Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Elif Gökçe Aras yazdı: Kedinin fareyle oynadığı gibi…

Yine döndük dolaştık aylardır cevapsız duran aday kim olacak sorusuna geldik çattık. İnsan düşünmeden edemiyor, acaba aday çoktan, mesela bundan altı ay önce belli olsa yine böyle olur muyduk? Heyecansız. Bir yandan yüz yılın seçimi diyoruz, bir yandan heyecanlanamamaktan baygınlık geçireceğiz. Kışın ortasında ağustos sıcağıyla sersemliyoruz. Seçime 2,5 ay kalmış hala adayımız belli değil. Aslında belli de, ilan edemiyoruz sanki. Çünkü Meral Hanım kaşını kaldırıyor. Cıkk diyor, olmaz diyor, o gelirse ben gelmem diyor. Neden? Sahi neden? Bu atar, bu gider, bu kapris? Çok mu çok refah içerisindeyiz, çok mu çok seçme şansımız var, çok mu çok iyiyiz. İsviçre miyiz, Yeni Zelanda mıyız ki böylesi bir kaprisle karşı karşıya kalabiliyoruz? Sahi aynı ülkede mi yaşıyoruz? Yoksa sizin tuzunuz kuru da sadece bizimki mi yaş?

Hiç de kazanamayacak aday olduğunu düşünmüyorum Kemal Bey’in. Mesela 2018 seçimlerinde Muharrem İnce için de kazanamayacak aday diye düşündüğünüz için mi aday olmuştunuz Meral Hanım? Bu yüzden mi beş yıl daha çektik bu rezaleti. Sizin hesap hatanız yüzünden? Muharrem İnce mitinglerinde toplanan kalabalık onun popülist dilinin yüzü suyu hürmetine mi toplanmıştı ki? Yoo, en büyük muhalefet partisinin adayı oydu da ondan toplanmıştık. Yerde bulduğumuz ölümden dönmüş minik kuşlara Muharrem adını koymuştuk, seçim üzeri uğurlu gelsin diye. Sonra büyük bir hayal kırıklığıyla küsmüştük her şeye, günlerce bi yakınımız ölmüş gibi yas tutmuştuk, haftalarca depresif gezmiştik, hadsiz yakınlarımızın kahkahalarına tahammül etmiştik, dişlerimizi, yumruklarımızı sıkmıştık. Üzgün suratlarıyla “Nasılsın?” diye soran dostlarımıza “aynı” demiştik. Hep beraber kaybetmiştik milyonlarca insan. Yine neleri feda etmemiz gerektiğini talep ettiğinizin farkında mısınız? Eyy siyasiler, hayatlarımız hakkında bu kadar kolay karar verme cüretini kendinizde nasıl buluyorsunuz?

Ben korkarım şahsen, değil milyonların vebaline girmeye, kendi hakkıma girmekten dahi korkarım. Aradan geçen beş yılda milyarlarca dolarımız, fakirlikten intihar eden ana babaların cebinden zaten zengin olan birilerinin cebine girdi, yüzlerce insan öldü, hektarlarca orman yandı, binlerce insan fakirleşti, açlıktan, bakımsızlıktan çocuklar soldu. Madencilerimiz çalışmak için girdiği toprağın altına gömüldü. Askerlerimiz bizi hiç ilgilendirmeyen kavgalarda şehit oldu. Milli servetimiz eridi. Topraklarımız yabancılara satıldı, geç, vatandaşlığımız satıldı. İtibarımız satıldı. Nasıl, nasıl böyle bir vebale kolayca girebiliyorsunuz anlatsanıza?

Ne olur mesela, olsun diye direttiğiniz ve bir anda adaylığı geçersiz kılınabilecek Ekrem İmamoğlu adayımız olmasa siz ne kaybedersiniz? Belki de ne kazanacaksınız diye sormalıyım. Geçtiğimiz beş yılda ne kazandınız? Peki, başka bir şey soralım, son beş yılın da üzerine sünger çekelim güzel hatırınız için ve sadece son altı ayı soralım. Adayımız siz razı olsaydınız da daha evvel açıklansaydı neler olurdu? Küçük partilere büyük avantajlar sağlanmak zorunda kalınmazdı mesela. Daha adayınız bile belli değil kahkahaları duymazdık mesela. Moralimizi ve kazanacağımıza olan inancımızı kaybetmezdik mesela.

