Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Millet İttifakı’nın geleceği | Ruşen Çakır sordu, Levent Gültekin yanıtladı

Altı partiden oluşan Millet İttifakı, 30 Ocak’ta Ankara’da Ortak Politikalar Mutabakat Metni’ni açıkladı. Peki “Ortak Politikalar Mutabakat Metni” sonrası Millet İttifakı heyecan yarattı mı? CHP Genel Merkezi’ne asılan “Ben Kemal geliyorum” afişi ve Kılıçdaroğlu’nun “Beşli Çete” ısrarı nasıl karşılık bulacak? Meral Akşener, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına mesafeli durmaya devam edecek mi? Ruşen Çakır ve Levent Gültekin Millet İttifakı’nın geleceğini tartıştı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM’deki grup toplantısında, “Seçimin ertesi gününde onların telefonları acı acı çalacak, açtıkları telefonların ucunda bir ses duyacaklar, ‘Ben Kemal, geliyorum‘” demişti. Bugün de CHP Genel Merkezi’ne Kılıçdaroğlu’nun “Ben Kemal, geliyorum” sözlerinin yer aldığı afiş asıldı.

Birinci tekil şahıs konuşmasıyla cumhurbaşkanı adaylığını açıkladığı yorumları yapılan Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışını değerlendiren Levent Gültekin, “Çok büyük bir saygısızlık olarak görüyorum. Kemal Bey’in hem Türkiye’ye hem bize hem de Altılı Masa’daki diğer partilere karşı büyük bir nezaketsizliği ve saygısızlığı olarak görüyorum. Niye? Bir gün konuşmasında ‘Adayın kararını masa verecek’ deyip, ertesi gün talandan mal kaçırır gibi kendi adaylığını empoze etme çabası bir kere Altılı Masa’daki liderlere büyük bir saygısızlıktır” dedi.

Halk TV’den ayrıldıktan sonra neden ayrıldığına dair sıkça soru yöneltilen Levent Güntekin, konuyla ilgili şöyle konuştu:

“Bir kere kovulma filan yok. Halk TV’ye de haksızlık etmemek lazım. Ben programa üç yıl önce başladım. Bir şey olmak üzere anlaştık. Mahallelerden bağımsız bir partiden de bağımsız, Türkiye’nin özgür vicdanı olabilecek bir kanala dönüştürelim mantığıyla kanala gittik. Fakat kanal Kemal Bey’in adaylığıyla beraber başka bir şeye doğru evrildi. Kendi içerisinde bir mahalle baskısı da var, seyircilerin tepkileri oldu. CHP tabanının ağırlıklı olarak izlediği bir kanal. Ben bir anda kendimi başka bir mahallenin içerisinde ve o mahalleyi eleştiren insan durumunda hissetmeye başladım ve bu beni rahatsız etti. Kemal Bey’in adaylığına kilitlendi o mahalle. ‘Kemal Bey aday olacak sesinizi çıkarmayın…’ Benim de inanmadığım bir şey. Biz bırakacaktık zaten. Adaylık ilan edilsin. Kemal Bey aday olursa, ‘Halk TV’de bu tarz eleştiriler anlamsız olur uzak duralım’ dedik. Murat (Murat Sabuncu) T24’te bir program yaptı. Bizim de kanal ile olan anlaşmamız vardı. Halk TV’deyken de başka bir kanalda program yapmak yasak. Murat T24’te program yapınca kanal anında Murat ile ilişkisini kesti. Haklı, bir şart koştu biz de kabul etmiştik. Beni aradılar durumu söylediler. Ben de ‘Yapacak bir şey yok, o zaman program bitmiştir’ dedim. Onlar da mahalle baskısı altındaydı, belki de bunu fırsat bildiler. Aslında üzülüyorum. Her seçim öncesi mahalle kavgasına dönüşüyor seçim. Ne yazık ki benim gibi herkese mesafeli durmaya çalışan ve ülke için bir şeyler söylemeye çalışanlar en büyük dayağı yiyorlar. Ben de yine bir dayağımı daha yemiş oldum bu mahalleden.”

Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu Baykal

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. Levent Gültekin stüdyoda konuğumuz. Kendisiyle, Millet İttifakı’nın geleceğini konuşacağız. Levent, hoş geldin.

Levent Gültekin: Hoş bulduk.

Ruşen Çakır: Millet İttifakı’nın geleceğinden önce, senin geleceğini bir konuşalım. Halk TV defteri kapandı. Kendinle beraber Murat Sabuncu’yu da yaktın. 

Levent Gültekin: Belki de Murat Sabuncu beni yaktı.

Ruşen Çakır: Murat’la, Pazartesi günü Millet İttifakı’nın Mutabakat Metni’nin açıklandığı toplantıda birlikteydik, kulağını da bayağı çınlattık.

Levent Gültekin: Söyledi bugün.

Ruşen Çakır: Halk TV konusunda bir şey söylemek istiyor musun?

Levent Gültekin: Çok merak ediliyor, birkaç şey söyleyeyim: Bir kere kovulma yok; Halk TV’ye de haksızlık etmemek lazım. Halk TV’de programa 3 yıl önce başladım. Bir şey olmak üzere gittik, anlaştık. Demokrasi, mahallelerden ve bir partiden de bağımsız, Türkiye’nin özgür, vicdanı olabilecek bir kanala dönüştürelim mantığı vardı. Ben ve diğer birçok arkadaşlar da bu mantıkla Halk TV’ye gittik. Fakat Kanal, 1 yıldır, Kemal Bey’in adaylığıyla beraber başka bir şeye doğru evrildi. Kendi içerisinde biraz mahalle baskısı da var. Seyircilerin tepkileri oldu. Halk TV, ağırlıklı olarak CHP tabanının izlediği bir kanal. Ben kendimi bir ânda başka bir mahallenin içerisinde ve o mahalleyi eleştiren insan durumunda hissetmeye başladım ve bu beni rahatsız etti. Şöyle düşün: Senin evine geliyorum ve her gün seni “Hayır, sen böyle yanlış yapıyorsun” diye eleştiriyorum. ‘’Kardeşim, evime gelip niye bana bunu söylüyorsun?’’ duygusu ortaya çıkmaya başladı. ‘’Artık burada bir faydası olmuyor’’ dedim. O mahalle, Kemal Bey’in adaylığına kilitlendi. “Kemal Bey aday olacak, sesinizi çıkartmayın…” Bu, benim de inanmadığım bir şey. 

