AKP iktidarının ülkemize hediye ettiği “torba yasa” diye bir bir kavram var. Bir yasa teklifinin içerisine birbirinden farkı konuları doldurup, hepsini birden geçirme şeklinde bir pratik çözüm getirdiler. Şimdi ise “torba ittifak” söz konusu. Cumhur İttifakı üç partiden oluşuyordu. Daha çok Adalet ve Kalkınma Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi’ni görüyoruz ama Büyük Birlik Partisi de vardı.
Cumhur İttifakı’nın karşısında Altılı Masa, Millet İttifakı olarak şekillendi ve sürekli olarak iktidar tarafından “yamalı bohça”ya benzetildi. Altılı Masa’nın birbirinden farklı partilerden oluşması hasebiyle bu bir zayıflık olarak gösterildi. Özellikle de 6 Mart’ta yaşanan Meral Akşener krizinin sonrasında “Daha birbirleriyle anlaşamıyorlar. Ülkeyi nasıl yönetecekler” dendi. Fakat şimdi bakıyoruz ki Erdoğan, kazanmasını sağlayabilmek için birbirinden farklı partilere el uzatıyor ve onları yanına çekmeye çalışıyor.
Erdoğan’ın “torba ittifakı” 14 Mayıs Seçimleri’nde nasıl karşılık bulacak?
Altılı Masa’da farklı partilerin yer alması zayıflık olarak gösterilirken şimdi Erdoğan neden birbirinden farklı partilerle ittifak kurmak istiyor?
HÜDAPAR, Cumhur İttifakı ile nasıl bir anlaşmaya vardı?
Ruşen Çakır, Erdoğan’ın torba ittifakını ve AKP’nin seçim sürecini yorumluyor.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler, iyi pazarlar. AKP iktidârının ülkemize hediye ettiği bir kavram var: “Torba yasa”. Bir yasa teklifinin içerisine birbirinden farklı şeyleri doldurup hepsini birden geçirme şeklindeki bir pratik çözüm. Şimdiyse bir “torba ittifak” söz konusu. Cumhur İttifâkı, mâlûm, üç partiden oluşuyordu. İkisini daha çok görüyoruz: Adalet ve Kalkınma Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi — ama Büyük Birlik Partisi de vardı. Bu ittifak karşısında Altılı Masa, Millet İttifâkı olarak şekillendi ve sürekli olarak iktidâr tarafından yamalı bohçaya benzetildi. Bir de ayrıca Masa’da gizlice HDP’nin olduğu söylendi ve birbirinden farklı partiler olması hasebiyle bu bir zayıflık olarak gösterildi. Özellikle de geçen hafta yaşanan o büyük krizin sonrasında, “Daha birbirleriyle anlaşamıyorlar. Ülkeyi nasıl yönetecekler?” dendi. Ama şimdi bir bakıyoruz: İktidar, Erdoğan, kazanmasını garantileyebilmek için birbirinden farklı her partiye el uzatıyor ve onları yanına çekmeye çalışıyor. Dün sizlerle yaptığım yayında bu konuda çok sayıda soru gelmişti — özellikle Yeniden Refah Partisi ve HÜDA PAR hakkında. O yayının ardından HÜDA PAR tarafından yapılan açıklamayı gördük. HÜDA PAR, Erdoğan’ı cumhurbaşkanlığı seçiminde destekleyeceklerini söyledi. Belli ki kendileriyle milletvekili seçimleri için bir anlaşmaya varıldı. Nasıl bir anlaşma olduğunu milletvekili listeleri ortaya çıktığında göreceğiz. Herhalde Güneydoğu’da bâzı illerde HÜDA PAR kontenjanından birtakım isimler –her hâlükârda MHP listesinden gösterilmeyecektir– AKP listelerinden gösterilecekler.
