Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ali Babacan, deprem bölgesinde Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtladı: “Onların istifasına gerek kalmadan millet iktidarı görevden alacak, ilk seçimde göreceğiz”

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, deprem bölgesi Gaziantep-İslahiye’de Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtladı. Depremin ilk günlerinden beri bölgede ziyaretlerde bulunan Babacan da en acil ihtiyacın çadır ve seyyar tuvalet olduğunu söyledi. İstifa etmesi gereken tek makamın Cumhurbaşkanlığı makamı olduğunu söyleyen Babacan, “Millet şu andaki iktidarı görevden alacak, onların istifasına gerek olmadan görevden alma gerçekleşecektir, ilk seçimde göreceğiz” dedi.

“Hâlâ çadır ihtiyacı var”

Kahramanmaraş merkezli depremlerin (6 Şubat) ardından 11 ili ziyaret eden Babacan, bölgedeki eksikleri anlattı, “Birinci hafta acil ihtiyaçlar daha çok gıda ile ilgiliydi. Barınma tabii ki ilk günden beri ihtiyaç. İkinci hafta ise gıdayla ilgili ihtiyaçların azaldığı, dağıtımın belli bir seviyeye geldiğini gördük. Fakat ikinci hafta barınma, seyyar tuvalet ihtiyaçları hâlâ devam ediyordu. Üçüncü haftaya geldiğimizde hâlâ çadır ihtiyacının olduğunu gördük. Çadır ve seyyar tuvalet ihtiyacı bazı bölgelerde şiddetli bir şekilde hissediliyor. Hâlâ gece ateşin başında battaniyeye sarılıp, sabaha kadar açıkta geçiren vatandaşlarımız var. Şu andaki en acil ihtiyaç bu gibi görünüyor” dedi.

“Gecikmeler masaya yatırılmalı”

İlk saatlerde hiçbir müdahalenin yapılmadığını aktaran Babacan, “11 il merkezinde de uğradığım onlarca ilçede de herkesin söylediği şu: ‘İlk 48-72 saat hiçbir şey yapılmadı.’ Enkazdan vatandaşlarımızın sağ çıkarılabilmesiyle alakalı ilk iki-üç gün çok kıymetli. İlk birkaç günkü gecikmenin masaya yatırılması gerekiyor. İlk birkaç günkü gecikme binlerce hayata mâl oldu” diye konuştu.

Geçen hafta cuma günü (17 Şubat) Gaziantep’te açıklamada bulunduğunu, bu toplantı vasıtasıyla vatandaştan gelen soruları Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelttiğini söyleyen Babacan, şöyle devam etti:

“Vatandaşlarımız bana bu soruları soruyor, ben de hükümete ve Sayın Cumhurbaşkanı’na soruyorum. Bu soruların cevaplarını bilmek vatandaş olarak benim de hakkım. Depremden zarar gören bütün vatandaşlarımızın hakkı. İnşaat sektörünün bu kadar güçlü olduğu bir ülkede, vinçler ilk 48 saatte neden enkaz kaldırma çalışmalarında devreye giremedi? Neden bu iş makinaları mobilize edilemedi? Neden Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) personeli mobilize edilmedi? Biz askerlerimizi üçüncü, dördüncü günden sonra gördük. Maden işçileri donanımlı insanlar, neden ilk saatlerde mobilize edilmedi? İlk 48-72 saatte niçin devlet kurumları harekete geçmedi, geçirilmedi, geçirilemedi?”

“Millet şu andaki iktidarı görevden alacak”

Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde yürütmenin tek kişide toplandığını ve bu yüzden tek yetkili olan cumhurbaşkanının istifa etmesi gerektiğini söyleyen Babacan, “Herkes, ‘Bana ne talimat verildiyse onu yaptım’ diyor. Herkes böyle konuşuyor, talimat veren nihayetinde bir kişi kalıyor. Dolayısıyla istifa etmesi gereken birileri varsa, Türkiye’de yetkinin tek toplandığı makam var o da cumhurbaşkanlığı makamı. Hiçbir yetkisi olmayan ve talimat almayan bir yöneticinin istifa etmesi çok anlamlı olmuyor. Millet şu andaki iktidarı görevden alacak, onların istifasına gerek olmadan görevden alma gerçekleşecektir, ilk seçimde göreceğiz” dedi.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ile canlı yayında karşınızdayız. Kendisi İslahiye’de, deprem bölgesinde. İnternet sorunları var, ama bu yayını yapmaya çalışacağız. Eğer çok büyük sorun yaşarsak, gün içerisinde kendisiyle yine deprem bölgesinden yayını tekrarlamaya çalışacağız. Ali Bey, merhaba.