Biz zaten bırakacaktık, Murat’la (Sabuncu) ben, kendimize tarih koymuştuk. “Adaylık ilan edilsin, Kemal Bey aday olursa Halk TV’de bu tür eleştiriler anlamsız olur, uzak duralım” dedik. Fakat orada Murat T24’te bir program yaptı. Bizim de kanalla şöyle bir anlaşmamız vardı: Halk TV’de program yapanların başka yerde program yapmak yasak. Murat T24’te program yapma tercihinde bulununca – belki biraz da orada o programı yapmaya mecbur kaldı – Kanal ânında Murat’la ilişkisini kesti. Haklılar, bir şart koşmuşlardı, biz de kabul etmiştik. Murat o şartı, anladığım kadarıyla bir ânlık zor durumda kalmakla, gözden çıkardı. Beni aradılar ve dediler ki: ‘’Böyle bir durum oldu, biz Murat’la ilişkimizi kestik’’. ‘’Tamam, o zaman yapabilecek bir şey yok, program bitmiştir’’ dedim. Belki bunu biraz da fırsat olarak gördüler. Çünkü onlar da çok baskı altındaydı. Mahalle baskısı altında…

Aslında çok da üzülüyorum. Her seçim öncesi, ne yazık ki mahalle kavgasına dönüşüyor seçim ve orada benim gibi herkese mesafeli durmaya çalışan ve ülke için bir şey söylemeye çalışanlar, en büyük dayağı yiyorlar. Ben de yine bir dayağımı daha yemiş oldum bu mahalleden.

Ruşen Çakır: Şimdi senin yüzünden ben de dayak yiyeceğim ama olsun, önemli değil. Bilmeyenlere hatırlatalım: Medyascope’un ilk yayınını, benim Habertürk’teki odamda, benim yönetimimde, Kadri Gürsel ve senin katıldığın Açık Oturumla gerçekleştirmiştik. Onun için bize emeğin çoktur ve biz burada tamamen çoğulcu bir platformuz. 

Levent Gültekin: Bir de bağımsız.En azından bir mahalle adına yayın yapmıyorsunuz. Medyascope’un bir mahallesi yok.

Ruşen Çakır: Evet, öyle bir şeyimiz yok. Kim aday olsun, olmasın konusu üzerine farklı görüşlerden insanlar var. Senin de hayranların ve nefret edenlerin var. Seninle yaptığımız her yayından sonra, hep beraber YouTube’da yükleniyorlar. Olabilir. Hepsinin başımızın üstünde yeri var.

Levent Gültekin: Tabii var. Ama ben şunu söyleyeceğim: Nefret edebilirler, ‘’herkes beni sevecek’’ diye bir kural yok. Fakat nefret edip, sonuna kadar izleyip, sonra da benim gerçekten umutsuzluk yaydığımı, moral bozduğumu, hatta “kripto AKP’li” olduğumu düşünüyorsan, izleme. Burası YouTube. Ama hem onu izleyip hem itham yapmak biraz ayıp oluyor. Şundan ayıp oluyor: Sen de, ben de, başkaları da, bir sürü zorluklarla ülke için kendimizce bir şey yapmaya çalışıyoruz. Demokrasi mücadelesine katkı olsun diye. Burada bütün yokluklara rağmen özgür basını var etme çabamız var. Adam evinde oturuyor, sen bir laf söylüyorsun, hoşuna gitmediği için basıyor küfrü… İnsanda biraz edep olur, hayâ olur; “Ya kardeşim, adamlar ne zorluklarla bu işleri yapıyorlar” der… Saldırı altında kalmışız, dayak yemişiz, tehdit edilmişiz, işsiz kalmışız. 

Ruşen Çakır: Bir de senin başına geleneler var.

Levent Gültekin: Evet. Buna rağmen konuşmaktan vazgeçmiyoruz. Niye? Senin iyiliğin için. Düşüncemiz yanlış olabilir, bakışımız yanlış olabilir, “Hayır Levent Bey, bu dediğine katılmıyorum. Bu dediğin yanlış” diyebilirsin. Bu çok anlaşılır bir şey. Tabii ki katılmak zorunda değilsin. Ama böyle “Kripto AKP’li, bunun derdi muhalefete zarar vermek” diyemezsin. Muhalefet benim kardeşim. Ben 13 senedir şehir şehir dolaşıp konferans veriyorum. Başka ne muhalefeti? Onun için bunu da söylemiş olayım.

Ruşen Çakır: Evet. Şimdi sana çok gollük bir pas atayım: CHP Genel Merkezi’ne asılan “Ben Kemal, geliyorum” pankartı… Demin sohbet ederken de lafı geçti, Kemal’le (Can) yayında da konuştuk. Bu birinci tekil şahıs konuşma, “Ben Kemal, geliyorum” cümlesi… Espri, Cüneyt Arkın’ın bir filminden aparma. “Ben geliyorum” derken nereye geliyor? Cumhurbaşkanı adayı olarak geliyor. Ama henüz ortalıkla bir netlik yok. Galiba senin de en çok itiraz ettiğin hususlardan birisi bu.

