Ruşen Çakır izleyicilerle değerlendiriyor: Seçimlere kim, kiminle birlikte giriyor?

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Sizlerle birlikte yeni bir yayın yapacağız. En son cumartesi günü yaptık, çok verimli geçmişti. Bugün de kaldığımız yerden devam edelim. Bugün daha çok, “Seçime kim kiminle birlikte giriyor?” başlığında ittifakları konuşacağız. Ama sâdece onları konuşmakla kalmayabiliriz. Çünkü ilginç bir durum var ortada. Bu arada bilmeyenler için baştan şunu söyleyeyim; Medyascope’un ve benim YouTube sayfalarından chat bölümünden sorularınızı, yorumlarınızı ve eleştirilerinizi bize aktarabilirsiniz. Berâber bir yayın yapacağız. Daha önce yaptıklarımız çok başarılı oldu. Bu sefer de öyle olacağını tahmin ve temennî ediyorum. 

Bakıyorum ittifaklara: Şu anda 5 tâne ittifak var. Öncelikle Cumhur İttifâkı var tabiî ki. Cumhur İttifâkı’nda AKP, MHP ve Büyük Birlik Partisi zâten vardı; bunlara ANAP ve Demokratik Sol Parti’nin eklenmesi bekleniyor. HÜDA PAR, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı destekleyeceklerini söyledi. Milletvekili seçimlerinde pazarlıklar sürüyor. Muhtemelen anlaşacaklar, genellikle böyle söylüyorlar. Yeniden Refah Partisi’nin durumu belli değil; ama onun da ittifâka dâhil olması söz konusu.

Millet İttifâkı’nda Cumhuriyet Halk Partisi, İYİ Parti, Gelecek, DEVA, Saadet Partisi ve Demokrat Parti var mâlûm. Bu partilerin cumhurbaşkanı adayına, yani Kemal Kılıçdaroğlu’na HDP’den ve HDP’nin Emek ve Özgürlük İttifâkı’ndaki diğer bileşenlerinden de oy gelme ihtimâli hayli yüksek. Herhalde bu konu bu hafta içerisinde netleşecek. Muhtemelen bu hafta içinde, belki de yarın Kılıçdaroğlu HDP eş genel başkanlarıyla bir araya gelecek ve orada bunları konuşacaklar, açıklama da orada yapılacak.

Evet, Emek ve Özgürlük İttifâkı’nda bâzı sol gruplar var; ama esas olarak HDP-TİP-EMEP ile Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi var. Büyük bir ihtimalle HDP’nin kapatma dâvâsı nedeniyle, kapatılma ihtimâline karşı ne olur ne olmaz diye, HDP olarak değil Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi listelerinden seçimlere girme ihtimâli hayli yüksek. Bu ittifakta da TİP ve EMEP’in bâzı seçim bölgelerinde kendi parti logolarıyla seçime girme talepleri nedeniyle bir kriz var. Bu kriz nasıl çözülecek? Galiba perşembe günü tekrar bir araya geliyorlar; ama burada bir kriz var. Bir ittifak var; ama tek liste tartışması da var. 

Bir diğer ittifak Ata İttifâkı. Zafer Partisi’nin öncülüğünde kuruldu. Açıkçası adlarını pek duymadığımız birtakım partiler var: Adalet Partisi –tabiî ki o eski Adalet Partisi değil–, Türkiye İttifâkı Partisi, Ülkem Partisi. Bunlarla birlikte bir ittifak kuruldu. Adına Ata İttifâkı denildi ve bunun da cumhurbaşkanı adayı ilân edildi: Sinan Oğan. Doğru Parti ve Memleket Partisi de daha önce Zafer Partisi’yle birlikte hareket ediyordu. Ancak onlar yollarını ayırdılar. Böyle ilginç bir şey oldu. 

Bu arada bir de Ahmet Özal’ın liderliğini yaptığı Türkiye İttifâkı diye bir ittifâk çıktı. Buradaki partilerin adlarını inanın duymamıştım; Anadolu Birliği Partisi, Bağımsız Cumhuriyet Partisi, Osmanlı Partisi gibi –Osmanlı Partisi’nin Cumhur İttifâkı’na yanaştığı söyleniyordu, meğer Türkiye İttifâkı’na girmiş–, Teknoloji ve Kalkınma Partisi –bu Ahmet Özal’ın kendi partisi, TEK Parti diye söylüyorlar–, Vatan Severler Partisi, Yeni Anavatan Partisi, Yeni Yol Partisi. Bunların cumhurbaşkanı adayları da Ahmet Özal. 

Şimdi baktığımız zaman şöyle bir şey çıkıyor ortaya: Recep Tayyip Erdoğan, Kemal Kılıçdaroğlu; bunlar en az 20 milletvekilinin imzâsıyla aday oluyorlar. Onlarda sorun yok. Sinan Oğan’ın aday olabilmek için 100 bin imzâ bulması gerekiyor. Emek ve Özgürlük İttifâkı, eğer HDP kendi adayını çıkartırsa milletvekili olduğu için onlarda da bir sorun olmayacak. Ama muhtemelen aday çıkarmayıp Kılıçdaroğlu’nu destekleyecekler. Bir diğer husus, Ahmet Özal tabiî ki aday olmakta ısrarlıysa 100 bin imzâ bulması gerekecek — ki nasıl bulacak açıkçası çok emin değilim. Bir de tabiî Memleket Partisi ve Muharrem İnce var. Muharrem İnce’nin partisi tarafından cumhurbaşkanı adayı olarak seçildiğini biliyoruz. Dün de bu konuyu işledim, izleyenleriniz olmuştur; kendisinin aday olup olmayacağı gerçekten şu anda belirsiz. Aday olmak isterse de 100 bin imzâ bulması gerekecek. 

Bir izleyicimiz demiş ki: “Kemal Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı olacaksa neden partiden istifâ etmiyor? Partili cumhurbaşkanı hani yanlıştı?” Evet, böyle bir tartışma var. Ama şu hâliyle bakıldığı zaman, Millet İttifâkı’nda yapılan anlaşmaya göre Parlamenter Sistem’e geçilene kadar bu sistem içerisinde partisinin başında kalacak. 