Ali Babacan: Merhaba Ruşen Bey.

Ruşen Çakır: Şimdi öncelikle şunu söyleyeyim; 8 Şubat’tan îtibâren bölgedesiniz. 9 gün dolaştınız. Sonra Ankara’ya döndünüz. Şimdi tekrar kaldığınız yerden devam ediyorsunuz. Öncelikle bir vatandaş olarak takdirlerimi söyleyeyim. Gerçekten yerinden gözlediniz bir siyâsetçi olarak. Önce şunu sormak istiyorum: İlk tur ile, şimdi bugün yeni başladığınız tur arasında şu âna kadar bâriz olarak gördüğünüz olumlu olumsuz fark nedir?

Ali Babacan: Ruşen Bey, biz şu anda Gaziantep’in İslahiye ilçesinin biraz dışında, Boğaziçi beldesindeyiz. Boğaziçi beldesinde ve çevredeki mahallelerde… Merkezin dışına çıktığınızda da maalesef tablo çok sıkıntılı. Depremden sonraki birinci ve ikinci hafta ağırlıklı olarak merkezlerdeydik. 11 ilin 11’ini de merkezinde ziyâret ettik. Bunun dışında pek çok ilçelere uğradık. Şimdi bu hafta biraz daha kırsala bakıyoruz. Meselâ biraz önce Nurdağı ilçesinin bir beldesindeydik. Daha sonra bir köyü ziyâret ettik. Burada tarım ve hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımızın yaşadığı şartlar ve karşı karşıya kaldıkları güçlükleri özellikle görmek istiyoruz bu hafta. Buradan da istikametimiz Kırıkhan. Yarın da gün boyu Hatay’ın 4-5 ilçesinde ve yine kırsalında olacağız. Birinci hafta âcil ihtiyaçlar daha çok gıdâ ile ilgiliydi. Barınma tabiî ki ilk günden beri ihtiyaç. İkinci hafta ise gıdayla ilgili ihtiyaçların artık azaldığı, gıda, içecek dağıtımının belli bir seviyeye geldiğini görmüş olduk. Fakat ikinci hafta da hâlâ barınma sorunu, çadır sorunu devam ediyordu. Seyyar tuvaletlere, tabiî buna bağlı olarak da duş alabilmek için vatandaşlarımızın kendi hijyenini sağlayabilecekleri mekânlara ihtiyaçları vardı. Üçüncü haftaya geldiğimizde, bâzı merkezlerde hâlâ çadır ihtiyâcının olduğunu biliyoruz. Çünkü şunu yaptık biz: Evvelsi akşam Zoom üzerinden 11 il başkanımızı ve bu 11 ildeki ilçe başkanlarımızı topladık. İster kendi memleketlerinde olsun, isterlerse âileleriyle berâber şu anda geçici olarak barındıkları mekânlarda olsun, herkesi bağladık ve 4 saat boyunca 11 ildeki son durumu bizzat canlı yaşayan, parti teşkilâtındaki arkadaşlarımızdan almış olduk. Yani çadır ve seyyar tuvalet ihtiyâcı hâlâ bâzı bölgelerde şiddetli bir şekilde hissediliyor. Evi yıkılan ya da evi oturulamaz durumda olan vatandaşlarımızın barınma ihtiyacı çok büyük. Hâlâ farklı bölgelerimizde gece ateşin başında battaniye sarınıp sabaha kadar açıkta geçiren vatandaşlarımız var. Bu şu andaki en âcil ihtiyaç gibi görünüyor. Çadırı olmayan çadır diyor, çadır imkânına ulaşan vatandaşlarımız gece soğuk olduğu için ısınma konusunda sorun yaşıyorlar. Ama seyyar tuvalet talebi çok yoğun bir şekilde var. Üç hafta oldu, üç haftadır bu ihtiyaç hâlâ giderilmiş değil. Özellikle bu depremlerde, doğal afetlerde en temel ihtiyaçlardan birisi olan seyyar tuvaletleri hızlı bir şekilde mobilize edip vatandaşlarımızın bu imkândan yararlanmasını sağlamak gerekiyor. Bu hâlâ halledilmiş değil. 