Levent Gültekin: Çok büyük bir saygısızlık olarak görüyorum. Kemal Bey’in hem Türkiye’ye hem bize hem Altılı Masa’daki diğer partilere karşı büyük bir nezaketsizliği ve saygısızlığı olarak görüyorum. Niye? Bir gün konuşmasında “Adayın kararını Altılı Masa verecek” deyip, ertesi gün, talandan mal kaçırır gibi kendi adaylığını empoze etmeye çalışması, bir Altılı Masa liderlerine büyük bir saygısızlıktır. Bunu çok üzülerek söylüyorum. CHP’liler, Kemal Bey, benim emeğimi çalıyorlar; benim gibi milyonların emeğinin üzerine gecekondu kurma çabasındalar. Ben 13 yıldır bedava yazıyorum, bedava konuşuyorum. 13 yıldır, Türkiye’de gitmediğim şehir, vermediğim konferans kalmadı. Ben CHP iktidar olsun, Kemal Bey Cumhurbaşkanı olsun diye yapmadım bütün bunları. Demokrasi, ortak birliktelik, uzlaşma olsun diye yaptım. Kemal Bey de aday olabilir, buna itiraz etmiyorum. Ama o karar, o Masa’dan çıkmalıydı. CHP, Kemal Bey’in adaylığını 3 yıl önce organize etmeye başladı ve Masa’ya büyük bir nifak soktular; rekabete dönüştürdüler. Şimdi onu kendilerinin doğal hakkıymış gibi gösteriyorlar. Ne hakkı? Ben şehir şehir dolaştım, sana nereden bu hak geliyor? Ben sokakta dayak yedim, 25 kişinin saldırısına uğradım. Bedava yazıyorum. 13 yıllık yazarlık hayatımda para aldığım tek yer Halk TV’ydi; onu da bıraktım. Ben çocuklarımın geleceği için konuşuyorum, ülke için konuşuyorum. CHP’nin bir tane genel başkan yardımcısı bakan olsun diye konuşmuyorum. Sadece ben de değil, CHP’nin tabanında, sırf memleket iyi olsun diye kapı kapı dolaşan milyonlarca insan var. O insanların emeğine saygısızlık. Kemal Bey’in kafasına bir adaylık yerleşmiş. Hak olarak bakıyorlar, değil mi? Bana göre şu an siyasi parti liderlerinin içerisinde Cumhurbaşkanlığı adaylığını hak etmeyenlerden, en önemlilerinden biri, Kemal Bey’dir. Hak meselesi değil ki bu… Ortada Kemal Bey’in mutlak başarısızlığı var. 9 seçim kaybetmişsin. 9 seçim… Memleket yıkılmış, ekonomi çökmüş, her şey bitmiş, partin 1 puan oy artıramıyor. Bir durup, ‘’Ben ülkenin kaderini nasıl kendime bağlarım?’’ demez misin? Ama buna rağmen, ‘’aday olabilir’’ diyorum. Kemal Bey’in etrafında çok akıllıca, bilgece hareket edip “Ben Kemal, ben geliyorum, halledeceğim” gibi, ilkokul çocuğu düzeyinde siyasete yönelmemiş olsaydı olurdu. 

Bugün İYİ Partililer ne diyor? Mesela Ümit Özlale “Biz onay makamı değiliz” dedi. İYİ Partili’lerde bir öfke birikmiş. HDP’yi küstürdüler. Zaten o kendi adayını açıklayacak. Arkadaş, birliktelik olmazsa Kemal Bey kazanamaz. O birlikteliğin sağlanması gerekiyor. Kemal Bey’in sağında, solunda Meral Hanım’ı görürsek, DEVA Partisi’ni, Saadet Partisi’ni görürsek, o zaman deriz. Ama CHP’liler bir hayâle kapılmışlar, “Makamlar artık bizim” diyorlar. “Ona da yetki veriyoruz, sana da imza hakkı veriyoruz, Ben Kemal, geliyorum, hesap soracağım”. Bir kere, Kemal Bey’e o kadar öfkeliyim ki… Şundan dolayı öfkeliyim: Ben Kemal Bey’e inandım. Kemal Bey “Ben partili cumhurbaşkanlığına karşıyım” dedi. Ben gittim, şehir şehir dolaşıp partili cumhurbaşkanının bu ülkeye verdiği zararı anlattım. Şu ânda Kemal Bey bana partili cumhurbaşkanlığını dayatıyor. 

Altılı Masa’nın önündeki en büyük sorun ne? Ankara’da görmüşsündür. İki tane kriz var. Bir tanesi, kazandığında istifa edip etmeyeceği. Bak, ‘’aday olduğunda’’ da demiyorlar. ‘’Kazandığında’’diyorlar. Yahu, eğer partili bir cumhurbaşkanı olacaksa ben niye şehir şehir dolaşıp partili cumhurbaşkanlığının kötülüğünü bu ülkeye anlattım? Partili cumhurbaşkanlığının ülkeye verdiği zararı Kemal Bey niye anlattı, Meral Hanım niye anlattı? CHP’liler “Hayır istifa edemez. Çünkü o zaman başka bir genel başkan gelir, otoriteyi kaybeder” diyorlar. O zaman niye Erdoğan’a karşı çıktık, niye itiraz ettik? 

Ruşen Çakır: Ben o konunun hâlâ ortada olduğunu düşünüyorum.

Levent Gültekin: Ortada, çünkü tartışma var ve çözemiyorlar. Haklı olarak, “Kemal Bey istifa ederse partideki otoritesini kaybeder mi” diye düşünüyorlar.

Ruşen Çakır: Açıkçası, ben kişisel olarak aday olduğu ânda istifa etmesini savunanlardanım.

Levent Gültekin: Ben de. Eğer gerçekten aday olacaksa, o zaman istifa etmeli. Ama aşla göz arasında bize partili cumhurbaşkanlığı dayatmaya çalışıyorlar. O zaman Kemal Bey’in sözleri nerede? Hiçbirimiz dönüp sözümüzün arkasında durmayacaksak ne yapıyoruz? “Bir dakika, ben 3 yıl önce halka bir şey söylemiştim. ‘’Partili cumhurbaşkanı yanlış’’demiştim. Şimdi aynısını ben yapıyorsam bu halk bana ne der?” demeyecekse olmaz ki. 

Ruşen Çakır: Peki ikinci husus ne?

Levent Gültekin: İkinci husus da yetkiler. Kim en çok yetkili olacak? Orada da büyük bir numara dönüyor. Yahu ayıp! Hayatımız, çocuklarımız, geleceğimiz, gençlik, ülke sizin gözünüzün içine bakıyor. Neyin pazarlığını yapıyorlar biliyor musun? “Eğer başkan yardımcılığını kabul edersek, milletvekili olamıyoruz. Milletvekili olursak, o zaman başkan yardımcısı olamıyoruz. Buna bir formül bulalım” diyorlar. Kazanacaksan, kazanmayı ümit ediyorsan o zaman milletvekili olmayacaksın. Temel Bey 83 yaşında, ne yapacak milletvekilliğini? Ne yapacak? İnsan utanır ya! Benim çocuklarımın geleceği var; milyonlarca genç, milyonlarca yoksul, milyonlarca kadın ,Altılı Masa’ya gözünü dikmiş. 83 yaşındaki Temel Bey “Peki ben bu durumda milletvekili olabilecek miyim?” diyor. Ne yapacaksın milletvekilliğini? Kemal Bey’in kazanacağına inanıyorsan…

Ruşen Çakır: Peki sen inanıyor musun? 

Levent Gültekin: Ben şarta bağlıyorum. Eğer birbirlerine kazık atmazlarsa; Meral Hanım, DEVA, Gelecek, HDP, Kemal Bey’in yanında güçlü birliktelik kurarlarsa kazanırlar. 