Tayfun Tufan: “Rusya ve Suudi Arabistan’ın Erdoğan’a verdiği destek ortada. Yani Cumhur İttifâkı ile birlikte seçime giriyor. Bunun karşısında ‘Batı, muhâlefetle birlikte seçime giriyor’ diyebilir miyiz?” Diyemeyiz; çünkü Batı’dan böyle bir açıklama, destek yok — olacağını da sanmıyorun. Batı’da, Erdoğan’ın yeniden kazanma ihtimâli yakın bir zamâna kadar çok güçlü görülüyordu. Dolayısıyla Erdoğan’ı karşılarına almak istemeyeceklerdir. Ama eğer güvendikleri birtakım kamuoyu araştırmalarında Kılıçdaroğlu’nun kazanacağını görürlerse, o zaman belki renk değiştirirler; ama şu aşamada Batı’dan böyle bir destek gelecek gibi değil. Fakat Rusya’nın ve Körfez ülkelerinin –ki Körfez ülkeleriyle yakın zamâna kadar kavgalıydı Erdoğan, biliyorsunuz, ama barıştı– Erdoğan’a destek verdiğini biliyoruz. Hattâ Putin, Nisan sonunda yanılmıyorsam, Akkuyu’nun açılışı için Türkiye’ye de gelecek. 

Samet Öztürk: “Millet İttifâkı tek listeyle giremez mi?” Burada kastedilen tabiî ki milletvekili seçimleri için. Burası çok karışık. Yeni düzenlemeyle birlikte işler iyice karıştı ve herkesin, bütün ittifâkların –buna Cumhur İttifâkı da dâhil– ince hesaplar yapmaları gerekiyor. Tek liste girmeleri söz konusu olamaz. Çünkü tek liste dediğinizde, o zaman CHP altında girmeleri gerekir. Ama özellikle İYİ Parti’nin, kendisi son seçimde %10 almış bir partinin şu ya da bu nedenle CHP listelerinde aday göstermesi çok isâbetli olmaz kendileri için. Hattâ özellikle DEVA, ısrarlı bir şekilde kendi logosuyla girmek istediğini söylüyor. Diğer partiler de bir şekilde kendilerini göstermek isteyeceklerdir. Bir de şöyle bir şey var: Seçimde %3 ve üstü oy alan partilere Hazîne yardımı var. Bunun için de bâzı partiler, oyları çok yüksek olmasa da bunun için kendi başlarına girmek isteyeceklerdir. 

“HÜDA PAR daha önce yaptığı eylemlerin bâzılarını seçim sonuçlarını etkilemek için tekrar yapabilir mi sizce? Bu kadar az oy için bu kadar risk fazla değil mi?” HÜDA PAR çizgisi, yani Hizbullah hareketi uzun bir süredir zâten şiddetle alâkasını kesmiş durumda. Artık tamâmen yasal faaliyetler yürütüyorlar; ama Hizbullah varlığını sürdürüyor. Yasadışı faaliyet yapmasa da sürdürüyor. Dolayısıyla onların seçimleri etkilemek için birtakım şiddet olaylarına başvurması çok söz konusu olmaz. Ama Hizbullah’ın HÜDA PAR üzerinden Cumhur İttifâkı’na böyle yanaşıyor olmasının Cumhur İttifâkı’na ne getireceği ve Cumhur İttifâkı’ndan ne götüreceği gerçekten çok tartışmalı bir konu. Dün bu konuyu ele aldım, orada da söyledim: Milletvekili seçimlerinde Güneydoğu’da AKP’nin birkaç milletvekilini daha fazla kazanmasına yardımcı olabilir Hizbullah. Özellikle Diyarbakır, Batman, Bingöl, Mardin gibi yerlerde. Ama bu milletvekilliklerini de büyük bir ihtimalle zâten Hizbullah’a verecektir, yani Hizbullah’ı Meclis’e sokacaktır. Cumhurbaşkanlığı seçiminde çok fazla bir şey kazandıracağını sanmıyorum; çünkü zâten HÜDA PAR’ın seçmeninin Kılıçdaroğlu karşısında Erdoğan’ı seçeceğini tahmin edebiliriz. 

Mesut Önen: “Muharrem İnce çekilir mi? Yorumunuz nedir?” Dün bunu değerlendirdim. Benim görüşüm, çekileceği yolunda; ama belli olmaz. Tabiî ki hakkı seçimlere girmek. 100 bin imzâ bulursa tabiî ki hakkı ve girmek isteyebilir. Ama dün de söyledim, tekrar söyleyeyim: Seçime girse dahi sonucu ikinci tura bıraktıracak kadar bir oy alacağını sanmıyorum. 

Yusuf Gök diyor ki: “İktidar, oy oranları sıfıra yakın partileri yanına alarak neyi amaçlıyor olabilir? Bunlarla ya da daha fazlasıyla birlikte seçimi kazanması mümkün mü sizce?” Şimdi burada Anavatan ve Demokratik Sol Parti –adları fazla geçmiyor ama–, muhtemelen olacak. Bunların seçmen anlamında bir etkileri yok; ancak isim olarak var, târihte bir yerleri var. Târihe karışmış partiler, ama bir şekilde sun’î teneffüsle yaşatılmak isteniyor. Oralardan sembolik bir katkı bekliyorlar. HÜDA PAR’dan özellikle Güneydoğu’da oy katkısı bekliyorlar. Yeniden Refah Partisi’ne gelince; tabiî ki Yeniden Refah Partisi’nin belirli bir oy potansiyeli var — kamuoyu yoklamalarında gözüküyor bu. Örneğin Saadet Partisi’nden daha fazla oy aldığı gözüküyor benim gördüğüm kamuoyu araştırmalarında. Dolayısıyla Yeniden Refah Partisi’ni yanına alabilmesi Erdoğan’ın işine yarayacaktır. Ama şunu söyleyeyim: Yeniden Refah Partisi’nin tüm seçmenleri, otomatik olarak hepsi birden Erdoğan’a oy verir mi çok emin değilim. Fakat Yeniden Refah Partisi’nin özellikle kadın hakları karşıtı söylemleri o kadar dikkat çekici ki, AKP’ye oy vermeyi düşünen birtakım kadınları, özellikle muhâfazakâr, dindar kadınları rahatsız edebilir bu. Yeniden Refah Partisi’nin böyle bir yönü var. O noktada HÜDA PAR’la da benzeşiyorlar. 

