Elif Gökçe Aras yazdı: Yas evinin tefçisi

En kötü kader planını yaşadık. Yapılmaması gereken tüm hatalar son zincirine kadar yapılmış, uygun olmayan zeminlere binalar yapılmış, verilmemesi gereken izinler verilmiş, kullanılmaması gereken malzemeler kullanılmış, kesilmemesi gereken kolonlar kesilmiş. Genel yöneticisiyle, yerel yöneticisiyle çoğunluk el ele sıkışmış, gören gözlerin ağzı sıkıca kapatılmış. “Tamam, o iş bende” denmiş, meselelerin üzeri örtülmüş.

Biz sonumuzu kadere bıraktıktan sonra felek sillesini vurmuş. Tamam, kabul, aynı anda 11 ilde birden yaşanmış büyük bir felaket var karşımızda ama yöneticilerimiz böylesi soğukkanlı zalimler olmasaydı da, insan odaklı hareket etselerdi, bu kadar rahat olmasalardı da can havliyle koşsalardı ne olurdu? Depremin ilk anlarında, seçimlerde bunun bize dönüşü ne olur diye düşünen insanlar olmasalardı da, biz ne yaptık, nasıl böyle bir vebale girdik diye saç baş yolsalardı, pişmanlıkla, korkuyla bir çare bulmaya çalışsalardı ne olurdu?

6 Şubat’ta kader planımıza imzalarını atan vicdansızların yerine biz alternatif bir kader planı çizelim. Ülkemizdeki arama kurtarma konusunda uzman kurumları ve sivil toplum kuruluşlarını ayrıştırmadan ivedilikle bölgeye nakledelim. Tüm dünyadaki arama kurtarma ekiplerini çağıralım. Depremin ardından bir süre hayatın durması gerektiği için gerekli miktardaki iş makinelerini bölgeye yönlendirelim. Sadece devletten ihale alarak zengin olan firmalar bile yeterdi belki enkazda çalışacak ekipmanı sağlamak için. Diğer illerde görev yapan itfaiye erlerini, madencileri, sağlıkçıları bölgeye yönlendirelim. Gönüllü olmak isteyen vatandaşları organize edip bölgeye yönlendirelim. İvedilikle ihtiyaç listeleri belirleyelim, büyük firmalardan hızlıca temin edelim. Belediyelerden personel talep edip sıcak yemek ve diğer acil yardım malzemelerinin dağıtımında görevlendirelim. Taşınabilir durumda olan hastalar çevre illerden gelen ambulanslarla taşınsın, diğerleri sahra hastanelerinde tedaviye alınsın.

İstense bütün bunlar organize edilemez miydi, elbette edilebilirdi. Bu ülkenin bu organizasyonu yapacak kalifiye insanları yok mu, var. Öyleyse ne yapılmamış? Yapılmak istenmemiş. Ortada devlet olmayınca derebeylerimiz oldu. Ancak devlet kendi yokluğunda doğal olarak ortaya çıkan bu insanlarla kıyasıya savaşmaya başladı. Kriz anında krizi çözmekle meşgul olan bu insanlarla girilen savaşı görünce yaşadığım şokun ardından şöyle düşündüm.

Acaba yetemediler mi, yoksa yetmediler mi?

Herkes dehşet içinde ne yapabilirim diye koştururken, o sakin sakin korkunç bir kâr ve zarar hesabı yaptı. Hemen, daha ilk anda kafasında her şey hazırdı, mevzu onun için başından beri netti. Tıpkı az önce sokak ortasında karısını vuran bir katil gibi elindeki silahı bırakmadan herkese tehditler savurdu “durun, davrananı yakarım”. Öldürmeye kast ettiği insanın acılar içinde ölmesini izledi sakince ve herkesin de izlemesini istedi.

Maliyetlere baktı, hangisi daha kârlı? Kurtarmak mı, yas tutmak mı? Kurtarmak için mi para isteyeyim, inşa etmek için mi? Kurtarmak için para isteseydi o para uçar giderdi ama inşa etmek ve bakmak için para isteseydi işlerin yoluna girmesi zaman alırdı. Acılar zamanla unutulurdu ve o herkesin nefret ettiği bir baba gibi şefkatini göstermeden, zaruri görevini yerine getirerek otoriter bir baba olarak kalabilirdi. Üstelik bu en iyi bildiği alandı. Sevmek, şefkat göstermek ona göre değildi ama hesap yapmak, kendisinden nefret ettirmek pahasına herkesi soğutmak, işimize bakalım demek, devam etmek en iyi bildiği alandı.  Zaten birçok kişi içten içe bunu istemez miydi? Bunun tercihini yaptı işte, daha en başında, ilk dakikalarda.