Ruşen Çakır: Şu andaki işaretleri nasıl görüyorsun?

Levent Gültekin: Hiçbir işaret yok. Bugün İYİ Parti ne dedi? İYİ Partililer her gün ekranda konuşuyorlar. Sözlerinde ve itirazlarında haklılar ama yöntemleri yanlış. Her gün Kemal Bey’in adaylığını yıpratıyorlar. Her gün… İYİ Parti tabanında Kemal Bey nefreti oluşuyor. “Bize rağmen yaptılar.  İnada mı girdin? O zaman biz de sana oy vermeyeceğiz” diyorlar. Ama olmaz ki… İYİ Partili kimi siyasetçiler, her gün ekranda ya HDP aleyhine konuşuyor ya da Kemal Bey’e olan öfkelerini dile getiriyorlar. Haklılar. HDP kısmını demiyorum. Ama arkadaş, bunu niye o Masa’da konuşmuyorsunuz? Meral Hanım isteseydi Kemal Bey’in adaylığını engellerdi. Niye karşıymış gibi hareket ediyor? Bence karşı değil. Tekrar söylüyorum, aylar önce de söyledim burada, hatırlıyorsun, değil mi? Meral Hanım, Kemal Bey’in adaylığına aylar önce onay verdi. Kemal Bey, Meral Hanım’dan onay almamış olsaydı, bu kadar ileri gitmezdi.

Ruşen Çakır: Peki, o zaman neyin kavgasını veriyorlar? Senin o söylediğin şey hep aklımda. Hatta seninle mesajlaştığımızda filan, arada sırada birbirimize laflar da söylüyoruz. Hep onu söylüyorsun ama bir taraftan da bakıyoruz ki, olay Meral Akşener’de düğümleniyor; O ‘’Evet’’demediği için olmuyor.

Levent Gültekin: Hayır. Çünkü hepsi, seçim sabahı muhtemel başarısızlığın faturasından kaçma çabası. İYİ Parti’de Kemal Bey’in adaylığına büyük bir itiraz var. Meral Hanım o itirazı çaktırmadan bastırmak istiyor.

Ruşen Çakır: Ama tamam da, seçimi kaybettikten sonra artık sadece Kemal Kılıçdaroğlu kaybetmiş olmayacak ki. Altı parti de kaybetmiş olacak.

Levent Gültekin: Türkiye kaybetmiş olacak. Altı parti yolunu bulur Ruşen. Kemal Bey bize üç seçimde ne dedi? “Filan seçimde %40 oy almazsam arkadaşlarımızı toplayacağım ve istifa edeceğiz” dedi. O sözü bugün  hâlâ kulaklarımda. Herkes girip o konuşmayı bulur. İkinci seçimde ne dedi? “%35 almazsam, bu makamı bırakacağım”. Yine %23 oy aldı. Türkiye’de siyasetçiler bedel mi ödüyor? Ne olacak? Kayıp mı edecek zannediyorsun? Diyelim İYİ Parti kaç tane milletvekili çıkartmış olacak. Genel Başkanlık, onun etrafında pervane olmuş insanlar, milletvekili maaşı alacak, grup toplantısı yapacak… Muhalefet çok konforlu bir alan. Bunu koruyacak. Biz ne yapacağız? ‘’İstifa et’’ diye ayağa mı kalkacağız? Belki insanlar dönüp bakmayacaktır. Onlar bizim gibi bakmıyor. Biz hayat memat meselesi olarak bakıyoruz. Bu bizim hayatımız, çocuklarımızın hayatı. “Seçim sabahı bu adam (Erdoğan) kazanırsa biz bu ülkede ne yapacağız? Gazeteciliği nasıl yapacağız, yapamayacaksak aç mı kalacağız? Hayatımızı nasıl sürdüreceğiz” diye yazarlar, gazeteciler kara kara düşünüyor. Muhalefet liderlerinin böyle bir derdi yok. Muhalefet liderleri “Olursa olur” diyorlar. 

2018’de bunu yaptılar Ruşen. Gözümüzün önünde yaptılar. Meral Hanım’la Kemal Bey, bile isteye, kasten, seçimi Tayyip Erdoğan’a verdiler. 2014’te de Ekmeleddin’i (İhsanoğlu) aday koyarak yaptılar. 2015’te, Haziran seçimlerinde de yaptılar. İlk defa burada anlatayım: Benim yaptıklarımın hiçbirinin gazetecilikle alâkası yok. Bunları gazeteci bir insan yapmaz. Utanır. Ben bu ülkenin evladı olarak feveran hâlde bunları yaptım. Haziran seçiminden 3 gün sonra, Tayyip Erdoğan’ın etrafından bir haber aldım. Tayyip Bey, etrafındaki yandaş gazetecileri toplamış, “Kasım’ın ilk haftasında seçim var. Hazırlığınızı ona göre yapın” demiş. Haziran seçiminden 3 gün sonra…Hemen Kemal Bey’i aradım ve dedim ki: ‘’Kemal Bey böyle bir istihbarat geldi. Bu adamlar sizinle koalisyon kurmayacaklar. Kesin olarak seçime gidiyorlar. Bunların eline o kozu vermeyin. Tayyip Bey, sizi uzlaşıya yanaşmayan durumuna sokacak. ‘Bak görüyor musun, bunlar uzlaşıya gelmiyorlar’ diye halka şikâyet edecek. Ama siz, ‘hiçbir şartımız yok. Getir protokolü altına imza atacağım’ deyin, ama yine de koalisyon kurmayacaklar’’. Kemal Bey ‘’Bu bilgi doğru mu?’’ diye sordu. ‘’Evet’ dedim. Hatta ondan önce Kemal Bey ‘’Koalisyon şartımız’ diye 14 madde açıklamıştı. Kendisine o 14 maddeyi kaldırmasını, sadece parti pozisyonunu korumak adına 3 maddeyi şart koşmasını önerdim. Neydi o 3 madde?  ‘’Emeklilere ikramiye sözü verdik, bunu istiyoruz. Asgari ücretin şu kadar olmasına söz verdik, bunu da istiyoruz’’. Bir madde daha vardı, hatırlayamadım şimdi. ‘’Siz bu 3 şartı koşun, alırsanız da siz kazanırsınız. ‘Hayır’ derlerse de siz kazanırsınız’’ dedim. Kemal Bey o 14 maddeyi sildi ve 3 maddeyi şart koydu. Bunu bildiği halde, Ahmet Davutoğlu ile 35 gün sürdürdü o görüşmeleri. Neyi sürdürüyorsun ki? Çok basit bir cümle söyleyeceksin: ‘’Sayın Davutoğlu, benim sizinle konuşmama gerek yok. Siz protokolü yazın getirin, ben altına imza atacağım’’. Bu kadar. 