Ruşen Çakır: Şimdi ilk günlere dönelim: Siz ikinci gün Hatay’daydınız ve orada partinizin önemli isimlerinden Eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in bizzat yaşadığı olayları da biliyorsunuz — kurtarma çalışmalarını ya da “olmayan kurtarma çalışmaları” diyelim… 48 saat diyen var, 72 saat diyen var. Siz de birinci elden bizzat gördünüz. Bir de partili arkadaşlarınız da size duyurdu. Öncelikle onun üzerinden tekrar bir geçmek istiyorum. İlk iki ya da üç gün boyunca eğer müdâhale gerçekten etkili bir şekilde yapılmış olsaydı, şu an açıklanmış olan 40 binin üzerindeki rakamın çok ciddî bir şekilde ineceğine siz de katılıyor musunuz?

Ali Babacan: Kesinlikle. Bakın, 11 il merkezinde de, uğradığım onlarca ilçede de herkesin söylediği şu: “İlk 48 saatte, 72 saatte hiçbir şey yapılmadı” diyorlar ve özellikle enkaz altından vatandaşlarımızın sağ çıkarılabilmesiyle alâkalı o ilk 2-3 gün çok çok kıymetli. Ne hikâyeler dinliyoruz, neler neler, inanın yani. Enkazın başında kendi eliyle o ağır beton blokları kaldırmaya çalışanlar mı dersiniz, molozları temizlerken elleri kan içerisinde paramparça kalan vatandaşlarımız mı dersiniz… Yani gerçekten o ilk birkaç günkü gecikmenin masaya yatırılması gerekiyor. İlk birkaç günkü gecikme binlerce hayâta mâl oldu. Ben bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Binlerce hayâta mâl oldu. O gecikme niye oldu, neden oldu? Hâlâ soruyoruz. Bakın, ben geçen hafta cuma günü Gaziantep’te bir basın toplantısı yaptım ve bütün illeri ziyâret ettikten sonra vatandaşlardan bana gelen soruları –yaklaşık 40’a yakın soru vardı– hükûmete sordum. Dedim ki: “Vatandaşlarımız bana bu soruları soruyor. Ben de hükûmete ve Sayın Cumhurbaşkanı’na soruyorum ve bu soruların cevâbını bilmek vatandaş olarak benim hakkım. Depremden zarar gören, yakınlarını kaybeden bütün vatandaşlarımızın da hakkı.” Meselâ ilk 48 saatte, bu kadar inşaat sektörünün güçlü olduğu bir ülkede, inşaat, makine parkının çok güçlü olduğu bir ülkede, vinçlerin olduğu bir ülkede, neden bu inşaat makineleri, bu vinçler mobilize edilemedi? Neden onlar derhal enkaz kurtarma çalışmalarında devreye giremedi? İkinci ve üçüncü gün hâlâ makine parklarında iş makinelerinin olduğunu söyleyen, bize aksettiren onlarca vatandaşımız oldu bu ziyâretlerimiz sırasında. Meselâ neden iş makineleri mobilize edilmedi ya da neden ilk 48 saat içerinde Türk Silâhlı Kuvvetler personeli mobilize edilmedi? Ancak üçüncü, dördüncü günden sonra biz askerlerimizi daha çok sâhada görmeye başladık. Yine mâden çalışanları, arama-kurtarmada mâden çalışanlarının becerisi çok çok önemli. Yani yerin yüzlerce metre altından kömür kazıp çıkarabiliyorlar. Dolayısıyla bu konuda donanımlı insanlar. Bunlar neden hemen ilk saatlerde mobilize edilmedi? Yani sorulacak o kadar çok şey var ki… O ilk 48 saatte, ilk 72 saatte niçin devlet kurumları harekete geçmedi, geçirilmedi, geçirilemedi? Meselâ Millî Savunma Bakanı’na sormak lâzım: İlk gün, depremin olduğu ilk gün Türk Silâhlı Kuvvetler personelinin mobilize edilmesiyle ilgili bir tâlîmat verdi mi? Bir tâlîmat aldı mı? Bir tâlîmat beklemesi gerekiyor muydu? Ne oldu o ilk saatlerde, ne oldu? Ben vatandaş olarak çok merak ediyorum. Çünkü bakın, böyle sayıları 40 bin-41 bin diye dillendirince işi basitleştirmiş oluyoruz biraz; ama her bir can çok kıymetli. Hayâtını kaybeden her bir vatandaşımız ülkenin oğlu, kızı, annesi, babası… Yani binlerce can kurtarılabilecekken ilk günlerde, devlet bunları niye harekete geçiremedi? İşte bugün sosyal medyada ben biraz önce gördüm, evcil hayvanların kurtarılmasıyla ilgili helikopterlerin devreye sokulduğu bir kurtarma çalışma operasyonu yürütülüyor meselâ. Mâdem devletin böyle imkânları var, mâdem devlet kurumlarının elinde yetişmiş personel var ve helikopterinden tutun da vincine kadar her şey var, özel sektörün imkânları var; bunlar neden hemen devreye sokulmadı da can kaybına sebep oldu diye ben soruyorum ve bunun cevâbını bekliyorum. Hattâ şunu da yaptık biz: Hafta başı milletvekilimiz Mustafa Yeneroğlu vâsıtasıyla 5 tane bakana 74 soruluk soru önergesi verdik. Benim bu Gaziantep basın toplantısında yaptığım soruları biraz daha genişlettik ve 5 tane bakana sorduk. Ama bunu sâdece biz bir siyâsî parti olarak sormuyoruz, vatandaş bize soruyor bunu. En yakınını kaybeden insanlar bize bunu soruyor. Biz de hükûmete soruyoruz ve bunun cevâbını bekliyoruz. “Duymadık, bilmiyoruz, soruları duymadık” filan demesinler; çünkü hatırlayalım: Depremden hemen önce, benim 2 saatlik bir televizyon programımda kullandığım bir kelimeyi ağzına dolayan, kaç televizyon yayınında söyleyen bir cumhurbaşkanından söz ediyoruz. Demek ki benim 2 saatlik televizyon yayınımda kullandığım bir kelime ona gidiyor bir şekilde, dinliyor, duyuyor. Bizim bu sorularımıza da, “Duymadık, bilmiyoruz” filan demesinler asla. Gayet iyi duyuyorlar, gayet iyi biliyorlar ve vatandaşlarımız bu soruların cevabını bekliyor. Özellikle yakınlarını kaybeden, en yakınlarını toprağın altına veren vatandaşlarımız bu soruların cevaplarını âcil bekliyorlar. 