Özlem Hanım demiş ki: “ ‘Erdoğan seçimle gitmez’ gibi söylemlere karşı düşünceniz nedir?” Bunlara îtibar etmemek lâzım. Seçimle gelen seçimle gider. Öyle bir şey yok. Türkiye’de kimse seçim kaybetmiş olmasına rağmen kalamaz. İstanbul’da belediye seçiminde bunu denediler. Tek kelimeyle rezil oldular, yani çok açık gördük hep berâber. Türkiye seçim sonuçlarını kabul etmeyen bir iktidar yaşayamaz. Böyle bir şey olamaz. Olduğu takdirde Türkiye, Kuzey Kore filan gibi bir şey olur. Türkiye gibi bir ülke bunu kaldırmaz, kaldıramaz.

Engin Buz: “Sizce Muharrem İnce eğer destek için bir görüşme gerçekleştirirse, kameralar önünde ‘Gel bakalım Kemal’ der mi? İntikamın soğuk yendiğini hatırlatır mı?” Yok, böyle bir şey olmaz. Kılıçdaroğlu’nun kendisiyle görüşeceğini de pek düşünmüyorum. Herhalde birtakım yetkililerle görüşür. Görüşecek olsalar bile böyle bir şey yapacağını sanmıyorum. 

Doğan Özkan soruyor: “Türkiye’nin inşâsına başlamak için; kadınlara eşit temsil, engellilere temsil ve erişilebilir yaşam alanları ve STK’lar aracılığıyla halkın yasa yapımına katılımı için yeni siyâseti inşâ edelim mi?” Edelim de… biraz zor. Bunlar biraz şu aşamanın meseleleri değil — onu özellikle söyleyelim. 

Alper Yıldız: “Bıktım umutlanmaktan. Bitecek mi bu kâbus?” diyor. Kâbustan kastınız Erdoğan iktidârıysa, muhtemelen bitecek — kâbustan kastınız buysa. Herkes bunu kâbus olarak görmüyor; ama belli ki siz öyle görüyorsunuz. Şu hâliyle bakıldığında, Kılıçdaroğlu daha avantajlı gözüküyor bana göre. 

“Neden aynı güçte olmayan küçük partiler kendilerini güçlü büyük partilerle bir görüyor?” demiş bir izleyicimiz. Bunu herhalde özellikle Millet İttifâkı için söylüyor olsa gerek. Çünkü diğer ittifakta pek bunları görmüyoruz. Olur böyle şeyler diyelim. Hiç kimse, özellikle hiç seçime girmemiş partiler her türlü iddiayı dile getirebilirler.

Zeynep Gürcüm: “Partiler listeleri böldüğü takdirde deprem bölgesinden geçen vatandaşlar da hesaplandığında Meclis çoğunluğu sağlanamıyor gibi. İYİ Parti artık listesini ayırmaz diye umut ediyorum. Ayrıca HDP ve TİP’in de listelerini birleştirme gibi sürreel bir durum söz konusu olur mu? Ata İttifâkı’nın adayını çekme ihtimâli ve İnce’nin de CHP’den listeye girme ihtimalleri nedir?” O kadar çok şey sormuşsunuz ki Zeynep Hanım. İYİ Parti kendi başına kendi listesiyle girecek, burası muhakkak; ondan başka türlüsü söz konusu olmaz. Gelecek, DEVA, Saadet partilerinin, Demokrat Parti’nin şu anda ne yapacağı belli değil. Bu konu üzerinde çalışılıyor. Zâten fazla da vakit yok. Kısa süre içerisinde bu netleşecek. HDP, TİP, EMEP ve diğerleri tek liste mi ayrı listeler mi? Ayrı liste derken, bütün bölgelerde değil; ama bâzı seçim bölgelerinde TİP ve EMEP kendi adaylarını çıkarmak istiyor. Bu sorun çözülmüş gibi durmuyor. Ata İttifâkı’nın adayını çekmesine gelince: 100 bin imzâ bulursa çekmez; 100 bin imzâyı da herhalde bulurlar, çekeceğini sanmıyorum. Ama tabiî çok riskli bir şey yapıyorlar. Orada alınacak oy birçok şeyin göstergesi olacak. Özellikle diğer partiler neyse de, Zafer Partisi ve Ümit Özdağ için ve tabiî ki Sinan Oğan için. İnce’nin CHP’den listeye girme ihtimâlini söyleyenler var. Yani Memleket Partisi’ne de bir kontenjan verilebileceği söyleniyor. Bunu kestirmek mümkün değil. Bunu kabul ettiği andan îtibâren, Memleket Partisi’ni sürdürmesi de çok zor olacaktır. Gerçekten orada ilginç şeyler olabilir. Muharrem İnce herhalde elini kuvvetli kılmaya çalışıyor. 

“Erdoğan sizce neden bu kadar rahat görünüyor?” Öyle mi görünüyor? Ben öyle görmüyorum. Yani rahat görünse, rahat rahat çıkar karşımıza, her şey kontrol altında şeklinde olaylar yaşanır. Ama bir bakıyoruz: Yeniden Refah, HÜDA PAR, Büyük Birlik Partisi –Büyük Birlik Partisi’nin de %30 oyu varmış meselâ, Destici öyle söyledi–… bunlarla harıl harıl ittifâk görüşmeleri yapıyorlar. Rahat olan bunları yapmaz.

Melih Güven: “TİP’e milletvekili seçimi için oy verirsek milletvekili sokabilecekler mi? İttifak olacak mı HDP ile?” Evet, bunlar çok karışık hususlar. Benim en son gördüğüm kadarıyla HDP tek listeyi dayatıyor, TİP de bâzı bölgelerde kendi adaylarını çıkarmak istiyor. Herhalde sonuçta ortak bir noktaya varacaklardır. O ittifak olacak bir şekilde. Artık bu saatten sonra ittifak bozulursa hepsi için kötü olur. Tabiî bu arada tekrar söyleyeyim: Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi çatısı altında girecekler seçime, öyle gözüküyor.

