Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Edgar Şar yazdı: Altılı Masa’nın önündeki kritik iki ay

Muhalefetin önünde çok kritik bir-iki aylık zaman var. Bu sürede muhalefetin yapıp yap(a)madıkları Türkiye’nin geleceği açısından önemli sonuçlar doğuracak. Muhalefetin ve özellikle Altılı Masa’nın önünde bundan bir yıl önce olduğu gibi sınırsız seçenek yok. Bu saatten sonra yapılıp yapılamayacakları, yani masanın önündeki seçenekleri sadece otoriter iktidar bloğunun yaptıkları değil aynı zamanda masanın geçtiğimiz dokuz ayda izlediği politika da belirleyecek. 

Bu dokuz ayın herhalde son altı ayında masa için en çok kullanılan ifade “Heyecan yaratmıyor” ifadesidir. Bundan neredeyse dokuz ay önce 28 Şubat’ta yapılan Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Lansman Toplantısı’yla Altılı Masa beklentileri yükseltmiş ancak sonra ağustos ayına kadar aylık periyotta düzenlenen toplantılardan beklentileri karşılayacak bir çıktı elde edilememişti. Bu süreçte Türkiye yakıcı krizlerin içinden geçerken masa siyaset “üstü” bir dil ve üslupla hareket etmeyi tercih etti. Bunu yaparken masanın adıyla, amacıyla, yol haritasıyla adeta kurumsallaşması için önemli bir zaman da neredeyse heba edilmiş oldu. Masa için “Heyecan yaratmıyor” ifadesi bahar aylarıyla beraber bu sebeple yaygınlaştı. O andan itibaren bahsedilen heyecanın sadece muhalefetin ortak adayının açıklanmasıyla ortaya çıkacağı algısı iyiden iyiye güçlendi. Aday tartışması masanın işini zorlaştıran bir konuydu ancak bu tartışmayı kontrol altına tutabilecek bir adım da atılamadı. Masa bu tartışmayı sadece iktidar ve ona bağlı medya tarafından kışkırtılan bir konu olarak sunmayı tercih etti ama aslında muhalif kamuoyu da uzun süredir bu tartışmayı yapıyordu. 

Tüm bunlar olurken CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun bazı kurumların önüne giderek onları hesap vermeye davet etmesi, kısa videolarıyla verdiği vaatler ile hem iktidara hem de kitlelere seslenmesi aslında muhalefet cephesinde yapılan yegane siyaset olduğu için kamuoyunun dikkatini önemli ölçüde çekebildi. Nitekim bu sayede Kemal Bey belki de siyasi serüveninde ilk kez yüzde 40’ların üzerine taşındı. Ancak bu durum gerek CHP gerekse diğer muhalefet partileri dahilinde başlatılan “Kılıçdaroğlu doğru aday mı, kazanabilir mi?” tartışmasını sönümlendirmeye yetmedi. Yandaş medyanın da kışkırtmasıyla iyice alevlenen adaylık tartışması sırasında Altılı Masa Türkiye’nin geleceği için çok önemli bazı politika alanlarında neler yapacağı ve bunları yapabilmek için ilk gereklilik olan seçimi kazanma konusunda nasıl bir strateji izleyeceği konusunda ortaya somut bir şeyler koyabilseydi belki bu adaylık tartışmaları yumuşayabilirdi. Ancak tüm bunlar olmayınca ve muhalefetin merkezinde siyasi olarak açıkça propaganda yapan tek kişi Kılıçdaroğlu olunca, tartışma büyük oranda onun ismi üzerinden ve en çok da “kazanabilirlik” meselesi üzerinden alevlenerek devam etmiş oldu. 

