Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Elif Gökçe Aras yazdı: Muktedirin gözyaşları

Saraçhane Meydan Muharebesi’nde elde edilen zoraki zaferin ardından yaralarını sarmaya çalışan muhalefet ordusu bu hafta yeni bir demoralizasyon baskısı altındaydı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2023 seçimlerinde yeniden aday olmasının önündeki yasal engeller konusunda Saygı Öztürk’ün sorularını yanıtlayan CHP Genel Başkanı ve belki de Cumhurbaşkanı adayımız Kemal Kılıçdaroğlu özetle “Kimi kime şikâyet edeceğiz?” dedi.

Öyle bir açıklamaydı ki bu önce bi kalakaldım. Nasıl yani? E hani kurum önlerine giden Kılıçdaroğlu? Adalet yürüyüşü? Hani hesap soracaktık? Hani sarı bürokratlar attıkları adımlara dikkat etsinlerdi, attıkları her adımın hesabını vereceklerdi? Kemal Bey neden bu sefer YSK üyelerine hesap sormadı da “Kimi kime şikâyet edeceğiz?” dedi?

Bize şikâyet etseydiniz Kemal Bey, bizden taraf olsaydınız ve deseydiniz ki, “Yurttaşlarım, Erdoğan’ın atadığı hâkimler bir hukuksuzluğa imza atmak cüreti gösterirlerse, seçimde Erdoğan’ı eze eze yeneceğim ve ardından o hâkimler bu hukuksuz kararları yüzünden hesap verecekler!”

Biz de bir oh çekseydik. Deseydik ki; “Kılıçdaroğlu hukukun yanında dimdik durdu.” Ama olur mu? O CHP değil mi aman mağdur olmasın diye Erdoğan’a ilk başbakanlık yolunu hukuksuzca açan? Bir CHP kibri var. Bu günlere gelişimizin en büyük müsebbibi bu kibir.

“Kim? Bunlar mı yönetecek ülkeyi, şu cahil köylüler?” diye diye geldik bu günlere. Başlarda hafife aldıkları için yeterince iyi mücadele etmedikleri adamlar, bir yerden sonra öyle bir örgütlendiler ki, o saatten sonra da “Her yeri sardılar, nasıl mücadele edelim?” demeye başladılar. CHP’nin bu anlamsız kibri yüzünden yaşadık Ekmeleddin vakasını. Koydukları ceketler kazanamadı hiçbir seçimi ama onlar savaşmak için taktik gerektiğini, irade gerektiğini, mücadele gerektiğini kabul etmediler, yere düşen burunlarını eğilip almadılar. Muharrem İnce vakasında da öyle bir rehavet vardı ki göz göre göre çalındığı halde ardına düşülmedi kıl payı kazanılan zaferin.

Doğru söyleyin, yoksa kendinizi henüz hazır hissetmiyor muydunuz? Peki, şimdi, şimdi hazır hissediyor musunuz? Çünkü bazen bir şeyi çok istediğimizde bir yerden sonra o bizim için kendi anlamından çıkıp kutsal bir şeye dönüşür ve kendimizi ona layık hissetmeyiz, benliğimiz kendi kendimize birtakım engeller yaratır. Her yeni engelde bir daha bir daha test ederiz o nadide inciyi gerçekten isteyip istemediğimizi. Tüm engelleri aştığımızda, tam elde edecekken son kez sorar, tanrımız, irademiz, o çok isteğimiz şey avucunun içinde olduğu halde elini havaya kaldırarak;

– Gerçekten istiyor musun? İstiyorsan vereceğim çünkü.

Ve biz o an belirleriz her şeyi. Ya “Hayır, istemiyorum” diye gözyaşlarına boğuluruz, ya da “Evet, hazırım, evet istiyorum” deriz. Son dakika kayıpları ve yan çizmeleri hep o arzu edilen şeyle ne yapacağını bilemeyen kaybeden insanların ortak hikâyesidir. Kaybetmeye, aşağılanmaya ve lanetlenmeye mahkûmdurlar ki böylesi daha kolaydır onlar için. Böylelikle zaferle imtihan edilmekten kurtulurlar. Ya kazanır ve her şeyi berbat ederlerse? Ya kazanır ve çok başarılı olurlarsa? Daha da çok yeniden yeniden ve her daim kazanmak zorunda kalırlarsa? İyisi mi bir daha kaybetsinler ve tüm zaferlerin çığlıkları düşsün yakalarından.

Ana muhalefet partisi lideri, Erdoğan’ın mağdur olmasından çekiniyormuş. Dikkatinizi celp ederim, hani şu yirmi yıldır ülkeyi yöneten Erdoğan’ın mağdur olmasından. Hani şu tüm kurumları bir kanser gibi saran yapılanmanın mağdur olacağından çekiniyormuş. Hani ülke siyasetini bloke eden ve tüm maddi kaynaklarını avucunda toplayan ve eski ana akım medyayı kendi propaganda aracına dönüştüren Erdoğan mağdur olacakmış. Sayın Kılıçdaroğlu sizin cümlenizle sorayım “Böyle bir şey olabilir mi ya?” Olamaz değil mi? Ama yine yüce CHP kibrini konuşturup Erdoğan’ı mağdur ilan ettiniz. Erdoğan ağlamasın diye hukuksuzluğa göz yumacaksınız öyle mi? Erdoğan ve seçmeni ağlamasın diye yirmi yıldır sokaklarda ölen, hapishanelerde ölen, yurdundan olan, mesleğinden olan, hukuksuzca yargılanan, atanamayan, fakirlikten intihar eden insanlar mağdur olabilir ama Erdoğan ve seçmeni ağlamasın öyle mi?