Murat Akın: “Muharrem İnce’nin özellikle gençler tarafından destek gördüğünü görüyoruz. İnce’ye dâir bir dip dalga ihtimâlini biraz hafife almıyor musunuz?” Hafife almıyorum; siz çok ağıra alıyorsunuz diyeyim. Muharrem İnce’nin 5 yıl önce yaptıkları ortada. 5 yıldan sonra bugüne kadar yaptığı ve yapamadıkları da ortada. Dolayısıyla dip dalga filan çıkartabilecek herhangi bir şeyini görmüyorum. Yani Muharrem İnce’nin en son yaptığı dansın dışında, “Şunu söyledi, şurada gündem oluşturdu, şöyle bir çıkış yaptı” vs…. ben görmüyorum. Eğer siz görüyorsanız bana gösterin. Yakın bir zamâna kadar Ümit Özdağ’la hareket ediyor gibiydi. Sonra oradan da ayrıldı. Şu hâliyle baktığım zaman, Memleket Partisi tam olarak neyi temsil ediyor, hangi boşluğu dolduruyor bilmiyorum. Tabiî ki belli bir ilgi görüyor. Son kamuoyu araştırmalarında gözükmeye de başladı. Nasıl söyleyeyim? Şimdi söyleyeceklerimden dolayı Nevşin’e yaptığı gibi beni de telefonla arayıp fırça atmaya kalkmasın. Yok, bana kimsenin fırça atabileceğini sanmıyorum; kendisinin de yapacağını sanmıyorum. Ben bu partinin Türkiye siyâsetinde önemli bir yer dolduracağını düşünmüyorum. Eğer bunu yaparlarsa da çıkar yanlış yorum yaptığımı söylerim. Ama nasıl 5 yıl önce Muharrem İnce’nin kampanyasından bir şey çıkmayacağını söylediysem –ki o zaman da çok lâf işitmiştim, dip dalgayı görmediğim söylenmişti; ikinci tura kalmasının imkânsız olduğunu söylediğimi hatırlıyorum ve çok fırça yemiştim– bugün de öyle bir dip dalga filan bence yok. Olsaydı görürdük. Son birkaç günün meselesi bu, nasıl bir dalgaysa. Yani bilemiyorum. Bâzıları ciddîye alıyorlar. Ben çok fazla bunun önemli bir dalga vs. olduğu kanısında değilim. 

Zeki Çelikten: “Kılıçdaroğlu’nun da Erdoğan’ın hafif versiyonu olduğunu, fırsat verildiğinde diktatör olacağını dşünüyorum” demiş. Bakın, birisinin diktatör olup olmaması sâdece kendi isteğiyle olmaz. Ona toplumun davranışları etkili olur. Böyle bir endîşeniz varsa onu engellemek için vatandaş olarak görevinizi yapın. Ben açıkçası düşünmüyorum. Ama siz böyle düşünüyorsanız ona göre tavrınızı alın diyeyim. 

“Muhâlefette büyük bir rehâvet var. Bu seçimi kazandık gözüyle bakıyorlar. Bu büyük bir handikap değil mi? Seçimi tehlikeye atmıyor mu bu?” diye Ali Yıldırım sormuş. Ali Bey, ben böyle bir rehâvet görmüyorum. Fellik fellik dolaşıyorlar her yerde. Kılıçdaroğlu bugün Suriye sınırına gitti. İki yıl içerisinde Suriyeliler’i ülkelerine döndüreceklerini, İran sınırını açıp Afganlar’ı da yollayacaklarını filan söyledi, çadırlarda yattı. Ahmet Davutoğlu Hatay’da; daha önce Meral Akşener oradaydı. Sürekli bir hareket hâlindeler. Hiç de öyle rehâvet içerisinde görünmüyorlar. Hattâ ben bu kadarını beklemiyordum açıkçası ve giderek bu daha da artacağa benziyor. Bence rehâvet yok. Kendilerini seçimi kesin kazanmış gibi gördüklerini de hiç sanmıyorum. Bayağı bir ürküyorlar kaybetmekten. 

Bilge Demirtaş sormuş: “Sizce HÜDA PAR AKP tabanında nasıl bir karşılık bulur? AKP’li vekiller arasında bu durumdan memnun olmayanların oranı konusunda ne söyleyebilirsiniz?” Şöyle söyleyeyim: Normal şartlarda, yani bir seçimi kaybetme endîşesi olmasaydı, “HÜDA PAR ittifâka dâhil olmak istiyor. Ne dersiniz?” diye sorulsa, %100’ü, “Ne gerek var? Onlar kendi başlarının çâresine baksın” derlerdi. Şu hâliyle HÜDA PAR bir tür kurtarıcı, kurtulmaya yardımcı güç olarak düşünüldüğü için, bence büyük bir çoğunluğu, “Ne yapalım?” diyecektir. Ama çok da heyecanlı bir şekilde demeyecektir. Özellikle İslâmî hareket içerisinden gelen AKP’lilerin HÜDA PAR ya da Hizbullah konusunda çok ciddî soru işâretleri var. Çünkü Hizbullah zamânında sadece PKK’ya yakın gördüklerini değil; aynı zamanda kendisi gibi olmayan dindarları da hedef aldı. Meselâ İzzettin Yıldırım bunlardan birisiydi. Dolayısıyla benim bildiğim, Hizbullah’tan hazzetmeyen, onunla yan yana görünmek istemeyen çok sayıda Refah Partisi’nden gelme AKP’li var. Tabiî Hizbullah’a sempatiyle bakanlar da vardır; ama onların sayısının çok yüksek olduğunu sanmıyorum. 

“Ya Öcalan’dan Kemal Kılıçdaroğlu’na destek bildirisi servis edilir veya ettirilirse?” Bakın, bunu beklemiyordum, bu ilginç. Öcalan’dan, “Tarafsız kalın. Siz bu oyuna dâhil olmayın” şeklinde bir açıklamayı devlet yaptırmak istiyor anladığım kadarıyla; ama pek becerebilecek gibi de gözükmüyor. Bu sizin söylediğiniz gibi olur mu? Bilmiyorum, sanmıyorum. Öcalan uzun bir süredir tecritte. Bu tecritin esnetilmesi ancak iktidârın lehine bir şey yapacaksa olur. “ ‘Öcalan Kılıçdaroğlu’na destek veriyor’ açıklaması yaparsak Kılıçdaroğlu’nun oyu azalır” diye düşünüp böyle bir şeye kapı aralar mı iktidar? Yani çok farazî bir şey. Ama böyle bir açıklama olsa bile, bunun Kılıçdaroğlu’nun oylarını azaltacağını düşünmüyorum. 