Ruşen Çakır: Ali Bey, siz ilk günden îtibâren çok dikkatli bir dil kullanıyorsunuz. Hem ilk deprem haberi geldiğinde partinizde yaptığınız açıklamada, ertesi gün AFAD’a gittiniz, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’la görüştünüz orada. Gittiğiniz yerlerde bayağı dikkatli bir dil kullanıyorsunuz, bunun farkındayım. Şimdi dün Muharrem İnce, Cumhurbaşkanı’na bir çağrı yaptı biliyorsunuz. Dedi ki: “Hepimizi bir masada toplayın.” Şimdi şunu soracağım: İlk günde böyle bir çağrı yapılmadı biliyoruz; ama varsayalım… ki yapılabilirdi. Yapılsaydı sizin cevâbınız ne olurdu ve yapılsaydı bunun etkisi ne olurdu, bütün siyâsî partilere, hani “Türkiye Masası” gibi bir masa çağrısı gelseydi Cumhurbaşkanı’nın kendisinden?

Ali Babacan: Ruşen Bey, biliyorsunuz şöyle: Biz ikinci gün AFAD’ı ziyâret ettik. Birinci gün depremin gelişimini Ankara’dan, Genel Merkez’den izledik ve ilk günün akşamında da ben Sayın Cumhurbaşkanı’nı telefonla aradım. Hem karşılıklı olarak geçmiş olsun dileklerimizi birbirimize ilettik, hem de bizim yapabileceğimiz bir şey varsa söyleyin dedim. Yani destek olabileceğimiz, yardımcı olabileceğimiz bir durum varsa buradayım. Arkadaşlarımızın yapabileceği, bizim parti olarak yapabileceğimiz bir şey varsa söyleyin lütfen dedim. İkinci gün AFAD’ı ziyâretimizde de şunu söyledim, Sayın Fuat Oktay da oradaydı; “Toplanan yardımları getiren yaklaşık 100 tır var, bu tırların biz plaka numarasını, içindeki malzemeyi bildirelim, bu tırlar hangi noktaya geçsin, hangi adrese bu tırları gönderelim” dedim. Biz ilk iki gün teşkilâtımızda toplanan malzemeler AFAD’a, AFAD depolarına bırakılsın dedik, yani koordinasyon içerisinde yürüsün istedik. Daha sonra baktık ki adresler bize verilemedi. Depolar baktık çalışmıyor, işlemiyor. Hemen arkadaşlarımıza dedik ki: “O kadar ihtiyâcı olan insan var. Tırlar burada. Bütün teşkilâtımız kendi imkânlarıyla bu yardımları ihtiyâcı olan vatandaşlarımıza ulaştırsın. AFAD’ı bypass edin” dedik. Çünkü tırlar duruyor, ihtiyâcı olan insanlar var ve sistem çalışmıyor. Sonra ne oldu? 11 ilimize de 11 tâne depo kuruldu. 