Yeniden Refah Partisi ile de bir anlaşma olma ihtimâli hâlâ yüksek; olur gibi geliyor bana. Ama orada Fatih Erbakan’ın bir ölçüde zorlanacağını düşünüyorum. Çünkü bir ara, “Erdoğan’a destek verebileceğimizi söylediğimizde partiden çok tepki geldi” demişti. Böyle bir tepki olabilir. Yani burada, Erbakan isminden dolayı ve Saadet Partisi’ni artık yeterince dinamik görmedikleri için Yeniden Refah Partisi’nde yer alanlar olabilir; böyle bir parti oluştu ve şu hâliyle bakıldığı zaman kamuoyu araştırmalarında Saadet Partisi’nden daha yüksek gözüküyor. Yani orada bir damar yakalanmış; ama çok büyük bir damar olduğunu söylemek mümkün değil. Hattâ şöyle bir şey de var — bunu bâzı kamuoyu araştırmacıları söylüyorlar: Kılıçdaroğlu’na oy vermek istemeyen, yani Saadet Partisi’ni CHP’yle ittifâk yaptığı için eleştiren insanlar da Yeniden Refah’a yöneliyorlar. Ama bu insanların AKP’den de Erdoğan’dan da rahatsız oldukları söyleniyor. Böyle garip bir durum da var. Şimdi Yeniden Refah Partisi’nin böyle bir anlaşma yapması, birtakım milletvekillikleri alması; sanmıyorum ama, belki Erdoğan seçilirse bir bakanlık sözü falan da verilmiş olabilir, çünkü biliyorsunuz, Erdoğan bir zamanlar kendisine rakip gibi olan iki partinin liderini, Süleyman Soylu’yu ve Numan Kurtulmuş’u pekâlâ bağrına alabilmişti ve o partiler de o hamlelerden sonra artık etkilerini iyice kaybetmişlerdi. Şimdi de Yeniden Refah’ın bir anlamda AKP’yle iç içe geçmesi bile söz konusu olabilir. Henüz bugün erken; ama bir ittifak kuvvetle muhtemel gözüküyor.
Bunun dışında Demokratik Sol Parti ve Anavatan Partisi’nin adı geçiyor. Hattâ ilk olarak bunların adı geçti; ama bu partiler bir zamanlar Türkiye’de çok önemli rol oynamış olsalar da artık birer tabela partisi hükmündeler, hiçbir etkileri yok. Seçime girseler bile alacakları oylar belli. Bunların Erdoğan’a bir oy getireceği, yani Demokratik Sol Parti Erdoğan’ı destekliyor diye Erdoğan’a oy vermeye karar verecek olan kaç kişi çıkar, açıkçası şüpheliyim. Aynı şekilde, Anavatan Partisi’nin hâlâ var olduğunu bile insanların bildiğini sanmıyorum. Ama burada da tabiî başka bir şey var, sembolik bir şey. Karşı tarafta 6 parti varken burada da ne oluyor? İşte, bir zamanların adı var kendi yok partileri, ama “Anavatan ve Demokratik Sol Parti de ‘yerli ve millî’ bir çizgide buluştu” diyebilecek, böyle bir anlamı belki olur. Karşılığında ne verir bilmiyorum; ama az da olsa birkaç milletvekilliği herhalde sunacaktır.