“İktidardan büyük hamle bekliyoruz. Siz ne olacağını düşünüyorsunuz?” Uğur Kaygısız. Siz beklemeye devam edin. Böyle bir büyük hamle filan yok. Ne olabilir? Para yok, hedef yok, alınabilecek partiler alındı. Yapılabilecek tek şey muhâlefeti parçalamak. Yani esas olarak da İYİ Parti’yi oradan tekrar kopartmak. Onun dışında hiçbir şeyleri yok. Bunu yapabilir mi? O da artık geçen yaşadıklarımızdan sonra bence mümkün değil.

Burak Baba: “MHP HÜDA PAR’ı nasıl sindirecek, tabanına nasıl sâhip olacak?” Görmezden geliyor. Şu âna kadar Devlet Bahçeli’nin bu konuda söylediği veya onun sözcülerinin söylediği herhangi bir şeyle karşılaşmadık. Bir de şöyle bir husus var: Daha tam netleşmedi olay. Yani HÜDA PAR’ın Erdoğan’a desteği kesin de, Cumhur İttifâkı’nın parçası olacağı, milletvekili seçimlerine berâber girecekleri kesinleşmedi. O gerekçeyle en azından susuyorlar. Destici’nin bir açıklaması vardı, Büyük Birlik Partisi’nin. O, “Uzaktan destekliyorlar” gibi bir açıklama yaptı. HÜDA PAR bir şey almadan bu desteği verecek midir? Sanmıyorum.

Serkan Çakmak: “Seçim gününü Medyascope’tan tâkip edebilecek miyiz? Nasıl hazırlanıyorsunuz?” Edeceksiniz. İyi hazırlanıyoruz. Bekleyin görün. Depremi nasıl aktardıysak seçimi de kampanyayı da, seçim gecesini de aynı şekilde, özellikle sâhadan aktaracağız ve de yorumlarla berâber aktaracağız.

Sefa Çetin: “Seçim günü sandık başlarında neler olacak sizce? Siyâsî saflar belirlenirken bu husus yeterince değerlendiriliyor mu?” Yani çok şey bekleniyor, çok endîşe var. Bu konuda çok çalışmalar da var. Gergin olacak bir kere, onu görmek lâzım. Bir de tabiî ki ilk oyların gelişine göre gerginlik azalacak ya da artacak. Evet, çok zor bir gece olacak ve özellikle muhâlefetin orada, sandık başlarında çok hazırlıklı olması lâzım. Fakat şunu unutmayın: Türkiye’de iktidar ve muhâlefet öyle bir acayip bölündü ki… yani bir tarafta Saadet Partisi, bir tarafta Yeniden Refah Partisi; bir tarafta AKP, bir tarafta DEVA ve Gelecek partileri; bir tarafta MHP, bir tarafta İYİ Parti… CHP’yi dengelemek için Demokratik Sol Parti’yi alıyor; ama o hiç birbiriyle olacak gibi değil. Ama toplumdaki o fay hatları olarak söylenen şeyler de ikiye bölündü. Yani şimdi, “Ülkücüler şunu destekliyor” diyebiliyor musunuz? MHP’yi destekleyen ülkücü var, İYİ Parti’yi destekleyen ülkücü var, Zafer Partisi’ni destekleyen, belki de Sinan Oğan’a oy verecek ülkücü var. Dolayısıyla her şey birbirine girdi. Sandık başları da böyle birazcık kaotik olacak herhalde.

Evet, bir başka izleiyicimiz de, “Erdoğan’ın rahatlığı”ndan bahsediyor. Yani insanlar akıl yürütüyorlar. Ben açıkçası böyle bir şeyi görmedim, tekrar söyleyeyim. Hani, “Bir şey garanti de onun için böyle rahat ediyor” şeklindeki yorumları çok inandırıcı bulmuyorum.

Muharrem İnce ile ilgili soru var. Bunları zâten çok konuştuk.

“Özer Sencar ile tekrâr ne zaman yayın yaparsınız?” Kılıçdaroğlu’nun adaylığının kesinleşmesinden sonra bir araştırma yapsınlar, ondan sonra yapmak daha gerçekçi olur. En son yaptıkları araştırma, Kılıçdaroğlu’nun adaylığı kesinleşmeden önce, depremin ilk günlerini kapsayan bir araştırmaydı. Bulguların iyice değişmiş olduğunu tahmin ediyorum. Dolayısıyla kendisi de uygun görürse, bir sonraki araştırmalarından sonra, yani Mart ayında yaptıkları araştırmayı Nisan ayında değerlendirebiliriz.

Güray Gür: “Ben Atina’dan yazıyorum. Bu sabah haberlerinde Türkiye muhâlefetinin hayal gördüğünü ve Erdoğan’ın seçimi asla kaybetmeyeceğini, Avrupa Birliği ve ABD’nin görünmez destekçisi olduğunu söyledi”. Bahsettim zâten; Erdoğan’ın kazanacağı düşüncesi Batı’da zâten çok güçlüydü. Ama bu son olaylardan sonra, deprem ve Kılıçdaroğlu’nun adaylığında birleşilmesinden sonra işin rengi değişmiş olabilir. Ama hâlâ, “Erdoğan kolay kolay yenilmez” düşüncesinin çok hâkim olduğu muhakkak.

“İYİ Parti’nin son yaşananlardan dolayı biraz oy kaybettiği söyleniyor. Sizce İYİ Parti %15-20 oy arası alabilir mi?” Ben de olumsuz etkilendiğini düşünüyorum. Dolayısıyla %15-20 oy alması bugün îtibâriyle bana çok gerçekçi gelmiyor. %15’e ulaşabilirse başarı olur diye düşünüyorum. Çünkü en son gördüğüm kamu araştırmalarında %12 civârında gözüküyordu.

A. Turan: “Sizce TİP’in popülerliği yalnızca TİP’e mi yarıyor, genel olarak Türkiye soluna bâzı olanaklar açtığını düşünüyor musunuz?” Evet, açıyor. Ama bunun sürdürülebilir bir şey olabilmesi lâzım. Bakalım bunu yapabilecekler mi? Onun için seçim çok önemli. TİP’in gerçekten bir damar yakalayıp yakalamadığını ve bunun bütün solun kullanımına açık bir damar olup olmadığını seçimlerle göreceğiz. Evet, TİP bir ilgi odağı oluyor. Meselâ en son Fatih Altaylı’ya çıktı Erkan Baş, onun ardından da çok sayıda üyelik başvurusu olduğunu öğrendim TİP’lilerden. Barış Atay’ın Oğuzhan Uğur’un programına çıkmasından sonra da aynı şekilde olmuştu. Görünür oldukça ilgi gördükleri muhakkak.