Orada da bilerek yaptılar, 2018’de de bilerek yaptılar. Muharrem İnce’nin kazanmayacağı garantisi verildiği için, Kemal Bey ve Meral Hanım Muharrem İnce’yi aday yaptılar. Şimdi aynısı yapılıyor. Kemal Bey aday olsun, itiraz etmiyorum. Hak meselesi değil bu. Bunu CHP-AK Parti yarışına dökemezler. Bu hepimizin emeğine haksızlık. Hakkımı helâl etmiyorum. Çünkü ben hayatımı yıktım. Sırf bu mücadele sürecinde, ailemi, arkadaşlarımı terk ettim. Telefonuma çıkan bir tane arkadaşım kalmadı. 

Ruşen Çakır: Birden rahatsız oldum. Telefon açtığında cevap vermemezlik etmedim. 

Levent Gültekin: Hayır, hayır, geçmişimdeki mahallemi, muhafazakâr kesimi kastediyorum. Ben 13 yıldır tek bir kuruş almadan yazıyorum. Bu ülke birlik olsun, buradan çıkalım derdindeydim. Kemal Bey gelip benim gibilerin emeğinin üzerine oturdu. Oturmakla kalmadı, şimdi benim gibileri konuşturmuyor bile. ‘’Abi yanlış yapıyorsunuz’’ dediğimde de bana ‘’Vay sen AK Parti’ye mi çalışıyorsun’’ diyor. 

Ruşen Çakır: Ya da ‘’Beşli Çete’ye’’.

Levent Gültekin: ‘’Beşli Çete’’ diyor değil mi? Kemal Bey’in ‘‘’Beşli çete’’ konusunda zerre kadar dürüstlüğü varsa, önce İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ‘’Beşli Çete’’den aldığı ihalelere baksın. Niye bakmıyor? Cengiz İnşaat İBB’den kaç tane ihale aldı. Ekrem İmamoğlu seçildiğinin ikinci günü Cengiz Holding’in binasına gidip Mehmet Cengiz’i ziyaret etmedi mi? Niye ona ses çıkartmıyor. ‘’Beşli Çete’’nin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden aldığı ihaleleri bir incelesin bakalım Kemal Bey. Niye bakmıyor? ‘’Beşli Çete’’ymiş. Kim ‘’Beşli Çete?’’ Palavra dönüyor ortalıkta. Kimsenin sahici bir siyaseti yok. Hepsi numara. Bu seçimi CHP-AK Parti yarışına dökmek, bu ülkeye ihanettir. Hepimizin emeğine saygısızlıktır. 

Ruşen Çakır: Peki, Kılıçdaroğlu dışında bir aday var mı?

Levent Gültekin: Ben adaya bakmıyorum. Birliktelik önemli. 

Ruşen Çakır: Var mı?

Levent Gültekin: Bence var. Mansur Yavaş anketlerde en yüksek çıkıyor. İsmi niye tartışılmıyor? Ben Halk TV’deki son programda da söyledim. Kopuş biraz da bu yüzden oldu. Ekrana çıkıp dedim ki: ‘’Anketlerde Tayyip Bey’in karşısında kazanamayacak aday bir tek Kemal Bey gözüküyor.’’ Daha doğrusu ya başa baş ya da 2 puan fazla gözüküyordu. Ama öbür taraftan, severiz sevmeyiz, Mansur Yavaş diye bir adam 10-15 puan fark atıyor. Ama Mansur Yavaş da tek başına aday olmasın. Mesela Selahattin Demirtaş’la bir uzlaşma sağlansın, yanında Ali Babacan olsun, İmamoğlu olsun. Bir birliktelik duygusu ortaya çıksın. 

Selahattin Demirtaş geçen hafta T24’te Cansu Çamlıbel’e yazılı bir röportaj verdi. Cansu Çamlıbel’in ‘’Mansur Yavaş Kürtlerin kırmızı çizgisi midir?’’ sorusuna ‘’Mansur Yavaş’la ilgili bir kırmızı çizgimiz yok. Yeter ki bir uzlaşma olsun’’ diye cevap verdi. Bu kadar. Selahattin Demirtaş’ın, cezaevinden gösterdiği akl-ı selîmi Türkiye’de hiçbir siyasetçi göstermiyor. Selahattin Demirtaş bile ‘’ülke için gerekirse Mansur Yavaş ile de oturur konuşuruz’’ diyor. Ben bunu istiyorum. ‘’Ülkem için gerekirse herkesle oturup konuşurum. Herkesle’’ dememiz lazım. Mansur Yavaş mı kazanabilir? Onun etrafında toparlanalım. Onu da yalnız bırakmayalım. Hepimiz öyle bir uzlaşma ortamı çıkaralım ki, Kürdü, Türk’ü, ‘’aman, iktidarı başkası alıyor’’ demesin. Bu İmamoğlu mu? Onun etrafında toparlanalım. Kılıçdaroğlu mu? O da olabilir, ben itiraz etmiyorum. Altılı Masa Kemal Bey’i de aday gösterebilir. Ama Altılı Masa göstermeli. ‘’Ben aday olacağım’’ inadı, nifak sokmaktan başka bir şey değildir. Türkiye’nin kader seçimini, kendine makam seçimine dönüştürmekten başka bir şey değildir. Bizim, çocuklarımızın, gençlerin, milyonlarca emeklinin, yoksulun hayatı üzerinden, bakanlık, müsteşarlık, genel müdürlük rüyası görmektir. Çocukça bir davranış bu. 

Ruşen Çakır: Konuya bir ara verelim. Millet İttifakı, 30 Ocak’ta Ankara’da Ortak Politikalar Mutabakat Metni’ni kamuoyuna açıkladı. Sen orada değildin ama mutlaka izlemişsindir. Nasıl buldun?

Levent Gültekin: Altılı Masa o kadar…

Ruşen Çakır: Artık ‘’Altılı Masa’’ değil. ‘’Millet İttifakı’’.