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Öte yandan tabiî bunların bir de götürüsü olur. Şöyle düşünelim: HÜDA PAR Hizbullah’ın devâmı, benim çok yakından izlediğim bir hareket; Mustazaflar hareketi olarak başladı Hizbullah, yasal alana çıktı, sonra HÜDA PAR olarak partileşti ve ilk başta belli bir alanı kapladı; ama sonra o tamâmen kapalı yapıdan tamâmen açık bir yapıya geçişe uyumda çok ciddî sorunlar yaşadı ve HÜDA PAR çok da başarılı olmadı. Tabiî ki Güneydoğu’da Kürtler arasında belli bir desteği hâlâ var. Ama bu, Güneydoğu’daki siyâsî dengeleri değiştirecek gibi bir şey değil — orada büyük ölçüde bir HDP ağırlığı, ama bâzı yerlerde de AKP’nin gücü var. HÜDA PAR’ın oylarının çift hâneli olabildiğini görmüyoruz. Ama milletvekili seçimlerinde onların oylarının da katılımıyla milletvekili sayıları AKP lehine artabilir. Yani bunların hepsini bir ihtimal olarak söylüyorum. Peki cumhurbaşkanlığı seçimine ne katkıları olur? Şunu söylemek lâzım; HÜDA PAR seçmeni zâten herhalde Kılıçdaroğlu ile Erdoğan arasında tercihini Erdoğan’dan yana yapacaktır. Partileri demese de, vereceği varsa insanlar verir. Bir de şu ya da bu nedenle Erdoğan’dan hoşlanmayan HÜDA PAR seçmeni de olabilir. Onlar da partileri verin demesine rağmen vermeyebilir. Sonuçta şunu söylemeye çalışıyorum: HÜDA PAR’ın ittifâka dahil olmasıyla Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı oylarında çok büyük artışlar olmasını beklemiyorum; ama HÜDA PAR nedeniyle birtakım kayıplar olabilir. Şöyle ki: HÜDA PAR’ın Kürt sorunu konusundaki görüşleri yer yer HDP’den daha radikal. Bunları nasıl îzah edecek? Bunlar MHP ve Büyük Birlik Partisi ve hattâ AKP’nin kendi seçmenlerinin bir kısmı tarafından nasıl karşılanacak? Görmezden gelinecek tabiî ki, yok sayılacak vs.; ama muhâlefetten bâzı isimler, özellikle birtakım muhâlif medya kuruluşları, HÜDA PAR’ın “Kürtçü” olarak tanımlanabilecek birtakım çıkışlarını, pozisyonlarını vs. dile getireceklerdir herhalde. Bu onlar için bir oy kaybına yol açmayabilir; ama şurada çok ciddî bir sorun olacak: Biliyoruz ki Erdoğan –hemen başladı zâten– HDP’nin Kılıdaroğlu’na oy verme ihtimâlini kriminalize etmek istiyor. HDP’nin oy verdiği, “PKK’nın oy verdiği, Kürtçüler’in, bölücülerin oy verdiği” aday olarak göstermek istiyor. Bunu seçim kampanyasında kullanmak isteyecektir. Yerel seçimlerde kullandı, başarılı olamadı; ama yine deneyecektir, çünkü elinde çok fazla bir şey yok. Ama o zaman da HÜDA PAR olayı karşısına çıkacak. Yani çok ciddî bir çelişki ortaya çıkacak ve o HDP üzerinden Kılıçdaroğlu’nu îtibarsızlaştırma girişiminde bir HÜDA PAR ipoteği olacak. Dolayısıyla orada bence bir fırsat ve riskin aynı anda olduğu bir olay söz konusu.