“Cumhur İttifâkı %44’le bile Meclis çoğunluğunu alabiliyor. Kılıçdaroğlu seçilir, ancak Meclis’te Cumhur İttifâkı çoğunluğu alırsa, nasıl bir tablo bizi bekler? Erken seçime gidilmek zorunda kalınır mı?” Hayır, kalınmaz. Ne olur? Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem bekler, Başkanlık Sistemi’yle gider. Meclis, Erdoğan’ın yaptığı gibi, etkisiz kılınır. Meclis’te muhâlefet yapar Cumhur İttifâkı; ama çok da fazla bir etki yaratamaz. Bâzı yasalarda önemli olur. Ondan sonra da bir şekilde Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçilirse yeni bir seçim olur ve orada işin rengi yeniden değişir. Kılıçdaroğlu’nun seçilip Meclis’te çoğunluğun Cumhur İttifâkı’nda olması ihtimâlinin ben olduğunu sanmıyorum. Ama diyelim ki sizin dediğiniz gibi oldu: Kılıçdaroğlu’nu zorlar; ama yıkmaz. Eğer o işi iyi götürürse, o yetkileri kullanırsa, Meclis’teki Cumhur İttifâkı çoğunluğu onun birçok şeyi yapmasını engelleyemez. Ama sonrasında Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçiş olursa, o zaman yepyeni bir tabloyla karşılaşırız.

Gizem Hanım sormuş: “AKP bu seçimi kaybederse siyâsete daha ne kadar devam eder?” Ne kadar oyla kaybedeceği önemli, kimin nasıl kazanacağı önemli ve ondan sonra ne olacağı önemli. Özellikle yeni iktidârın ilk birkaç ayının nasıl geçeceği önemli; çünkü ilk birkaç ay ekonomik açıdan çok sert geçecek. Devalüasyon olabilir, çok yüksek fâiz oranları olabilir, vs.. Onları bir şekilde kaldırabilirse yeni iktidar, o zaman AKP’de çözülme başlar. Ama şöyle bir hesap yaptıklarını biliyoruz: “Kaybetsek bile bunlar bu işi yapamazlar. Sonra halk tekrar bize gelir” diye bir düşünceleri var.

Lütfiye Bozdağ: “Sizce seçimden sonra genel af çıkar mı?” Çıkmaz; ama haksız yere, özellikle siyâsî olarak tutuklanan kişilerin bir şekilde –zâten haklarında alınan kararlar var, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden vs.– onların çıkması, tahliye edilmeleri olabilir. Ama af çıkartmayı gerektirecek bir durum olduğunu düşünmüyorum.

“HDP’nin olası kapatılma durumuna karşı B planı ne olmalı?” Zâten bunu söyledim. Kapatma öncesinde de zâten ne olur ne olmaz diye Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi listesinden girmeyi düşünüyorlar ve galiba bunu bugün ya da yarın kararlaştıracaklar.

Engin Çelik diyor ki: “Nevşin Mengü ile Muharrem İnce arasında telefonda tartışma olmuş. Sizin böyle bir şey başınıza geldi mi? Ne düşünüyorsunuz?” Benim başıma gelmedi. Telefonda tartışma olmamış. Anladığım kadarıyla Muharrem İnce arkadaşımızı arayıp kendince azarlamış, fırça çekmiş; ama Nevşin’in de altta kaldığını sanmıyorum. Benim başıma böyle bir şey gelmedi. Çok iddialı olacak, kusura bakmayın, ama her kim olursa olsun bunu yapmaya çalışana, niyetlenene yazık olur — öyle söyleyeyim. Benim başıma böyle bir şey gelmedi. Hiç kimse, yaptığım bir şeyden, yazdığım bir şeyden, söylediğim bir şeyden dolayı açıp bana kim olursa olsun fırça atması vs. böyle bir şey olmadı. Yani düşünüyorum, sitem edenler olmuştur. Meselâ Akif Beki, zamânında Erdoğan’ın danışmanı iken, bana yaptığım bir haberden dolayı “Ya, o öyle değil” vs. demişti; ama sonra haberin doğru olduğunu kendisi de gördü. Benim yaşadığım böyle bir olay yok, yaşayacağımı sanmıyorum, inşallah yaşamam. Ama birisi yaşatmak isterse de cevâbını veririm, hiç merak etmeyin.

Güray Gür: “Bir Galatasaraylı olarak siyah-beyaz kıyâfet giymeniz birlik ve berâberlik mesajı herhalde”. Her gün sarı-kırmızı giyecek hâlimiz yok. Maçlarda giyiyorum onu. Öyle özel olarak da siyah-beyaz diye bakmadım. Evet, ne olacak yani? Beşiktaş’a da buradan selâm yollamakta bir zarar yok.

“Sinan Oğan’ın siyâsî hayâtını riske attığını söyleyebilir miyiz?” Söyleyemeyiz; çünkü çok iyi bir durumdaydı ve bunları riske atıyor değil. Bir şey deniyor. Olursa önü açılabilir, olmazsa olmadı der. Yani çok büyük kaybı olmaz. Ama tabiî ki 100 bin imzâyı toparlayamazsa, o zaman bayağı bir sıkıntı olur. Ama toparlar diye düşünüyorum.

“Kedi logosu hârikaymış.” Ya, kaç yıl oldu takıyoruz. Artık hep kedi yani.

“Seçim sonrası ekonomi konusunda ne düşünüyorsunuz? Avrupa’dan kaynak akışı olur mu?” — Sevgi Bakır sormuş. Demin değindim; çok zor olacak, özellikle ilk birkaç ay. Eğer burada Batı’ya bir güven verilirse o zaman bunun altından kalkmak nispeten daha kolay olabilir. Burada da ekip önemli, kimin ekonomiyi yöneteceği önemli, verilecek mesajlar önemli, atılacak ilk adımlar önemli.