Levent Gültekin: Evet haklısın. Millet İttifakı toplumu o kadar yordu, o kadar elle tutulur, düzgün bir iş çıkaramadı ki, ortaya böyle bir şey çıktığında hepimiz ‘’Çok güzel bir iş çıkmış’’ dedik. Ama bir işlevi yok. Çünkü seçimleri mutabakat metinleri kazanmaz. O Mutabakat Metni’ni Türkiye’de 1000 kişinin okuduğuna ihtimal vermiyorum. Biz mesleki olarak mecburen hızlıca bakıyoruz. Ben 200 sayfayı okuyamam ki. Başlıklara ve maddelere bakıyorum. Kimse okumaz. Seçimi, aday ve o adayın etrafında oluşturulan duygu, heyecan kazandırır. 

Aslında o metin çok olumlu. Bir uzlaşma var. Hiç itiraz etmiyorum. Ama aynı zamanda, gereksiz ayrıntıların da olduğu, gereksiz tartışmaları yaratan bir metin. Aslında ben 4 maddelik bir şey beklerdim. ‘’Biz altı parti bir araya geldik ve şu konular üzerinde uzlaştık: Bir: Türkiye’de demokrasiye yeniden işlerlik kazandırmak. Bunun için şu şu şu kurumları şöyle güçlendireceğiz. İki: Bağımsız yargıyı yeniden inşa etmek. Bunun için şu şu şu kurumları şöyle inşa edeceğiz. Üç: Rasyonel, genel geçer ekonomi politikalarına yeniden geri dönmek. Bunun için şu şu şu kurumları şöyle değiştireceğiz ve güçlendireceğiz. Dört: Seçim güvenliğini sağlayacağız. Önce cehennemin kapısını kapatalım, geriye kalan bütün sorunlarımızı, cennet kapısını açtığımızda konuşuruz’’ demeleri lazımdı. O kadar ayrıntıya girildiğinde, ben bir vatandaş olarak ‘’O metinde niye Alevîlerin Cemevi ile ilgili bir şey yok?’’ diye sorarım. Niye yok? ‘’Sen oraya en kıytırık şeyi yazıyorsun. Bu ülkenin en temel sorunlarından bir tanesi Alevîlere yapılan ayrımcılık. Niye onu oraya yazmadın? En ağır sorunlardan bir tanesi Kürt sorunu. Onu niye yazmadın? Cumhuriyet tehlikede. Niye laiklikle ilgili tek bir kelime yazmadın?’’ diye sorarım. ‘’Tamam, en azından ortada bir uzlaşma var, buna gölge getirmeyelim’’ diye bir şey söylemiyorum. Ama yutkunmaktan, ‘’aman zarar vermeyelim, umutsuzluk yaymayalım, bunu bunu söylemeyelim’’ demekten kanser olacağız. Bizi rehin almış, hiçbir şey yapmayan, birbiriyle kavga eden… Kavga etmek nedir? Ne ayıp şey. Ben o toplantıya bilerek gitmedim. Çünkü tahammül edemiyorum öyle şeylere.

Ruşen Çakır: Ama orada öyle bir hava yoktu. 

Levent Gültekin: Ben giden tanıdıklarıma sordum. Bana ‘’oradan aldığımız tek şey gerginlik’’ dediler.

Ruşen Çakır: Ben öyle hissetmedim. 

Levent Gültekin: Mesela, Altılı Masa’da Saadet Partisi var. Bana göre saçma zaten. İstanbul Sözleşmesi’ne rezerv koymuş. Sen çıkıp orada sırf alkış almak için İstanbul Sözleşmesi yapıyorsan, ayıp; o masadakine saygısızlık ediyorsun. Uzlaştıysan, o zaman uyacaksın ona. Böyle ayak oyunlarına gerek yok. Ben o toplantıya katılan en az 10 gazeteci arkadaşımla konuştum. CHP’nin yanına gidiyorsun, İYİ Parti aleyhine konuşuyor, İYİ Parti’nin yanına gidiyorsun, CHP aleyhine konuşuyor. Artık bunların bitmesi lazım. Benim dediğim bu. Meral Hanım, varsa bir derdin, git Kemal Bey’in yüzüne anlat. Engellemek mi istiyorsun? Engelle. Devam etmek ve destek vermek mi istiyorsun? O zaman destek ver. Ama televizyonda çıkıp, bir gün HDP’yi kötülüyorsun, bir gün CHP’yi, Kemal Bey’i kötülüyorsun. Bu süreçte Kemal Bey’i en çok kim yıprattı? İYİ Parti. Peki, yarın Kemal Bey aday olduğunda ne olacak? İYİ Parti bir vicdan azabı çekmeyecek mi? ‘’Biz bu adamı son 3 aydır ne kadar yıprattık. Bak adam geldi bir de aday oldu’’ demeyecekler mi? Bari adamı yıpratmayın. 

Bana ‘’nereden duyuyorsun bunları? Dedikodu mu?’’ diye soruyorlar. Arkadaş, benim kaynaklarım var. Meral Hanım’la Kemal Bey’in baş başa konuşmasında gündeme adaylık konusu gelmiyor. Bir arkadaşım Meral Hanım’a ‘’Siz buluştunuz. Çok gerginlik vardı. Kemal Bey’in adaylığını konuştunuz mu?’’ diye soruyor. ‘’Hayır, konuşmadık’’ diyor Meral Hanım. ‘’Niye?’’ diye soruyor arkadaşım. Meral Hanım ‘’Bence onun yeri orası değil. Kemal Bey adaylık teklifini…’’

Ruşen Çakır: Kemal Bey diyorsun ya, bugün, senden önce, Kemal Can’la yaptığımız Haftaya Bakış’ta da konuştuk bunu. Ben de ‘’Son toplandıkları yemekte herhalde adaylık konusunu konuşmuşlardır. Bunu konuşmuyorlarsa neyi konuşuyorlar?’’ diye sordum.

Levent Gültekin: O zaman Meral Hanım yalan söylüyor. 

Ruşen Çakır: Hayır, öyle bir şey demedim. Sadece akıl yürütüyorum. Herhalde konuşmuşlardır diyorum. 

Levent Gültekin: Hayır konuşmuyorlar. Ben bunu birçok liderle konuştum. Bir şekilde, bir sohbet sırasında ‘’Bunu konu konuşuldu mu?’’ diye soruyorum. ‘’Hayır’’ diyorlar. ‘’Yani Kemal Bey’in adaylığı hiç mi gündeme gelmedi?’’ diye soruyorum. Yemin ediyor adam. 