Ruşen Çakır: Evet, bağlantınızda biraz sorun oluyor Ali Bey. İsterseniz AFAD’la ilgili kısmı tekrardan anlatın. Ben duyamadım, izleyicilerimiz de duyamadı. 

Ali Babacan: Şu anda duyuyor musunuz?

Ruşen Çakır: Duyuyorum şu an.

Ali Babacan: Biz ne yaptık? Ben İslahiye’ye geldim. Bizim il başkanımız İslahiye’de hemen bir depo ayarlamış. Baktık tırların sayısı artıyor. Birinci haftanın sonunda 250 tıra ulaştı bu rakam. Ama biz 11 ilde tamâmen kendi arkadaşlarımızın kurdukları depolar vâsıtasıyla bu yardımları ulaştırdık. Çünkü sistem çalışmadı. Yani gerçekten depreme hazırlıklı olması gereken kuruluşların aslında hiç de hazırlıklı olmadıkları ortaya çıkmış oldu. Yani bir siyâsî partinin teşkilâtına mı düşecekti hemen 11 ilde depo kurup da o tırlarla malzemeleri ulaştırmak? Ama bizim farkımız ne? Yerinden yönetim diyoruz ya? Yerinden yönetim âfet eylem planı. 17 Ağustos 2021 târihinde, tam 17 Ağustos’un yıldönümünde, oradaki birinci ilke, “Yerinden yönetim”dir. Âfet yönetiminin yerinden yürütülmesi gerekir. Muhtarlara kadar sizin yetki ve sorumluluk vermeniz lâzım. İmkân sağlamanız lâzım, muhtarlara kadar dedik. Başka türlü yönetilmez dedik. Dolayısıyla biz kendi parti teşkilâtımızda şunu gördük, arkadaşlarımıza dediğimiz sadece; “Arkadaşlar, yardım toplayın ve ulaştırın.” O kadar. Başka bir şey söylemedik. Herkes hemen mobilize oldu. Çok nitelikli bir insan kaynağımız var. Yani bizim buradaki il başkanımız kendi işinde çok başarılı bir avukat. Bakıyorsunuz, Kahramanmaraş’taki il başkanımız bir tıp doktoru. Bakıyorsunuz, Malatya’daki başkanımız bir yeminli mâlî müşâvir.

Ruşen Çakır: Evet, yine sorun oluyor Ali Bey. Sesinizde sorun oluyor. Gidip geliyor.

Ali Babacan: Arada kamyonlar geçiyor Ruşen Bey. Muhtemelen kamyonların gürültüsü sese etki ediyor. 

Ruşen Çakır: Aslında şu anda bizim yaşadığımız olay depremin ilk ânından îtibâren yaşanan bir başka sorunun da tekrârı oluyor. İletişim anlamında çok büyük bir fiyasko yaşandı. Özel kuruluşlar da bu konuda kendilerinden beklenen performansı gösteremediler. 

Ali Babacan: Öyle öyle. İletişim… özellikle Hatay’da… yani iki hafta sonra ancak ayağa kaldırılabildi iletişim sistemi maalesef. Biz meselâ ilk hafta ve ikinci hafta ne yaptık? Kendi uydu telefonlarımız, kendi uyduya bağlanan canlı yayın aracımızla gezdik her yeri. Öyle iletişim kurabildik. Yoksa bağlı kalsanız mümkün değil. Telefonla ulaşamıyorsunuz, bırakın interneti, bırakın böyle YouTube üzerinden yayın yapmayı ya da sosyal medya mecrâları üzerinden ulaşmayı. O da büyük problem oldu gerçekten. 

