Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), 20 yıllık iktidarının en zor seçimiyle karşı karşıya. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2002’de seçmenle kurduğu bağı tekrar kurmaya çalışırken, 2019’da AKP’den istifa eden Erdoğan’ın “dava arkadaşı” Ahmet Davutoğlu, “Bıraktığım AK Parti’yi tanıyamıyorum artık. 94 ruhu, 2002 ruhu falan kalmadı. Kısacası AK Parti’de ruh kalmadı” dedi.
Türkiye 2023 seçimlerinde sadece cumhurbaşkanını değil, kaderini de belirleyecek. Cumhurbaşkanı Erdoğan için de muhalefet için de bir dönüm noktası olan bu seçime AKP 2011 yılında çalışmaya başladı. AKP, 2011 genel seçimleri öncesinde “Türkiye hazır, hedef 2023” diyerek aslında 12 yıl önce bu seçimlerin sloganını da belirledi.
“Kader seçimi” tabirini sadece muhalefet değil, Erdoğan da kullanıyor. 2022 yılında AKP il başkanları toplantısında konuşan Erdoğan, “2023 AK Parti ya da şahsımdan ziyade ülke için bir dönüm noktası olacak. 2023 kader seçimi” dedi. Erdoğan 2023 seçimleri için bir süredir talimatlar veriyor ve AKP teşkilatlarına “Kapı kapı dolaşın” diyor. 2021 yılında vermeye başladığı bu talimatı en son 21 Ocak 2023 tarihinde Bursa’da yineledi:
“Sandıklar patlayacak. Durmuyoruz değil mi? Çok çalışacağız. Şimdiden hazırlanın bakalım. Çok iyi çalışacağız. Kapı kapı dolaşmaya var mıyız?”
Türkiye’nin kader seçimlerine doğru giderken, “AKP ve Erdoğan seçmenden nasıl koptu, 2002 ruhunu tekrar yakalayabilir mi?” sorularına yanıt arıyoruz. Bir önceki söyleşimizi siyaset bilimci Prof. Dr. İhsan Dağı ile yaptık. Bu söyleşimizde ise sosyolog Ferhat Kentel var.
Okuyun: AKP seçmenle duygusal bağını yeniden kurmaya çalışıyor (1): 2023 AKP’si 2002 ruhunu yakalar mı?
“2002 AKP’si İslami dilin altında toplanan bir sosyal hareketin partisiydi”
2002’nin AKP’si nasıl bir siyasi kampanya ile iktidara geldi, hangi seçmenlere nasıl ulaştı?
2002’nin AKP’si yükselmekte olan ve İslami dilin altında toplanan bir sosyal hareketin partisiydi. Eşitlik, adalet, özgürlük, tanınma, saygı duyma talebi gibi toplumun çok farklı kesimlerinden gelen bir hissiyat AKP’ye vücut vermişti. 12 Eylül darbesinin arkasından toplumda ciddi bir özgürlük ve barış talebi nasıl ANAP’a zemin hazırladıysa, özellikle 28 Şubat’ın yarattığı etkiler de AKP’ye zemin hazırladı. Dolayısıyla AKP’nin seçim kampanyası, göreli olarak dezavantajlı sınıfların, şehirlerin çeperlerinde yaşayan yeni kentlilerin, Kürtlerin ve orta Anadolu’dan muhafazakâr kesimlerin eşitlik ve özgürlük derdine seslendi. Bu heterojen yapıya uygun farklılaşmış insanların “ayağına gidip”, “sizdeniz” diyen kampanyalar başarıya ulaştı.
Son yıllarda Erdoğan ve AKP teşkilatlarının seçmenden daha kopuk bir seçim süreci yürüttüğü ve iktidar olmanın rehaveti ile teşkilatların seçmenine ulaşmak için 2002’de yaptığı hamleleri yapmadığı eleştirileri yapılıyordu. Buna katılır mısınız?
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Evet katılıyorum. Yeni ortaya çıkan durum “devlet olma” ile ilişkili bir durum. AKP, devlet olmadan önce kapı kapı dolaşmak ve her kapıda o kapının özelliğine ve beklentilerine göre bir duygu ve çıkar diliyle konuşmak zorundaydı. Bu ciddi bir seferberlik ve her yükselen toplumsal hareketin yaptığı gibi militanca çalışma gerektiriyordu. Ama muhtemelen Kürt sorununda çözüm süreci ve Gezi direnişi dolayısıyla devletin içindeki pazarlıklar ve güç dengelerine bağlı olarak AKP, devletin içine yerleşti ya da sıkıştı. Artık özgürlük, eşitlik talebi gibi muhalefet dillerini de bırakmak zorunda kaldı ve devlet olduktan sonra, yani militanlarınız devletin içindeki koltuklara oturduktan sonra her kapıya uygun propaganda yapmanız zorlaşır. AKP de devletin TRT’si ya da kontrol ettiği yandaş kanalları vasıtasıyla üç aşağı beş yukarı benzer ve derinliksiz mesajları vermek zorundaydı.