Ruşen Çakır: “O zaman neyi konuşuyorsunuz?” diye soruyorsun. 

Levent Gültekin: “Hakikaten ne konuşuyorsunuz?” diye soruyorum. Yani bu kadar zaman adaylık konusunu nasıl konuşmazsınız? ‘’Meral Hanım konuyu hiç mi açmıyor?’’ diye soruyorum. ‘’Hayır, hiç açmıyor’’ diyorlar. 

Ruşen Çakır: Levent, senin çok iyi bildiğin eski mahallenden, Gelecek ve DEVA partileri çıktı. Daha önce de konuştuk bunu ama tekrar konuşalım. İlk başta bir ilgi uyandırdılar. Hatta ben Ankara’daki toplantıya gittiğimde, Davutoğlu’na yakın bir takım arkadaşlarla da bunun sohbetini ettim. Acayip bir durum var. Bu partiler niye olmadı?

Levent Gültekin: Olmaz.Çünkü bu bir siyaset yarışı değil, pasta kapma yarışı. “Türkiye’yi kim yönetecek?” meselesi. O yüzden bütün çabamız, bunu bir parti yarışına dökmekten çıkartmaktı. Niye olmadığının iki nedeni var. Ben “DEVA ve Gelecek partileri olmaz. Çünkü…” diye iki yıl önce yazdım. Yazım hâlâ duruyor. Nedenlerden bir tanesi şu: Muhafazakâr kesim ‘’Biz bunlara oy vereceğiz. Ama bunlara verdiğimiz her oy, bizi iktidardan edecek, ötekilerini iktidar yapmaya yarayacak’’ diye düşünüyor. Ama zaten kimi muhalifler bunu saklamıyorlar ki.  Ne diyorlar DEVA ve Gelecek partilerine? “Sen sadece oy ver. Koltuk isteme, güç isteme, etki isteme. Hatta sen niye varsın ki o Masa’da? Mesela dün Halk TV’de Kadri (Gürsel) de söyledi. Yadırgadım. “Bu arkadaşlar  %1 oylarıyla niye varlar orada?” Tamam, onu da alalım, o zaman CHP oylarıyla seçilsin bakalım. Bu iş partiler üzerinden bir mahalle kavgasına döküldüğü için, muhafazakâr kesim şunu biliyor: “Buradan kopup, Davutoğlu’na 5, Babacan’a da diyelim 7 gittiğimizde, bu sadece iktidarı kaybetmemize neden olur.” 

Türkiye’de siyaset değişti, biz bunu hâlâ kavramıyoruz. Siyasette artık partiler yarışı yok. “Toplum kesimini muhafazakârlar mı sekülerler mi yönetecek?” meselesi var. Bu muhafazakârların içerisine milliyetçisi de giriyor, dindarı da. Sekülerlerin içerisine, bazen kendini dindar kabul eden de giriyor. Partiler yok artık. Ben şöyle derdim: “Bir kutuplaşma yaratılmalı, onu muhalefet yaratmalı. Ama kutuplaşmanın temeli ‘Demokrasiden mi yanasın, özgürlüklerin yok edilmesinden mi yanasın? Tek adam rejiminden mi yanasın, parlamenter sistemden mi? Hukuktan mı yanasın, gücün borusunu öttürdüğü bir sistemden mi yanasın?” Kutuplaşma böyle olur. ‘’Ülkeni seviyorsan gel buraya. İster dindar ol ister Kürt. İster HDP’li ol, ister Alevî. İster Hıristiyan ol, ister Müslüman. Bu ülkenin evladıysan, şu değerlerden yanaysan buyur bize gel, buna karşıysan buyur git o tarafa.’’ Ama böyle yapmadılar ki. Kemal Bey’in adaylığı bunu öldürdü. Kemal Bey’in adaylık inadı, “Ben olacağım” tutkusu, toplumu bir ânda partiler yarışına sürükledi. Demokrasiyi ortadan kaldırdı. ‘’Bu, ülkenin kader seçimi’’ duygusunu yok etti. Bu, bir ânda CHP’lilere koltuk sağlama seçimine dönüştürüldü. İYİ Parti’deki öfkeyi anlıyorum o yüzden. 

Ruşen Çakır: Peki, Millet İttifakı’nın, bu dile getirdiğin eleştirilerden dönme imkânı var mı?

Levent Gültekin: Tabii, yarın sabah var. Dün bir arkadaşımla sohbet ederken çok güzel bir benzetme yaptı. Köylüler toplanıp yağmur duasına çıkıyorlar. Sadece 8 yaşındaki çocuk şemsiyeyle gidiyor. Yağmur duasına şemsiyeyle gidecek kadar inanç lazım. O inanç yarın Altılı Masa liderlerinde olsun, Tayyip Erdoğan’ın seçim kazanma imkânı sıfırdır. Sadece şunu diyecekler: ‘’Ben yokum. Ben milletvekili de olmayabilirim, makam da almayabilirim, aday da olmayabilirim önemli değil. Meral Hanım benim adaylığıma karşı mısınız? Tabii ki olmam. Buyurun isim tartışalım’’ diyebilecek olgunluk ve rahatlıkta olmak lazım. “Şunu mu istiyorsunuz? O zaman beraber bir değerlendirelim. ‘Mansur Yavaş mı?’ diyorsunuz, oturup hep beraber değerlendirelim. Mesela, HDP ile de konuşalım, Selahattin Demirtaş’ın da görüşünü alalım. Toplumsal mutabakat Mansur Bey’de oluşuyorsa, tabii ki Mansur Bey’i yapabiliriz”. Diyelim oradan biri “Babacan daha doğru olur” dedi. ‘’Peki, ‘Babacan olabilir mi?’ diye oturup hep birlikte değerlendirelim’’. Bu mantıkla, bu samimiyetle oturup konuşsunlar. O masadan, bu samimiyetle Kemal Bey de çıksa kazanır. Burada isim önemli değil. Çünkü bütün anketler muhalefet blokunun %60 olduğunu gösteriyor bize. Elimizde kazanılmış bir seçim var şu ânda. Kâğıt üzerinde kazanılmış, bitmiş aslında. İki dünya bir araya gelse, Erdoğan’ın %1 bile alma imkânı yok. Neye umut bağlamış? Bu taraftaki ayak oyunlarına, zıtlaşmalara, ben- sen kavgasına umudunu bağlamış. Muhalefet de bunu yapıyor. 