Uğurcan Akçadağ: “ ‘İktidâr rakip olarak Kılıçdaroğlu’nu istiyor’ diyorlardı. Gelinen noktada bu durumla ilgili neler söyleyebilirsiniz?” Bunu söyledim zâten, bayağı da ilgi gören bir yayın yaptım. “Erdoğan için en kötü senaryo gündemde” dedim. O da ne? Kılıçdaroğlu’nun aday olup Erdoğan’ı yenmesi senaryosu. Ben baştan îtibâren Erdoğan’ın, iktidârın en çok tercih ettiği adayın Kılıçdaroğlu olduğu söylemine çok îtibar etmedim, izleyenler hatırlayacaktır. Kamuoyu araştırmalarında en az oyu o alıyor görünebilir; ama Erdoğan’ın en büyük korkusunun Kılıçdaroğlu’na kaybetmek olduğunu savundum ve şimdi böyle bir senaryo pekâlâ gündemde.

“Sedat Peker’den video bekliyor musunuz? İmzâ kampanyası vs..” Bunu daha önce de söyledim: Durumu pek parlak değil, kendisi ve âile fertleri açısından. Oradaki hayâtını sürdürmesinin temel öncelik olacağını ve bu nedenle de risk almayacağını düşünüyorum ve bunu da anlayışla karşılıyorum. Türkiye’de muhâlefet, Sedat Peker video çekmeden de seçimleri pekâlâ kazanabilir. Yani sonra birileri kalkıp, muhâlefet kaybettiğinde –kaybederse tabiî–, “Sedat Peker video yapsaydı böyle olmazdı” diyebilir. Tabiî ki bir etkisi olur; ama çok da belirleyici olacağını sanmıyorum.

“Seçimden sonra Medyascope flaş isimlerle kadrosunu güçlendirecek mi?” diye Ozan sormuş. Öyle flaş isim filan… Biz yeterince flaş değil miyiz yani? Ne yapıyorsunuz? Bayağı flaş isimler var. Seçimden sonra Türkiye’nin nasıl bir yöne gideceği herkes için çok önemli. Bizim için de çok önemli. Eğer muhâlefet kazanır ve ülke normalleşmeye doğru giderse; daha özgür bir şekilde, daha ayakları üzerine basan, kendi imkânlarını yaratabilen bir medya kuruluşu olabiliriz. O zaman bambaşka bir şeyi göreceksiniz. Hele biraz da böyle baskıların azalması durumunda ve haber kaynaklarına ulaşabilmekle… Şu hâliyle biz ülkeyi yönetenlere ulaşamıyoruz. Bize ihtiyaçları yok, bizden bir anlamda çekiniyorlar da. Ama iktidârın değişmesi durumunda çok daha kolay olacak haber kaynaklarına ulaşmak. Çok daha hızlı bir şekilde ve doğru haberleri verme imkânımız olacak.

“Erdoğan seçimi kaybederse siyâseti bırakır mı?” Sanmıyorum. Muhâlefette kalıp olabildiğince sert bir muhâlefet yapmak isteyecektir.

Bülent Murabıt: “Oğan ve Özdağ’ın Atatürk çizgisinde Türk milliyetçiliği vurgularından yola çıkarak kendilerine milliyetçi değil de ulusalcı diyebilir miyiz?” Ya, bu kavramlar iyice birbirine girdi. İstediğinizi deyin; ama sonuçta nasıl bir şeyi temsil ettikleri ortada. Özellikle de yabancı düşmanlığı işin içerisine girince, olayın sâdece milliyetçilikle sınırlı kalmadığını da görüyorsunuz.

“Meclis çoğunluğu anayasayı değiştirmeye yeterli olmadığı durumda, AK Parti Parlamenter Sistem’i destekleyebilir. Bir sonraki seçimde tekrar iktidâra gelmez mi?” demiş Muharrem Palaz. Evet, önemli bir soru. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçişe AK Parti de destek verebilir ve yapılacak olan ilk seçimde birinci parti olma ihtimâli yine olur. Ama eğer bu seçimi net bir şekilde kaybederse, ben AKP’nin bir daha birinci parti olabileceğini sanmıyorum.

“Kamuoyu anketlerinde muhâlif kesimi rehâvete sokmak ve ‘Nasıl olsa kazanıyoruz’ mantığıyla alternatif adaylara yöneltmek amacıyla manipüle edilme ihtimâli var mı?” Olabilir; ama sonuçta biz, yokmuş gibi davranabiliriz ve güvendiğiniz kamuoyu araştırmalarını ciddîye alın, hepsini almayın. Ben öyle yapıyorum şahsen.

“Can Kozanoğlu konuk olacak mı? Özledik.” Evet, biz de özledik. Sürekli kaçıyor, onu söyleyeyim. Yine bu yayından sonra ararım; “Halkımız seni istiyor” diye. Bakalım ne diyecek?

İlhan Aslan: “Muhâlefet kazanamaz” demiş. Eyvallah.

“İzleyicilerin bir kısmıyla stüdyoda canlı yayın deneyebilirsiniz.” Olabilir, ama şu andaki stüdyomuz buna çok elverişli değil.

Onur Öztürk: “Kılıçdaroğlu ile HDP görüşmesinin ardından muhâlefet için olumsuz bir senaryo bekliyor musunuz?” Hayır, tam tersine. Eğer HDP, Kılıçdaroğlu’na destek vereceğini –ki öyle gözüküyor– açıklarsa… O görüşmenin hemen ardından yapmayacaklardır, parti organları toplanacaktır; genel başkanlar, eş genel başkanlar orada anlatacaklardır ve ondan sonra karar çıkacaktır. Normal şartlarda HDP’nin Kılıçdaroğlu’na destek vereceğini ve bunun da Kılıçdaroğlu’nun seçilme ihtimâlini artıracağını, hayli artıracağını düşünüyorum.

“Havuz medyasının sonu ne olur? El mi değiştirir yoksa taraf mı değiştirir?” Hepsi olur. Ne olursa olsun, hiç takmayın bunları kafanıza. Havuz medyası kendi havuzunda boğulur — öyle diyelim. Oradaki birçok isim, “Aslında ben hep şikâyet ediyordum” vs. demeye başlar. Ziraat Bankası parasıyla Demirören’e geçen Doğan Medyası’nda işler çok hızlı değişecek tabiî. Ziraat Bankası’nın yeni yönetimi Ziraat Bankası’nın parasını tahsil etmeye kalktığı zaman orada işler alt üst olur.