Bu durum militanların, partinin etrafına konuşlanmış okuryazar, “entelektüel” kadroların ve parti teşkilatlarının da psikolojisine tekabül ediyordu. Yani iktidara çok susamış, geçmişten gelen aşağılanmışlık duygusunu iktidar olarak aşan ve bundan aşırı derecede zevk alan insanların devlet gibi konuşmaları da sanıyorum kaçınılmaz değildi ama “normal” bir sosyo-psikolojik süreç olarak yaşandı.
Peki Erdoğan ve AKP teşkilatlarının seçmenden kopma süreci nasıl oldu?
İşte anlatmaya çalıştığım bu süreç yani AKP’nin devletleşmesi, “devlet gibi” konuşan bir parti ve lideri daha önceden taşıdığı bütün mütevazı ama haklı toplumsallığın da bir kenara bırakılmasını beraberinde getirdi. “Halk diliyle” konuşuyormuş gibi yaparken, bütün popülizmlerin ortak noktası olarak aslında “yukarıdan” konuşan, halk dilinin arkasına bir avuç zengin sınıfsal azınlığın çıkarlarını saklayan devlet dili AKP’nin dili olunca parti ve seçmenler arasındaki yarık genişledi. Normal olarak, tarihte örneğini gördüğümüz ve aşağılanmış toplumsal kesimlerin kurtuluş arzularıyla şekillenen totaliter durumlarda, lider-parti-devlet örtüşmesi kutsal liderler, Goebels’ler, Goering’ler ile bütün toplumu ele geçirir. Ancak günümüzde bütün çoğulluk, hızlı değişim, teknoloji ve iletişim dünyasında bu türden bir toptan kuşatma mümkün görünmüyor. AKP’lileşmiş devlet ya da devletleşmiş AKP altında da bu mümkün görünmüyor. Bir zamanlar AKP’nin seçmeni olarak kabul edilen kesimler içinde tabii ki devamlılık arz eden bir kesim var ama bu kesimin 2002’nin niteliği ile pek ilgisi olduğunu söylemek kolay değil ve bu kesime eşitlik, özgürlük diliyle konuşmanın da pek bir anlamı yok. Ama devlet dili de toplumun ancak sınırlı bir kesimine hitap edebiliyor.
“AKP artık İslamcı değil, ‘din soslu’ milliyetçi ideolojinin yeni partisi”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2021 yılından bu yana hem AKP teşkilatlarına hem de seçmenlerine “Kapı kapı dolaşın” talimatları veriyor. 2021’de ise “Kapı kapı dolaşmak mecburiyetindeyiz” diyen Erdoğan, 2022’de de bu talimatını yineledi ve Ocak 2023’de “Çok iyi çalışacağız. Kapı kapı dolaşmaya var mıyız?” dedi. Aralık 2022’de ise Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı koordinasyonunda başlatılan “Ulusal Hane Ziyaretleri” kapsamında evlere giden bakanlık çalışanları Erdoğan imzalı bir mektup veriyor. Erdoğan, bu mektupta 21 yıldır hizmet ve memleket aşkıyla çalıştığından bahsediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptığı bu hamleler ile eski seçim stratejisine mi dönüyor ve bu hamleler seçmeni geri getirir mi?
Hayır, eskiye dönmüyor. AKP artık yeni bir parti. İslamcı değil, hafif “din soslu” milliyetçi ideolojinin yeni partisi. Devletin partisi… Yapmaya çalıştığı propaganda da devlet propagandası. Eski militanların çoğunun kapının dışına konduğu ya da ayrılmak zorunda kaldığı, şimdi eski hareketle alakası olmayan, yeni devşirme danışmanların, devlet ideologlarının, milliyetçi damarın dolduğu, yani yeni bir partinin yeni propagandası. AKP’den kopmuş olan seçmenlerin homojen bir kitle olmadığını kabul edersek, bu kitlenin bir kısmını özellikle bir nirengi noktasına ihtiyaç duyan, risklerle dolu bir dünyada güvensizlik duygusunun güçlü olduğu kesimleri geri getirir. Onlara güçlü devlet tank, top, tüfek, İHA, fetih vs. diyerek zayıflık haline birebir panzehir gibi görünen gücün duygusunu ve hamasetini verirseniz bir yere kadar işe yarayabilir. Ama toplumda hâlâ eşitlik ve özgürlük talep eden ve her şeye rağmen bir türlü susmayan çok geniş kesimler var.
AKP seçmeni dediğimiz o heterojen kesim de ne kadar engellenmeye çalışılsa da talep eden ve susmayan kesimleri duyuyor. Dolayısıyla AKP’nin devlet eşliğinde yaptığı seçim propagandası rakipsiz bir propaganda değil ve bu propagandayı kapı kapı taşıyacak militanların da artık bir sosyal hareketin gönüldaşları değil, “bürokratlaşmış” ve sahiciliğini yitirmiş ayaklı “iletişim” makinaları olduğunu unutmayalım.
Söyleşimizin üçüncü ve son bölümünde AKP Kurucu Üyesi ve eski AKP Genel Başkan Yardımcısı Fatma Bostan Ünsal ile olan söyleşimizi yayımlayacağız.