Yeniden Refah konusunda böyle bir risk olacağı kanısında değilim. Yani onların var olmasıyla berâber Erdoğan’ın herhangi bir kayba uğrayacağı kanısında değilim ve belli anlamlarda açıkçası söz konusu olan katılımların içerisinde Erdoğan’ın en çok işine yarayacak olan, bugünkü veriler ışığında, Yeniden Refah olacaktır ve onlar da herhalde bunun farkında olsalar gerek ki ellerini yüksek tutuyor olabilirler ve bir pazarlık döndüğü muhakkak. Hep muhâlefete, Altılı Masa’ya atfedilen o pazarlığı pekâlâ iktidar da yapmaya çalışıyor. Yenilerini de katmak isteyecek muhakkak Erdoğan. Ama kimi katabilir? Şu hâliyle siyâsî hayâta bakıldığı zaman, iki ittifakta yer almayan ve bir anlamı olan parti olarak geriye Memleket Partisi ve Zafer Partisi kalıyor. Zafer Partisi, biliyorsunuz dün Sinan Oğan’ı başka partilerle birlikte, Ata İttifâkı adını verdikleri bir ittifakla kendi cumhurbaşkanı adayları olarak gösterdiler. Dolayısıyla oradan pek bir şey çıkmayacak. En azından ilk turda çıkmayacak. Eğer Sinan Oğan 100 bin imzâ toplarsa, orada o partilerin –başta Zafer Partisi olmak üzere– Ata İttifâkı’nın seçmenleri Sinan Oğan’a oy verecek. İkinci tura kalması durumunda oradan Sinan Oğan’a gitmiş oylardan almak isteyecektir. O daha sonraki bir mesele. Geriye bir tek Memleket Partisi kalıyor: Muharrem İnce. Muharrem İnce’nin Erdoğan’a şu ya da bu şekilde, örtülü veya açık bir destek vermesi herhalde hiçbir şekilde söz konusu olmaz. Buradaki sorun Muharrem İnce’nin açık bir şekilde Kemal Kılıçdaroğlu’na destek verip vermeyeceği meselesi. İktidârın yapabileceği, en azından bu açık desteğin verilmesini engellemek olabilir. Muharrem İnce’nin kendi lehlerine pozisyon almasını beklemek herhalde hiçbir şekilde gerçekçi olmayacaktır. Bir de tabiî ki Muharrem İnce’nin aday olması var; yani 100 bin imzâ toplayıp kendisinin aday olması. Herhalde Erdoğan’ın en çok tercih edeceği budur; çünkü Erdoğan’dan kalkıp Muharrem İnce’ye gidecek oylar olmayacaktır. Ona gidecek oy –artık yüzde kaç olur bilmiyorum–, ama o oylar esas olarak Kemal Kılıçdaroğlu’ndan eksilecek oylardır. Eğer Muharrem İnce aday olursa ve Sinan Oğan aday olabilirse, o imzâları tamamlarsa, seçimin ikinci tura kalması durumunda o adayların seçmenleri önem taşıyacak. Ama kişisel görüşüm şu: Sinan Oğan da olsa Muharrem İnce de olsa bu seçim ilk turda bitecek ve Erdoğan’ın bu çabaları da çok fazla işe yaramayacak. Fakat hâlâ geride başka bir seçenek var. O da Erdoğan’ın Millet İttifâkı’nı parçalaması. Bu saatten sonra artık çok zor gözüküyor. Bir diğer seçenek, HDP’nin Kılıçdaroğlu’na desteğini vermemesi ya da en azından ilk turda aday çıkarması, Kılıçdaroğlu’nu ilk turda seçilmesini engellemek. Bu konuda Erdoğan Öcalan’ı devreye sokar mı sokmaz mı? Bunlar çok soruluyor, çok merak ediliyor. Daha önce bu konularda çok yayın da yaptım. HDP ve Selahattin Demirtaş’ın bu konuda, Kılıçdaroğlu’na destek konusunda açık bir tavır almaları durumunda Öcalan’ın aksine bir şey söyleyeceğini sanmıyorum.
Sonuçta Erdoğan’ın bir torba ittifak yaratma, Cumhur İttifâkı’na yeni paydaşlar katarak seçimi kazanabilmek için son hamlelerini yapma çalışmalarına tanık oluyoruz. Bunların hiçbir işe yaramayacağını söylemek hiçbir şekilde gerçekçi olmayacaktır. Özellikle Yeniden Refah Partisi’nin bir şekilde Cumhur İttifâkı’na angaje olması durumunda bu tabiî ki Cumhur İttifâkı’nın lehine olacaktır; ama HÜDA PAR’da dediğim gibi hem fırsat hem risk var. Ama bütün bunların hepsinin de Erdoğan’ın ihtiyâcı olan %50+1 oyu ona sağlamasının çok mümkün olacağı düşüncesinde değilim. Erdoğan’ın işi hakîkaten çok zor. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.