Ruşen Çakır: Orada sizi daha fazla tutmayayım. Şöyle bir sözleşelim; İstanbul’a geldiğinizde stüdyoda uzun uzun ya da Ankara’da olduğunuz bir zamanda daha sağlam bir iletişim kurduğumuzda yapalım. Ancak size son bir soru sormak istiyorum. Gazete Duvar’dan arkadaşlarımıza çok kapsamlı bir söyleşi verdiniz. Çok güzel bir söyleşi. Çok şey öğrendim buradan. Orada özellikle en çok konuşulan hususa ilişkin verdiğiniz bir cevap var. O cevâbı buradan da okuyabilirim, ama size tekrar o soruyu sorayım: Neden kimse istifâ etmiyor? Bu soruya bence çok önemli bir cevap vermişsiniz. Onu tekrar ben size sormuş olayım. Meslektaş arkadaşlarıma da bu vesîleyle teşekkür etmiş olayım. Evet, Ali Bey bunca olay oldu, bunca ihmal, bunca yetersizlik var ve neden bir Allah’ın kulu bile istifâ etmedi. 

Ali Babacan: Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’yle berâber bütün yürütme yetkisi tek bir kişide toplandı. Bakanlar bile sadece bir sekretarya hizmeti veriyorlar. Bütün yetki tek kişide. O tek kişi, kime ne zaman ne kadar tâlîmat verirse ancak ondan sonra iş görülüyor şu anda Türkiye’de. Kurumların kendi inisiyatifiyle hareket etme imkânları çok çok sınırlanmış durumda; bu bir. İkincisi, yine insan kaynağı kalitesi ortalamada çok düştü. Ehliyetli, liyâkatlı, kendine güvenen, özgüvenli, inisiyatif alabilen yönetici sayısı da sistemde çok çok azaldı. Çünkü kriterler değişti. Ehliyet, liyâkat yerine sadâkat ya da hemşehrilik, o onun tanıdığı olacak, illâ benim olan olacak, partili olacak gibi kriterler ön plana çıkmaya başladı. Dolayısıyla Türkiye’nin bu geniş insan kaynağı hazînesinden istifâde etmeyen, bunu kullanmayan bir yönetim anlayışı oluştu. Devlet yapısı çok dikey bir mîmârîde, aynı yüksek yapılar gibi devlet yapısı da o mîmârîde oluştu. Meselâ eskiden diyelim ki AFAD Başbakanlığa bağlıydı. Başbakanlık bir koordinasyon kuruyordu diğer ilgili kurumlar arasında. Şimdi AFAD İçişleri Bakanlığı’nın altına verildi. AFAD’ın kendi içinde dikey bir yapılanma kuruldu. Uzman ekibin çalışması ve yönlendirilmesi yukarı karar vericilere ulaşmıyor. Sonuçta baktığımızda kimsenin bir sorumluluğu yok ki. Yani herkes diyor ki: “Bana ne tâlîmat verildiyse ben onu yaptım.” Herkes böyle konuşuyor. Peki tâlîmat vermesi gereken, nihâyetinde yukarı çık çık, bir kişi kalıyor. Dolayısıyla Türkiye’de istifâ etmesi gereken birileri varsa o da tüm yetkinin, sorumluluğun üzerinde toplandığı bir makam var. O da Cumhurbaşkanlığı makamı, başka bir şey yok ki. Yoksa garibim, hiçbir yetkisi olmayan, imkânı olmayan ve tâlîmat almamış yöneticinin istifâsını istemek, istifâ ettirmek, o da çok anlamlı olmuyor yani. Millet zâten şu andaki iktidârı görevden alacak. Bunların istifâsına gerek olmadan zâten görevden alma gerçekleşecektir. Bu da ilk seçimde meydana gelecektir. Bunu da göreceğiz hep berâber. Ama şu anda dediğim gibi biz sâhadayız. Sâhadaki nabzı tutmadan çözüm oluşturmak mümkün değil. Sâhada sâdece sorun görmüyorsunuz; çözüm önerileri de geliyor. Çünkü fiilen sorun yaşayanlar var ya çok güzel çözümler öneriyorlar. Her gittiğimiz yerde, her durduğumuz köyde inanın insanlar, “Ya, şunu niye yapmıyorsunuz? Şöyle bir şey olsa iyi olur. Şöyle bir ihtiyâcımız var” diyor. Bunların hepsini not alıyoruz