Peki, siz neden bize ve Kemal Bey’e güvenmiyorsunuz? Yoksa asıl korktuğunuz şey, kazanamaması değil de kazanması mı? Yoksa asıl korktuğunuz arkasında durmamız mı? Asıl korktuğunuz Kemal Bey cumhurbaşkanı olduğunda Ekrem Bey’in önü açılacağı için sonraki seçimde başbakan olamamak mı? Asıl korktuğunuz beşli peçetenin halkın servisine sunulması mı? Neyi korumak maksadıyla masayla bu kadar mücadele ediyorsunuz? Neden tam da sarayın arzu ettiği gibi Kürtlerle araya mesafe koymak istiyorsunuz? Bundan aylar önce ikna olsaydınız Saraçhane Meydan Muharebesi yaşanmayacaktı, Ekrem Bey siyaset yasağı almayacaktı. Kampanya çoktan başlamış olacağı için Erdoğan’ın zaten yıllardır ortaya attığı eski silahları bir bir patlayacaktı. Ancak Kemal Bey’in o silahların işlemeyeceği bir zırhı gelişti artık. Yeni ne icat edebilir ki? En fazla halayı daha eğlenceli kılmak için Kemal Bey’in eline mendil verebilirdik o kadar. Erdoğan söyleyecekti, biz topu taca atacaktık. Alışamayan insanlar da Kemal Bey’e iyice alışacaktı. Alevi bir aday artık bu ülkeye çok yakışacaktı. Belki Kürtler gönül rahatlığıyla oy verecekti, Emek ve Özgürlük İttifakı arkasında duracaktı.

Hadi söyleyin artık, bal gibi kazanabilecek adayımızı neden istemiyorsunuz? Erdoğan’ın karşısında herkes kazanır. Elinde tüm günahlarıyla, veballeriyle kendi adı ve onu bir peygamber gibi övüp sayan %30 kemik seçmeni haricinde hiçbir şeyi kalmamış Erdoğan’ı herkes yener. Hele hele adı onun katran gibi açgözlülük balçığına bulanmamış biri daha kolay yener. Her daim yalandan beslenen, manipülatif bir figürü dürüstlük yener. Kazanmak için her türlü hukuksuzluğu göze alan birini, adalet için yürüyen biri yener. Kavgacı birinin karşısında tam da Alevi hoşgörüsüyle barışçıl bir gülümseme yener. Sahi neden istemiyorsunuz Kemal Bey’i, bi deyiverin hele artık.

Erdoğan’ın aylardır “Cumhur İttifakı’nın adayı benim, sizin adayınız kim?” sorusunu aslında kendi adaylığını bir an önce tartışmaya açıp, bir an önce konunun kapanması konusunda zaman kazanmak için sorduğunu düşünüyorum. Yoksa kampanya canavarı için seçimden üç gün önce öğrenmiş, bir ay önce öğrenmiş fazla bir şey değişmez. Ama bizim için değişirdi. Ne olurdu? Aday daha önce açıklanacağı için Erdoğan topuyla, tüfeğiyle, mehteranla adayımızın üzerine giderdi. Biz ne yapardık? Kemal Bey iki haftadır nasıl mücadele ediyorsa öyle cevap yetiştirirdi. Sadece o mu? Bu kadar rezil bir yönetim karşısında ne video kalırdı, ne caps. Gezi zekâlıyız biz bir defa. Sulu götürür susuz getiririz o espri yapmaktan aciz trolleri. Erdoğan Kılıçdaroğlu karşısında çaresiz tam olarak, onun karşısında bütün hakaretleri sıradanlaştı. Onun karşısında 80 yıl öncesinin ekmek karnesini gösterebiliyor. Ama kaç kişiye? %30 kemik seçmenine. Ne Kılıçdaroğlu, ne İmamoğlu’na asla oy vermeyecek kendi kemik seçmenine. Bu saatten sonra muhalif biri Erdoğan aşağılıyor diye muhalefetten el çeker mi? Hangimize “gerçekten ya” dedirtebilir? Onun medyasını izlemiyoruz, onun adamlarını saymıyoruz, onun vaatlerinden bıktık, ülkülerinden gına geldi, milliyetçilik hamasetinden midemiz bulandı, din bezirgânlığından darlanduk. Bize rasyonel vaatler, ciddiye alacağımız bir yönetim lazım. Ekrem Bey bize daha sonra çok lazım. Sayın Kılıçdaroğlu ile omuz omuza bir Ekrem İmamoğlu yarının Türkiye’si için çok şey vaat edecek hepimize.

Bir gün bir bahçede bir kedi gördüm. Patilerinin arasında bir fare, hoplatıp zıplatıyor. Fare baygın ya da ölü bilmiyorum, hareket etmiyor. Yine de atıyor tutuyor ama yemiyor bir türlü. Patisiyle itekliyor, yanına uzanıyor, yanında dönüyor birden fırlayıp yeniden üzerine atlıyor, atıyor, tutuyor. O gün anladım, kedinin fareyle oynadığı gibi oynamak ne demekmiş. Yorulduk, baygın düştük artık. Kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyorlar bizimle. Kimileri büyük, kimileri küçük saraylarından ama hep tepeden bakıp eğleniyorlar bizimle. Aynı ülkede yaşamıyoruz belli ki, eşitleri değiliz demek ki.

Keşke biz de Tatar Ramazan gibi “Ben, Tatar Ramazan. Ben bu oyunu bozarım” diyebilseydik.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.