“Sokak röportajlarında gençler, ‘İnce’ye dans ediyor diye oy vereceğim’ diyorlar. Sizce Z kuşağına fazla mı mânâ yüklendi?” Bence siz bu sokak röportajlarına fazla mânâ yüklüyorsunuz — öyle söyleyeyim.

“Bursa ve Konya’da yaşanan olaylar seçime doğru saldırganlık, saldırı ve suikast ihtimallerini aklıma getiriyor. Sizce mevcut düzen buna ihtiyaç duyar mı? Böyle bir ihtimal görüyor musunuz?” Hep gerginlik bekleniyor. Gerginliği birileri çıkartabilir. Önemli olan diğerlerinin buna nasıl cevap verdiğidir. Bunu soğukkanlı bir şekilde bertaraf ederseniz, gerginlik çıkartanların aleyhine sonuçlara yol açabilir. Yani siz bunu engelleyemezsiniz; çünkü istihbârâtınız yok, polisiniz yok, güvenlik güçleriniz yok. Birileri yapacaksa yapar; ama burada önemli olan sizin buna nasıl cevap vereceğinizdir.

“Birebir görüşmelerinizde Kemal Kılıçdaroğlu nasıl bir tavır sergiliyor? Sizce seçim sonrasında medyaya yaklaşımı nasıl olacak?” Kemal Kılıçdaroğlu çok kibar birisi. Sizi dinliyor, sorularınıza cevap veriyor. Ben bayağı bir yayın yaptım, kendisiyle görüştüm vs. ve her seferinde gerçekten sizinle eşit bir ilişki kuruyor. Seçim sonrasında medyaya yaklaşımı nasıl olacaktır? Yani iktidar sahipleri her zaman için medyayı kendi denetimleri altına almak isterler. Bir de, medyanın içerisinde belli bir kesim de zâten buna teşnedir. Zâten bugün îtibâriyle muhâlefet olsalar da, muhâlefet parti liderlerinin medyanın bir kısmıyla kurduğu ilişkilerde de bu var. Sonuçta eleştirel gazeteciyi kimse istemez, onu söyleyeyim. Birisi daha fazla müsâmaha eder, birisi daha az müsâmaha eder; ama sonuçta iktidar öncelikli olur ve eleştiriden çok hazzetmezler. Burada ayrım gözetmiyorum. Önemli olan burada gazetecilerin nasıl davrandıklarıdır. Eğer siz, herhangi birisine yanlama gibi bir derdiniz yoksa ve sorumluluğunuz sâdece toplumaysa, kamuoyunaysa, işinizi yaparsınız. Sonuçta kimin gelip kimin gittiği bir yerden sonra çok fark etmez. Liderlere değil, gazetecilere bakmanızı öneririm.

“Millet İttifâkı galip gelirse, söz edilen helâlleşme ve hesaplaşma gerçekleşebilir mi? Hellâşleşmeyi anlıyorum, ama özellikle yolsuzluklarla hesaplaşmanın siyâsî târihimizde bir örneği var mı?” Kısmen var. Çok etkili bir şekilde yok, ama şu anda da çok büyük bir yolsuzluk birikimi var. Sonuçta hesaplaşma olacağa benziyor, ama bütün yolsuzluklara karşı… yani şöyle söyleyeyim: Erdoğan iktidârının Fethullahçılar’a karşı on binlerce kişiyi işinden etmesi, hapse atması gibi bir olay olmaz. Ama Kılıçdaroğlu, “Beşli Çete” filan diyor; o konularda bir şeyler yapılır herhalde.

“Seçimin yaklaşmasıyla anti-Erdoğanizm temel konumuz hâline gelecek. Bundan dolayı Sinan Oğan ve özellikle Muharrem İnce’nin aldıkları oylar seçim sürecini etki edemeyecek hâle gelir mi?” Bence etkilemeyecek hâle gelir. İkisi de ayrı ayrı aday olarak çıksa da seçim bana göre ilk turda sonuçlanır. Çok iddialı olduğunu biliyorum, ama böyle düşünüyorum.

“ ‘Seçimde sâkin olan kazanır’ yazınızı okudum. Kemal Bey’in toplumdaki imajını biliyoruz. Bu sâkinlik bu kadar iddialı bir seçimde Erdoğan’a karşı onun aleyhine olmaz mı?” Olmaz. Çünkü sertlikte Erdoğan’la yarışamaz Kılıçdaroğlu. Yani Erdoğan’ın tam da istediği bu. Böyle bir “Bay Kemal-Bay Recep” kavgası istiyor. Kılıçdaroğlu kendi işini yaparsa; Erdoğan’a değil topluma seslenirse şansı daha artar. Yoksa Erdoğan’la kapışma yapsaydı bunu Muharrem İnce yapardı. Muharrem İnce bile yapamadı yani. Sonuçta böylesine önemli bir seçimde özellikle sâkin olması şart diye düşünüyorum.

Evet, yavaş yavaş toparlayalım.

“Muharrem İnce seçimin ikinci tura kalmasına sebep olursa ve ikinci turu Kılıçdaroğlu kazanırsa, İnce’nin sonraki siyâsî hayâtı…” Türkiye’nin çok daha önemli sorunları var geleceğe yönelik olarak. Muharrem İnce’nin siyâsî hayâtının, siyâsî geleceğinin birincil öncelik olduğunu düşünmüyorum.

Ömür Bezci: “Yargı, yolsuzluk dosyalarına tarafsız yaklaşacak mı? Yargı da politize değil mi?” Doğru, politize. Ama herhalde yeni iktidârın ilk yapacağı işlerden birisi de yargıdaki politizasyonu kırmak olacak. Herhalde yargıda çok büyük değişiklikler olacak. Bundan sonra olur. Bâzıları zâten iktidar değişimiyle berâber tavırlarını değiştirecektir. Korkanlar biraz cesâret edecektir. Ama bir de, herhalde yeni iktidar kilit yerlerde önemli değişiklikler yapacaktır.

Evet, burada toplayalım. Yine çok verimli, çok güzel bir yayın oldu. Hepinize çok teşekkür ediyorum. Yarın “Adını Koyalım”da da ittifaklar meselesini konuşacağız. Biliyorsunuz, Burak Bilgehan Özpek seçimlere kadar yayınlara çıkmama ve yazı yazmama kararı aldı. Onun için Edgar Şar yönetiminde Ayşe Çavdar, Kemal Can ve ben olacağız. Yarın akşam saat 20:00’de ona da beklerim. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.