Altılı Masa yarın sabah, ‘’Partilerimizi, ‘ben’ egolarımızı, makam sevdamızı geri plana itiyoruz. Birinci önceliğimize ülkeyi koyuyoruz. En doğru adayla çıkacağız ve o adayın yanında kaya gibi duracağız. Ortak metinler yapacağız’’ desinler, Türkiye’de hava 3 günde değişir. Hâlâ buna umut var. Çünkü son 6 aydır Tayyip Erdoğan’a dönen kararsız kesim, mecburiyetten döndüler. ‘’Tayyip Erdoğan ülkeyi olağanüstü yönetiyor’’ diye düşündükleri için değil. Bu tarafta dağınık bir yapı olduğunu görüp dönüyor. Bu birlikteliğin onları da geri getirme ihtimali var. Altı liderin birlikteliğinin yarattığı bir güç var, ona HDP’yi katmaları lazımdı. Ama bunların hiçbirini yapmadıkları gibi, ‘ben şu makamda olacağım’’, “Bay Kemal geliyor, korkun!” gibi çocukça şeyler. Utanıyorum siyaset konuşmaktan artık. Hem Kemal Bey’in yaptıklarından utanıyorum hem Meral Hanım’ın, o Masa’da konuşmayıp dışarıda yapmasından utanıyorum. Temel Bey’in 83 yaşında milletvekili pazarlığı yapmasından utanıyorum. Yahu 83 yaşındasın git torununu sev. Bizim kaderimiz üzerinden milletvekili pazarlığı yapmak nedir? ‘’CHP bana 5 milletvekili verecek, ben de ona destek vereceğim’’. Üzülerek söylüyorum, Türkiye’de ikinci “Güneş Motel” pazarlığı yaşanıyor şu ânda.  

Ruşen Çakır: Senin yaşın pek tutmaz onu hatırlamaya. 

Levent Gültekin: Okuduklarımdan biliyorum. Şu ânda ikinci “Güneş Motel Olayı’nı” kurdular. “Kemal Bey’in adaylığına destek vereceğim, bana kaç milletvekili veriyorsun?” pazarlığı dönüyor. Çünkü Saadet Partisi eğer bu seçimde Meclise girmezse, Erbakan’ın oğlunun kurduğu parti Saadet Partisi’ni bitirecek. Gelecek Partisi ‘’Ben şu kadar milletvekili istiyorum’’ diyor. Niye? ‘’Ben yeni bir partiyim, varlık göstermem lazım. Bizim kaderimizle oynuyorlar. Ben feveran ediyorum. Ben kimse için konuşmuyorum, çocuklarım için, kendim için konuşuyorum. Hiç kimse umurumda değil. Ne partiler, ne siyasetçiler… Umurumda olan bir tek, halk, gençler, kendi çocuklarım ve kendi hayatım. Bunun için tabii konuşurum. Her bildiğimi de söylerim. 

2018’de beni susturdular. 2018’de şöyle bir duruma geldim. Şahit arkadaşlarım var, Nesrin Nas ve birileri daha vardı masada. Muharrem İnce’nin adaylığı ilan edildiği gün “Geçmiş olsun seçime” dedim. Hatta Nesrin Hanım bana “Levent, çok erken karar veriyorsun. Nereden çıkartıyorsun bunu?” dedi. Aradan 1 yıl geçti, “Senden özür diliyorum o zaman söylediğine itiraz ettiğim için” dedi. Buradan kulaklarını çınlatmış olayım. Çünkü belliydi o seçimin verileceği. Ben o seçimde de “Yanlış yapıyoruz” dedikçe, bana ‘’Ne oldu? Mahallen mi aklına geldi? Eski mahalleni mi koruyorsun?’’ dediler. Utanmaz insan! Ben 14 yıldır cebimden para verip şehir şehir dolaşıyorum. AK Parti’yi en güçlü olduğu dönemde terk etmişim, yıkılırken mi yanlarına gideceğim? Aptalca, saçma sapan yorumlar. 

Ruşen Çakır: Peki, bundan sonra ne yapacaksın?

Levent Gültekin: Yine devam.

Ruşen Çakır: Nasıl?

Levent Gültekin: Yazılarıma devam edeceğim. Yaklaşık 100 bin abonesi olan YouTube kanalım var. Bir şey söylemek istersem, orada sözümü söylerim. Ben meslek olarak yapmıyorum bu işi Ruşen. Şunu görmeleri lazım. Hakikaten tek gelir kaynağım Halk TV idi. İsteseydim, o geliri korumak için ona göre konuşabilirdim. Birazcık onların hassasiyetini gözetebilirdim. Çok basit bir şey istediler benden: “Bizi zora koyma, birazcık dikkatli konuş’’ dediler. Ben kabul etmedim “Doğru bildiğimi söylemem lazım” dedim. İşimi kaybetmeyi göze alarak doğru bildiğimi söylemeye devam ettim. Çünkü ben gazetecilik yapmıyorum. Bu süreçte canımın derdindeyim. Kimileri partileri için koşturabilir. Bana Twitter’dan laf sokanlar, kendi partisi için yapabilir bunu. Ben canımın derdindeyim. Bu ülkede yaşayabilecek miyim? 15 Mayıs sabahı kalktığımızda, Erdoğan kazanır ve bu tek adam rejimi devam ederse, “Ben nerede yaşayacağım?” endişesi taşımak istemiyorum. İnşallah o günleri görmeyiz. Bu ülkenin buradan çıkması, Suriye, Lübnan gibi olmaması gerekiyor. Yoksa yaşayacak yerimiz olmayacak. Buna devam ederim, çünkü meslek olarak bakmıyorum. Bazen YouTube’a bir video koyarım, bazen yazılarımı yazarım. Bazen sen çağırırsan buraya gelirim.

Ruşen Çakır: Elbette çağırırız. Az önce Muharrem İnce derken aklıma geldi. “Muharrem İnce kazanamaz” dediğimde başıma gelenleri biliyorum.

Levent Gültekin: İşte birkaç kişiydik o zaman.

Ruşen Çakır: Neyse. Levent çok sağ ol. 

Levent Gültekin: Umarım bu sefer umut vermişimdir. 

Ruşen Çakır: Güldürdün beni. Evet, Levent Gültekin’in umut dolu konuşmaları ve muhalefet seçmenine verdiği doping için kendisine çok teşekkür ediyoruz. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.