ve çok kısa bir zaman içinde de bizim âcilen yapılması gerekenlerle ilgili yeni bir öneri raporumuzu, yeni bir eylem planımızı açıklayacağız inşallah. Bu ne demek? Kısa vâdede, orta vâdede, uzun vâdede bu depremin yaralarını sarmak için, bu sosyal ve ekonomik enkazı kaldırmak için neler yapmak gerekiyor, bunu açıklayacağız ve hükûmete diyeceğiz ki: “Bakın, seçime kadar siz bunu yapın. Çünkü acelemiz var, bekleyemeyiz. Seçimden sonra da biz devralıp zâten devam edeceğiz buna.” Bu şekilde kapsamlı bir hazırlık yapıyoruz. Biliyorsunuz 99 depreminden sonra Devlet Planlama Teşkilâtı tarafından hazırlanan çok iyi bir rapor var, 99’un sanırım Eylül sonlarına doğru hazırlanmış bir rapor. Bugün hâlâ referans niteliği taşır o rapor. O raporu hazırlayan arkadaşlar zâten bizim ekibimiz. İbrahim Çanakçı Bey’in başkanlığında hazırlanan bir rapor, şu anda bizim Ekonomi ve Finans Politikaları başkanımız. Dolayısıyla bu depremin sosyal ve ekonomik enkazını nasıl kaldıracağız, bununla ilgili kapsamlı bir açıklama yapacağız ve hükûmete diyeceğiz ki: “Bakın, seçime kadar siz bunları yapın, biz size bunları öneriyoruz, tavsiye ediyoruz. Seçimden sonra kaldığınız yerden biz devam edeceğiz” diyeceğiz. Bunun da kapsamlı bir hazırlığını yapıyoruz. Çünkü sâdece şu anda artık sorun tespit aşamasını geçmemiz gerekiyor. Kalıcı çözümleri nasıl üreteceğiz? Kısa vâdede, orta vâdede, uzun vâdede yapmamız gerekenler nelerdir? Bunu derli toplu bir şekilde şu anda hazırlıyoruz. 13 politika birimimize tâlîmat verdik. Bu 13 politika birimimiz kendisiyle ilgili konuları hazırlıyor. Cuma akşamına kadar arkadaşlarımıza süre verdik. Birkaç günde de bunu toparlayıp sanırım önümüzdeki hafta içerisinde bu kapsamlı çözümümüzü açıklayacağız. Daha önce biliyorsunuz 22 Eylem Planı’yla 360 derecede seçimlerden sonra kurulacak hükûmetin neler yapması gerektiğini, neler yapacağını açıklamıştık. Şimdi de tamâmen deprem odaklı ve âfetten çıkışla alâkalı kapsamlı bir çalışma yapıyoruz. Bu da inşallah hem mevcut hükûmet için yön verici olacaktır, hem de seçimden sonra da çalışmaların kaldığı yerden devamı için de çok faydalı olacaktır diye düşünüyorum. Çünkü plan çok önemli. Plansız, programsız hareket edince ülkenin ne hâle geldiğini görüyoruz. 

Ruşen Çakır: Ali Bey, çok sağ olun. Dediğim gibi o zaman sizden bir söz almış olayım. Çünkü o zaman bahsettiğiniz çalışmalar da bitmiş olacak. Onların da tekrar üzerinden geçelim. Size kolay gelsin. 

Ali Babacan: İnşallah. Belki İstanbul’a gelmem bu ara, zor olabilir; ama en azından bir stüdyo ortamında daha sıhhatli bir komünikasyon altyapısıyla bir program yaparız. O programın sözünü verelim. İstanbul’a da en kısa zamanda diyelim. 

Ruşen Çakır: Tamam. Bu hâliyle de, sorunlar olsa da, çok önemli şeyler söylediniz. Çok teşekkür ediyorum. İzleyicilerimize de bizi izledikleri için teşekkürler. 

Ali Babacan: Ben de teşekkür ediyorum. İyi yayınlar diliyorum. Sağ olun. 

Ruşen Çakır: Sağ olun Ali Bey. Evet, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, İslahiye’deydi. Deprem bölgesinde ikinci tura başladı. İmkânlar elverdiği ölçüde kendisiyle canlı yayında önemli sorulara önemli cevaplar aldık. Çok teşekkür ediyoruz. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.