Bu tartışmanın CHP içindeki alevlerini söndürmek belki görece daha kolay ya da mümkün görünüyordu; nitekim kısmen öyle de oldu. Kemal Bey iki kez yaptığı “Benimle misiniz? Değilseniz, çekilin önümden!” minvalindeki açıklamayla bu tartışmayı kontrol altına alır gibi gözüktü. Öyle ki adı geçen diğer aday adayları Ekrem ve Mansur Beyler de Kılıçdaroğlu’na olan desteklerini vurgulu bir biçimde deklare ettiler. Ancak bu yaklaşım parti içi meseleyi kontrol altına almayı başarsa bile, Kemal Bey’in adaylığının “kazanabilirlik” üzerinden tartışılmaya devam etmesini engelleyemedi. Hatta “Sakin Güç” olarak bilinen Kemal Bey’in bu gibi sert açıklamalarla kamuoyu önünde partisine seslenmesi bir güç alametinden çok zafiyet olarak algılandı. 

Ancak yine Kemal Bey’in attığı bir adım sebebiyle mesele zaten çoktan CHP’den taşıp tüm muhalefetin meselesi haline gelmişti. Kemal Bey ortak adayı belirleyecek olanın altı liderin oluşturduğu masa olduğunu söyleyerek, muhalefetin en güçlü partisinin lideri olarak fiilen kendinde olan bir yetkiyi masaya devretmiş oldu. Birçokları aylar sonraki sonuçlara bakarak bu adımıyla Kemal Bey’in masayı aslında kendi adaylığını onaylatmak üzere kurduğu çıkarımını yaptı ancak masanın nasıl kurulduğuna, kuruluşta kimlerin rol oynadığına baktığımızda bu çıkarımın bir haksızlık ve yanlış okumaya dayandığını düşünüyorum. Türkiye siyasetinde sadece birkaç sonuç üzerinden nedenlerin tümü hakkında fikir yürütmek çok yaygın olduğu için bu çok şaşırtıcı değil. Nitekim bugün Kemal Bey’in adaylığının önündeki en büyük engel de kim olursa olsun masa, adayın isminin masadan tam mutabakat ile çıkması gerekliliği ve yaygın kanının aksine bu engeli çıkaran sadece İYİ Parti değil. 

Sonuç itibariyle bir şekilde bugünlere geldik. Bugün seçimlere en fazla yedi ay var ve masanın önünde Erdoğan’ın otoriter bloğuna karşı bir hükümet alternatifi çıkarmak için yaklaşık iki aylık bir süre var. Bu süre içinde masa bir aday üzerinde anlaşmak, partiler arası ittifakın yapısını kurgulamak, TBMM seçimleri için liste stratejisini belirlemek, 2023’ün ikinci yarısından itibaren Türkiye için önemli ve acil olan her politika alanında bir hükümet programı yazmak, bu programı uygulayacak ekibi belirlemek ve halka tanıtmak, kampanya sırasında ve seçimler kazanılırsa sonrasında Altılı Masa ve adayı arasında anlamlı, halka anlatabilecek ve kriz çıkarmayacak bir rol paylaşımının ayrıntılarını formüle etmek gibi görevler var. 

Bugün otoriter Cumhur İttifakı bloğunun desteği seçmen ve genel popülasyon içerisinde azınlıkta. Ancak “iktidar gitsin” demek muhalefetin kazanmak için ihtiyaç duyduğu çoğunluğu mobilize etmek için yetmiyor! Yukarıdaki görevlerin sırasıyla, doğru şekilde ve zaman kaybedilmeden yapılması gerekiyor. Bu saatten sonra tüm bunları muhalefet partilerinin ayrı ayrı yapması mümkün değil. Bir başka deyişle Altılı Masa’daki tüm partiler masaya mahkum. Masaki partilerden herhangi biri masanın kendisine kaybettirdiğini düşünüyorsa bile bu saatten sonra kalkarsa daha çok kaybedeceğini biliyor. Ancak bu “mecbur olma” durumu, muhalefetin kazanabilecek ve yönetebilecek muktedirlikte olduğunu göstermek için ihtiyaç duyduğu birlik ve uyum görüntüsünü ortaya çıkarmak için yeterli değil. Dolayısıyla bu mecburiyet, masada zorla kalma ve oradaki partilerle daimi soğuk savaş içinde olmak için değil aksine pozitif bir gündem ve vizyonu oluşturup bunu topluma anlatmak için bir vesile olmalı. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.