Tüm bu alttan almalarınıza ve yapacakları hukuksuzluklara rağmen kazanacaksınız, mutlaka kazanacaksınız, size güvenelim, öyle mi? Adayınızı yıpranmasın diye öyle saklıyorsunuz ki biz de güvenemiyoruz haliyle. Bu kadar rezil bir yönetimin karşısında kolayca yıpranacak bir adaya nasıl güvenebileceğimizi anlamaya çalışıyoruz çünkü. Bu hukuksuzluğa gerçekten itiraz etmediğiniz müddetçe Erdoğan zulmü karşısında dökülen tüm gözyaşları timsah gözyaşıdır. Artık yalancı çobana dönersiniz, zira bu kadar ağlayıp her seferinde zaferi ikram etme yüce gönüllülüğünüzün başka bir izahı olmaz.

Muhalif seçmen inatla yirmi yıldır iktidarla mücadele ediyor.  Hiç vazgeçmedi, vazgeçmeyecek. Kazanırsak mafyadan mı destek alacaklarmış, onlardan korkan onlar gibi olsun. Kazanırsak, SADAT sokaklara mı dökülecekmiş, onlardan korkan onlar gibi olsun. Kaybedersek cehennem kazanının altını mı açacaklarmış, gerekirse kaybetmemize sebep olan her ne varsa onları da yeneceğiz ama mutlaka yeneceğiz. Ben asla vazgeçmeyeceğim. Her ne şekilde olursa olsun, ölmediğim müddetçe mücadele etmeye devam edeceğim. Kaybedeceğim bir gelecek yok, kaybedersem geleceğim yok. Sonuna kadar mücadele edeceğim.

Neyse ki Meclis’in dört yapraklı yoncası TİP bu hukuksuzluğa da susmadı. Neyse ki aklıselim ve cesur ve kararlı ve inatçı birileri var. Böylece hiç değilse umudu örgütleyebiliyoruz. Aklımızın köşesinde kazınmış, kazanılmış bir savaş hatıratı var, adını “Kurtuluş” koymuştuk. Çünkü boğulmaktan kurtulmuştuk, ölmekten kurtulmuştuk. Az daha yok olmaktan kurtulmuştuk. İçerideki ve dışarıdaki düşmanlara rağmen yok olmaktan kurtulmuştuk. O savaşın muzaffer komutanı söylemişti, muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızda. O zafer bizim hafızamızda ve hafızamız eski düşmanları yeni sıfatlarıyla gördükçe Kurtuluş Yolunun nereden geçtiğini hatırlıyoruz. Neydi o neydi? Çoluğu, çocuğu, siyasetçisi, askeri hep bir olmuştuk da kazanmıştık, yoktan var ederek, umut ederek, çabalayarak, omuz omuza.

Neyse ki Altılı Masamız da nihayetinde hukuksuzluğa itiraz etmiş. Kabul etmiyoruz demişler. Birden kaça kadar kabul etmediklerini göreceğiz. Sera Kadıgil’in cümlesini hatırlatmakta fayda var.

“Hukuksuzluğa alışmayın, kimseyi de alıştırmalarına izin vermeyin.”

Duracağımız netlik bu olmalı. Her daim manipülatif ve eyyamcı bir tüccar var karşımızda. Bir kazıklandık, iki kazıklandık. Artık vapurdan gelip geçenler satın almıyorlar ürünlerini. Kendi çetesi haricinde işbirlikçisi yok. Aslında öyle yalnız, öyle haksız, öyle zor durumda ki hukuksuzluktan başka çaresi yok. Tehditten başka vaadi, kabadayılardan başka yareni yok. Borçla harçla günü kurtarmaya çalışıyor, şanım yürüsün diyor. Hepimiz biliyoruz sermayeyi kumarda yediğini. Dayanabileceği, güvenebileceği bir kendi bile yok artık. Hırsı var sadece. Kendi alevini kendi üreten bir cehennem gibi yanıyor ve hepimizi yakmak istiyor. Cehenneme odun taşımayınız, ağzını sıkıca kapayınız. Oksijeni kesilince yangını söner.

Aslına bakarsanız öyle güçlüyüz öyle güçlüyüz ki, karşımızda yeni bir umut üretemeyen müflis bir iktidar var. Karşımızda bütün bakiyesini bozuk para gibi harcamış Erdoğan’dan başka tek bir aday dahi çıkaramayan bitmiş bir hikâye var. Muhalefette ise adaylardan aday beğenmeye çalışıyoruz. Neden bu suskunluk, bize mi güvenemiyorsunuz, kendinize mi? Siz bizim arkamızda durun, biz sizin arkanızda duralım. Seçim sürecinde kampanyayı yapacak olan sadece siz misiniz? Onlar size saldırdığında cevap yetiştirecek olan sadece siz misiniz? Biz de bayrakları asmak, şarkılar söyleyip sevinç gözyaşları dökmek için bekliyoruz. Söyleyin Kemal Bey, kazanmak istiyor musunuz?

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.