Yalnız çoğunluk artık onun bildiği gibi değildi. Çocuklar alıştırdığı gibi kalmamıştı. Yirmi bir yılda çok şey değişmişti. Çocuklar büyümüş, korku perdesi yırtılmıştı, ne olacaksa olsundu, canımızdan önemli değildi. Ona rağmen koştuk, ona rağmen insan olmaya çalıştık ve bu şekilde saçma sapan planı bozulmuş oldu. İşte o zaman ayyuka çıktı onun yokluğu. Bile isteye bir tercih vardı ortada ve demek ki başka türlüsü mümkündü.

Bu yüzden koşanlar durdurulmalıydı, ellerinde avuçlarında ne varsa üzerlerine “baba” yazılmalıydı, toplanan paralara el konmalıydı. Çünkü onlar şimdi değil, sonra lazım olacaktı. Ahmak çocuklar ne bilirdi o parayla ne yapılacağını.

Ve olan olup, ölen öldükten hemen sonra birden yas evinde tef çalmaya başladı neşe içinde tuttuğu çengiler. Gün birlik günüydü.

“Haydi, pamuk eller cebe. Ne bakıyorsunuz ayol boş boş? Sökülün!”

Ne aman diyene koşmaya, ne kederimizi yaşamaya izin vermeyen bir arsız vardı karşımızda. Hep en olmayacak zamanda konuştururdu patavatsızlığını, görgüsüzlüğünü, çiğliğini.

Kameralar karşısına çıktıklarında gözlerinde ne keder vardı, ne pişmanlık, öfke vardı ve öfkenin sebebi anlaşılıyordu, hesaplar tutmamıştı. Nereden çeviririz de düzeltiriz planları vardı gözlerde ama manzara hiç iç açıcı değildi. Daha felaketin sabahında “eyvah, seçim!” diyenler olmuştu ve üç ay sonrasının planları çizilmeye başlanmıştı ama ortamın biraz olsun soğuması beklenmeliydi. Vakit de dardı, hay Allah!! Nasıl söylesinlerdi şimdi millet canıyla uğraşırken? Ama nasıl beklesinlerdi iki, üç hafta? Neyse ki bu konularda artık kaşarlaşmış tecrübeli abileri vardı. Netameli konularda her zaman yaptıkları gibi önce eşekleri salacaklardı mayınlı araziye. Ve en tecrübeli eşek yılların tecrübesiyle ilerlemeye başladı. Bakacaklardı şimdi, ilk eşek hemen patlarsa “bu kimin eşeği, bizim böyle bir eşeğimiz yok” diyeceklerdi. Baktılar ki eşek düşe kalka gidiyor, derhal peşine ikinci eşeği de salacaklardı. Eşekler ilerledikçe anlayacaklardı, bu yol yürünebiliyormuş. Teybe koydukları mehteranın düğmesine basıp, sesi kökleyip, istilaya başlayacaklardı. O da olmadı, o da püskürtüldü.

Çok cepheli savaş meydanında tüm cephelerle kavga eden bu vicdansızlar karşısında herkes birleşmişti çünkü. Söz konusu vicdan olunca artık cephe ikiye bölünmüştü. İyiler ve kötüler. İlk anlardan itibaren yardıma koşanlar da belliydi, soğukkanlılıkla bekleyip sonunu görmek isteyen, zalimlerle aynı hizada saf tutmayı yeğleyenler de. Konuşacak kürsü buldu mu elini bir sağa uzatıp, bir sola uzatarak herkese ayar vermeye kalkanlar yine ceplerinde biriktirdikleri nefret tohumlarını saçtılar. Yalnız katilin ve işbirlikçilerinin unuttukları bir şey var.

Sokak ortasında işlenen bu cinayetin sonucu ya mapushanedir, ya firar. Sizi orada öylece komazlar.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.