini cömertçe açabileceği yönünde. Bu ne derece doğrudur, doğru olsa bile il il listeler tartışılmaya başlandığında bu zorlu sürecin hızlıca çözülmesini sağlar mı bilmemiz mümkün değil. Ancak en azından elde, bu varsayımın yanlışlığına işaret eden bir başka bilgiler de yok. Kaldı ki bu varsayımı doğru sayarak, DEVA, GP, DP ve SP’nin destek vereceğini düşündüğümüzde bile, İYİ Parti Kemal Bey’in adaylığına sıcak bakmadığını net olarak ortaya koydu. Masada kararlar oybirliğiyle alındığına göre, bu konunun bir düğüm yaratacağı ortada.

Bu düğümün çözümü hakkında bir şeyler söylemeden önce bir parantez açmak istiyorum. Altılı Masa’da gerçekleşecek olan adaylık ve ortak liste gibi konulardaki pazarlıkları anlamaya çalışırken, taraflardan bazılarının kendi çıkarlarını, diğerlerinin ise salt ülkenin çıkarlarını öne koyup stratejik kararlarını buna göre verdiklerini düşünmek doğru bir yöntem değil. Muhtemelen herkes kendi çıkarlarıyla “ülke çıkarları” arasında bir optimal noktada durduğunu iddia edecek ve o noktanın diğer seçeneklere göre ülke için de daha iyi olduğunu savunacak yeterince argümanı vardır. Her gözlemci bu argümanlar arasında bir gerçeklik denetimi yaparak bunlardan bazılarına daha yakın durabilir hatta diğerlerinin saçmalık olduğunu öne sürebilir, bu kaçınılmaz. Ancak ilk varsayım yanlış olmakla beraber bu işleri anlama hedefi açısından hiçbirimizi bir yere götürmez. Parantezi kapatıyorum.

Adaylık düğümü pratikte iki şekilde çözülebilir: Ya İYİ Parti karşı çıktığı seçeneğe ikna edilecek ya da İYİ Parti’nin önerdiği seçeneğe CHP ikna olacak. Her ne kadar siyasetçiler bu kavramı çok tercih etmeseler de bu iki seçenekten hangisinin gerçekleşeceği yapılan pazarlıklar sonucu ortaya çıkacak. Bu seçeneklerde karşı tarafı kendi seçeneğine ikna etmek için tarafların ne verebileceği konusu da belli değil. Ancak diğer partilerin aksine İYİ Parti’nin liste kontenjanlarıyla ikna edilebileceğine dair somut bir durum olmadığı ortada. Dolayısıyla burada da elde spekülasyondan başka bir şey yok. İddiaların bazılarına göre bu düğüm bir çeşit orta yol ile çözülebilirken, diğerlerine göre bu durum tam anlamıyla bir kriz yaratacak ve masa bu işin içinden çıkamayacak. Bence buradaki en büyük sorun seçimlere en fazla dört-beş ay varken, Millet İttifakı’nı yaratmaktan gurur duyan CHP ve İYİ Parti’nin, bu düğümün nasıl çözülebileceğine dair birtakım orta yol seçeneklerine kamuoyunun önüne koyamamış olması. Bunun yerine karşılıklı suçlamalar, yaftalamalar ve muhtemelen iki tarafta da “Mecbur, bizim dediğimize gelecekler” algısı son zamanda sürece hakim olmuş durumda. Bu düğümün nasıl çözüleceğini kamuoyuna göstermek Altılı Masa’nın ve en çok da CHP ve İYİ Parti’nin sorumluluğu. Artık bunun gereğini yerine getirin!   

Özellikle kendini muhalif kamuoyunda sayan entelektüellerin de bu düğümün çözümü konusunda geniş pencereli bir bakış sunarak katkı sağlamamaları gerektiğine inanıyorum. Bana kalırsa, daha önce de çeşitli vesilelerle altını çizmeye çalıştığım gibi, bu ikilemden ancak yaratıcı bir ortak yol kurgulanarak çıkılabilir. Hakkını verelim, Altılı Masa, iktidarın seçim sürecini kontrol altında tutmak için araçsallaştırdığı iki konuda, erken seçim ve anayasa değişikliği, yaratıcı karşı hamleler üretebildi. Bunlar pek tartışılmasa da önemliydi. Adaylık konusunda da benzer bir yaratıcılık sergilenebilir. Öyle ki bugüne kadarki tartışmalarda hakim olan “Ya senin dediğin olacak, ya benim” yaklaşımıyla bu meselenin çözülmesi, hele ki zaman muhalefetin aleyhine işlerken, mümkün değil. Daha önce birçok gözlemcinin dile getirdiği ve Prof. Dr. Murat Somer’in ABD başkanlık seçimlerinden esinlenerek “ortak bilet formülü” olarak adlandırdığı yaratıcı çözümün değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Özellikle belediye başkanlarının kampanyada önemli roller oynadığı bir Kılıçdaroğlu-Akşener ortak biletinin de birçok sorunu çözme konusunda muhalefete yardımcı olacağı kanaatindeyim.

Altılı Masa’daki partiler pazarlık yapmaya hazırlanırken, bu tarz yaratıcı çözümlerden çok uzak olabilirler. Bu durumda bu düğümün başka bir şekilde çözülmesi için somut önerilerle gelmeleri gerekir. Ancak bir konuda uyarı yapmanın önemli olduğunu düşünüyorum: Altılı Masa’daki partilerin yönetimleri, örgütleri ve tabanları tarafından, Meral Akşener’in deyimiyle, arkasında “kaya gibi durulmayan”, yani partilerin kerhen kabul edecekleri bir mutabakat, Macaristan muhalefetinin Nisan 2022’de yaşadığı seçim hezimetinin Türkiye’de de yaşanması için bir ilk adım olur. Bu durum olası her aday için geçerli olduğu gibi, bu gerçeği görmek için herhangi bir anket verisine de ihtiyaç yok. Onun için herkesin adımlarını dikkatli atması gereken bir süreçten geçiyoruz. Ülkemiz söz konusu! 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.